Parkta Serenad

İstek ve aşk onları kavramış saçlarından
Sürüklüyordu. Gök mordu;
Ayışığı ihtiyar çınar ağaçlarından
Yüzlerine düşüyordu.

Fısıl fısıl binlerce dudaktı yaprakları
Dalcıkların kuytularda;
Onların da kopmuş birer yaprak, dudakları
Akıp gidiyor sularda.

Sürükleniyordu aşkın sesine doğru;
Aşkın çağrısı tez, keskin.
Bir ateş yanıyordu Sibiryalarında bu
Işıksız serserilerin:

– İçimi gıcıklıyor bu ıhlamur kokusu
Bu ıhlamur kokusu, ah!
Ya görünmez güllerin kokuları! .. – Hep pusu
Hep pusu bana, kah kah kah…

– Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum
Parmakların saçlarımı.
Bu gece bütün ömrüm yaşasın istiyorum
Doyur bütün açlarımı!

Birleşelim bu gece tek bir göğüste atan
Kalbinde bin sevişmenin.
İçsem şu damlayan ayışığını dallardan
Ak südü sanki memenin.

Ölsek bile ne çıkar! tek böyle sarmaş dolaş
Şuracıkta sabah sabah
Birbirinde başlamış, birbirinde tükenmiş
İki ölücük… – Kah kah kah…

Erkek susamış yılan gibi sokulgan, kıvrak
Uzanıyor gözlerine;
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine.

Ahmet Muhip Dıranas

parkta+serenat Parkta Serenad

Gece

Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan
Ve dar bir tabut gibi rahat uyku!
Islak geceyi örtün kalbim, uyu!
Artık uykuyla tek başına kalan

Ruhum gemiler uğramaz bir liman

Bir tanrı gibi her tarafta korku;
İşliyor bütün saatler kurmadan,
Dışarda yağmur yağıyor durmadan,
Görmüyor pencereler sonsuzluğu.

Beni dibine çeker misin kuyu!

Bitti gücüne güvendiğim zaman,
Gökler yakın bir ayrılıkla dolu;
Aynasında yüzüm dalgalanan su,
Nağmesine vurgun olduğum umman.

Al beni rüzgar! Kül et beni volkan!

Toprakta o baş döndürücü koku
Ve ölüm, gece ucundaki çoban.
Gel yetiş, ey pişmanlık! İşte yaman
Bir gecedir, yaman bir gecedir bu.

O derin gözlerin ne güzel, puhu!

Ahmet Muhip Dıranas

ruhum+gemiler+ugramaz+bir+liman Gece

Sakız Ağacı

O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye,
Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.

Can Yücel

sakiz+agaci Sakız Ağacı

Aşk

Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti…

Yan yana gidip de bir süre
Ayrı yönlerde uzaklaşan
İki tren gibi…

Ataol Behramoğlu

edip+cansever+ask Aşk

Çok Sevdim Bir Zamanlar

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Alıp başımı gitmeyi yollar boyunca
Seyretmek bir bozkır akşamını camından bir otobüsün
Masal şehirlerini geçerken hızla

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Ürpertili, sımsıcak tenini kadınların
Salmak serin sulara gövdemi
Düşüp gitmek ardına şiirin ve aşkın

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Varolduğumu düşünmeyi, ürpererek…
Karanlık bir odada küçük bir çocuk gibi
Yağmurdan ve yalnızlıktan ürkek

Çok sevdim bir zamanlar, seviyorum yine de
Düşüncemi geniş ve sonsuz olanla birleştirmeyi
Hırçın ve ele geçmezce atılgan
Uysal ve usulcacık benim olan şeyi…

Çok sevdim birzamanlar, seviyorum yine de
Ve hep seveceğim beynim ve tenim varoldukça bu dünyada
Pırıl pırıl olanı, her zaman bir güz diriliğinde
Değişmez ve değişken olanı sonsuzca…

Ataol Behramoğlu

cok+sevdim+bir+zamanlar Çok Sevdim Bir Zamanlar

Ben mi? Evet..

ben mi? evet…
bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünler bırakarak…
bir çiçek merhaba diyecek…
hoşgeldin diyecek dağ…
orman gülümseyecek…
anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin
hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde
tam anlatının, salt anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir…
hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece…
kendi mantığı; kendi güzelliği içinde tutarlı…
ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan büyük
bir şeydir halk…
deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar
ve kopuk ve artık hasetsiz bir aşk…
yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız…
yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl..
doğan, ölen ve yaşayan şeyleri…
doğumu, ölümü ve yaşamayı
yani dingin ve büyük olan herşeyi anlatmak…
ben mi?evet. çıkıp gideceğim bir gün…
tasasız, gözyaşsız, geride birşey bırakmadan ve birşey beklemeden
ilerde…
sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle…

Ataol Behramoğlu

ben+mi+evet Ben mi? Evet..

İnsanlar

İnsanlar da ülkelere benziyor
Sınırları var, yüzölçümleri
Yasaları var
Bayrakları, ilkeleri
Kimi dağlık bir arazidir.
Kimi kıraç
Kimi bereketli
Kimi dardır
Kimi engin gözalabildiğince
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
Sonuçta ne küçümse insanları kızım
Ne de önemse gereğinden çok
Ama anlamaya çalış
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri

Ataol Behramoğlu

insanlar İnsanlar

İhtiyarlar Balladı

onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar
uysal bir gülümseme tek sızlanışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları

yolculuk sabaha mı yoksa akşam üstü mü
aylardan bu ay mı günlerden acaba ne gün
yılan gibi çöreklenmiş bu boğuk kördüğümü
çözebilirsen çöz çözememekten üzgün
kaç kere hesabını çıkarırlar bir ömrün
şu yağmurlu güz dünyadaki son güzü mü
bir daha yiyecek mi yediği şu üzümü
ya uykuda giderse söylemeden son sözünü
ölmek var mı farkına varmadan öldüğünü
yılan gibi çöreklenmiş bu soğuk kördüğümü
çözmeye uğraşırlar çözememekten üzgün

bakılan her resim bütün bir ömrü saklar
ellerini kaldırsalar yıllar dökülüşür
birazdan yalıda sanki buluşacaklar
bir yerde saat çalsa o sevgili görünür
umut heykeli midir ay ışığı örtünür
bir pencere açılsa unutulmuş şarkılar
çocuk bahçelerinden nasıl yankılanırlar
kalkan her vapurda giden bir yolcu var
gönderilen her mektup onları götürür
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
sabahtan akşama her gün kaç kere ölür

Attila İlhan

89368954801 İhtiyarlar Balladı

Hemingway’ın Bir Hikayesinden Çağrışımlarla

Kadın ve adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona-Madrid treni

Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi

Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri

Neden, neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri

Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi

Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri

Ataol Behramoğlu

kadin+uzgundu+adam+uzgundu Hemingway'ın Bir Hikayesinden Çağrışımlarla

Eski Şiirlerim

Kapılarını yıllardır çalmadığım
Eski dost evleri gibi
Eski şiirlerim
Kitaplarda
Bekler beni…
Girip dinlendiğim olur
İçlerinde
Bir kahve içimi
Çıkıp giderim sonra
Buruk bir hüzün
Bırakıp geride…

Ataol Behramoğlu

eski+siirlerim Eski Şiirlerim