Hep öyledir.
Sende kalandır aşk.
Gerisi hafızanın seçtikleri, reddettikleri.
Aşk izi yazı.
Yazdığın aşk izi.
Şub 23
Şub 23
Ne vakit yüzükoyun uzansam kuma
Saat daima on ikiyi vuruyor
İmam-hatip gözleriyle bir kadın
Yüreğini kaybetmiş beni arıyor
Yatsam diyorum seninle yatsam
Güneş Van Gogh gibi kuduruyor
Seni hiç yaşamadım belki de bunun için
Güneşi elimle kapatıyorum
Yalnızlığın çöktüğü işte bu saatlerde
Senden habersiz koynuna girip
Seninle yatıyorum
Kuşlarla balıkların öpüştüğü bir yerde
Geceyi durmadan kanatıyorum
Sevişmek diyoruz hep oysa bu tükenmektir
Can çekişmesi gibi bir şey limanda gemilerin
Ve her gün biraz daha alkolle yıkanarak
O hiç bizim olmayan denizsiz denizlerde
Köhneyip çürüyorum
Mutsuz değilim artık ama mutluluk nerde
Sigaramı göğsünde söndürüyorum
Şub 23
Yaşadığımı işitmek istiyorum
Bir ses uzaktan yakından ya da içimden
Düşen yaprak örneğin
Kağıt hışırtısı olsun
Ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
Bir inilti derinden
Damlayan su
Bir elektrik düğmesi çıt diye
Çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ses
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı görmek istiyorum
Bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
Sesindeki pırıltıya
Gözündeki ışıltıya benzer
Bir kibrit çakımı
Bir yanıp sönse yeter
Sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
Ya da gün batımı pembesi dudak
Bir yıldırım hızında çizilsin
Bir şimşekçe yazılsın karanlığım
Bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
Bir yıldız parlayıp sönen
Dişlerinin aydınlığını
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir ışık
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı duymak istiyorum
Bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
Tenine ilk dokunduğum zamanki
Elini ilk tuttuğum
Yüreğimi kanatlandıran o titreşim
Kanı geçiyor kanıma sandığım
Öyle bir değdin ki varla yok arası
Ve yanarken ateşten ellerim
Yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
Ve sevgiyi sende bulduğum ilk
O ılıklığa değinmek yerine
Uzak düşlerde olsa da yeter
İçindeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir değini
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı koklamak istiyorum
Bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
Kulak memelerinde şebboy
Saçlarında o koku
Ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
Her yel estikçe getirir düşlerime
Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
Bir yel esmiş mi esmemiş mi
Bir kıpı dal oynasa
Bir yaprak kıpırdasa
Duyulur duyulmaz olsa da
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir koku
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Yaşadığımı tatmak istiyorum
Bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
Ağzımda dilimde damağımda
Bir buruksu mutluluk sandığım
Salt benim diye aldandığım
Kendi yalanlarıma kandığım
Arttı yaşadıkça duyduğum acı
Yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
İçimdeki mağaralarda besler büyütürüm
Her ne olursa olsun bir tat
Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
Şub 23
Şub 23
Yok başka hiçbir umarın
En granit kayanın en ortasında
Balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız
Ya ölmektir kurtuluşun
Ya da şiire tutunmak
O en gergin tele şöyle bir dokun
Son tınıyla tel kopsun
Ayak sesleri duyulsun ölümün
Her yanın her yönün çıkmaz
Nereye baksan yok
Hiç bile herşey sayılır o bulunduğun yerde
Kurtarırsa kurtarır ancak
Yine şiire tutunmak.
Şub 23
Kimi bekliyorsun hala,
Evinden kitaplarından uzakta mısın
Arada bir telefon et kendine
Kendine mektuplar yaz yanıt beklemeden
Kartlar gönder kendine her gittiğin uzaklardan
Sevgilim diye başlayıp öperim diye biten
Senin senden başka kimin var ki arasın
İnince trenden ya da uçaktan yalnızlığın
Sevinçle karşıla yanlızlığını garlarda hava alanlarında
Ayrılışlarda da sarılıp öpüş yanlızlığınla
Ugurla kendi kendini dönüşsüz yolculuklara
Bekle kendini uzak yolculuklardan dönersin diye
Senin senden başka kimin var ki beklesin
İçki masalarında bir başına mısın
Kendinleysen yetmelisin kendine
Çoğaltıp yanlızlığını konuş bir çok kendinle
Kaldır içki bardağını kendi şerefine
Ağlaşarak gülüşerek tartışarak kendinle
Senin senden başka kimin var ki bulasın
Düşmanlarının saldırılarından yuvarlandıkça yerlere
Tutup kendi saçlarından kaldır kendini
Seni sana bildirecek kimsen yok başka kendinden
Ölünce senin bile haberin olmayacak öldüğünden
Haber ver kendine ki öldüğünü bilesin
Kimin var ki senin sana öldüğünü söylesin
Kendi kendinin hem konuğu hem ev sahibisin
Zamanın varken ağırla kendini sarılıp öperek
Biliyorsun nasıl olsa yakın o gelecek
Kimileri diyecek
Daha şimdiden sev kendini sev kendini sev
Kimin var ki senin seni senden başka sevecek..
Şub 23
Karlı dağı tarttım ve söğütlerin
gölgelediği dereyi. Eşittiler
yeşim taşının oluştuğu ve
bebeğin memeden kesildiği
vakitlerde. Göreli nicelikler
ama kim emin niteliklerden?
Geçti geçen: Anımsamıyorum artık
kimdi ilk seviştiğim kadın? Belirsiz
sarıldığım gövde. Kemikli miydi sırtı
var mıydı öpüşünde yeni sulanmış
bir bahçenin serinliği?
Yitirdim anlamları çoktan;
duyumsuyorum ama çürüyen kökü
aşınan bazaltı, yırtılan
damarını elmasın.
Siliniyorum mevsimlerden
sayfalardan, oyluklardan;
uçucu bir kokuyum sanki.
Dönen de benim ama gecenin
hazinelerine. Giz dolu izbeler, yatak odaları
açık unutulmuş musluklar: Yabanıl
evren kapılarıdır hepsi. Dinlerken
ve düşlerken, geçerim ormanların
ve toprakların karanlığından. Büyütürüm
beslerim hayvanımı. Ten
orda yırtılır ve kıpkızıl kesilir gül.
“Dur gitme! Çok güzelsin” diyeceğimiz
an yok hâlâ. Kara duygulu zamanın
tohumu içimizde yeşeren. Kendisi için
bile havada dağılan bir şarkı
herkesin yaşaması.
Biliyor, yine de ölemiyoruz.
Sararan yaprağında dalın
akmayan çeşmenin kararmış taşında
bir ses tınlıyor masmavi.
Bilici! Sına beni alevinle
ve söyle: iğva mı bu
Baht mı?
Şub 23
gün usulca yoklar bedenini
dalgın bakışların yüzüne verdiği eda
süsler güzelliğini bir taçla
bir kuş seliyle akar çağlayan
ana kucağında teklifsiz uzanır
gözlerinde okul sevinci
babaların hüznüdür şemsiye
yüzünde değişen manzara
tedirginliğini ele verir
şansa bırakmadığımız değişim
haritada sürdüğümüz iz
riskleri hesaplayıp kayıpların izine düşeriz
belki de bu sadakat belgesidir
beyaz bir uykuya dalıp, kuşların düşlerine gireriz
yaşama tutunmaya çalışırken duyulur çölün şarkısı
sudan surları aşıp, denizden denize akarım
bir berzah bulurum sana dönerim
bu son bakıştır
öfke ve sabır içiçe geçer
Şub 23
bedenin sana uymuyordu artık
mavi bir çam gibi zoraki taşıyordun onu
büyük kararlar almak istiyordun
çılgına dönmek, kutsamak benliğini ya da aşık olmak
sadece bir rastlantıydı senin için
düşlerinin bahçesine girmeye aday
bir deri değiştirme töreni tasarlamıştın kendine
yaşadığın hayatı ve tarihini çıkartıp atacaktın onunla
belleklerinizi birlikte topladınız
tanıdınız sınırlarınızı elele
hüzünle neşenin karıştığı gülüşler denediniz
düşlerinizde yaşattınız birbirinizi, gündüz ve gece
o hep kendindeydi, bir uzayıp bir kısalan coğrafyada
göğüs gererek ormana ve ırmağa
taşıp gelen, hayatına ilişen her şeye
sevgi bu diye düşündü; sadece bir yanılsama
herkes gibi tüm sözlerini eksik ve yanlış anladı
evde çocuk bekler dedin
çoktan silmiş olsa da simamı belleğinden
kıskanır beni kocam
üstelik paylaşamam seni
yüreğim burkulur karını görürsem
haklıydın sonuna kadar
anlatamazdı sana aşkın hukuku olmadığını
zamanın yoktu durup dinlemeye
verilmiş sözlerin, kıramayacağın arkadaşların vardı
ve ateş üzerinde bir tencere…
yaz sonuna dek zaman tanımıştın kendine
güzle birlikte bu aşk da bitecekti
ev, iş, aile bekliyordu
daha çok çılgınlık yapamazdın
sabredemedin, başlamadan bitirdin, gittin
Şub 23