alp’in defteri

bir organ nakli gibi sevmiştim seni
çürük gözlerine bağışlanan ellerim
yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim
darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!

çok eskimiş bir aşkın hatırlanması
sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
aslında işin açıkçası
rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi
hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!

ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni!

atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı!
mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı!
kasaba meydanında birbirini dövmekten yorulan iki kovboy gibi
bir tabancayla tetiği gibi
bir tabancanın kabzasıyla ibiği gibi
kendisinden farklı, kendisinden ayrı
bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
aynı bedene sıkılacak iki el kurşun gibi
katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşta sevmiştim seni!

Küçük İskender

bir+organ+nakli+gibi alp'in defteri

gri siyanür

Az önce ayrıldık
Bir koy ilkokuluna çığ düşer gibi ansızın;
Gırtlakları kesen kelimelerle veda ettin yasadığın bedenime
ne A Rh pozitif bir ‘kal’ bulabildim
ne de 0 grubu negatif bir ‘burukluk’, donakaldığım evin içinde!

Kanım, orman basan cinlerin sabahın ilk ışıklarıyla
geri çekilmesine benzedi dudaklarından uzağa;
Yasaklara kenetlenmiş sevişmelerle geçiştirilen hayatlar
masumiyeti zedeleyen o kiraz tatlısı, o siyah renkteki buruk şarap
lekelenmiş fotoğraflardaki kıyasıya gülüştüğümüz hırpani atlar
onlar da gittiler, onların da nalları koptu, benimkiler de;
dilsiz ıstırap!
Ne A Rh pozitif bir ‘niçin’ bulabildim
ne de 0 grubu negatif bir ‘elveda’, sona kaldığım alevin içinde!

Az önce ayrıldık
Çığ düşmüş bir koy ilkokuluna kayıt yaptırır gibi ansızın;
Morgta çocuğunun cesedini teşhis etmeye mecbur kalan biriyim sanki
hüzün müptelası bir infilak, mükemmeliyet tiryakisi bir sindirim sistemi
bambaşka bir kıtada stüdyo tipi bir sığınağın narkotik penceresinde
dört tarafı ağlarken burusan suratlarla çevrili adalar ve orada bir can ki
gölgesinin ardı sıra, hiç umut beslemeden yeniden başlayabilmek hevesi,
başlayabilmek arzusu, başlayabilmek temennisi!

Yani öyle bir şey ki, sabahları bir aksam sefasının yapraklarında uyanmak
yani, gazeteyi açtığında üçüncü sayfada intihar haberini görmek
senin vesikalık bir de fotoğrafın var orada, silik, mecburen ciddi,
mecburen ilimli,
yani öyle bir şey ki, arayıp annenle konuşsam,
‘başınız sağ olsun’ desem
sonra babanın hıçkırıklarını duysam telefonda
‘yakin miydiniz’ diye sorsa çekine çekine
yani öyle bir şey ki, kanalizasyon şebekesi çökmüş bir şehirde ben
yalnızca avuçlarımı uzattım sana, ‘buraya yap!’ dedim
ne A Rh pozitif bir ‘hayır!’ bulabildim
ne de 0 grubu negatif bir ‘iyi niyet’, boka sardığım dehşetin içinde!

Az önce ayrıldık
Çığ düşmüş bir koy ilkokulundan mezun olur gibi olur ölmez,
askın diplomasini terk eden sevgililer verirmiş meğer
meğer en korkunç tasdiknameymiş geride kalandaki zehirli ruh sarmaşığı
geride bırakılandaki zarif fikirler!

küçük iskender

gri+siyanur gri siyanür

korkmayın unutuluyor

suya hapsedilmiş bakterilerle güzelleşiyor
ölümün en lacivert masumiyet hadisesi;
öğrencilerince taciz edilmiş berbat bir ömür lisesi
gibi artık üniversiteye hazırlanıyor imparator.

katalizöre bir keşke edasıyla yaklaşan azılı vücut
önemini yitirmiş plastik bir tabut -ki
içindeki
kalıba ve ilahi kalabalığa
bütün etlerin hükmettiği şehvetle yalvarmakta.
uzun yol hevesiyle şahlanıyor sürat
sürat, kendi dışındaki süratle hayale varmakta.

öyle bir hayal tasvir edin, hayatı ölümle suçluyor
ve eğildiği okyanusu içindeki ölü hayvanlarla avuçluyor
içiyor
içiyor
kana kana, kana yıkıla içiyor
derin bir oh çekiyor sonra,
ardından kaldırıyor başını ve hatırasını
tabiata dönüp
‘affedersiniz ama, yanınızda fazla aşk var mı’
diye soruyor.

siz bir kelebeğe tutunuyorsunuz telaşla, onu incitmeden,
kelebek telaşla geldiği tırtıla tutunuyor

insan bu, azat etmek de gerek
korkmayın, unutuluyor!

Küçük İskender

korkmayin++unutuluyor korkmayın unutuluyor

Hayat Bu mu

Bir oğlum ölmüş gecenin en kibar saatlerinde
ağlıyorsam bu bir geri sayımdır acımın şakaklarında
kimselere emanet edemem ki artık asil cinnetimi

Korkma! ağzına bırakacağım son nefesimi..!
Ağzı tabanca.dudakları namlu, sözleri gece mermisi!

yaralıydım yaralarım, yüzümün kızardığı aşklarda kaldı
elleri çingene bir kız sevdim on dokuzumda
kalbimde bir et beni gibi kanar hala gözleri
Allah’ın en içten hatasıydım

Senin suçun yok hayat!
Ben buraya zaten, sana elveda demeye geldim!

Boş bir sinema salonunda oynuyor
tek başına çektiğim siyah beyaz
sessiz son film

Ne kuşları seyreden kedi kadar heyecanlıyım artık
ne de o kuşlar kadar
salak ve kendine hakim

kamera stop! yalnızlığıma kapalı gişeyim.

Şimdi eski bir pikapta unutulmuş eski bir plak oldum
çizik çiziğim!
Şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi
bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni bıraktın beni.

Küçük İskender

ecel+temennisi Hayat Bu mu

Sevgilim, bir günün ortası şimdi

Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.

Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Trenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.

Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?

Geldiğimi?
Gittiğimi?

Hadi!

Cemal Süreya

Sevgilim+bir+gunun+ortasi+simdi Sevgilim, bir günün ortası şimdi

Şakayık

kanayan bir yüreğin gözyaşlarıydı
masanıza dökülen
yağmur damlalarına alışık olmayan
tam bir çiçekti
adı şakayık
tercihimi uzak iklimlerden yana da koysam
onu almadın ya
almayayım dokunuyor bana

Yasin Erol
sakayik Şakayık

Şiir ve Sen

Habersiz bir yağmur gibi
Her gün yağıyorsun içime
Sevinçlerinde ucu ucuna yaşayan bir aydınlık
Bana çocukların sevdiği bir denizi
Önceliği uçurtmalara tanıyan gökyüzünü
Yön arayıcılarının kullanmadığı geceyi
Ve sadece yüzünden sevilen bir şehri getir
Yoksa gelmem sana
Ben aşkta önümü görmek isterim.

Bir an önce ikna et o karanfili
O şiirden çıkıp gelsin
Ve eleştirmenlere söyle
Edip Cansever türü bir incelik gösterip
İncitmesinler ölen şairlerin şiirlerini
Saygıdandır
Biraz bekle hele bir ustalar uyusun
Yoksa gelmem sana

Sıkıyönetimlerde yalnız başına dolaşan
Mahkemelerde tanıklığı kabul edilmeyen
Ve bir kibrit alevinde
İnce bir fikir gibi parlayan
Her şairi barındıracak bir şiirin içine girip de
Kapısını penceresini aralamadan
Gelmem sana

Şiir ve sen
Öylesine nazlı ve duyarlısınız ki
Sol yanımda tarafsız bir orman
Sağ yanımda taraflı bir ağaç
Çağır beni
Derelerin denizleri görme düşü gibi
Al beni
Dışarısı yağmur
İçimde bir yaprak büyür gibi

Yasin Erol
yasin+erol Şiir ve Sen

sizi hiç sevmiş miydim?

bakar mısınız bayan
bu masumiyet sizin mi
tanıdık biri gibi davranıyorsunuz yağmurlara
sevinçleriniz cumhuriyet
dalgınlığınızsa osmanlı
sizi daha önce hiç sevmiş miydim

biraz önce göğe bakmış gibi her haliniz
teninizde büyük bir güzelliğin yaz çıkartması
bunca çocuk bunca siyahlık içinde
her aşkta eğilip gözlerinizden mi öptüler ki
bedeninizin okulunda dudaklarınız hep yıldızlı pekiyi

gölgeli bir hüzünle bakıyorsunuz insanlara
eylül desem değil nisan desem hiç
bir ikindi gibi ikircikli
babadan kalma sanki bu kahkahanız
sizi daha önce hiç sevmiş miydim

çoluk çocuğa karışmış korkular
gözlerinden okunur kadınların sizin de öyle mi
biraz yaklaşın lütfen
aman allahım yalnızlığınız ne büyük ve de görkemli
hayatınıza sultan süleyman olmalı
ister ferhat ister mecnun fark etmez
bana bir emir verin
sizi nasıl sevmemi istersiniz

tuhaf sözcüklerle iyi şeyler duydum hakkınızda
adres teslimiymiş bakışlarınız
dili geçmiş korku zamanları
ağzınızda bir tövbeler ordusuyla
kaçamak yanıtlar veriyormuşsunuz tanrıya
canımın içi dermişsiniz dostlarınıza örneğin

ben değil tenim tanıdı sizi
göğüsleriniz küçülmüş kalçalarınız solmuş hasta mısınız
yanlış yerlerinizden mi sevildiniz yoksa
durgunluğunuza iyi gelecek bir öğüt
sevişirken en gözde eşyanızı bulundurun yanınızda
ve karamsar düşüncelere dalmayın alnınızdan öpülürken

bir gün konuşmak istedim sizinle
ama hayırsız utanma duygusu
gizlenmeleri küçümseyen bir yerden
daha yeni karışmıştınız hayata
hatta yakanızda bir gölge izi de vardı
sonra baktım ki bakışlarınız kırık
eski bir aşkla dolusunuz hâlâ
sizi daha önce hiç sevmiş miydim

Yasin Erol
sizi+hic+sevmis+miydim sizi hiç sevmiş miydim?

Sanık

her aşkın bir numaralı sanığıyım
ya tutuklayın
ya da uzak durun benden
sakın aldanmayın sarışınların azalmasına
ve siz de süphelenin karınızdan hakim bey
çünkü ben tanımadığım kadınları da sevmiştim
tenimde alev alev bir yalnızlık
ben tanıklık da yapamam ayrılıklara
tutuklayın beni hakim bey
bir kadın soyunmadan avukatlığıma.

Yasin Erol
-bu aşk öykü tutmaz-

sanik Sanık

Göksefası

Bir bulutluk ömrümde
başına buyruk bir dal oldum
kendi ateşinde büyüyüp
yandıkça sürgün veren.
Bir kuğu bulutun içinde ıslanıp
bir ters bir düz yazdım.
Saatsiz, mevsimsiz
gözü kara bir durgunlukta
yazdıklarımı ağladı örümcek.

Akşamın kenarına oturdum
sırtımda karınca yorgunluğu,
ışık serpintileri dinerken
salyangoz yalıyordu
gecenin yağmur şölenini.

Güzel bir koku geliyor
demlendi mi yoksa hayat?
Özsuyum sürüyor saplarıma
açtığım göksefası.

Dilek Değerli
-Yorgun Ruhlar Korosu-

dilek+degerli Göksefası