Kırk Yaşın Eşiğinde Bir Şiir

Küçük heyecanlara paydos
Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım
Çünkü güneş kardeşim
Bir ırmakla şevişmekteyim

Bana artık dingin olmak
Bana yalınlık yaraşır
İçimde şiirin güzelliği
Yaşamak sevinciyle yarışır

Güzeller güzeli ömrüm
Sana gitgide sevdalanıştayım
Nice emeklerle dokunmuş
Bir ince, bir nazlı nakıştayım

Küçük tasalara, tutkulara paydos
Çünkü evrenle aynı yaştayım
Başsız sonsuz doyumsuz
Bir başdöndürücü akıştayım.

Ataol Behramoğlu

k%C4%B1rk+yas%C4%B1n+esiginde Kırk Yaşın Eşiğinde Bir Şiir

Şiir Taşı

Şiir yazılıp bittikten sonra sürekli biçimde devinir, değişir. Bazı şeylerini yitirir, kendine birtakım eklentiler alır. Bu zaman içinde en azından böyledir. Bununla da kalmaz, şiir giderek aynı şairin yazdığı öteki şiirlerle de bir savaşıma girer. Bu arada kimi şiirler tümüyle yenilgiye uğrar, kimileri ayakta kalır, kimileri de öne çıkar.

Edip Cansever

Her şiir, mutlak bir şiire doğru yönelir, sonsuzda bulunan bir sınıra. Dilin güzellik gücünün idealine doğru.
Paul Valery, Stephane Mallarme üzerine konferans, 1933, Varietede

Şiirsel eylemin ilk izlerini çocukta arayabiliriz. Çocuğun en çok uğraştığı şey oyundur. Kendine özgü bir dünya yarattığına, içinde yaşadığı dünyanın eşyalarını kendine en uygun şekilde yeni bir düzene soktuğuna göre, oynayan her çocuk, şair gibi davranıyor demektir. Şair de çocuğun yaptığını yapar. Düşsel bir dünya yaratır kendine. Yalnızca doyumsuz insan düş kurar-doyumsuz sözünü maddi anlamda anlamayınız, çok çok isteme değildir bu doyumsuzluk. Doyuma ulaşmamış arzular, hayallerin öncüleridir. Her hayal, bir arzunun gerçekleşmesidir.
Sigmund Freud

Her gün şiirle uğraşmak gerekir, diyor yaşlı bir ozan bir dansçı gibi dönerek güneşin yörüngesinde şafakla parmaklarını bilemesi gibi bir çalgıcının.
Özdemir İnce

Şiiri ele geçirmek isteyen her okuyucu ona bir değil, birkaç yoldan sokulmaya çabalamalıdır. Kimi şiirler, ilk anda soğuk gibi görünseler de başka yönlerden araştırıldıklarında içimizi hemen de ısıtıverecek güçte çıkarlar. Şiire giden yolun ya da yolların çetin ya da belirsiz olması, şiirin değerini azaltmak şöyle dursun, usta bir sanat anlayıcı katında nazların en tadılmaz olanı yerine geçer.
Salâh Birsel Şiirin İlkeleri’nden

Sevişmek gibi bir şeydir şiir yazmak; duyduğu tadın paylaşılıp paylaşılmadığını hiç bilemez insan.
Cesare Pavese

Bir şair için durumundan hoşnut olma, tekdüze yapılan bir iş ve kolayca izlenen bir yol denli tehlikeli bir şey yoktur.
Stefan Zweig

Şairler, delilerin kulaklarını durmadan saçmalarla, gülünç masallarla okşayan serbest bir ulustur. Erasmus

Bunlar şeytanlara kulak verirler, çoğu yalancıdırlar. Şairlere ancak azgınlar uyar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve olmamışı olmuş gibi gösterdiklerini görmez misin?
Şuara Sûresi 223, 224, 225, 226. Âyetler

Bazen bir rastlantı ya da önemsiz bir sözcük
umulmadık bir anlam kazandırır şiire,
nasıl ki nicedir kimsenin uğramadığı
terk edilmiş bir bodrumda, büyük boş bir küpün
karanlık kasnağında bir örümcek amaçsızca dolaşırsa-
(Size göre amaçsızca, ama ona göre…)
Yannis Ritsos Örümcek, çev. Cevat Çapan

Şiir, avlumuzdaki otlar gibi bitmez.
Honore de. Balzac Sönmüş Hayaller, I. Bölüm

İşitilmemiş sözler bulsam, garip cümleler söylesem
kimselerin kullanmadığı bir dilim olsa,
tekrarlanmamış, bayatlamamış deyimlerle
eskilerin sözlerinden uzaklaşsam.
Habe Peresenb Eski Mısır şiiri

Bir şiir, başka bir şiirden öğrenilir. Şiirin kağıdı, kalemi, masası, sümeni okulu yoktur. Ancak şiir üzerinde düşünmek de şairin şiir için kaleminin ucunu sivriltmesine yarar.

Mustafa Köz

siir+tasi Şiir Taşı

Otuzbirinci Nesil

Yeniden yaşamaya başlamadan önce
Yapılacak işlerim var
Görülecek hesaplarım
Kötü kişi oldum kendimle
Kendimden özür dilemeliyim
Sırf aynı şehirde yaşıyoruz diye
Yakışır mı onca sokağın ırzına geçmek
Hem ne akla uydum da yazdım o mektubu
Hadi yazdım neyse, ne bok yemeye yolladım!

Yeniden yaşamaya başlamadan önce
İyice bir yıkanmalıyım
Bir çivit mavisinde çitilemeli günlerimi gecelerimi
Tırnaklarımı kesmeliyim
Sokağa çıkınca ilk iş bir maden suyu içeceğim
İstanbul’da olsam İstanbul’da olsam
Çocuklu bir dostum var kalkar onun evine giderdim
Daha olmazsa Metin’i bulurdum.

Şu ağaca yalvarayım en iyisi
Diyeyim ki bre ağaç
Ömrün uykuyla geçiyor nasıl olsa
Bir sefer de ben gireyim düşüne.
Bi de o türlü yaşayayım
Bakın işte yeniden yaşamaya başlamadan önce
Böyle palavraları bırakmalıyım
Kafama bir çekidüzen verip
Dayayıp döşemeliyim içimi.
Paraya kıyıp bi de kilim almalı

Bağdaş kurup çökmeli üstüne
Otura otura belki ben de o kilime dönerim
Yeşili mavisi uslu.

Yeniden yaşamaya başlamadan önce
Adam olmanın çaresine bakmalıyım
Bu haytalığın sonu yok.
Bi şeyler yapmalıyım
Kahvecilik ederim hiç değilse
Avazım çıktığı kadar “Şekerli Biiir” diye haykırırım
Bana varmayacaklarını bile bile
Kızlara evlenme teklif eder gönüllerini alırım
O da mı olmadı tutar çocuklara masal anlatırım
Ben de, bir işe yararım elbet
Değil mi ya ben de insanım
Yalnız işte yeniden yaşamaya başlamadan önce
Abaza çekmeyi bırakmalıyım.

Can Yücel

Otuzbirinci+Nesil Otuzbirinci Nesil

İki Düş Arasında Beklenti

Ablan çiçekli şapkalar yapıyor mu gene
Üstüne buğulu yaz tülleri serpiştiriyor mu
Kadife sesleri, ibrişim kokulan
Dolduruyor mu dört bir yanı
Küçük küçük güneşler halinde
Makaslarda geziniyor mu parmak izlerin
Onca uzaklığındaki ben
Geçiyor muyum belli belirsiz
Gözlerinin içdenizlerinden
Nasıl mı ,
Nasıl yaratılmışsa boşluk
Kendine bakan irice bir vişneden.
Hani
Elini alnına koyup da
Daldığın olurdu ya bazen
Dalgınlığının ipekli giysinle birlikte
Hiç değinmeyen bir hışırtısı olurdu ya
Kime duyuruyorsun o sesi şimdi
Kime
— Yokluğuma bakarak
Çizilmiş bir taslak gibi
Uçup giden bir taslak gibi
Dağılan, toz olan bir taslak gibi —

Pencerenden baktığında— arasıra —,
— Ah bu kımıltısız yaz uzaklıkları —
Sana küçük küçük armağanlar verilirdi de sanki
Sen onları (sözgelimi bir tümsek, bir yavru karga, yere
düşen bir yaprak, ağır ağır yayılan bir duman
parçası — şapkalardan birinden kopmuş bir
kurdele ? olabilir— karşı pencerede bir
ayna, bir sürahi; birbirine karışmış iki tek
gözyaşı gibi)
Dolduruyor musun çantana özenle
Çantana, çekmecene, ne bileyim, hiçbir yere belki de
İşte, tıpkı, dilsiz bir kadın sana bir şey söyledi
Söyledi de
Yineler gibisindir kendi kendine.
Anımsıyorum birde
Senden biraz ötede birtakım devinimler
Görüyorum nerdeyse — gövdenin çok yakınında —
Sen onları tutup tutup bırakıyorsun
Demirin pası kavradığı
Bir yavaşlıkla
Bunlar ellerin senin, kirpiklerin, ağzın aslında
Dağılıp yitiveriyor birden hepsi
‘ Bu benim kayganlığım ‘ derdi bir balık olsa
Ama sen diyemezsin, ben de diyemem
Çünkü sen yoksun, ben de yokum
Ya da biz ikimiz de varız, varız da
Bekliyoruz sanki düşlerimizden birinin yargısını
Bakışımlı iki düş arasında.

İşte, şimdi, şu anda
Yaşamın aynasında — ah şu küçük yaz uzaklıkları —
Bir terzinin yeni bitirdiği bir giysiyi
Seyretmesi gibi uzun uzun
Bakıyorsundur-— bakışlarına sığan ne varsa —
Öyleyse
İliştirir misin göğsüne
Bir çiçek uzatsam — uzatmak denirse buna —
Gülersin alırken — sahiden güler misin—
Biliyor musun seni ben
Görmedim hiç gülerken
Gülsen de pembesi bol bir resim yapıyorsun gibi gelir bana
Gittikçe koyulaşan — kendini dışa vuran irice bir vişne ?
neden olmasın —
Ya ağlarken gördüm mü, hayır, görmedim
Gördüğüm yalnız
Nasıl yansırsa buğulu cama bir elma
Öylece bir şey
Şunu da söyleyeyim, sen benim
Bilmemin başlangıcısın olsa olsa
Çiçekli şapkalar, buğulu yaz tülleri
Şimdi hepsi birden— uzaktan uzağa —
Bir çocuk ağlaması gibi
Her şey bir çocuk ağlaması gibi
Her şey, ama her şey
Bir çocuk ağlaması gibi
Her şey, her şey, her şey.

Edip Cansever

iki+d%C3%BCs+aras%C4%B1nda+beklenti İki Düş Arasında Beklenti

Seni Ben Nasıl Sevmem

hani bir çocuğun sımsıkı sarılıp
bir bebeği öpüp koklaması var ya
o’sun işte sen
ben seni nasıl sevmem

kimileri gövde sanıp karanlığı
darmadağın sığınırken içine
sen aralayıp gözyaşlarını
gülüşünü serpiyorsun üstlerine

vakitsiz birer ölüm sanki geceler
bir bakımlık ay düşüyor herkesin payına
ve hiç dönüp de soran olmuyor
eklenen hangi düşler bir sonraki sabaha

bildik bir nehrin sularına kendini bırakıp da
gidilecek başka denizler arıyorsun ya
o’sun işte sen

seni ben nasıl sevmem

Tekin Gönenç

Seni+Ben+Nas%C4%B1l+Sevmem Seni Ben Nasıl Sevmem

Akan Suyu Yakalayıp Durdurmaktır Meâl

kimse tanımasın için onları
şairler kimi sözcüklerini yok ettiler

bütün öyküleri yazıp tüketti
bir kendi öyküsü kaldı dışarda

kuşluğun son kuşu çekilirken
sular uzaklaşır kıyı genişler

işaret tırnağım boyandı, çıkmaz
bir kölenin gövdesine döndü gövdem

en ağır sınavdan en saf olan geçer
öder, geçer

Gülten AKIN

en+ag%C4%B1r+s%C4%B1navdan+en+saf+olan+ge%C3%A7er Akan Suyu Yakalayıp Durdurmaktır Meâl

Bir Kayığa Biner Geceleri

Tadını, yağmura duygulanmanın
Paylaşır kuşlarla biri gizlice
Gülmesini tutamamış bir sincap
Sallanır utanç bahçelerinde

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Uzun sokakların ucunda evleri
İlk denemelerden geri dönülmüştür
İtildikçe içe, durduğu bilinen
Bazı dostları yitirmeye gidilir

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Bir kayığa biner geceleri
Sığlıkta o kadın tek başına
Dua biçiminde inceltir korkuyu
Sunar içtenliksiz, tanrısına

Yalnız atlar yıkılır düzlerde suya özlemlerinden
Bir ben miyim yalnızlığa yenilen, sen, sen, sen

Gülten AKIN

gulten+akin Bir Kayığa Biner Geceleri

Şiir Bitti

Sihriydi tutkuların şiir bitti!
Solunarak süzülen tılsımı kalmadı gönlün…

Şiir bitti! Kurudu esin çağlayanı umudun
Dindi suların tendeki çılgın uğultusu
Öpüşlerin düşlerin filizleri yolundu
Kimse ağlamıyor özlerken…

Şiir bitti! Uçukladı dudakları sevginin
Bakışlar yapayalnız, yalnızlık çırılçıplak
gülüşler kıvılcımsız
Can bitkin, dil tutsak…

Şiir bitti!Bulandı yüreğin özgür sesi
Çığlığı duyulmuyor sevincin…

Şiir bitti! Bozuldu ışıktan büyüsü duyguların
Korkunun da ucuzları türedi coşkununda
Erdem sığlaşıp özüne yabancılaştı
dal kuru, dalga uysal
Herkes her şeyin sahtesine alışkın

Şiir bitti! Dindi rüzgarın tükenmez gücü
Ağıtlar yetim,türküler öksüz.

Şiir bitti! Soldu içli sesin beslediği tomurcuk
Alaycı çalgılar dökülüyor şarkılardan
Hüzün sürgün aşk yılışık…

Sokakta sabrın tiryakisi ruhsuz bir kalabalık…
Tek umut ki yaşam bitti demeye varmıyor dilim
O da çocukların sesleri…

Nihat BEHRAM

siir+bitti Şiir Bitti

Eski Nine

Ölümün ve göçün dokunmadığı tek nesne
var mıdır
ölüm yok eder göç değiştirir
kendisi kalamaz kimse
sarp ve suskun ninelerden başka
onlar kimi zaman sırtlarında
kimi zaman sımsıkı kucak
hala evin bebelerini avutmada

kimse kendi gibi kamamıştır
o seven sevilen amca
döner birgün apansız, bırakılan kente
herkesin doğduğu evi haraç mezat
açmıştır izinsiz eski sandığı
artık başkasının olan evin avlusunda
tüccarı değildir bilemez nesi kaç para
sedef nalın, oyma kutu
fildişi tahta kehribar
tarak toka
mum bebeği kızın, armağan çıngırak, ilk elbise
(naylon girmemişti daha saf hayatımıza)

sonra görülecektir
birinin evinde mor fanussuz lamba
ötekinde mor fanus (ah yağma)
arar lambayı fanus fanusu lamba
uzağında sahibinin
kirlenir porselen kırılır sırça

mor ipekten kenarıydı bir kırlentin
moru solmuş ipek ezilme derdinde
anılarından utanan çocuk
yaşlanınca şaşar kendine
sözcükler dizerek barışır diliyle
söyler, anlaşılır

Gülten Akın
eski+nine Eski Nine

Korkak kadınlar şiiri

Onlar için pazarlar, erkekler
sevda ile sıkıntı arasında
bir gider bir gelirler

gencömrü aşmak, bir dağı aşmak
sırtta çocuklar
sonra da genç sanmaları kendilerini
ol sebeptendir.

saati sormadan korkuları vardır
yitirmek tek yılgı
sevdikleri sevmedikleri de olmuşsa zamanla
şakırlar sevdiklerini de
ötekini nevroza dönüştürüp saklarlar.

Gülten Akın
Korkak+kad%C4%B1nlar+siiri Korkak kadınlar şiiri