Kişisel Bir Sorun

Kendini kandırma zehrini bir kez tadan insanlar, bir daha kendilerini asla kurtaramazlar.

Doğmamış olmaktansa, doğmuş olmanın iyi olup olmadığını anlayamadığımız bir devirdeyiz.

İnsan ölüm kalım yol ayrımına geldiğinde, ölümüyle birlikte bağının kalmayacağı uzayı ve yaşamını, dolayısıyla bağını sürdüreceği uzayı yan yana halde, hemen burnunun dibinde görüverir. Sonra da, ölü olarak varlığının sona ereceği uzayı, üzerindeki giysileri çıkarıp atarmış gibi arkasında bırakıp yaşamaya devam edeceği uzaya girer.

Korku duygusunu yenebilmek için, kaynağını net olarak sınırlaman ve o korku duygusunu yalıtman gerekir.

Her şey bir oyundu; ama oyuncuların hepsinin yalan repliklerinden başka bir şey dile getirmedikleri bir oyun.

Deneyimlerim bana, insanla ilişkili olduğu sürece tamamen yalnız bir sıkıntının olamayacağını söylüyor.

Karımın doğum yapmasıyla birlikte kafese kapanmış olacağımı (zaten evlendiğim anda kafesin içine girmiştim, ama kafesin henüz açık olan kapısını doğacak olan çocuk sımsıkı kapatacak), artık Afrika’ya tek başıma gitmemin mümkün olmayacağını anladım.

Sonra, gerçeklerden kaçmaya çalışan parçasına bir süre direndikten sonra, demir yürekli bir adammış gibi, hiçbir şey olmamışçasına, “‘Annesi iyi mi?’dedi, öyle bir sesin, aynı sözleri edişine binlerce kez şahit olduğu hissine kapılarak.

Çevremde tanımadığım insanlardan başka kimsenin olmayacağı, ucuz otellerden birinde mi kalsam acaba?

Kişisel sorunlar arasında, tek başına o sorunun mağarasında ilerledikçe, sonunda insanların tümünü ilgilendiren, geniş bir çıkışa ulaşıldığı da olur.
*
Üst üste gelen kötü eller sonrası bir kağıt oyununa ara verir gibi, bir süreliğine dünyaya ara verebilmeyi…

Kenzaburo Oe/Kişisel Bir Sorun

blogger-image-1335691454 Kişisel Bir Sorun

29

Hayatındaki 29 kişiden biriyim.
Bu bile yeterdi bana, 29. olmak bile.
Bu bile bilinçsiz bir isyan aslında imkansızlığına.
İmkansızlığımıza.
Yarattıklarımıza bir isyan aslında, yaratamadıklarımıza.
Kadehinde daha nefret edilecek ne kaldı sevgili?
Eteğinde dökülecek ne kaldı?
Kaç yolcu daha taşıyacaksın, ayakların…
Evet kirliyiz, sahteyiz, yanlışız.
Kesinlikle yanlışız sevgili.
Bu bile yeterdi
Beraber kirlenebilmek bile

Nil Beyoğlu

Frances+Benjamin+Johnston 29

Eski Ormanlara Mektup

bir mektup göndersen de açıp okumasam

ben hangisiyim; sen demekten başka
sana ulaşamayan zarf efendilerinin,
aç beni, başka pulum yok, başka mektubum
yok, yoksul olduğum söylenecek yoksa sana
annemin bir gül olarak terkettiğinden beri
beni gönderdiğin mektuplar ormanına

şehri karıştırmıyorum, seni yanlış anlarlar
kendimi karıştırıyorum, uçmaktan yanayım
ruhunu parmaklarında dolaştıran perinin
tevekkül penceresine konduğu eski ormanlarda

hangi yüzüğünden düştüm bu yolculuğa;
bilseydim, sen gönderseydin, ben o mektuba
yazılacak kadar aransaydım dilinin ormanında
açmazdım yine, yine yüzükler kazanırdın;
bana suluboya bir orman göndereceğini bile bile,
`peri ve eşek’ mes’elini yazdığımı bile bile,
ormanlara dair Şiirler okumak için
ayrı ve birleşik Şehirler kurduğumuzu bile bile,
açmazdım bu sırlara layık olmayan Şehri
içinden çıkacak ormana

bana orman gönderme, içinden Şehir çıkar;
beni bir mektuba gönder, içinden birine
almamış gibi yaparım, vapura binmem,
yoluna inmem, ormanların sisi çökmeden önce
…sonra inanırım

mektupların perileri
perilerin ormanları biriktirdiğine
yüzüklerin parmaklarda sessizce eridiğine
inanırım, eski orman tadı sinmiştir
açılmayan mektuba

gönderilse de.

Haydar Ergülen

eski+ormanlara+mektup Eski Ormanlara Mektup

Terk

Yok’ umu arıyorum kimse bilmiyor
Gördüğümden beri
Rüyalar düşürdüğünü
Ay küfünün hendeklere
Yaşsız ölümler aldığını kiminin
Büyümüyorum.

Sonsuzluğun boynundaki kir
O akışkan hologram
Fosilleri ve bebekleri
Aynı suda yüzdürüyor

Ömür denkleri, sakarlıklar
Yorgun erkekler, kapı mercekleri
Hepsinde arızalı bir kahkaha,
İnziva kabuğunda çimleniyor

Saksıda sızmış çiçeklerin arasında
Tomurcuk kadın.
Çırpar gibi balkondan sofra bezini
Döküyor uykumu sokağa

Ah! Hayat mı, diyor
Hani şu rehinci dükkânı…

Serap Erdoğan

Jean+Dieuzaide Terk

Alpha

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!

Küçük İskender

blogger-image-1451031322 Alpha

“Yaşadığı yeri terk etme arzusundaki insan mutsuz bir insandır.”

Bir olay kendisini hazırlayan rastlantıların sayısı oranında önemli, anlamlı ve dikkate değer değil midir?
*
Her iki tarafı da mutlu edecek tek ilişki, duygusallığa yer vermeyen ve sevgililerden ne birinin ne de ötekinin birbirlerinin yaşamı ve özgürlüğü üzerinde hak öne sürdüğü ilişki biçimidir.
*
Bir kez yaşanmış bir şey, hiç yaşanmamış sayılır. yaşanacak tek bir hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez. (Einmal ist Keinmal)
*
Sadece gereklilik ağırdır ve sadece ağır olan şey değerlidir.
*
Ama güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
*
Mezarlık, kendini beğenmişliğin taşa dönüşmüş haliydi.
*
Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur. (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu)
*
Beyinde, öyle anlaşılıyor ki, şiirsel bellek diyebileceğimiz ve bizi büyüleyen, bize dokunaklı gelen, hayatlarımızı güzelleştiren her şeyi kaydeden özel bir alan var.
*
Aşk bir eğretilmeyle başlar. Yani bu şu demektir ki, aşk, bir kadının dilindeki ilk sözcükle şiirsel belleğimize girmesiyle başlar.

Milan Kundera
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Audrey+Hepburn_b “Yaşadığı yeri terk etme arzusundaki insan mutsuz bir insandır.”

Nilüfer

Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.

Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.

Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık-
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.

Behçet Necatigil

010 Nilüfer

Üç Gencin Kalbi

Bir gemici tanırım
Kalbini bir limanda bırakmış
Ya kaybolursa?
Ağlar çocukluğundaki gibi
Kalbini almaya gidecek hâlâ

Bir oğlan tanırım
Derin yeşil gözlü
Gönlü güney denizlerinin dibi
Kalbi ise yerinde
Birine vermeye gidecek
Bir gemi arar durur
Bulutlardan.

Bir şair tanırım
Onunki içler acısı
Kalbini asla vermemiş
Çalmışlar
Kalbi eski bir efsanede saklı.

Ece Ayhan

bir+%C5%9Fair+tan%C4%B1r%C4%B1m Üç Gencin Kalbi

Meçhul Öğrenci Anıtı

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.

Ece Ayhan

mechul+%C3%B6grenci+an%C4%B1t%C4%B1 Meçhul Öğrenci Anıtı

Mor Külhani

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik’te Eski Şair Çıkmazı’nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga’ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4.Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5.Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler

6.Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

Ece Ayhan

mor+k%C3%BCihani Mor Külhani