Düello ve Ölüm

Tüm arzularımı yaşadım ben
Hayallerime de soğudum artık
Sadece acılarım kaldı içimde
Meyveleri kalbimdeki boşluğun…

Puşkin

Uzaklarda

Burada dinleneceğim, ağaçların altında!
Bayılıyorum küçük kuşları dinlemeye,
Nasıl dokunuyor kalbime şarkılarınız böyle;
Ne biliyorsunuz aşkımızla ilgili,
Bunca uzak bir yerde.

Burada dinleneceğim, derenin kıyısında!
Hoş kokulu çiçekler açmış dört yanımda;
Küçük çiçekler, kim gönderdi sizi buraya?
Çok uzaklardaki sevgilimin;
Aşkının, içten bir kanıtı mısınız yoksa?

Johann Ludwig Uhland (1787 – 1862)

Gidiş ve Ayrılık

Öyleyse, artık sakınmalıyım senden;
Senden, kalbimin zevkinden, neşesinden.
Seni göğsüme bastırmıştım ya,
Öpmüştün sen de beni, ayrılırken.

Ah aşkım, sakınmak mı denir buna;
Böyle sarılarak, öpüşerek ayrılmaya?
Ah aşkım, ayrılık mı denir buna;
Tutunmuşken birbirimize, böyle sıkı sıkıya?

Johann Ludwig Uhland

Sabah Erkenden

Sabah erkenden,
İki ya da üç gibi;
Çıktım evden,
Ortalık dingindi.

Yol sessizce uzar gider,
Suskundur ağaçlar;
Ötücü kuşlar,
Dallarında uyurlar.

Bir pencere mi bu ,
Usulca kapanan ardımdan?
Coşkulu yüreğim mi bu,
Göğsümde delicesine çarpan?

Nasıl oluyor da sadece,
Solgun bir mavi görüyorum her yerde
Kırmızlar, yeşiller,
Ya diğer renkler nerede?

Onun mavi gözler,
Öpüyor küçük mavi bulutları.
Ve sapsarı saçları,
Sarıp sarmalıyor bütün dünyayı

Gece bana verdiklerini ,
Uzun süre unutmayacağı;
Açıp kollarımı neşeyle,
Yaşamı kucaklayacağım!

Ağaçta bir ardıç kuşu,
Uyanıyor ansızın;
Gün sessizce doğuyor,
Düşlerinden aşkın.

Detlev Von Liliencron (1844 – 1909)

Kaleler

Düşünmeden, acımadan, utanmadan
yüksek kaleler kurmuşlar dört yanıma.

Umutsuzluk içinde böyle hep
bir şey düşünmez oldum alınyazımdan başka.

Dışarıda görülecek bir sürü işim vardı
ben nasıl sezmedim kaleler kuruldu da.

Ses seda işitmedim çalışan işçilerden
habersiz kapadılar beni dünyanın dışına.

Kavafis

Tanrının Antonıus’u Bırakmasıdır

Birdenbire duyarsan geceyarısı
görünmeyen bir alayın geçtiğini
eşsiz ezgilerle, seslerle-
artık boyun eğen yazgına başarısız
yapıtlarına, tasarladığın işlere
hepsi aldanışlarla biten-
ağlamayasın boş yere.
Çoktan hazırmış gibi bir yiğit gibi
hoşçakal de ona, giden İskenderiye’ye.
Hele kendini aldatmayasın demeyesin:
bu bir düştü, kulaklarım iyi duymadı;
böyle boş umutlara eğilmeyesin.
Çoktan hazırmış gibi bir yiğit gibi
böyle bir kente erişmiş sana yaraşırcasına,
kesin adımlarla yaklaş pencereye,
dinle duygulanarak, ama
yanıp yıkılmalarıyla değil korkakların-
son bir kez, dinle doya doya ezgileri,
o gizli alayın eşsiz çalgılarını,
hoşçakal de ona, yitirdiğin İskenderiye’ye.

Konstantinos Kavafis

Düşlerde Fener Olmak

Ben ölünce
hiç değilse
Bir fener olsam,
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam.

Ya da limanda
gemilerin uyuduğu zamanda
gülüşürken kızlar
uyumasam,
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza göz kırpsam.

Daracık bir sokağa
assalar beni
teneke, kırmızı bir fener
bir meyhane önünde
dalgın düşüncelerle
tempo tutup şarkılara
sallansam.

Ya da şöyle bir fener
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı
duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı
dışarda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler, cinler.

Evet, hiç değilse.
ben ölünce
bir fener olsam,
tek başına geceleri
uykulardayken dünya
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam.

Wolfgang Borchert
Çeviri: Behçet Necatigil

SUNU

Sen, kurtaramadığım insan
Dinle beni.
Anlamaya çalış bu yalın sözleri, başka türlüsünü söyleyemediğim için.
Yemin ederim ki, söz büyücülüğü yok bende.
Bir bulut ya da ağaç gibi sesleniyorum sana.

Bana güç veren şey, ölümcül bir darbeydi senin için.
Birbirine karıştırdın kapanan bir çağla yeni bir çağın başlangıcını,
Nefretin esiniyle lirik güzelliği,
Gözü kararmış güçlü usta işi biçimi.

Sığ Leh ırmaklarının koyağı işte burası. Ve koca bir köprü uzanıyor
Beyaz sislere. Parçalanmış bir kent bu
Ve ben seninle konuşurken
Martı çığlıklarını savuruyor mezarına rüzgâr.

Şiir nedir ki, ulusları ve insanları
Kurtaramıyorsa eğer?
Resmî yalanlarla dolu bir suç ortaklığı,
Biraz sonra boyunları vurulacak sarhoşların söylediği bir türkü,
Lisesi toy kızların okuma ödevleri.
Bilmeden iyi şiiri aramış olmam,
Şiirin tek amacını, biraz geç, anlamış olmam,
Bunda, yalnız bunda görüyorum kurtuluşumu.

Eskiden darı ya da gelincik tohumu serperlerdi mezarlara
Kuş kılığında dönecek ölüleri beslemek için.
Buraya bu kitabı bırakıyorum bir zamanlar yaşamış olan sana
Bizi bir daha aramayasın diye.

Czeslaw MILOSZ
Çeviri : Cevat ÇAPAN

Çok Ender

Yılların, azgınlıklarının yıprattığı,
belini büktüğü yaşlı bir adam, bitkin
ağır ağır yürüyor dar sokakta.
Ama evine girer girmez, gizlemek için
yaşının o acılı halini, düşünüyor
içinde hala sönmeyen gençlik ateşini

Şimdi onun şiirlerini okuyor delikanlılar.
Onların gözlerinde canlanıyor onun düşleri.
Onun hayal ettiği güzellikte ürperiyor
sağlıklı, şehvet düşkünü beyinleri,
güzel biçimli, dipdiri bedenleri.

Konstantinos Kavafis

Gece Bitti

Gece bitti
Ay eriyor doğan günde
Battı batacak sulara

Bu ovada eylül ne kadar diri
Çayırlar yemyeşil
Bahar toprakları sanki güneyde

Bıraktım eşi dostu
Eski bahçelere gittim gizli gizli
Seni anmak için tek başıma

Sen Ay’dan ötelerde bir yerdesin
Burda gün doğarken
Nal sesleri gelirken kaldırımlardan

Czeslaw  Milosz