Uyumaya Gidiyorum

Çiçeklerin dişleri, çiylerin saç filesi,
Elleri şifalı otların,
Sen, mükemmel ıslak hemşire,
Hazırla benim için dünyevi çarşafları
Ve kuştüyü yorganını yolunmuş yosunların.

Uyumaya gidiyorum hemşirem,
Yatağa yatır beni.
Baş ucuma bir lamba koy;
Bir yıldız kümesi; ya da nasıl istersen;
Her şey olur; birazcık kıs ışığını.

Yalnız bırak beni:
Duyuyorsun tomurcukların yarılıp açıldığını….
Göksel bir ayak sesi sarsıyor seni yukarıdan
Ve bir kuş çiziyor bir izleği senin için.

Öyleyse unutacaksın…..
Teşekkürler.
Ah bir isteğim var senden
Eğer o adam telefon ederse yine
Söyle ona gittiğimi,
Bir daha aramasın…

Alfonsina Storni

Yakın bir arkadaşı olan Quiroga’nın 1937 yılında intihar etmesinden sonra, göğüs kanseri ve yalnızlık ile boğuştuğu bir döneme girdi. Storni son şiiri olan Voy a dormir (“Uyuyacağım”) eserini Ekim 1938’de La Nación gazetesine yolladı. 25 Ekim 1938 tarihinde gece yarısından sonra Arjantin’deki Mar del Plata’da yer alan La Perla kıyısına geldi. Ertesi sabah iki işçi yazarın cesedini sahile vurmuş halde buldu. Ancak biyografi yazarlarına göre sanatçı bir dalgakırandan denize atlayarak deniz derinleşip boğulana kadar denizde yürüyerek intihar etti. Meme kanserinden geçirdiği operasyonun başarılı olmaması nedeniyle depresyona giren alfonsina “voy a dormir “(uyuyacağım) adlı eserini yazdı. Eseri basıldığında alfonsina denize atlayarak intihar etmişti.


Sebepsiz Hüzünler Sultanlığı

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
kül burada her şey;aşk,bilgi ve keşif
zaman şu an ve mekan şu nokta
gelir geçer sultanlık hafif ve gözyaşlarıyla

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
yok burada gözlem,deney ortamları ve varsayım
hipotezler,büyük teoriler,hatta bilimsel yasa
ülkem;laboratuarda sıkıştırılmış kahkaha

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
yolunu yitirenlerin kıyısında armasız,tuğsuz
nedimeleri de olmayacak bu aşkın ancak garipler
aşikar kılınacak kirpiklerinin ucunda incinmişlik

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
bir çingen gülümseyişinin ısıttığı otağ!
attık her şeyi ateşe keskinliğiyle bakışımızın
elbet beylik kılıcı şiir kızının kalbinde ışıyacak!

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
gözyaşlarıyla ağlanmayacak çünkü şehzademiz yok
ancak gözlerimizi biriktirebiliriz içimizde
kırdık kafasını zekanın ölümden öte ölüm-çok!

Hüseyin Atlansoy

Zamanla

Zamanla,
Geçer, her şey geçip gider, zamanla
Unuturuz yüzü ve sesi unuturuz
Kalp daha da yenilince, gitmek dert olmaz
Aramak daha uzağı, peşini bırakmak gerekir ve bu çok iyidir
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider, zamanla,
Taptığımız öteki, yağmur altında aradığımız
Bir bakışının etrafında köle olduğumuz öteki
Arasında satırların , kelimelerin
Ve altında, bu gece çekip gidecek boyalı bir yeminin
Her şey görünmez olur, zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
En güzel anılar gibi, dilinden düşmeyenlerden birisidir
Galeri Farfouille’de ,ölüler kısmında
Cumartesi gecesi şefkat alıp başını yapayalnız gittiğinde
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider zamanla
Bir rom için, bir hiç için inandığımız öteki
Rüzgar ve mücevherler verdiğimiz öteki
Birkaç aşağılık şey uğruna ruhunu satan için
Neyin karşısında çabalıyorduk, çabalayan köpekler gibi
Geçer, her şey iyi olur zamanla

Zamanla
Geçer, her şey geçip gider zamanla
Unuturuz tutkuları ve sesleri unuturuz
Size yoksul insanların sözcüklerini en düşük sesle söyleyenleri
Fazla gecikmeyen, her seyden önemlisi fark etmeyen soğuğu
Zamanla

Geçer, her şey geçip gider zamanla
Ve çatlamak üzere olan atlar gibi beyazlamış hissederiz
Ve kaderin yatağında buz tutmuş gibi hissederiz
Ve belki yapayalnız ama kederli hissederiz
Ve kayıp yıllarla yanıldığımızı hissederiz
Demek ki gerçekten
Sevilmeyiz artık, zamanla

Léo Ferré

İlk Kan

Deniz kıyısında koşuyordum
Birden ormanın içine girdiğimi farkettim
Şimşek çaktı, gök gürledi, yağmur başladı
Ormanda yapayalnızdım
“Ne kadar somut şiirler yazıyorum” diye sevindim
Ormanı, şimşeği ve yağmuru yazmıştım
Kaplansa içerilerde bir yerdeydi
Şimdi onlar gerçektiler
Şimdi benim yazdığım gibiydiler
Bulutların arasından çıkan pembe bir ışık, denizin
gökle birleştiği yerde pembe bir çizgi
çiziyordu
“Ufukta pembe bir çizgi vardı” diye yazabilirim ben
Bu cümlenin bu kadar somut olduğunu kim bilebilir?
Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz bilebilir misiniz?
“Bir zamanlar bir Romy vardı” desem, “Ufukta pembe bir
Çizgi vardı” anlar mısınız?
Ya da “Âşık ya da başka bir şey olmak”desem,
“başka bir şey olmak” nedir bilebilir misiniz?
Bunu benim için yapar mısınız?
Çünkü ben “Bu şiir Romy´yi anlatmıyor” derseniz,
sevinerek “Bu şiir Romy´yi anlatıyor” anlayacağım
Romy de “Unutamıyorum, ama yaşamak istiyorum” demişti,
Bunun apaçık “Unutamamak ölüm demektir” olduğunu
Kim anladı?
Siz anladınız mı?
“Gitme kal” diyemedik sana Romy, ama gitme kal” dediniz
mi?
Bir zamanlar Romy vardı
Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz de bok yiyin!

Ahmet Güntan

Yang Guifei

İncili perde yukarıya doğru yuvarlanıp açıldı, güzel kadın

Kaşlarını kaldırdı, katsaçları gibi.
Yüzünde yaşlarının bıraktığı izleri görebildim.
Ama kime kızdığını bilemedim.

Li Po

yedi işaret

Nehir -aktı
Ay -döküldü
Ay ışımayı unuttu -ben de unuttum kendimi
Orada öyle otururken.
Şarap içerken kuşlar uzak,
Şarkı uzaktı.
Ve hiç kimse yoktu.

Li Po (Li Bai)

Kalbimin yetim kayığı

Kalbimin yetim kayığı
Geçmeye çalışıyor oynak, dalgalı
Zaman deryasını

Ping Hsin

su birikintisi

Sıradan bir su birikintisi
Yansıtıyor kımıltısız güneşi
Ve altın bir deniz oluyor birden.

Ping Hsin

Bir Gülümseme

Güvenmiyorum kazıbilimcilere-

Binlerce yıl geçtikten sonra,
Ayak izi olmayan kıyılarda,
Eskiden koşuşturmayla dolu yıkıntılarda,
Bir kuru kemik parçası bulacak biri
-Bir kuru kemik, bedenimden.
Nereden bilecek bu kuru kemik parçasının
Yanmışlığını, kavrulmuşluğunu yirminci yüzyılda?

Ve yeryüzü katmanlarındaki hangi insan
Bulabilir kurbanların gözyaşlarını
İşkence görmüş kurbanların?
O gözyaşları
Kilitlendi bin demir parmaklık arasına,
Tek bir anahtarla
Böyle bir hapishane kapısını açacak.
Ama bu anahtarı almaya çalışan sayısız cesur insanın
Öldürüldü hepsi, düştüler
Silahları ve kılıçlarıyla gardiyanların.

Alabilseydim o gözyaşlarının bir tanesini
Yastığımın yanına koymak için,
Bin kulaç derinde bulunmuş inciden daha değerli,
Parlayacak hep ve hep,
Işıyacak tüm zamanlarda, uzamlarda!
Biz de hepimiz
Kendi çağımızda
Çarmıha gerilmedik mi?
Ve bu çarmıha gerilme
Daha az acı veren bir şey değil kesinlikle
Nasıra halkının çarmıha gerişinden.

Düşmanımızın eliyle,
Dikenden bir taç konuldu başımıza,
Ölümcülcesine solgun ve yırtılmış alnımızdan,
Dökülüyor kan damlaları, kırmızı,
Ama bu bile imleyemiyor
Kalbimizdeki kederi!
Doğrudur
Boş umutlar taşımamalıyız,
Ama umarız bir gün,
Bizi düşündüğünde insanlar,
Birinin çok önce olanları düşünmesi gibi,
Tarihöncesi canavarlarla boğuşan ataları,
Bir gülümseme geçecek hızla, yüzlerinde,
Hem sakin hem cömert bir gülümseme –
Birazcık da yüz veren –
Ah, ne çok istek duyuyorum,
Vermek için ömrümü, böyle bir gülümsemeye!

8 Mayıs 1937
Ai Çing (1910-1996)

Çeviren: Ulaş Başar Gezgin

Acımadı ki!

Bunca kalp kırıklığına rağmen
küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp
bağırmak istiyorum hayata:
“Acımadı ki!”

Sunay Akın