Son Kitabı Gelmiştir

Hoca ahmed’e Teke Zortlatması olarak

Aynı ruhuz tarîkın yol olduğunu söyleyeli beri
hep bir türküde sarılır kanadımız kolumuz
Antalya’ya bizden evvel varışına şahit olduğumuz
yapraklarda yeşili özlerim Karac’oğlan’ın kardeşini

Öyle bir içki sunar bana düze inerken yakar içimi
Doğu Türkistan’dan bir medrese kubbeleri çini çini
halk hikayelerinde Şah İsmail’in bıyıksız tek resmi
sesinde saydım alabalıklar gülüşü gönülden üzengi

Sevdiğimi söylemezsem sevgim beni boğar
diyen Türkçe’nin süt dişleri hem de dertli dolap
keçeciler loncasında yazgıları dövülmüş iki kardeş
açmışlar da ellerini akar fütüvvetnâmeler yalap yalap

Sevdikleri bir arslan da vardı sevdikleri ekber çiçek
dururdu bir başka kubbenin içinde temsili bezek
yürü denildi ona uçup kondu Tahtakuşlar diyârına
dünya diyar-ı gurbet deyi yasta kaldı bir zaman gönül evi

Dağlar derd ile bezendi hasretlik arttı hoca
alçak gönül- bilinirse dağlardan da yüce
bir bozlak mesafedeyken Muharrem’e, veysel’e, Çekiç’e
Konya’da bir başağa gömdük Alman bir Çekiç’i de

Arap harfleriyle çocuk tahtana yazarsın bunu da ince ince
ben okumuştum on beşinde donmuş bir mezar taşında
“Dünya bir gölgelik her gelen baktı geçti”
cânım efendim düşümde yüzün yüzüme aktı geçti

Mehmet Can Doğan

Sevdi%C4%9Fimi+s%C3%B6ylemezsem+sevgim+beni+bo%C4%9Far Son Kitabı Gelmiştir

Üçkağıtçı Şaman

Ben içimden bakıp sesleniyorken ona hatta seslenirken onunla
yazdığım her sözcük efsun ve tütsü bıraktı bana
bir armağan diye inleyişten – her inleyiş bir armağandır ya-
dağılsın diye dağa vurulan kalp gibi bir yurttan
ayrı düştüm ben sözün büyüsüyle efsunlanmışken
yaklaştığım da oldu inkâr edemem mağarasında yatıp kalktığım
ateş yaktığım kemik attığım geleceği açtığım o dağın
evet o dağın uçurumuna kuş saldığım kurduna ağladığım
kartal uçtu kurt öldü kartaldır uçar gerçi ama kurt
neden ölsün hem de neden ölsün yalnızlıktı tek bildiği
yerinde kaldı hepsi yazıklanmalı mıyım hayıflanmalı mıyım

Kim kimde ne bıraktığını nerden bilebilir
ve kişi kendisinden ne kaldığını ve dahi ne kalacağını
yoklar belki hatırlamasa da kimden aldığını
ağrılarını iç sızılarını yıkılışın şerhettiği mânâyı
elbette ah elbette çiçek toplamayı
ömür bahçesinden uçmaya kararlı
bir güvercinin boynunu koparmayı düşünürken
Güvercin Gerdanlığı’nı ah evet belki bunun için sevdim ben

İp attım kemend oldu şeytanım boynuma
dolanmıştı nasılsa çocukluğumda ayağıma
sen sallayacaksın ipi diyen kimdi mutlaka vardı biri
kimdi beni bir ipin dişlerine ve kuyruğuna bırakan
kandır akan izle ve çık yarana yosun sarmayan ormandan
Öyleyse ormanlar kahrolsun kahrolsun çocukluğum
tarlalar da biçilmiş ekinler de bir yere götüren yollar da

Ah nasıl bir yerler çekti de beni ah nasıl yollarda yoruldum ben
dağlara da baktım içime eğilirken ama çöllere düştüm erken
hep erken ama ne diyorum hep erken düştüm çöllere ben
akrebi gördüm dişisini de gördüm erkeği oldum öldüm
erkek oldukça hep öldüm hep öldüm
ne kılıç kullanmak korudu beni ne kalkan tutmak
yani dünyanın zulmüne ortak olmak baba olmak

Ağıtlar dinledim kimin kimde gömüldüğünü anlamak için
inanmak için herkesin birbirini aldattığı oyunlar izledim
ah ne acı herkesin herkes için herkese soyunduğunda
derinine daldığı denizinde adamın kadının kızıyla boğulduğunda
boğulduğunda her kuyunun bir uğultuya yurt olduğunda
ama inanmak için
dümdüz inanmak için yaşandığını öğrendim sonunda

Salladım ipi şeytanım içinde atlasın atlayabilirse
coğrafya dersinde kimse ama kimse kalmayınca yanımda
anladım şeytanın vâkidir ayna olduğu da – çoğalma yakın olma-
yakın olma diyorum sana ama yine de yine de inandım ona
inandığım gibi cürüme ve cezaya ve adama ve kadına

Hayır atları değil adamları da vururlar belki başında belki sonunda
kaba bir şehvetle ya kurşunla olur yahut küfürle
geçerler üstünden daima evet daima haklı bir mazeretle
sevişmenin mazereti vardır olduğu gibi ayrılmanın
acımanın kan dökmenin lâkin dalgalanmanın ve durulmanın
denize iyi geldiğini kim söyleyebilir dahası kim kime ne söyleyebilir
hangi söz kimin elinden tutar ve kimi sözün söz olduğuna ikna edebilir

Biri bana kalbi sökülmüşleri hatırlatmasın dağlardan ot toplamaya gidenleri
gidip de şarkılarıyla geri dönmeyenleri dönemeyenleri
hayaları burulan atları cübbelere inat merhem yapmayı
hatırlatmasın inat etmeyi iman etmeyi
aklımın boğulduğum düğümünü çözüp kırbaç oluyor yoksa yılan
aktıkça kırbaç aktıkça kan cennet ile cehennemi birleştiriyor arada kalan
yazık cennetini silahında taşıyana yazık cehennemin eksik olan silahına
hem de nasıl yazık kendini cennet ile cehennemin birliğinde tanımlayana
varlığında cenneti ve cehennemi taşıdığı için vurulmayı o hak eder ilkin
Yasını mı tutayım hayır yarasından mı alnından mı öpeyim hayır
kokmasın çürümesin iğrenilmesin diye mezarını mı kazayım hayır
ama kışkırtılmış her hayırın bir evet olduğunu nasıl anlatayım
hayır hayır hayır hayır

Mehmet Can Doğan

03e636f87c38a375777f1fe9422cda59 Üçkağıtçı Şaman

Karakamu

Kardeşine kaç el ateş ettin diye soracaklar sana
ve kınayacaklar demek düştüğü yerde bıraktın onu
gömseydin keşke hazır alacakaranlıkken
elin ayağın tutuyorken hani derin olmasa da
bir mezar kazsaydın ya da atsaydın bir uçurumdan
gelip ağıdını yakardık seninle o zaman acını paylaşırdık
yüz yırtardık tuz ekmek hakkı için yarana tuz basardık

Göz göze geldiniz ve hiçbir şey söylemedi sana öyle mi
keşke bunu anlatmasaydın bize toprağın dağın
gökyüzünün tanıklığından haberdar olmasaydık hiç
saçtığımız tohumun bizi gözetlemek için çatladığını bilmeseydik
ağırlaşan uykular getirdin kazınacak rahimler
öyle geniş tuttun ki bir bakışla suçun atlasını
hiçbir ceza saramaz artık dünyanın yarasını

Herşeykontrolaltındacılar bak neler de biliyorlar
ama yine de hatırlat bişeyyokçulara olurböyleşeycilere
herşeyinbirkolayıvarcılara başı olan korksun başından
işte kardeşimin kanı işte benim kanım işte kim elini yıkarsa
saçtığı tohumda kilitlediği kapıda yürüdüğü yolda izi kalacak
seyircidir çünkü halk merhameti vurgun yemiştir
kimi zaman akıttığı kanda kimi zaman suskun bir bakışta

B ö y l e b ö y l e i n e r b a ş ı n ı z a b a l t a

Mehmet Can Doğan

G%C3%B6z+g%C3%B6ze+geldiniz Karakamu

Yanıma yakışır mıydın? Bilmiyorum

Yanıma yakışır mıydın,bilmiyorum
Ama hiç denemedin
Halbuki benim yanıma yakışmak,su içmek kadar basitti
Bir vazo bile yakışırdı yanıma
Beğenmeyenler bile olabilirdi
Vazonun yanındaki beni
Yakışmıyor,taşıyamıyor vazoyu diye
Yanıma yakışır mıydın,bilmiyorum
Ama hiç denemedin
Deneseydin mesela
Ben,biraz uğraşırdım kendimle
Böyle atıl,bakımsız ve çirkin olmamayı denerdim
Sense biraz çirkinleşirdin
Orta yolu bulurduk
Çok ideal bir ikili olmasak ta
Yakışıksızlığımızla da olsa
Çevremizdekileri hakkımızda konuştururduk
Yanıma yakışır mıydın,bilmiyorum
Yakışır mıydık birbirimize
Çok beğenilesi biri değildim,farkındayım
Ama etkileyebilirdim seni
Fikirlerimle,hayatla savaşımla
Ya da birilerini hatırlatabilirdim sana
‘Yılmaz’ ı mesela yürüyüşümle
‘Deniz’ i mesela boyumla,ya da anlaşılmazlığımla
Sevdiklerimi sevmezsin biliyorum
Deniz,senin için tuzlu su birikintisidir sadece
Ama hiç denemedin
Ne beni sevmeyi,ne sevdiklerimi
Ne de yanıma yakışmayı…

Volkan Özkaraman

Yan%C4%B1ma+yak%C4%B1%C5%9F%C4%B1r+m%C4%B1yd%C4%B1n+Bilmiyoru Yanıma yakışır mıydın? Bilmiyorum

Bir Aşkın Başlaması

bir aşkın başlaması:
ruhla yontulması sert bir ağacın

bir anahtar sessizce açar doğayı
bir la sesi başlatır fırtınayı
çeker bıçağını hırçın rüzgâr
hızla çevirir yıpranmış sayfayı:
bir aşkın başlaması

ne süzülürse içine ince bir dalın
serinlikler onu gezdirir yüreğinde
son ışığın peşinde olan yolcular
yaşamı asarlar günün ucuna
kısık bir sesle başladıkları şarkı:
bir aşkın başlaması

kendini ıssız zamanlarda yitirip
ışığın sonunu arayanlar
yağmuru sevinçle karşılarlar her zaman
bütün bildiği budur hayatı anlayanların
yırtılmış sayfanın yerine yapıştırılması:
bir aşkın başlaması

unutulan her güzellik geçmişe karışmaz
yeni güzelliklere eklenir bazısı
bu yüzden en güzeldir en son sevilen
bütün güzellikleri kendinde birleştiren
ırmakları, okyanusları, bitimsiz yağmurları
bir güz sabahı kapınıza getiren!

böyle zamanlarda güzeldir bir şarkıyla uyanması
uykunuzu titretir uzadıkça la sesi ince
kadının ayakları suya değince:
bir aşkın başlaması

ipekler altında kabaran göğüslerin tadıyla
gizine erilmiş sevişmelerin yeni zamanları
bütün bir hayatı içerecek,
o garip hışırtının böceği aranacak her köşede
anlamsız sayılacak sonra
ışıkların kırgınlıklara kırılarak yansıması…
eşyalar birbirine karışmış
mutluluk kendini mahzende unutmuş olacak,
böyle bir tablonun usulca indirilmesi duvardan:
bir aşkın başlaması

yeni şeyler ezberlemenin yanlışlığı
bilgiye sığınmak ve kutsamak katılığı
gümüş bir gemiyi getirmek diplerden
savrulan bir uçurtmayı gökte unutmak
doğayı değiştirmek temiz sulara eğilirken
gümüş bir gemiyi diriltmenin yanılsaması
zamanın akışını hızlandırmak:
bir aşkın başlaması

en sonra:
birdenbire eski yağmurları anımsamak
kırmızısincapların eskimeyen sıçrayışlarında
okyanusun esnek akışlarında
altın renkli bir balığın sırtında dalgalanmak
en eski çağların güne kavuşan hızında
yırtık albümlerin yeni resimlerle yamanması
kalbin yenilgileri kanıksaması
enginlere açılması gülümseyerek
titrek günler

Baki Ayhan T.

K%C4%B0TAP+OKUYAN+KIZ Bir Aşkın Başlaması

Kalabalık

“İpek böceği attım
Eşarp düştü içime…”

Uyandım
Rüyamda kanamış dilim
Belki kıtlama jiletle bağırılan
Yaşam öyküleri anlatmışımdır çocuklara.
Çocuklar dedim de
Onlar da kanadılar
Kanınca bana.

Kalktım
Bir eşkıya rica etti yüklerimi
Güzel de bir kadın
Çocuğunu öleceği yaşa büyütemeden giden
Bir anneyi uğurlamış olsa da
Onyedi kalp kriziyle

Yürüdüm
Adımlarım nasıl da uyarılıyor
Kapıyı çalan biri olduğunda
İsterse bir hırsız olsun
Kapıyı çalmaya yeltenen

Öldüm

Ve yarın üşüştüler başıma; yaşlar, ayaklar, gözler
Ve yarı yaşam yakınmaları sürdü adıma
Ve yar uzun saçlı bir adamla geldi mezarlığa
Veya bir kadınla…

Ve
Gömdüler beni,
Öldürdükleri gibi
Özenle.

Özge Dirik

r%C3%BCya Kalabalık

Ekmek Arası Patates

Defolu gençliğinin ucuz pavyonlarında,
–Git başımdan mı– sandın hayatı.
Günde sekiz litre alkol vermesi için doktorun
Şizofren olmalı ilkin.

Senin dünya sandığın yuvarlak
–Annenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı–
Senin dünya sandığın yuvarlak,
Hâlâ öküzün başındaki bela.
Bir denge tutturmuş o da,
Dönüyor canı sıkıla sıkıla.

Azrail’i kan tutsa da,
Sen yine de ortalıkta kesme bileklerini.
Olur da kurtarırsa seni emniyet şeritleri,
Ahiret için vazgeçtiğin şeyler kalmaz
Kapışılırsa bileziklerin.
Ayrılık bu,
Nanik yapılmaz sevgilinin ardından,
Gör sol meleğinin kırmızı kartını.
Ortalığı sulamaktan başka işe de yarasın,
Gerilla korkuluğu gözlerin.

En sıkıcı çelişkiler bedeninde,
Kibrit cebinde muhtar çakmağı
İstanbul’u ilk kez görmüş bir çevre mühendisi
Garip garip bakınma ortalıkta.

Disney’de kahkaha gazıyla ağlayan çocukluğuna,
Amasya’da çürük elmalarla büyüyen gençliğine,
Çiçek bozuğu kadın felçlerini de ekleme.

Özge Dirik

sevgilinin+ard%C4%B1ndan+nanik+yap%C4%B1%C5%9Fmaz Ekmek Arası Patates

Anılarla Yüklü

Anılarımdan uzak düştüğüm zaman,
düşlere dalarım içlerinden gülücüklerin, hüzünlerin, aşkların
ve suskunlukların yükseldiği.

Barış içinde sakin bir mekânda kalmak istiyorum,
aya yakın, yıldızların üstünde
bizi mutlu kılacak
her şeyden uzak.

Bir düşüm var:
her zaman yükseklerde olmak,
hatta yaşamım boyunca sonsuza dek,
düşlerim gerçekleşmesini dilerim umutla.

Ah biliyorsun hayat boş ve yalnız bir çukurdan ibarettir
iki uzaklık olarak kaldık öyle
delirecek düzeyde kalplerimizin duygusunu taşırken.

Kovulurken, anılarını yüklendim
duru bir nehirle,
seni düşledikçe mutluluğu düşünürüm.
Sen ki kalbimden daha yakınsın bana
ancak uzaktasın,
sonsuza kadar sürmeyecek umarım
düşen ayın ışığıyla adımı göz yaşlarımla anarım
inci gibi akan suyla.

Kendimle vedalaşmak istiyorum yeniden.
Günlerle birlikte büyür sana olan aşkım,
Umutsuz,
kendi kendime soruyorum
aşkım benim gibi mi solacak?

Mari Nasır
Çeviren: Metin Fındıkçı

Resim Anılarla Yüklü

Güzellik

O kadar çok,
o kadar çok aradım ki seni,
yeryüzü boydan boya
sana benzedi.

O kadar çok,
o kadar çokistedim ki seni,
adını verdim
tüm eşyalarıma.

Var mısın sen?
Yoksa ben mi uydurdum seni?
Böylesi belki de daha iyi.

Belki de ben uydurduğum için seni,
benimle birlikte en fazla kalacaksın,
en son nefret ettiğim
sen olacaksın,
istemeyerek de olsa birisiyle sana
ihanet ettiğim an,
canım en çok yanacak
inan.

Veselin Hançev
Türkçesi: Cevat Çapan

kafi Güzellik

Masal

Yaprakları gizlice öpen yağmur altında
yürüyoruz biz bize ve öylesine.

Ne bir ormancı sesi,
ne bir yol var yakında,
tek rüzgâr inliyor kendi kendine.

Sessizce tutuyorum soğuk ve beyaz elini,
bir güvercin gibi yağmurdan kaçmış.
Sanki mekân tutmuş da saçının tellerini
damladan bir yıldız orda göz açmış.

Dur öylece, öylece kal.
Yansın yıldızın temiz.
Aydınlatsın yolumuzu ormanda.
Kim bilir,
salt onunla bulacağız belki biz
mucizeler yapan çiçeği burda.

Diyeceğiz ki ona:
“Sakın ayırma bizi.
Bizi ilgisizlik suyuna gömme.
Duymazdan gel ekmekle örtü isteğimizi,
salt sıcaklığını bize çok görme.“

O da ne, parlamıyor saçında damla yıldız.
Sessiz yürüyoruz eskisi gibi.
Ah, biz şimdi nerede
ve nasıl bulacağız
mucizeler yaratan o çiçeği?

Veselin Hançev
Türkçesi: Cevat Çapan

r%C3%BCya+b%C3%BCt%C3%BCn+%C3%A7ekti%C4%9Fimiz Masal