Asıl Şiirin Sanatı

Bir nehre bakmak zamandan ve sudan yapılan
Ve hatırlamak zaman başka bir nehirdir.
Bilmek biz bir nehir gibi ayrılırız sürüden
ve yüzlerimiz su gibi gözden kaybolur.

Hissetmek uyanmanın başka bir rüyası olduğunu
Rüya görmemenin rüyasını görmenin ve ölümün
kemiklerimizde korkusunu duyduğumuz ölüm olduğunu
her gece bir rüya diye bildiğimiz.

Her gün ve senede bir sembolünü görmek
insanın bütün günlerinin ve onun senelerinin,
ve dönüştürmek nefretini senelerin
bir musikiye, bir sese, ve bir sembole.

Bir rüya görmek içinde ölümün, gün batışında
altından yapılmış bir hüzün—işte budur şiir,
alçak gönüllü ve ölümsüz, şiir,
geri gelen, şafak gibi, gün batışı gibi.

Bazen bir yüz vardır akşamleyin
bizi gören bir aynanın derinliklerinden.
Sanat o çeşit bir ayna olmalı,
açığa vuran her birimize o yüzü.

Derler ki Odise, usanmış mucizelerden,
sevgiyle ağladı İtıka’yı gördüğü zaman,
alçak gönüllü ve yeşil. Sanat o İtıka’dır,
yeşil bir sonsuzluk, mucizeler değil.

Sanat sonsuzdur akan bir nehir gibi,
geçen, fakat kalan, bir ayna aynısından
değişken Heraklitus’un olan, aynı
ve gene de bambaşka, akan nehir gibi.

Jorge Luis Borges
Çeviren: Vehbi Taşar

 

Yakın Mezardan

Gözlerinde yiten ufukta
Ne görüyorsun?
Eyüp’ün kerametini, Musa’nın asasını
İlyas’ın üzüm salkımlarını, Adem’in denizini
Müjdeden kümelenmiş sinekleri
Nuh’un gemisini düğümleyen iblisin son savaşı
Şiirin kapıları ardında bağlanan unutkanlığı

“Dünyayı onunla tartarım şekilden şekle giren sözcüklerle
bebeğin doğduğu saatte ağlıyor olur
Ağzı konuşmaz gözleri ağlamaz oysa ölümde
geniş bir mekânın içinde bollukla akar
Dünya parlar kainat kolayda
daha sonra çok sonra karşılaşır yıkıntılarla” *

“Elem dolu haberleriyle zaman çabuk geçer
hatıraların vasiyeti atılacak adımları korkutur.” **

“Yaramız yakın mezardan
şimdi değeri neslin ikameti olmadan
Yaramız işte burada gariban
bütün gurbet nasibi garibin”***

*Ebi el Rumi
**İmrül Kays
***İmrül Kays

Zabi Hamis

Romantik Hezimet

Özlemin olur üstüme yağan bu
Yağmur, büyük hüzünleri yıkasın

Göğünün altında durdum
Kayalıklar, davet etti ateşe

Senden başka uzaklara kaçan olmadı
Çekinerek yağan yağmur gibi bıraktın düşlerde karartıdan başka bir şey yok.

Zabi Hamis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Bağışla Beni

Bağışla beni kapını sessizce açtığım için,
yazgına girdiğim için kapını çalmadan,
ateşi yakıp ardından soğuduğum için,
aradığım, ama bulamadığım için.
Bağışla beni güvendiğim, utanma bilmediğim,
gözüpekliğimle seni büyülediğim için.
Bağışla beni hem bugün, hem sonsuza değin
ruhunda silinmez bir yara izi olarak kaldığım için.
Gülüşler, gözyaşları için bağışla beni,
bağışla beni kabul etmediğin içtenliğim için.
O pembe rüyalar için, sevgilim, bağışla beni
ve beni hiçbir zaman anlamadığın için.
Bugünkü her şeyi bağışla, geçmişte
nasılsa adımlarını izleyen her şeyi bağışla,
kapını bir kez açmış olduğumu da,
işte şimdiyi kapıyı çarpıp çıkıyorum odandan.

Nigar Hasanzade
Çeviri : Cevat Çapan

Sana O Derin Denizden Söz Edeceğim

Sana o derin denizden söz edeceğim
dalgalarının beyaz köpüklerinde yüzdüğüm.
Sana o büyük kederden söz edeceğim,
Seni sevemediğim günlerden.

Sana göklerin uzaklığını anlatacağım
beyaz bir bulutun havada soytarılık ettiği,
sıradan ahlak kurallarını unuttuğum,
senin için çıldırdığım, mucize eseri soluduğum.
Sana o uzak yıldızdan söz edeceğim,
o beyaz yıldızdan. Tek başına. Zalim.

Nigar Hasanzade

Avucunu Uzat

Avucunu uzat, ateş koyacağım içine,
ruhumu yakan,
ama ısıtmayan ateşi.
Onu sakla, bağrına bas,
Sen ve ben aynı yolda değiliz.
Belki yarının rüzgârlarıyla paylaşırım ben
uslanma bilmeyen kalbimi.

Nigar Hasanzade
Çeviri : Cevat Çapan

Kum Gibi Akıyor Hayat

Kum gibi akıyor hayat parmaklar arasından.
Telaşlanma… son damla nasılsa sarhoş olacak.

Anların içindedir sonsuzluk,
son ve gizli sınırsızlık anların içinde!
Donmuş bir mührü vardır aldırışsızlığın,
yitik isteklerin aynanın kırık parçasında,
o acımasız ‘Belki’si ve boş vaatlerin
masallarıyla işkence altındaki isteklerin.

Eylemlerin haklılığını ararız bağışlamada,
acı çekmeden arınmayı umarız günahlardan,
istemeden duruşmalar başlatır

ve cezalar yaratırız yeniden.

Nigar Hasanzade
Çeviren: Cevat Çapan

Şehir Kelebeği

Beton şehrin içinde
halen beyaz bir kelebek yasıyor.
İnsan kalabalığı ve arabaların
bulanık akıntısı üstünde
kanatları -sanki
beyaz bayrak –
titreşiyor.
Savaş kaybedildi.
Bugün umut
bir tek umutta kaldı.

Fedya Filkova
Çeviri Hüseyin Mevsim

Yaşlılık

Giderek azalınca kaygıların,
Bir an gelip adın yaşlı olur,
Yaşlılığa teslim olma yine de,
Kale ol fethedilemeyen.

Kale ol, diren hastalığa, vereme,
Dokuzcanlı ol ve dokuz kilitli kapı,
Ağarmış saçlarını beyaz bayrak sanmasınlar
Korkuyla kaleye çekilen.

Şota Nişnianidze
Çeviren: Fahrettin Çiloğlu

Oranj

Seni ilk gördüğüm gün, sonbaharın yabanıl
kahverengi geyiği benim için olduğunu
anlamıştım. boynuzların iletken elektrodlar
gibi, tuzumsu bir karla kaplanmıştı.
ağaçların etrafında yavaşça dolaşan
buğuların ve serpiştiren buzdan iğnelerin
arasında mor’u tanıdım.

Omurganda yanan ışıkla oryantal ikonların
karanlık gölgeleri ardında kırmızı ve
maviyi karıştırıp moru elde ediyordun:
gizin rengini.

Beni ilk gördüğün gün senin için
olduğumu anlamış mıydın? bal peteklerinden
bir yağmur yağıyordu. defne ormanlarının
arasında oranj’ı tanıdın. ikimiz de
duruyorduk öyle kolera çarpmış gibi
sersemlemiş, büyülenmiş, buğuların üstünde.
hiçbir şey değişmedi yine de çünkü “aşk
likid korku dolu bir kadehtir.”

Budist rahiplerin safran giysileri
yanıyordu havada. birisi yerde
mor giysisiyle yatıyordu. sana
yalan söylemek istemiyordum. oranj
olmadığımı, mor olduğumu benim de,
hatta hileli bir “deeper blue”
olduğumu… birbirine zıt iki renk…
anlamıyordun… kadın yogilerin
cinselliğini arttırdığı söylenen
mor bir ışıkta beni oranj sanıyordun.

Oranj değilim ben, yasın belirtisiyim,
morum, safranım belki ama oranj
değilim. mutluluk çıkmaz benden.
benim turunçgillerim yapraklarını ağlar.
yine de senin için tuhaf şövalyem,
incelikli zulmün için, kalbimin
morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim.

“o, omega, gözlerinin mor ışığı.”…

Lale Müldür