Hiç

Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır.
Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, acıktıysan ye, uykun geldiyse yat, özlediysen arkasından koş, sıkıldıysan çarp kapıyı çık, konuşmak istiyorsan konuş.
Sonraya ertelenen ne varsa ruhunu, kokusunu, tazeliğini, öz suyunu yitirir….
Söylenmeyen sözler de zamanaşımına uğrarlar. Yaşlanmaya benzer bu: Sözcükler de büzüşüp, küçülürler. Geriye dönüş yapıldığında o vurucu gücü, etkiyi beklemek hayaldir.

Ferhan ŞAYLIMAN

seni+bir+yabanc%C2%A6-+gibi+kar+%C5%9F%C2%A6-ma+al%C2%A6-p+bunun+dayan%C2%A6-kl%C2%A6- Hiç

Surkontr

Güzel bir günde salâ
güneşli günde
Okunurken dört koldan şehri basınca
Canın sıkkınken yakından bir de ölüm
ayyuka çıkıyorsa ölüm sesli bir salâ
Herkesin bir avuntusu olmalı diyorum
Herkeste bir yanılgı: yakını uzak tutan
Olmalı affedecek bir düşman
Hiç uğur getirmese de
uğuruna inanılan bir nişan
Zorla dönmeyecek şans Mallarmé
Zarla dönebilir mi hiç bilmem
Zar içinde bir yasla
dur duraksız ölüleri gömerim
Üstüne üstüne yürürüm korktukça sıfıra giderken
Sıfırın üstüne yemin ederim
Zorun rolü nedir tarihte
sor İbn-i Haldûn söylesin
Bense cebren aktığını söyleyeceğim
Belki sonsuz bir akış
Conatus diyebilir Spinoza
Ağında kıvrandıkça sinekler
sor: mutlak masumiyet var mı doğada
Yoldaşlarını götür indir bu engerek dağından
Keskin vadilerin ağzı dev çalılarla gizlenmiş

Kaç vadide kaç uygarlık başlamış bitmiş
Hücrede ölmüş sesine aşina olmadan keşiş
Söylenebilir mi bir çırpıda
bir çırpı bir zaman mı

Geçer mi birbirine yer ve gök
mahrem bir anıyı
anlatsam bu yerle bir olan odayı
Kimsenin bilmediği kuralı ihlal etmiş
“Olur mu hiç, yenmez eti insanın”
Kim demiş?
Büyüktü aramızda
Ne varsa havsalanıza
Sığmayacak -Hayır zaten siz bilmeseniz de olur
Bu bendim
Eşkâli hâlâ tanımlanabilir
İşgali defaatle inkar edilmiştir
Düşmedim ya sana bakarken
Eğildim ama hizana geldim
Bu asfalt bu şose bu demiryolları bizim midir
Bizim midir iki cihan savaşından artık saadet
Artık idealler artık bir buruk gülümseme
Ne diyordun, biz çok gençtik, vurup rintliğe
Ömür dar pabuç gibi vurunca
Buradan gideceksin!
Yol uzar yorulunca

Hem ölmüş de olabilir taşıdığım yaralı
Bu bendim son konuşan, son susan da bendim
Galiba ölmüştüm sırtında ve sırttaki bir ölü
Bu bendim ve kendiliğimden

Terminallerin kirli ve soğuk arasında
Havalimanlarında önüme eğerek yüzümü
Her gün beklemekle bir sonraki günü çekerek kendime
Ölümünü duymazdan geldim

Geçti lanetliler arasında adın
Okundun ve çağrıldın
Acı yüklü kılıcın anıldı kalemin
şiddetinden ortadan yarılırdı

Öleceksin!
Biliyorsun ve hiçbir şey avutamaz
Seni hiçbir ihbar
hiçbir tabela
hiçbir neş’eli şarkı

Artık beyhude yere bir beldeye vâsıl olma
Bir sediri ısıtacak kadar oturmak sana yasak
Kalmanı en çok isterken kavmin gitmen gerekecek
Susayacaksın daha boşalmadan bardak

Bu sendin -şüphesiz böyle derdin
Konuşabilseydin
-Hiçbir yol avutamaz seni
Bana geleni kadar
Bir tehiri bekleyecek sabrım var
Karşılamaya da gelirim belki
aşkın hatırı var

Hayriye Ünal

417454_307179609338690_114197345303585_856476_1193303778_n Surkontr

Ara Sıra

Yalnızlığa dayanırım da, birbaşınalığa asla..
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka..
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla…..

Korkmam
Geçinip gideriz biz mutluluğumla,
ama
‘Günün aydın, akşamın iyi olsun’ diyen biri olmalı..
Bir telefon sesi çalmalı arasıra kulağımda…
yoksa
Zor değil, hiç zor değil,
demli çayı bardakta
karıştırıp bir başına
yudumlamak doyasıya….
Ama
‘çaya kaç şeker alırsın? ‘
Diye soran bir ses
olmalı ya ara sıra……

Elif Şebnem Akal

378852_156455747789479_100002751651207_177034_1146074467_n Ara Sıra

M

gül yaprağı düşse
kanıyor bu yara
duruşun bakışların
böyle demiyor ama
bildim mi?

ah sen onu ne çok…
ne zaman ölsen adı karışıyor adına:
gök denize karışıyor
bak şurada gömülüsün
ondan kalan yakamozda
gördün mü?

gün doğuyor
ay doluyor
“Yoksa tek başına bu kuytu yerde”
rüzgâr ne soruyor sana
bildin mi?

batan güneş tecellin senin
seyret içindeki yangını
celallen yarattığın asi sevdaya
kıyam et denize doğru, heeyy
beni duydun mu?

Zeynep UZUNBAY

156397_203271646456101_116753185107948_310552_239136744_n M

Aldı Beliğ

başa çıkması çetin, bağlı olanın
gücü de yetmez ki çözülüp ayrılmaya
sen, düşünü kurduğum sıcak buluşma!
bir de düşte kalmayan, yürek inciten
soğukluk verici fikir olmasa!

çekip gitmeyenden bir türlü
ve aldırışsız kalandan
kolay bir yolu yok uzak durmanın
vazgeçip her şeyden bir köşeyi seçmek de güç
kaçmak tanıdıklardan, sebepsiz uzaklaşmak
yalanlarla doluyken etraf, düşmanca
ve rast geldikçe, canı kendine çeken
gözlere özürler sıralayarak
yalın bir öpücüğe yaklaşmak da güç
dolaşmak şöyle kalsın kıyılarda
gözlerden ırak
mümkün müdür uzletin baş köşesi
ortalığa serpilip dökülmüş âşıklara
ve geçmek için teklifsiz, yârin bucağına
arşınlayacak bir yolu bulmak da güç

Ebubekir Eroğlu

268570_221945731179978_100000936582689_600980_7833917_n Aldı Beliğ

Uyanış

– ne acı bu denli geç rastlamak sana
ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda
(Voznosenskı)

avcumdaki ırmağa göğsünü yaslar leda
parmaklarımdan geçer rüzgârın yalnızlığı
taşların ruhuyum yağmurun dalgınlığı
dua edemem artık
geç kaldım tanrıya

kimsenin avlusu olamam şimdi arka bahçelerin
korkusuz karanlığı
terk ettiğim kuyularda dinlenir hayat
yüzümde unutur şaşkınlığını

kendini sulara anlatır leda
gecenin beklediği
bulut sesi
olmak için
kimsesiz acıyı tanır mı toprak
girebilir miyim
göğsündeki ormana
bir nehir bulmalıyım
bakmak için sana

yalnızlığı yalnızca aşk ürkütür
beni hatırlama uyandığında

Zeynep KÖYLÜ

2185087-lg Uyanış

Rengarenk Bir İstanbul Akşamıydı Yüzün

Ben maviyi seçmiştim
Sen beyazlar içindeyken…

Yürür gibi seviyordum seni
Adım adım ve zamanla
Hatırladıkça düşünüyor
Düşündükçe hatırlıyordum
Özündeki sarışın benliğini.
Hasımlar ediniyordum
Kendi avuçlarımda
Kaderi, İzmir’i ya da bir başka
Sahil hikayesini…
Bir adım ötemde dururken
Kızıla çalan küskün kederin,
Kocaman hayaller kuruyordum
Sana dair ve hissettirmeden
Ölüyordum bazı akşam üstüleri
Hem de her seferinde
farklı bir köşe başında
Yangına döküyordum
Düş kırıklarımı.

Ben yağmuru seçmiştim
Sen beyazlar içindeyken…

Kuşlar gelip geçiyordu başımdan
Türlü türküler mırıldanarak ve
Haykırarak gidişini.
Oysa sen hiç gelmemiştin.
Bilmiyordun şarkıların bizi anlattığını
Memnuniyetsiz bir bakışının bile
İçimdeki denizleri
Ne derece oynattığını.
Ben terkedilmiş bir yelkovanken
Sen saatin gamsız ritüellerinden bir kaçıydın.
Öylesine güzel ve öylesine
Ulaşılmazdın ki sevgili
Ben sana bir kez olsun doya
doya “Seni seviyorum” diyemedim.
Aslında sen de en başından beri biliyordun
Benim umarsızlığımı
Senden öte bir gündelik sarhoşluk aradığımı…

Ben aşkı seçmiştim
Sen beyazlar içindeyken…

Soluk bedenli bir hayvan gibi
Kükreyerek içimden çıkıyordu
Korku dolu söz verişlerim.
Halbuki;
Beni, birazcık da olsa tanımıyordun
Ne geldiğin yere aittim
Ne de gideceğin yöne
Yalnızca bir yol üstüydüm senin için
Göreceğin ve unutacağın.
Bile bile dilekler tutuyordum
Yıldızlar kayarken;
Yalvar yakar bir limanda
Sana ağlamak gelse içimden
Bağırarak söylesem imgeleri
Kalkıp gidemesek hiçbir yere
Acılar, sorular ve yüzler.
Mistik bir Fransız akşamı gibi
İmkansız ve gereksiz olsa her şey
Sokaklarda terkedilmiş sandalyeler
Başına buyruk ifadeler ve
Ellerin…
Bembeyaz parmaklarınla
Çay bardağı tutar gibi tutsan
Kırılgan geçmişimi.
Sarılıp ağlasak;
(Bilirsin yüzüne en yakışan renkleri)

Kelimelerle saldırdın çocuk kalmış benliğime
Sinsi bir rüzgar gibi sardın her yanımı
Yırttın attın bütün resimleri…
Halbuki bir tek gerçek vardı sevgili
Ben seni seçmiştim
Sen beyazlar içindeyken…

Yazabilen Yaratık

222534_204816639550908_198881663477739_600845_6648995_n Rengarenk Bir İstanbul Akşamıydı Yüzün

Mavilikler Ülkesi

İstanbul Boğazı’na yolum düşmedi,
Soru açma bana sen oradan.
Gördüğüm tek deniz gözlerindir,
Mavi alevlerle yanan.

Varmadım kervanlarla Bağdad’a,
Olmadı satmaya kınam ve ipeğim,
Eğil o şirin boyunla,
İzin ver, dizlerinde dinleneyim.

Yoksa, nice nice istesem de,
Senin hiç ilgilenmeyeceğin durum,
Rusya denen uzak ülkede
Benim ünlü, sevilen bir şair olduğum.

Armonikalar çınlıyor ruhumda,
Ayışığında duyduğumsa köpek sesi.
İran kızı, istemez misin göstersem sana,
Uzak bir mavilikler ülkesi.

Buraya avareliğimden gelmedim,
Sen derinlerden çağırdın.
Açıldı boynumda kuğu ellerin,
İki kanat gibi, beni sardın.

Geçirdiğim yaşantıya ilenmem,
Ama çoktan ararım yazgıda rahat,
Senin şu neşeli ülkenden
Eğlenceli bir şeyler anlat.

Söndür ruhumda armonika özlemini,
İçir canlı soluğunu iri gözlerin,
Ki ben o kuzeyli güzeli
Düşünmeyeyim, yanmayayım, ahetmeyeyim.

Ve gerçi Boğaz’a yolum düşmedi,
Sana bir şeyler uydurur anlatırım oradan.
Farketmez deniz gözlerindir senin,
Mavi alevlerle yanan.

Sergey Yesenin

25618_324577286454_323884921454_3869275_8226954_n Mavilikler Ülkesi

Varlığa Ve Yokluğa

insan ne zaman alışır hayata
baba?

yağmurun değdiği her yerdi yüzün
seni sordum da irkildi toprak
ölümü bildim, büyüdüm
çocukluğum mevsimsiz bir leylak
bir yelkovan gidişi
bir akrep
yürüyüşü
ötesi iyilik, güzellik…alıştığımız
bir yarayı sarıp sarmalamak

gecikmiş sözlerin ağırlığı heybemde
bir karanfil, solgun, öyle
kedere bulanarak
nasıl dökülürse
döküldü toprağına sözlerim de

söküp nallarını atların
koşturmak gibi karanlığın evine
öldün. yokluğunda
varlığı bildim

insan nasıl alışır içindeki cam kırıklarına
baba?

Çiğdem Sezer

375795_233397393454781_1888035964_n Varlığa Ve Yokluğa

Rilalizar`a mektup bile değil

bir şey anlatma derdinde değilim senin gibi
dert edilecek neyimiz var?
kitapları yakar, insanları öldürür, bahşedilen gözleri de kör edersek, dert edecek neyimiz var?

yaptığım şeylere günah ,sevap deme
ahlaklı , ahlasıksız deme
iyi ,kötü deme
yapmadığım şeyleri bana yama

vadide ki sarı ot nasıl sürtünüyorsa havaya, öyleyim ben
toprağın karnını deşen başımı rahat bırak, göğe uzasın
yağmur yağarsa, kaldırırım eteğimi
ıslandığım kadar içerim bacaklarımdan suyu
güneş doğarsa ,insafı kadar yakar tenimi
eserse rüzgar, boynumu bırakırım, kırılsın heyecanıyla

yüzümden çürümeye başlayacağım bu kalabalık vazoda
giyinmeden kucaklaşamayan insanlar arasında,soyunmadan kucaklaşamıyorum
anla beni
sadece burayı anla

ilk cesaretimle öpüşeceğiz güzel ağızlı jiletler
lacivert dallar var bileklerimden avuç içlerime uzanan
daha diriyim,eskittiğim her aşktan sonra
kana susuyorum, döndüğüm savaşlardan
içimde doğan her çocuk,çimlere basıyor
her kadın, isayla yatmış
her erkek, kabede puta tapıyor
kendimden başka masum göremiyorum Rilalizar
tanrı cenneti sadece benim için yaratmış olamaz
gözlerimi atsa,cehennem yeşili sevmediğinden yakmaz

üst dudağımın sevgilisi alt dudağım
gündüz iki kafir,ayrık
akşama sarmaş dolaş mümin
dilimde hep aynı ayin

denenecek şeyleri denedik
anlaşamadık
sadece burayı anla
bir kez de sevişmeden inleyelim birbirimize

içimde bir terzi olduğunu inkar etmiyeceğim
kalp diken, kalp diken , kalp diken
kalp, diken Rilalizar…b/atınca acıtan
işitmiyor musun sesini ?
makasiğneiplik
örtüyorum hatırladığın yerlerimi artık kumaşlarla

bulamadığım bir şey var
onu asla kaybedemiyorum
nereye atsam duyulmasından korktuğum bu çığlık
yırtıyor dışımı
kulaklarımı tıkayıp, uzun kuleyi örüyorum, göğe şarkı söyleyerek
bir çiçeğin kokusunu tutamadığı gibi
tutamıyacağım kendimi sana
düşüyorum

yine alnımdan başlıyorum hastalanmaya
avuçlarım yanıyor
ellerimin ateşini kollarımda gideriyorum
uyandığımda soruyorum zerdali çekirdekleriyle gömülsem
ne açarım dünyaya
sarılırken mesafe koyuyorum kendimle arama
atılmasın diye içimdeki kedi
masum güvercinlerin üstüne
kahkahayla ağlayan kac kisi var söyle?

sana söz veriyorum Rilalizar

iyileşirsem, insan olacağım
bir din edinip, kutsal kitabına harfiyyen uyacağım
harflere uyacağım
harfharf uyacağım

şükredeceğim
ağlayacağım
günah işlemesem de tövbe edeceğim

yani iyileşirsem
masada ne varsa yiyip kalkacağım.ne verirlerse giyinip kuşanacağım.nereye gidiyorlarsa, oraya gideceğim.nereden geliyorlarsa,oradan geleceğim.saate bakacağım,zaman geçiyor diye telaşlanacağım.takvimlere uyacağım.pazartesinden sonra salıyı bekleyeceğim

ama önce, bana yardım et
içimdeki terziyi öldüreceğim !

TURUNCU

dj Rilalizar`a mektup bile değil