Istifa(de)

Hayattan istifade etmeden, alnında ki ateşle yakmandır: korkum
Hayattan istifa etmeden, yanan alnına yanağımı dayamaktır: cesaretim

Zamandan istifade ancak kekeme bir bakış atmandır gözlerime
Zamandan istifa ancak göçebe bulutun maskarası olmaktır

Bulut düşün rengini suistimal ededursun, benden istifadedir bu
Buluta doğru giden çocuk sevinci yüklü uçurtmalar ancak yalandır, kuyrukludur ve istifadır düşten geçen için.
Düşten geçip istifa(de) etmiştir acıdan,
bir elinde zaman diğerinde uçurtma saçlı kızın
maviye zilleri çalan bakışları…

Şimdi kürek mahkumudur, bedenim
yağlı küreği bir kendine çeker, bir iter
iyi itemezsen, iyi çekersin
Çekmekte bir baştacı yeni gelin beyazına…
Çekildikçe ızdırap…
Uzayan yolun çilesi de uzun…
Kısa süren hep cesaret…
Bir korkak o satırları yazarken ancak ağlardı, istifadeydi hayattan…
Bir yandan ağlarken acıyı damardan almaktır cesareti,istifaya benzeyen
Antikorları antika durumdadır aşkın…
Durum demişken inşa eden mühendislerdenim, nasılsa ilk artçıda yıkılırım…
Göğe uçurtma saçlı kızı salarım.
Eller saç gölgesinde huzurda, parmakaraları parmakla dolunca
soluksuz tutuşmadır beni alan…

Denize benzeyen bulut karardı, başına tac edilen düş ufaldı
uçurtmayı andıran saç okşandı, sana gelen yol uzadı
uçurtma saçlı kızın uykusu geldi ve
bıraktım saçlarını, dilediği rüzgara kapılıp martı düşlerime uzak
ama göğe yakın, maviye pusuda bekleyen beyazıyla
düşe renk katan ressam savurganlığıyla, beklenmekte hala…
Biten bir aşktan beklenen düş hoyratlığı da cabası
uzun uzadıya bakamadan gözlerine, iki kelam edemedik karşılıklı…
sustum, sokağa atılan çocuklardır gözlerim
denize atılan taştır söylediklerim

Muharrem Özcan

Aşkın Sıcak Olabileceği İhtimali

Susan bir umudu emzirdim, kan aktı
karşılıklı susarak doyduk, kirpik tanelerinden
çiy tanesi ile ıslanıp sonsuz bir uykuya dalıyoruz
esirgeyen bakışlarınla sesin bir çağlayan oluyor
ve her göz değmesiyle imlâm bozuluyor…

Kurşuna dizilen bahar gelmez artık buralara
ve çoğalıp durur sokaklarda fahişeler
yalın ayak toprağa dokunuşlarımız
baharı geciktirip dursun
ve geciktikçe baharımız unutmayalım
aşkın sıcak olabileceğini…

Bir çöl rüzgarına sığınıp avuçlarımıza
hep doğmakta olan sıcak güneş
sokaktaki fahişeleri de üşütsün
hayatı kollasınlar birazda kurşunaskerlerim
kitapların altı çizilen cümleleri kadar
diğer dizginleri kopan kelimelere haksızlık edelim…

Ve yine kelimeler rüzgarın ıslık gibi titrek olduğu bir vakit
gelip kulağıma sevgi sözcükleri fısıldasın
ardından bir kahkaha alsın beni
uçurumun eteklerinde bekçi olayım
atlayacak ilk aşığı yorgan-döşek bekleyen…

Ilk dönemeçten üzgün kent gözüktü gözüme
yanımda geçmişten bir ses
iki nokta kadar yakın birbirine
dün ve bugün…

Ses diyor ki:
bir kez doğmak, bir daha doğmamak için
ancak ölümlülerin becerebildiği tekdüzelikle
ve yine aynı bilinçle güneşin doğması
bir daha batacağını bilerek, etime…

Etime aşkın sıcak olabileceği ihtimali kazınsın
güneşten süzülen buğday renkleriyle
ak alnından öpülsün çocukluğum
hala sıcak tutabildiği için
aşkı
ölen bir baba özlemi kadar…

Muharrem Özcan

Sorular Tıpadır Deliklere

Başımda sorular var.
saç diplerime kadar sinmiş.
Bit, kir ve kepek yerine soru…
(?) işaretin kıvrımlarına anlamlar yükleyip
okyanuslara salıyorum düşüncelerimi
ve annemden her şeyi bekliyorum
Otur,ayıkla..olabilirdi ama
duvarlar ören ustalara sonsuz saygımla
vurmak geliyor soruları, duvarlara…
Vurdukça saatler uyanıyorum,
geçmiş zamanın yorgunluğu ve insanların
yorgun tenlerine yapışan hazımsız kokuları
kendime yük bilip de…
Soru işaretlerine yüklediğim anlamlarn benzerini
içki şişelerine yüklüyorum…
Kadına benzetmek mümkündü…
Yalnız
bu şişelerin deliği işe yarardı!..
Peki ya kadınlarım, düşte kalan?..
Anlayışı çok geciken, çözümleri sunulunca ellerine
kaçışan kadınlarım..
tıpası içine kaçmış şişeler gibi kaldıysam gürültüsüz
deliklerimi yoklayıpta her yaklaşmada ateşler buluyorsam
soru işaretlerimi sonsuza kadar uzatacaksam, hayata dair
ölmedim, daha erken gitmek için…
Şişeleri şişe dizmek gibidir terk
devam cesaretini bulamayıpta, yorgun düşmek…
eksik olmayan deliklere bir yenisini ekleyince
giren-çıkan soruların azmettiriciliği ağır gelir
ve şiş batar durmadan etime…
yaşamak neleri öğretiyor?
buluyoruz böylece
ölürken nasıl yaşanabileceğini…

Muharrem Özcan

(1) Number One

düelloya benzeyen ilişkiler çağında
silahı önce kendime çekerim
el kararıyla öperim kendi tenimi
uyandırırım ateşlerimi
üstünkörü aldanırım öpüşlere
her biri meşe ağacından dökülür denizlere
denizler gözlerim kadar derin…

bazen
olmadığım yerleri, yapmadığım şeyleri düşünüyorum
kendimi güçsüz ve emekli hissediyorum
sevince acıkıyorum acılarıma
yine de hep gözüm başka hayatlarda kalıyor…
neşemden,
yüzümdeki bitki köklerinden rengarenk
serbest dizeler yazarım gözlerime
palamutlarım döküldükçe ağacımdan
sâkiler testi dolusu şarap getirip
uzatır tırnaklarım kadar yaz günlerini…

başka hayatların izmaritlerini topluyorum
sokak adamıyım derin uyku buluyorum
üçün birini seçerken dahi ikilemlere düşüp
bir numaralı formaya alkış tutuyorum…
1 numara (number one)!..
kaleci…
*_* penaltıya sebebiyet – hatalı gol – yan top *_*
dünyada ki ilk tecrübem ne de olsa
sonraki gelişlere hazırlanıyorum
mutlu olunabilecek sote yerleri biliyorum
yeniden doğmakla ilgiliyim
her sabah bir gün eksik uyanıyorum
uykumdan…
parasız ve yatılıyım herşeye rağmen şu dünyada…

Muharrem Özcan

Pas Sarısı Kaos Söylentileri

Kaprisi diyete durmuş vardiya amiri kadar
Başka kim mahpus ki başka içlere
Naftalin basmayı sevdiğim teniydi yalnızlık ölülerimin
Bu kötü: belki çığ düşer elime
Harç olmuş tek duanın duvardaki yansımasıyla
Paranoyanın öte ucuna çıkıyor gölgem, boy verince su…

Revaklı ahşap saçlarıma tüneyen cennetin leşine rağmen
Egzama korkusundan türemiş kadın kokusu solumaktan geliyor bilincim
Bu-kişisel düş uzamı- göğüs çatalına dudak serinliği çöküşü.
Bir iç çöküş esnası enkazı.

Reşit olmayan gerilla ateşi başımdaki kaos
Bu hiçten daha az bir şey olmalı
İç savaştan geriye kalan
Ne olursa artık, ağzı tüten silah koksun yeterdi
Narın erotik melankolisi, metafiziğin skandal sandalı
Sis heykeli ve flamalar: kök sanatı – kan şekeri
Burası hafriyat sahası
Şelaleler arka fonda: sus sanatı ve havari fişek gösterisi
Duygusal vebanın uzaylı yeşil tebaası
Fırtına düdükleriyle kazanılan penaltı atışı: binbeşyüz () yüro
Kurutulmuş çocukluğumdan bütün bu haz ayinleri
Iskartaya çıkarılmış yaşamın ikiz görüntüsünün sığabildiği
Maymun kumbaralar.

Elbet kaypak olmalıydı asalet denilen şey
Hakeza delik deşik edilmiş hasretleri gemilerin
Olgun bir sızandı işçi marşları, yontulmuş kin ve edinim
Saat kulesi suresi, yol dediğin izbe olmalı çok zaman
Kent meydanına çöken dilenci duasından anlaşılmalı
Bir çocuğunuz olacak haberi
Bu bile piç
İhtimal dahilinde ölmenin vakti
Kabri geniş olmayacak sanma ölünün
Her yere sığacak kadar ölür bir ceset

Sonunda ilmiği buldum kan vermeyecek sesim!

Muharrem Özcan

Sevişmeler Korkak Değil… /… Düşler Yaralı

(sevişince sarılacak yaralar)

selamıma düşerse aşk,
ellerinden öperim
mümkünse kavgasız zamanların,
incelikli sabahlarında görüşelim

zaten susmayacaktım
sadece avutacaktım vedaları
bir kadeh şarap içer misiniz..? Ardından,
uyuturuz bütün sefil aldanışları

tutkunun doruklarında bekliyorum
müsaitseniz,
beraber kandıralım isimsiz dokunuşları

beni beklerken buldular kaçıp giden sevdaları
iyi niyetime gelmiş,
artık tutuklamıyorum duasız sürüklenen kayıpları

utancımı bağışlayın,
korkularımdan temizleyemedim fütursuz soyunmaları
sakıncası yoksa yardımınızı isteyeceğim,
o narin ellerinizle üzerimden çıkartır mısınız,
işe yaramayan yılışık avuntuları..?

gözlerimden öpmeyin, ayrılık getirir
batıl bir inanç doğru ama,
siz dudaklarınızı dudaklarımda gezdirin

hayır, üşümüyorum
dirileşen, biriken özlemlerimin teni
ışıkları yakmayın ne olur,
nefesiniz gözlerimin rehberi
..artık her şeyi öğrendiniz
isterseniz şimdi beni,
sev(mey)ebilirsiniz….

Pelin Onay

Gitme karanfil../..inadına yaşıyor aşk ve ölüm

“ beyinsel sevişmelerin üretken kadını” diye fısıldıyor kulağıma bir dost
doğru olabilir mi..? ..imgelerin altında kalmaktan korkuyorum..

insan,
sevdiği şeylerden korkar mı..?

beni şarkı söyleyebileceğim bir yere götürsün sevgilim,
üşüyorum
derin sessizliklerin acı çığlığı bu
çocukluğumdan kalma özlemleri bekliyorum kuytu yalnızlıklarda

insan,
geçmişini bekler mi..?

parmaklardan geçen saçlar gibi,
yumuşak ve hızlı bir serüvendir aşk
ne kadar kısaysa sunabildiklerin,
o kadar çabuk tükenir

tükettim serseri vedaları
alnımda unutulmuş ve kurumuş öpüşler
değme çil yavrusu göz yaşlarından beterdir,
gözleri kanlı bırakan terk edişler

insan,
vedalarını kutsar mı..?

yalnızlık bir barda unutulan sigara paketi gibidir
fark edildiği yerde sahiplenilir
ve hiçbir yalnızlık unutulduğu yerde bulunamaz

insan,
unuttuklarını arar mı..?

arkasına bakmadan kaçan bir karanfil gördüm
ölüm de kirlendi aşk gibi
yararı olacaksa söyleyeyim,
ellerim temizlik çabasından, yorgun..

karanfil..! Geri dön
aşk’ı temizleyeceğim ölüm gibi
söz(ü) mü veriyorum

insan,
inadına yaşar mı..?

Pelin Onay

Veda Yürüyüşü

gittiniz
yıkıldı dilimin köprüsü,
konuşamadım

elimi tuttuğunuz gecede kaldı aklım
sesinizden dökülen nağmeler,
gözlerimden aktı
şiir mi onarmıştı kırılan yüreklerimizi,
yoksa aşka tutkulu iki günahkâr mıydık?

gittiniz,
içinden çıkamadığım bir sessizlik düştü payıma

ıslandığımız yağmur
dibini gördüğümüz kadeh
kim bilir kaç intihar düştü yolumuza,
yürümeye devam ettik
siz mi yaşınızı almıştınız,
yoksa yaşam dolu olan ben miydim?

gittiniz,
devrik bir sızı kıvrıldı dudağıma

seviştiğimiz şarkılar doğum yaparken,
yatağında nöbet tutardık çıplak kavuşmaların
şimdiyse bilmiyorum
kahkahanız mı ısıtırdı içimi,
yoksa kollarınızda müjdelenen bahar mı?

gittiniz,
isimsiz bir şehir oldum haritanızda

merhaba sevgilim
hoşça kal yâlnızlık
daha kaç gece sürer bu heyecan diye,
düşünmeden sarıldım

nerdesiniz,
karanlıktan korktuğumu nasıl bilmezsiniz?

ama gittiniz,
ağır veda havası çaldı sokak ortasında

Pelin Onay

Beni artık sevmeyin

(bir şarkıdan geçerken..masal perisi*)

“..elini son defa yanağıma koy../..istemiyorsan giderim..giderim..”

inandığım değerleri kaldırdım çeyiz sandığıma
sakladım../..kenarlarını tığla ördüğüm umutlarımın arasına
parmaklarımda naftalin kokusu
alışamadım unutulmaya

kaç yaşında sevdim ben bu yalnızlığı.?
hangi yürek öncüsü oldu ezinç taşkınlıklarımın..?
bana düşen artık susmaktır
toplamından taşıyorum iç acılarımın

defterimin arasında kurutulmuş anılar
yüzlerinde palyaço gülüşleri
kimbilir../..hangi sevdadan kalma

“..serin bir sonbahar akşamında söz../..ismini unutur silerim..silerim..”

isyan perdesini indirdi gece, suya yansıdı öksüzlüğüm
şehrin kapılarını tutsun bütün yıldızlar,
yoksa firar edip kaçacak hüznüm

sevdiğim erkekler geliyor aklıma
bir çocuk gibi usulca sokulup,
bir nehir gibi akıp giden erkekler

ama sen
son vurgunum../…en çok vurulduğum

veda mektubun hala cüzdanımda
biraz yırtıldı ve buruştu ama
tek kanıtı biten bir aşkın
yoksa../..kimse inanmıyor ayrıldığımıza

“..tuttuğun kalem olsa yüreğinin elleri…/..bir defa daha yazsa bebeğim…bebeğim..bebeğim..”

ah bu ben
grameri bozuk bir hikayenin içinde,
yüklemini kaybetmiş bir cümle gibiyim
sindire sindire yaşamalı ayrılıkları da
belki de bu yüzden../..hala aşık gibiyim

hangi kırgınlığın içinde boğuldu gülüşlerim…?
iğnesi kırılmış bir plak gibi dönüyorum olduğum yerde
ve şarkılarımı kusamıyorum
gücenik makamından eserler dinleyemediniz,
hepinizden özür diliyorum

“..eğer bir masal perisi girerse rüyalarına../..öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti..”

çok erken susturuldum
bu yüzden bu üç boyutlu sarhoşluklar
fasl-ı şahane yıkılışlar
alnımda eksik bir veda busesi,
mümkün değil../..sevilemez ayrılıklar

sol göğsüm../..yanık göğsüm
nasıl da zor sevgi aramak resimlerde
bir çocuk olsam kolaydı ama../..büyüdüm

“..uğruna döktüğüm gözyaşları için../..yağmurdan özür dilerim..dilerim..”

beni artık sevmeyin
tuza yatırdım gönlümü../..düşlerimin yanına
gözlerimde esrik bir sızı,
alışamadım unutulmaya

* Leman Sam, şarkısı

Pelin Onay

Ezinç coşkular../..kül tutuştu

yorgun turuncu evine giderken ayağı takıldı ve düştü..kanadı dizleri..bu yüzdendir, gün batımı kızıllığının ağlayan rengi

1.

yorgunsun çocuk
sesindeki titreyiş ağır geliyor diline
taşı(yamı) yorsun

tut elimi
büyüdüm ama unutmadım seni
içimde öyle güzelsin ki,
ağladığında tutuşuyor kirpiklerim

2.

soyundu dudakları çatlayan sitemler
çıplak bir inleyiş karanlığa uzandı
üşüdü haykırışlar, kırıldı sabır teli

şarkıya lütfen siz devam edim madam Maria
delirmeye gidiyorum, birazdan dönerim

3.

kıyıya vurdu tutulmayan sözler
kimse üstüne alınmıyor mecalsiz bekleyişleri

asiliğimde açan sevgileri biledim
dibini gördüm yalnızlıkların
erkeğim..! Gözlerim kapanıyor
ellerin beni sana uyandırsın

4.

adımı çağırıyor deniz kaplumbağaları
bir masalın içinde sıkışmış olmalıyım
bu kadarı fazla ama, sadece bir dilim ısırmıştım
yoksa pamuk prenses miyim..?

doktorun raporu:
ölü özlemler bütün organları sarmış durumda
acilen şeniz terapilere başlanmalı

5.

deliren mavilerin dudaklarından döküldü,
canı yanmış kelimeler

sus acı..! Şimdi sevişiyorum
sen benden sonra gel

Pelin Onay