Bir Şey Anlatayım

Sana bir şey anlatayım: bir kıyamet sahnesini
yerin dehşetli sarsılışını, toprağın kalkışını ve insanın bana ne oluyor deyişini
sokakları, tanımsız kalabalıkları, yenmiş ekin tanelerini, kış mevsimini
sonra bir geniş meydan bulalım kardeşim, oturup söyleyelim eskiyi ve yeniyi
olup bitsin geçip gitsin müzik sussun kadınlar evlerine saklansın biz geldik
erkekliğimiz geldi ağlamamız geldi bizimle birlikte başka şeyler de
dansa kaldırdık kızları, olmadık işler aldık başımıza, belalar sardık, yenildik
bu yenilgiden yeni bir yenilgi onardık ve düştük, sürdükçe sürdü yalnızlığımız
damağımız tutuştu, bir bardak su bulsak, bir ışığı açıp kapasak, bir nun, bir elif
kıyamet işte böyle kopsa, sana bir şey anlatırken, sana dair bu mısrayı yazarken
.
sana bir şey anlatayım: bir peygamber yalnızlığını
mağarada başlasın her şey, o samut gecede, o eşsiz bekleyişte
markus, durmadan okusun ilahisini ve işaret edip dursun gelecek bir zamanı
hay allah! bu markus benzemiyor başka markuslara, yakmalı bunu, etini kokutmalı
sürmeli bir çarmıh gibi değil, bir sürgün gibi değil, başka bir şey gibi değil
öyleyse oturup bekleyelim kardeşim, dahiyane planlar yapalım hayata karşı
kaslarımız gerilsin, belimiz yorulsun, yaşamak başlasın, dönelim kendimize
bunu biliyor olmalısınız: her terk edilmiş peygamberin bir şarkısı olduğunu
.
bunu biliyor olmalısınız: o geçen gemi değil hayalet, parlayan yıldız değil çöl ayazı
üşüdük mü, üşümemiz geçer mi, biz hiç asker olduk mu, sevdik mi günahları
esrar dede, esrarlı dede, patlat baba zulanı, yap bunu, yapılmayan bir şey kalmasın
.
sana bir şey anlatayım: bir kadının uzaktan görülen dişiliğini
ali yok, murtaza yok, kahramanlık öyküleri yok bilmiyorsun hiçbir şey
biz sokağa çıkınca balkonlardan sarkmıyor kimse, tenimizde aradıkları yok
bursa işi bıçaklarımızı dişlerimize kıstırıp pusuya yatsak, geçse sancımız
indirimli satışlardan yararlanıp ah o güzel istanbulun en olmadık caddesinde
bir ateşe yangın bir kıza kaçamak bakış bir kıvrıma tav bir masala kahraman olsak
kardeşim kara üzüm seversin sen bakışların her ne kadar türk olsa aşısız
.
bakışların deyip durmaktayım kadın deyip durmaktayım çaresiz masa başı sancısı
delikanlı yüreği kan postası sevip sevip uzaktan yakaları kalkık bir eşkıya
bildiğiniz eşkıya dürbününü rehin bırakmış sevdiğine yüzük almak için denir böylesine
içimiz açılıverir yanında kendimizi sakınmak için nedenler bulamayız akşam aşar
ay görünür türkü söyler, üşür tütün sarar, adam vurur namaz kılar,eşkıya budur
hüzün budur gece çöker sonsuz karanlığa bakar aklına efsaneler üşüşür bakarsın saz çalar
ah ne bileyim a yavrum ne etmişler gençliğine yavrumun kara yılan derim der annesi
dövmeleri kadar yaşlıdır mevlide ağlar ama görülmemiştir üzüntüden ağladığı
.
sana bir şey anlatayım: birinin birdenbire büyümesini
bezden bir bebeği varmış bir çocukluk hayali bir halden anlamaz babası
o yüzden ağlamış geceleyin düş kurmuş ses duymuş hayaletlerden korkmuş
.
şimdi titreyen ellerine bakıp iç geçiriyor dalıp gidiyor kimselerin bilmediği ormana
ormanda avcılar ceylanları vuruyor açılıyor ormandan ölmüş bir sevgilinin ellerine
elleri var sevgilisinin kimseye anlatamıyor elleri var derinine bakan bir çift gözü

kurtulup ileri atılmak için kardeşim bu eller benimdir sanmak isterim oyun oynamak
kandırırım kimseleri bulamazsam kendimi onu bulamazsam mevsimler biter birden olur
uzakta tek başına bir ağaç görünür evin penceresinden takip edilince büyür bahane olur
.
yaşamaya bahaneler bulur her gün bir yenisini her gün aklına mukayyet olmak için
yoksa şizofren bir ruh dalgası yoksa anlatım bozuklukları çırpınışlar gelip gitmeyen
gitmeyince bitmeyen kafiye için değil sahiden bitmeyen karabasanlar yaşamamaklar
sokakları doldurup sokakları ah o anlamsız o başka bir şey tarif eksik sözlük yok elimde
elimde ölmüş bir sevgilinin elleri dışında kanıt yok doktor bir de babası söylemiştim
ölmeyi ben istemiştim delikanlılığımda bir işaret fişeği mavi bir sıkıntı olarak şimdi bak
ne olur tanrım ne olur bize bak ellerimizden tut biz üşüyoruz üşüyoruz üşüyoruz

sana bir şey anlatayım: bir şairin eve dönüşünü
anne ben geldim, bin yıllık yaram geldi benimle, aklımın son karışıklığı
o sonsuz masala kafamı bastırıp uzakta olmak biraz da acı çekmektir demek için
bezden bir bebek getirdim kardeşime, çilekler bitti konuşurken, korku dağıldı
lacivert bir gökyüzü beklerken biz, yaz geldi, ergen oğlanların kaçamak bakışları
ben ne anlatsam yarısından fazlası eksik kalıyormuş gibi: susuvermek
“oysa menenjit yüzlerinde kan bırakmaz sarartır çocukları” diyerek tekrar başlamak
kaldığımız yerleri, yalnızlığımıza patlayan, içimize akan ne varsa ah işte unutmadım
kareli gömlek giydim biriyantin sürdüm alet oldum nefsime intikam alıp verdim bu değildi
.
annem ağladı dağ gibi büyüttüm anlam aradım dilim sürçtü önünüze belki bir gül düştü
kimseler bilmesin evimize kimseler gelmesin artık üzülmeyelim parka gidelim
.
sana bir şey anlatayım: bitmeyen bir sıkıntıyı
geçermiş kanın damardan bıçağın etten geçişi gibi ay vakti olurmuş bakarmışız abartı
ihtiyarlar parkında oturup meydanları halkları mesela bir kadını ıskalamayı
varolan bir şey değil bir ıslaklığa dokunmak, galiba söyleyemem
bir çocuk kardeşim yığılıp kalıyor kollarıma ses arıyorum bağırmak bağırmak için
bu amansız takip bu olmadık tütün sancısı bu haksız rüzigar bende bir yeri biriktiriyor
bende bir yer var:
oradan usul usul dönüyorum bir elimde asayı musa diğerinde züleyhadan kalma sadaka taşı
dünya durdukça aşk durdukça isyan ya da devrim durdukça ben de durup duracağım oldu mu
bileğime burjuvanın sevdiği o çiçekten çizip çizip sonra sileceğim oldu mu
bir şiir var ham erik gibi vadedilmiş kızlar ant içilmiş incirler gibi bir şiir
ben onu bulup ayrılacağım aranızdan oldu mu
sesim birden hırlamaya dönüşecek bunu beklemiyordunuz kimse beklemiyordu
yalan da olsa çocukluk girilir çıkılmaz bir ırmak olsun, aramızda kalsın, ben sizi seviyorum

İsmail Kılıçarslan

tenhada+dua Bir Şey Anlatayım

Ne Yapsak

birdenbire oluyor bu: derin bir üzüntüye yaslanıp aramaya başlıyoruz

kayboluyor bütün yüzler, bütün resimler, her şey her şey
bir atımlık barutlarla o yalın gençliğimiz nereye gitti söyleyin
aramıza bunca yalanı, buncasını kim soktu, insan ne de çabuk yeniliyor

kendimden geçiyorum, bir eski sarhoşluk hali oluyor ve bitiyor
salıncak, söylediğim ilk yalan, ahlat ağacı, köy düğünü, her şey her şey
bu sarhoşluğa denk düşüyor şairlerin bomba gibi aramıza bıraktığı mısralar
üşüyorum, üşüyorum, beni örtün, beni örtün, belki geçer üzüntüm

İsmail Kılıçarslan

%C3%BC%C5%9F%C3%BCyorum+kapama+g%C3%B6zlerini Ne Yapsak

Sevi Şiiri

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

Ümit Yaşar Oğuzcan

k%C4%B1z%C4%B1l+sevgilim Sevi Şiiri

Git

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Cemal SAFİ

%C4%B1%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1n+dans%C4%B1 Git

Gerçekten Sevmek

O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;

O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;

O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;

Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.

Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman için
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Renkler onunla değerlenmiyorsa,
Örneğin; onsuz kırmızı kırmızılığının,
Mavi maviliğinin farkında değilse,
Beyaz yalnız o giydiği zaman
Güzelliğini haykırmıyorsa,
Sabahları onu görünceye kadar
Güneş doğmuyorsa
Ve onsuz gökyüzü geceleri
Aya, yıldızlara hasret değilse
Onu sevmiyorsun demektir.

Sokakta gördüğün her yüzde
Ondan bir şeyler aramıyorsan,
Güzel bir manzara,
Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
Uykudan uyandığın zaman
Yaşamakta olduğundan önce
Onu hatırlamıyorsan,
Omuzlarına dökülmüş saçları,
Bir sis perdesinin ardında
Her zaman gülen,
Işık saçan gözleri
Aklına gelmiyorsa,
Durup durup avuçlarının
Sıcaklığını özlemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Dünyada yaşayan öteki insanların
Senin için hâlâ bir değeri varsa ,
Ona karşı tutumunu
Toplumun köhne ve manasız
Kurallarına göre ayarlıyorsan
Ve açık açık
Sanki var olduğunu haykırırcasına
Sevgini söylemiyorsan;
Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin için
Her şeyden değerliyse,
Gözünü yumduğun anda
Onu görebiliyorsan,
O bütün şarkılarda,
Bütün şiirlerde,
Bütün resimlerde ise,
Ona muhtaç olduğunu
Söylemekten utanmıyorsan,
Senin içten ve büyük sevgine
Karşılık vermeyeceğinden
Korkmuyorsan,
Bütün bencil duygularından
Sıyrılabilmişsen
Onun için her şeyi,
Ama her şeyi yapacak gücü
Kendinde buluyorsan,
Her hali sana
Ayrı ayrı güzel geliyorsa,
Karşısında kendini
Bir çocuk gibi hissediyorsan,
İstediği anda onun için
Ölebileceksen,
Onun için yaşıyorsan
Ve yine onun için
Bildiğin bilmediğin
Bütün düşmanlıklara
Karşı koyabileceksen,
O her geçen dakika
Sende biraz daha büyüyorsa
Ve kendi kendine bile
Çok sevdiğini bütün
Samimiyetinle,
İnanmışlığınla
İtiraf edebiliyorsan,
Bir gün o seni hiç,
Ama hiç sevmediğini söylese bile ,
Senin sevginde azalma olmayacaksa
Ve ölünceye kadar onu aşkların
En olumsuzu ile sevebileceksen;
İşte o zaman
Onu seviyorsun demektir.

O sana sevmeyi,
Gerçek aşkı öğretti.
Sen onu hep sevecek
Ve sevilmenin mutluluğunu tattıracaksın.

O , hiç sen olmasan bile,
Seni bir parça sevmese bile….

Ümit Yaşar Oğuzcan

sevmenin+h%C3%BCzn%C3%BC Gerçekten Sevmek

Bir Beyaz Sayfada Sana Bakmak

Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin
Uçurtma mesela
Altına konabilir biri ötekilerden
Kısa olduğu için sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir
Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine

Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir
Senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi
Senin bir güle bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden filan
Ama anlayamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter
Bende filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen giden ,açan solan, bere budak yok
Bir şiir istersin
İçinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar
Güzel bir şey yok

Uzun bir yoldan geldim
Tedariksiz,katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım
Olan olmayan, acıtan sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları
Bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım
Sever adım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine

Sana bakmak, suya bakmaktır
Sana bakmak, bir mucizeyi anlatmaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem
Yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor;çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar,
Bahçıvanlar değil,tüccarlardır.
Sen öyle göz,sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığı iken
Sana şiir yazmak ahmaklıktır.

Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim ,gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim ,gül sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak,bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak,suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak,bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi
Anlatmaktır
Sana bakmak, Allah’a inanmaktır.

Yılmaz Erdoğan

sana+bakmak Bir Beyaz Sayfada Sana Bakmak

Alışkanlık

Gitgide alışıyorum sana….
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz…
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin…
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun…
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan…
Alışkanlıklar daima korkutur beni…
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim…
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır…
Fakat şimdi sana alışıyorum…
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum…
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum…
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum…

Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin… Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı…
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni…
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim…
“Bana alış” demeyeceğim… Nasıl olsa alışacaksın bir gün…
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir “ben” yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum…
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor…
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde…
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan…

Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni…
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden…
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor…
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri…
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum…
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık…

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz….
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum…
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde…
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim…
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez…

Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil…
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız…
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle…
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık…

Ümit Yaşar Oğuzcan

morun+cazibesi Alışkanlık

Bir Fotoğrafa

Karşımdasın işte…
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.

Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.

Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi…
Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan
zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktır…”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır.

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim…

Nazım Hikmet

zamana+b%C4%B1rakmak Bir Fotoğrafa

Önce Özetler

Seni sayıyorum, işte ellerim!
Ey ima edenler, iman ediniz!
Bütün rekorların kırdığı kalbim,
Günlerin dün olduğu yerdeyiz.

Denizin suyuna giden gemiler,
Uzunları yakmış geliyor kader.
Yoktan yonga kopmuyor demek
Kağıt üstünde kalan o şeyler…

Çayımdan çıkan uzun boylu misafir;
Bir çiçeğin açarkenki üslubu,
Ceylanların dünyaya dokunuşu
Demeden daha, bitmeden şiir;

Başka neler anlatır?

Geceye geçen adamların içine
Günleri, güneşleri yürüten hatır
Aşk ile biliyorum seni ben;
Çocuklar daha eski acıkır.

Canının peşinden koşan insanlar
Zincir çok kısa, yaşamak kadar.
Gülleri güldüren hatır olmasa
Bir ırmak niye akar?

Kızım sana aldığım o oyuncak
Uzaklardaki birçok fakirin
Dalından düşen yaprak,
Ne güzelmiş, gözlerin!

İbrahim Tenekeci

yaln%C4%B1zl%C4%B1k Önce Özetler

Yâr’a…

İhtiyacım kadar özlüyorum seni
Ne kadarını ne sen sor ne ben
Dur söyleyeyim:
Kabulü imkan dahilinde bir dua gibi.

Olduğu kadar sahipleniyorum seni
Ne kadarını ne sen sor ne ben
Dur söyleyeyim:
Bir vahyin indirilişine şahit olur gibi.

Heyecanım kadar bekliyorum seni
Ne kadarını ne sen sor ne ben
Dur söyleyeyim:
Güneş doğarken dolunayı görmek gibi.

Bir ayet inceliğinde,
Seviyorum seni.

Yağız Gönüler

bebek+kokusu Yâr’a…