telaş içinde anımsananlar

İşte burada oturuyorum, yaşlı bir örümcek, sabırla
bir sözü bir ötekinin ardına diziyor,
bütünün bir anlamı olacağını umarak,
bir vahiy, bir ebedi kesinlik
ya da bir mükemmeliyet kazası
her yaşamda olduğu gibi nasılsa.
Her eğretileme adlandırmaya çalıştığımız
yarı bilinen bir duyguyu gömdüğümüz tabuttur, sezilen öfkeler
ya da bozulmanın tüm kötü kokusuna rağmen
tatmaya doyamadığımız yumuşak peynir
gibi usulca olgunlaşan aşklar.
Huzur içinde yaşamadım! Öyleyse neden
sakin olayım ki şiir yazarken; soyut tuzaklardan çalıp
el koyduğum sözler bana aitmiş gibi yaparak
kapılmak ani bir sevince, ya da düşmek ani bir umutsuzluğa
kahkahası gibi bir adamın giderken asılmaya,
ölümünden çok sonra bile ışığı hâlâ bize ulaşan bir yıldızın
uzak ilgisizliğini bırakıyor bende. Hayır bu başka
bir şey olmalı, kızgın bir tutkuyla dans eden eşler,
belirsizlik gibi hem de. Orospu tanrıça! Ben kararını
bekleyen talibinim, senin çirkin kurbağan,
öpücüğünle Yahudi düşlerimin sarışın prensine
dönüşmekten başka bir şey ummayan.
Artık bütünüyle eminim, kabaca kovulduktan sonra bir gün
yorulmuş ve iltihaplı mafsallarında ellerimin
kendimden başka tutacak hiçbir şeyim kalmayacak,
ve yaşlanmanın kenar mahallesindeki o banktan
yine de kalkmayı sürdüreceğim, her seferinde,
zihnimdeki dörtlü bir başka ezgiyi çaldığında.

oswald lewinter

sigaram+ve+sen telaş içinde anımsananlar

Bazen birşey görünür gibi oluyor

Bazen birşey görünür gibi oluyor,
Bazen bir şey görünmüyor.
Bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor, bazen bir şey değişmiyor
Bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor,
Bazen hiç sevmemişsin gibi.

Lale Müldür

bazen+bak%C4%B1yor+gibisin+bazen+bakm%C4%B1yor Bazen birşey görünür gibi oluyor

Sonraki Sigaranın Yeri

Rüzgârı seviyorum sevmediğim şeylerin yerine
Temiz tutuyor aklımın köşelerini
Hayata uğramış kazazedeler gibiyim
Bir müzikle yırtılıyor kalbimi kaplayan zar
1 müzikle çınlıyor varlığın gök kubbesi
Şaha kalkan atlarla başlıyor orkestram

Kulak kesiliyorum sırılsıklam “A” hali
Uykuları budanmış mendil gibi çocuklar
Zonkluyor telaşımın el değmemiş yerleri
Sabahın sularında zil zurna kelimeler
Bir nefesle açılıyor pas tutmuş damarlarım
1 nefesle yokluyor can evim yerinde mi?
Ses veriyor Türkçeye o kırgın yapraklarım

Türkçe konuş Ya Rabbi anlamıyorum Sen’i
Yokluğa katık olmuş sevecen varlıkların
Sessiz kaderlerinde diz dize karşımdalar
Bende Sen’den bir şey var, söylesem bakarlar mı?
Hayatım sayıyorken sustuklarımı
Bir kadın aralıyor aramızdaki perdeyi
1 dalgınlıksın Sen gök yüzünden okunan
Gölgende yaşıyorum sımsıcak bir üşümek

Yine sana dönüyor her gece bütün dünya
Sen’den bana bakıyor avaz avaz yıldızlar
Hayal çarpması sanki şimdi Sen’i düşünmek
Konuş benimle artık neye sakladın beni?
Yüzüm ki su tutmuyor yağmurlarında bile
Bir kader çiziyorsun benden bana uzanan
1 doğum lekesi sanki gözümde ayetlerin
Sana edilmiş yemin gibi kapılarında
Rüzgârına yazılı kanatsız şiirlerim!

Süleyman Unutmaz

kalbim+i%C3%A7imde+yorgun+d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC Sonraki Sigaranın Yeri

Monarşi

Ben kurtların eviyim
Çatım harap, komşularım cimri ve bunak
Sığ ufuklar kesmiş yollarını
Toprağım aç
Oğullarım kavgalı, kızlarım dargın
Ve genzimde türkülerim tutsak

Bir dost yok burada bana
Bu can çekişen vadisinde saltanatımın
Bir dost yok ki kapımı çalsın
Şu kuduz rüzgârlar gibi
Etime dişlerini geçirirken mırıldanarak
“Seni görmek geldi içimden sadece
Seni görmek için geldim ben”
Ama yok kimse
Kimse gelmedi bugüne dek
Vermedi kendini hiçbir güzel
‘Bu genç iskeletinden sevgilinin”
Hiç armağan beklemeden

Ben kurtların
Gıcırdayan dişlerinin çemberine hapsolmuş
Bu külden mezbahanın kutlu döşeklerinde
Gezinen farelerin efendisiyim
Yiğidini kaybetmiş bir kocakarı
Gibi ağlayıp dövünemem
Bodur denklemlere kalmış olsa da işim
Kuluyum kölesiyim ben
O sonsuz merhametin

Ne güvercin umurumda artık
Ne kışkırtır beni şahin
Türkülerim geçimsiz
Ve zorba beylerimle geldim
Şakakları dövülmüş bir demir gibi
Ağır ağır kızararak açılıyorken gün
İndim zeytin ağaçlarına kayısı bahçelerinden
– Getirdiğim bir armağan yok
Ve istirahat verdim mangama ebediyen
Elimde karanlık uykularımdan kırpılan bir bilet
04.30- 6.30 hayaletler dünyasından
Geçtim taretleri pançoları ve aşklarıyla sürgün
O meçhul taburları terk ederek
Yıldızlardan biçili hantal
Bana keten kumaşlardan işlerdi zehir
İşte geldim karnımın bir acıya bitiştiği yerden
Karnımın aşağsından başlıyor şehir

Hakan Şarkdemir

so%C4%9Fuk+merdiven Monarşi

Zahmet Vakti

Yaşamak bir sokak lambası gibi
Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki
Tek bir damla tek bir ses gibi
Aklıma düşüyor
.
Artık delirir koşar şimşeklerim
Yaşamak bu nadir ve gevşek
Hayır bugün hiçbir kimseyi alkışlamıyorum
Ve onların dikilip içi yumurta çürüğü kokan
Kristal fanuslarına baka durdukları gibi bakıp durmuyorum
.
Ve bazı bey alıkların dediği gibi
Sadece yürek arılığını arı bulmuyorum
.
Düşünün
Tohumlar ekilir
Yağmurlar başlar
O zaman filizler bir karış boyu yükselmiştir
Köylü davarlarını alır götürür sürer üstüne
Başak dediğimiz rahmet ondan sonra fışkırır
Esas ondan sonra gövdelenir
.
Görmezik/ gördürürler
Davarın yedim doydum sandığı
Bir dalgınlık
.
çünkü benden bir kahramanlık kalacak
çünkü besmeleyle başlandı
çünkü desturla tuttuk ne tuttuksa
çünkü imanla çok şeylere çağrıldık gözümüz
dağlarda kaldı eşya geride kaldı
dünya arkada bırakıldı
bir diş gibi ayrıldık çenemizden
dil çağı kapandı göz bağı koptu
bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci değil
çünkü bütün o zamanlar toptan kullanılmış oldu
.
içinde zalimlerin asılma sahneleri
içinde kan akıtanların kanlarının seli
içinde mahzun edenlerin gözyaşı nehirleri
çünkü tövbe edildi izin verildi besmeleyle başlandı
.
sevgilinin elinden dertler hoş
beline/ çamur çamur olarak
tekme tekme olarak
on gündür ve kırk gündür daha
aç acına ayakta
durmak
elli gün ayakta durmak olarak kaydedildi
sevilinin elinden bağış ve kefaret olarak
bilindi
kabul edildi
razı olundu
ağlanmadı
peki ekmek istenmedi mi istendi
Sadece bir parça ekmek istendi tapınmaya bedensel güç olarak
Yalvarılmadı HİÇKİM
SE
YE
ağlanmadı
razı olundu kabul edildi öpüp başa kondu
ve çünkü tövbe edildi
bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci devrildi
bir isyan kazanı devrilmedi
itiraz isyan akmadı
bir tövbe sancağı açıldı
çünkü bütün zamanlar toptan kullanıldı
içinde zalimlerin asılma sahneleri
içinde kan akıtanların kanlarının seli
içinde mahzun edenlerin gözyaşı nehirleri
çünkü tövbe edildi tövbe edildi
.
ağıt güzel vakitlerindendir
estağfirullaaaaah ve işte böyle uzatarak
kalbim aç
etim yanık
Dünya diz çöktüğüm yer kadardır dizimin yanında bir diz
dizimin yanında bir diz sağdan biri iki üç
dört beş altı yedi soldan bir iki üç
dört beş altı yedi
bir sana bir sana bir sana… avucunu aç avucunu kapa
dilini tut aklını kravatın gibi çöz at
şimdi bir damla gözyaşı bir iri yahut

Cahit Zarifoğlu

i%C3%A7indeki+g%C3%B6l%C3%BC+seyter Zahmet Vakti

Açlık Türküsü

Aşk gelmiyordu
ve kızgın kokuları çoşkunluk bağırması gençliğin
Söyleyelim bir kere daha halk suçsuz
Öfkenin sessizliğe yürümesi kendiliğinden
Mansurun halkı öfkeye kendini çarka tutması
eşyanın bebekler gibi avutulduğu da olmuştur
Sütten kesildiği yürümeye alıştırıldığı
(Ey veli dağları eğit yine
Mağaralardan em yine)
Kedilerin cübbe eteklerinde
İnsanlığın en berrak denizine uzanıp
İstirahat buyurduğu
Söyliyelim bir kez daha
Olmuştur
Aşk olmuştur
.
Çıkıp gelmesini beklediğim
Geniş çığlıklar atarak
Çıkıp gelirse
Morarmış yanağında zehir tutarak
Yıkarsa duvarlarımı
Etimi aralar aşkı kurcalarsa
Önümüze açtığım sofralar adına
beni tutun kaldırın ortadan
Çünkü hesap benden sorulacak
Sorulacaksa
.
Saçlarımın dibinde kıpkırmızı bir leke
Etine kan değdirilmiş kadın lekesi
Alnımdan kollarını çıkarmış bir dişi örümcek
Köpeğin ağzına düşen kelime ne kelimesi
Et kelimesi
.
Yırtınır anlamını öksürerek
Yer ayırtıp girince bilmecenin içine
Kaburgam derin ip ince ipliklerim
Elmacık kemiğimde güm güm vuran
Var olma hevesimin
Vahşet dolu sur kervan baloları
Hesabı benden sorulacak
.
Şimdi uyan kurbanım kaldır başını
Hizmetlim kendim ağlıyayım
.
Bir köpeğin ağzından
Düştü kelime
Başladı at yemeye
Aylar yıllarla anlaştı tokluk kaşını çattı
Bahar geldi ağaçlar açıklandı
çiçekler açıklandı
İnsanlar dürüyen mermiler uzadılar
birden çatladı düğün
fakir kadın düğüne katlandı
bir köşede oturdu.Soktu ellerini karnına çocuk
kırdı çocuk ayıkladı
Birdenbire çatladı düğün
Tabanca çatladı
Gelin savruldu harmana rüzgar girdi
Kirli elleri yılan dokunmuş gibi göbeği
İnsanın öz be öz anasına kıyması ne demektir
Karanlığı getiren bir insan temmuz sıcağı gibi
.
Bir köpek yiyorsun halk birikiyor
Fırlak kanlı gözlerin kırmızı ve şiş ellerin
Bakıyorlar
Sancıyı iletiyor belleri
Sürtünüyorlar
.
Buğday havada durdurur kurşunu
Onlar başkası değil bir çift cami güvercini
Güvercin buğdayın ağzında sırayla
Göğü soluyan bir ejdarha gelecek şehirlere
Bir zaman bıldırcınlar ve kırlangıçlar
Nasıl alınırsa ağıza ve ağırlanırsa
.
Çocuklar havadan anlar
Sorulan suale çarparlar kadın geç kalınca dolabında
Kadınlar dimdik dururlar dolaplarda
Cam göz ağaçların arasında gece yırtılarak sokulur
Oda soğuyunca erkekte bir yıldırım uykusu
Önce bir han
Odaları dolup boşalan ve alnının altı
Tahta merdiven bir Han
Yolcu soyununca camideki kubbe
Döşeğinde rahatça uyumalı
Minarenin biri çabucak alçalır diğerinin önünde
.
Sakallarından köşkler sarkan bir dede
yukarıdan damlamış bir mezar taşının üstüne
Mezarla ihtiyar ahpapça genç kız süzülür önlerinden
Üç adım atar dizleri çözülür
Erkek erkekçe dövünür genç kız kırgın
Evet ve hayır kelimeleri
Bir evet/açlık
Eyup Sultan
Sebil uyuşmazlıkları
İki sebil biri daha sebil
-İçilip içilip genç kız içilip
İçilip içilip genç kız içilip
Eyup genç içilip içilip
-Dur sen ey Sen içilip Ben içilip
Sebil olduk öldü sebil
.
Kemik alınlar gelir dayanır güneşin ateş secdesine
Işık en keskin yontulur bir kelam.Bir kelam
Zaman ölenin alnından rüya mızrağını çıkarır
Boşluğa sebil açılır
Güneş kendi admını yollar
Kaynayan kafayı ayıklar
Sorular soran sorular soran
Denizin kanında günleri çarka tutulan izleri
Tesbih çeken bekçilere gece sualleri
Su tutmuş testiler
İçilip içilip
.
-İçilip içilip genç içilip kız içilip
Genç kuş eyup genç içilip
.
-Dur Sen içilip Ben içilip
.
Aşkımla boyun boyuna bir ejdarhayım
Şehirde sen benim en çok sakladığım
İçine girip korktuğum
Çamlarını yıkamadığım karanlığını bozamadığım
Sen benim durup durup saplandığım
Mutlu an biraz uzun olmasın
Yoksulluk gibi gidecğim bir yer var
Efkarın aşılmaz yalnızlığın kaçınılmaz olduğu
.
Baş üstüne sevgilim
Dağlarım
Toprak yayılınca bulun anasını yavru ceylan
.
Yalnızlık ateşle birleşiyor
İki geyik dumanla çiziliyor şişiyor
Delinmeler
Uyku genişliyor
İç organ genişliyor
.
Hazırlanması sinir uçlarının
Ve kalburdan sırayla dişli makinadan
Yivli burgudan et kıyımından
Beş uykusuzluğun en çabuk ve çabuklukla
Planlanması
Aşk
Orada uzakta anlaşılmadan.Nefes
.
Saçlarımı tut titreşiyorlar
Bir şey olmuşmuş kovalamaya başlamış gibi
Saklan evlere sarıl kanlı bağlarınla
Avucunda kına yerine horoz devriyesi
Dilimin tehlerini azarla
Bu limeler oraya çıkmaz
Ki taş olsun
Açılmasın diye insan torbası
Aşk ne korkunç ne kadar korkunç oluklar uzun
.
Dagunca çölleri dolanıyoruz
Yuttuk kum yığınlarını
Düşmediğimiz kum kalmadı
Kötü özümüzün mevsimlik yıkımları
yıkılsın
etin serin yosunları
Cezbe suyun akışına varmadan
daha oturmadan kayalara ayrılan yerine
ve başını dik tutup açıklamadan
Kadını bir hançerle dolanmadan
yolmadan karpuzun kabuklarını
muzu çakalca aralamadan
Çarpılsın
.
Ve biz uyandıracağız
Suya çağrılan akışımızı

Cahit Zarifoğlu

vurdu%C4%9Funda+g%C3%B6z%C3%BCme+bakma Açlık Türküsü

Yalansız

yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin
bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre
evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış
biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş

günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne
üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz
üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için
geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle

dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz
dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz

seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten.

İsmail Kılıçarslan

yalans%C4%B1z+kald%C4%B1m Yalansız

aşktır

bu kara yazgılı bataklık beni çektikçe ben bir falancanın oğlu filanca bu sırnaşık kader, bu aynalı sözler antolojisi, bu çekip giden misafirimiz
bende bir şey biriktiriyor. bende bir şey. bende bir şey.

anlayın işte kuşlu bir şiir yazmak istiyorum albatros kırlangıç ne
olursa
yoruldum kendimi kurcalayarak bu fiyakalı düşüşü uçmak
bu bozulmuş zembereği zafer sanmaktan ve heyhat
bir çift kanat aramanın kimseye bir faydası dokunmayacak
defol git hezarfen: dördüncü murat da öyle yapsın
cürm-ü meşhut kızkulesinde, şemsi paşada ölüm salası

her gün biraz beşir fuad, her gün biraz ilhami, biraz da çiçek
bende bir anlı şanlı, bende bir kayıp oğlan, bende bir azgın iştaha
sahi patron sen şiirden anlarsın, takım elbise giymek yakışmaz sana
bense çölün neresinde kaybettiğimi düşünerek çift uçlu kılıcımı
yoruldum. kendimi kurcalayıp duruyorum. yoruldum. kendimi
sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz

İsmail Kılıçarslan

duada+bir+%C3%A7ocu%C4%9Fun+annesinden+ister+gibi+iste aşktır

uzak ilahi

bir şey var: bir rüya bir kadın görüyor
bir şey: eksile eksile ve birdenbire
içimde inleyen yaralı bir köpekmiş meğer
ben onu yıllarca, bulamadım şimdi neye benzettiğimi

bu steril, bu karanlık sokakta, bu kıyamette
kim kimi vurur, kim ölür kim kalır, kim artar bu savaştan
şövalyeler, mimarlar, papazlar, şarap mahzenleri, poker
bu steril kaldırımda a benim kara kuzum, bu sevişmesiz saatte

kabul, herkes kendi içinde kıvrılsın, kendine sorsun soruları
kabul, mesela yere düşen bir çocuğun alınmasın intikamı
yaşayalım: yaşadıkça diyelim ki işte bu birinin öyküsüdür
korkusundan kimselere anlatmaz gene de bilinmelidir

sarı toprak, sessiz yortu, kimine sıcak yatak belki bir ıslık
şeytan kovan ayini, kesilen horoz, atlanılan kül, dökülen kurşun
yani ki derinden derine öyle olmadığına inanmak
neye sayarsanız sayın bilinmez bir köşede kimin kime ne ettiği

ben, kalıpları, imgeleri, dizeleri tekrarlayan biriyim
bilemezsiniz, hem yeşil gözlü hem şaşkın hem epeyce iriyim
sıkılırım bazen avcumun terlemesinden bilirim sıkıldığımı
ölürüm genellikle: hepiniz ölürsünüz, bunu bir tek ben itiraf ederim

“uzak ilahi” koydum şiirimin adını, okuyan anlasın istedim
“kar yağıyor” da olabilirdi örneğin, bu da anlatırdı olanı biteni
kızımın buğdayı, iyilerin duası, devrimci bıyığı ve falan ve filan
ayağa kalktım, su içtim, parmaklarımı kütlettim ve bitti

İsmail Kılıçarslan

ya%C4%9Fmur+ve+kad%C4%B1n uzak ilahi

Saldırı

ev/iç-gün
kime tutunduysam bir yanlışlık var her seferinde
kime tutulduysam bir kelime oyunundan ibaret
asayı musa ve kirpiklerinin bir mucizeye dönüşmesi
bununla birlikte sokaklara düşmeyi ben seçmemiştim
.
sokak/dış-gün
.
daha çok dergileri hatırlıyorum, bir de ali cenklerini
hatırlamak böyle bir şey işte, böyle bir şey sokakta yaşamak
bir polonya filmi, bir renoir tablosu, bir hayal gibi
eski, nasıl bulmalı doğru kelimeyi, ama kurulabilen bir saat gibi
sokaktayım. tezgahtayım. bakışım dik. naylonum temiz.
kimsenin beni anlamadığına iman ettiğim günlerin birinde
kimsenin beni sevmediğini, kimsenin benimle
.
karakol/iç-gün
.
köşede bir ayna var, burnumda bir çeşit uyuşma
bundan on sene sonra bunları yazmayı düşündüm, yalan değil
böylece, şiirle böylece, intikam alabileceğimi
kurban seçmiştim kendimi, kimse beni sevmiyordu o dakikada
ben de madem babamın eline bir bıçak versem dedim
babamın eline bıçak yakışırdı velhasıl, esaslı bir final olurdu böylece
.
sokak/dış-gün
.
o finalden vazgeçtim, canım turşu çekince, havayı soluyunca yeniden
gittim kaset aldım bir çeşit eskiciden, kamera sola pan yaptı
ben sol yanımı yokladım, baktım yanlış anlaşılacak şimdi
karakol planını çıkarsam mı dedim sigaramı yakarken
kendime dedim, o cerbezeli dakikada, kendimle konuştum
bayrak yakmak istedim, heyecan artmalıydı, gerekli bir şeydi tempo
.
marmara et lokantası/iç-gün
.
patlıcan musakka, içli pilav ve beni kimse sevmeyecek endişesi
aynı masada, aynı masalda, aynı kelime oyunlarında
ekmek kopardım, kokladım yemeden önce, sıcak değildi
jenerik
seyirci bunu bilmiyordu ve ekmek kokusuyla çıktı sinemadan
eh bu da anlaşılır bir sondu, bütün sonlar gibi

İsmail Kılıçarslan

g%C3%BCne%C5%9F+ya%C4%9Fmuru Saldırı