Setubal Yalnızı

Adım
Setubal Yalnızı
insanları
onlara gönderilen kutsal kitapları
ve kendi elleriyle yaptıkları yasaları
reddedebilecek kadar yakından tanıdım

belki senin yaşadığın şehirde yaşasaydım
bir memur olurdum
herhangi bir gün evlenir
bambaşka bir gün ölürdüm
belki bende kadın için para
para için de kumar biriktirerek
kendimi delirmekten korurdum

o evlerde
çoğunun hali vakti ve şerefsizliği yerindedir
ama artık hiçbirinin bir diğerine
mektup yazacak bir kalbi bile yok

erkek olmaktan
daha fazlasını olamayan erkeklerin
dokunmasını beceremedikleri kadınlarından
yükselen yanık kokusunun kapladığı
senin şu lanet şehrinde
benim ne işim var?

gören görür
ben gözlerimle uzayda bir yerlere
kahkaha çiçekleri ekerim
bir simsarın kanının yere döküldüğü an
benim kahkahamın başladığı andır
senin merhametin
annesi olmayan bir annenin
çocuğuna olan yakınlığı taşıdığı için
bende haçsız ve hilalsiz geçerim
içine doğru açılan aşkların önünden

aşka inandım sana güvendim
bir gece yarısı Cebelitarığ’ı geçtim
ve kayboldum
en çetin kıştan daha çetin üşüyorum

Gurbettin sahibine zalim geldiği zamanlarda
hangi yüklem hangi sıfata iyi gelir bilemem
ama gitmeden önce bildiğim
Kartal’da,bir kum iskelesinde
bir kızı öptüm
ard arda üç gün onu bekledim,
gelmedi
aralıksız otuz üç gün kendimi vurdum
aklım başıma geldiğinde
sustuklarıma dokunamamaktan
ellerim kanıyordu

sana karşı yaşlı bir adama
bir akşamüstü
sonsuza dek oturmaya gelmiş
bir kalp krizi kadar samimiydim

sana bunları
kanı bozuk olan her şeyin izini süren
kanı bozuk adamların gözleri önünde
seni asla öldürmemek için yazmadım

-ömrüm, orospu çocuklarının boynuna tasma takarak
şehir şehir, patron patron ve pazar pazar dolaştırdığı
bir şansızlıktı
bir mazot kokusuydu
bir çaresizlikti-

dedim

-fakirlerin gecesi çirkin olur
kimseye minnettar değilim-

demedim

-çünkü dokunmak yıllar önce bozuldu
-peki kadınlar ne zaman çekildiler aşklardan
-makineler gelince
-peki erkekler o makinelerle nereye gittiler
-dünyayı çarmıha gerebilmek için
birbirlerinin gözlerini oya oya
cehennem toplamaya

yüzyıl sonra
çocukların gördüğümüz
dünyayı görebilmesi için
bütün şirketleri yakın!

bu şirketler şeytanın!

yoksa
gelipte geçmeyen
yazılıpta okunamayan bir sır kalır
camdan kalbinin kanlı buğusunda
aşk her şeyden eskidir
ve taş yüreğin
şimdiki zamana dönüşebilir
eski bir şarkıyı kullanarak

oturup,
ölüp gitmişlerin sesini toplarsın
sararıp kalmış fotoğraflardan
birayı votkayla
hayal kırıklıklarını umut cümleleriyle karıştırıp
içersin,
kar etmez
kaybeden hiç kar edemez ya
pezevenkler pezevengi Istanbul
söylediklerimi anla

yahudilerin bilmediği
japonların elektronik devrelere dökmediği
suyun yeryüzünde hiç uyumadığı
şifayı kıran, gurbeti bölen
ve bir kez yaşayanın
bin kez ölebildiği bir acıydı bu
olup bitenlerle ilgili uzun bir mektup yazabilirdim
ama en kısa olanı da yazmayacağım
ölümsüz olan asla kaydedilemeyendir

beni saklama
hatıraları yırta yırta yaşamaya alış
yola çıktığım da gösteren
ama asla göremeyen
bir ayna olmaktan başka çarem yoktu
hatırlamam gereken kadın
unutmam gereken sevdanın içindeydi
ve sonradan öğrendim ki
çıplak ayakları bir daha dönmeyeceğimi
anladığı ana kadar ağlamış

Setubal’a yağmur yağmıştı
dinamit yüklü bir fil gibi
şarhoş duruyordum
Isa’nın bir evinin önünde
kapısı kapalıydı
bende çalmadım

Setubal’a
anıra anıra ağlayan yağmurlar yağmıştı
bilinmeyen, bilinenden intikam almaya gelmişti
ve hiç Türkçe bilmiyordu
bense nereden bulduysam
sıcak buzla bileklerimi kestim

Istanbul-Setubal-Cabo Verde
2008 – 2009

Opus 4

içeri girdiğimde
dışarda kaldığım bir oteldi yalnızlık
olduğum tarafta gece
olmadığım tarafta gündüz

çünkü mutsuzluğumuz
Tanrı’nın kutsal şehirlerden büyüktü
her yeni hükümetin ağzı kan kokarken
kanla olanları görmenin derin gecesinde
dişlerimizin içine kadar üşürdük

Ey güzel Moria
ölüler klasik sever,yaşayanlar caz
hüzüne kıyısı olan her çocuğun içinde
ölüme giden gizli bir gemi vardır

bu kış benim evim,alışırsan kal
alışamazsan boşuna gülümsemeni üşütme
yarın söyleyeceğim sözlere emanet ol

ve git

Jan Ender Can

Jelardis

Unheilig – Stille Nacht heilige Nacht eşliğinde okunacak

öldü

parmaklarımın arasına bıraktığı boşluk
saatlerdir delirmek için susuyor
onun için dua etmiyorum
yas tutmuyorum
o mevsimsiz çiçeklerden de
gönderecek değilim

hepsinin yerine
ve geride kalan hiçbir şey için
domuz gibi içiyorum
köpek gibi içiyorum
bana yetmiyor
gidip henüz yeryüzünde varolmayan
varlıklar gibi de içiyorum
ve böylece senin için üzüldüğüm
tüm Tanrıları hızla geriye alıyorum

bana dokunma,Jelardis
unut
git,kendi gölgeni bile
benim olmadığım bir kainatta yaşa
seninle anlaşalım

bir gün
olunca duyarsın
Vera Cruz yakındanlarından geçen
bir gemiden kendimi denize atacağım
artık kadınları Tanrı’ya hatırlatan dinlere
dünyayı kadınlara unutturan aşklara
hiç inanmıyorum

geride kaldım ama
gittim mi Santa Marialı fahişelere?
yemin ederim ki hayır!
kanayan yaralar
para karşılığında sevişerek kapanabilseydi
dünyanın herhangi bir kerhanesindeki
herhangi bir fahişe
şimdiye kadar ölümsüzlüğü icat ederdi

hadi
geride kaldım
şaşkınlıklar gereği öldüm diyelim
o yağmur da öldü
gittiğin yerde gözlerini dinleyebilirler mi?
sesine kim bakar? kalbine kim su verir?
tek başına kazanacağından emin misin?
tek başıma kaybedeceğimden emin misin?
ve sana yalnızca düşmek için sarılan
benden daha cahil başka bir çocuk bulabilecek misin?

geride kaldım
ve o yağmur bu şehri hiç görmeden öldü
seni hala sevdiğim de doğru
sevmediğim de doğru
memelerini emmenin
tüberkülozuna tutulduğum günler
çocukluğumu çoktan geçti
şimdi ne zaman hatırlasam
genelde vokta içmişim
çok sarhoşum
hiç açmıyorum telefonu

öldü

Ar-09

Jan Ender CAN

El Die Cover

ah!
her gün akrep sürüyorsun saçlarına
oysa herkes bir gülü hak ettiğini düşünür
böylece deliliğin başka delilere vardı
aşk değişti

ölüm moru gecelere çıkıyorsun tek başına
rujun iblis
öptüğün kıyamet
kalbin yüzünden yüzün yüz değiştiriyor
kendimi öldürmeden seni tanıyamaz oldum

bu dileğinle
akıl karanlıkta ışıkları açmadan oturur
gerçek körlerin görebileceğinden daha da karanlıkta

elbette
kaybolanlar
kaybedenlerden daha trajiktir
çünkü kaybolanlar
yazısız olmalarına rağmen
kaybedenlerden daha da epik

bırak beni
bir eşkıyanın silahını suya bıraktığı gibi
suya bırak beni
yedi kere yasemin kokan ellerinle sus!
büyük bir utancın sahibi olmayan kişi
asla aziz olamaz

artık esrara tapan sözlerle konuşuyorsun konuşunca
sana verdiğim sırlardan bir bıçak yap
saplansın yazgıma son tebessümün
nefret edilecek bir ur gibi açılacağım kötülüklere
hakkımda mosmor söylentiler çıkacak

yıkılış! hasar! şimdi!
aşkınla adını cehennemde anmamak hiçbir zaman!

kendimi öldürmeden seni tanıyamaz oldum

Jan Ender CAN

Quantum

benimle konuşmayı çok mu istiyorsun?
yaklaşan yağmura bak
geçip gittiğinde
solup giden çiçeklerden
kalbim hakkındaki her şeyi öğreneceksin

henüz erken, henüz nisan, henüz çok erken

şimdi sorsan
sana anlatacağım her şey sonbahardır
yaklaşan yağmura bak
iyi düşün, çocuksun
çölün ıslanmaya yetmeyecek
ama susarsak
belki zamanla her şey değişir

Jan Ender CAN

Sığınak

Bu şiire sığınıyorum
bana

verdiğin acıları
alıp gitsin diye

Tedirgin bekleyişler
ve yalnızlıkta haykıran sesler
sussun diye
çağırdım onu

En iyi o anlar beni
başımı yaslarım omuzuna
ve dizeler yaparız
fısıltılardan

Seni anlamaya çalıştık birlikte
sözcükler derinlere insin
çözsün diye düğümleri
geçtik en bilinmez denizleri

Bana hala seni sevdiğimi söyleyip durdu
ve hiçbir şarkı çağırmadı
yeni bir aşk için

Hiçbir avuntu yok artık
upuzun bir kumsalda
yapayalnız uyuyacağım
denizle konuşup sabaha kadar

Gün doğacak sonra
apaçık çipçirkin sırıtacak gerçek
Ve zaman
ıç çekerek sürüklenecek

Sevincim kırık bir sandalla
gidiyor uzaklara
Bir masal prensesi gibi yürüyüp aşka
bir dilenci olup çıktım dışarıya

Neşe Yaşın

Suda Dalgın Halkalar

Tutku
fırtınanın mağrur kralı
oturur dağ başında

Ömür tenlere siner
bir kadın bir adam
aynı akışta zor karşılaşır

Sonra herkes kendine döner
ama izi kalır ürperişte
öpüşlere gizli düşüncenin

Sıkı tut kirlenmesin
kimse bilmesin
korku büyür her sevinçte

Uyku önceleri yastığımda
uzak fısıltıları ateşsözlerin
birden uyanırım
rüzgarın girer içeri

Geriye kalanlar
anıların hırpaladığı gövdelerde
paylaşılan nektar
dudakların
büyülü uçuşların kanat çırpışı

Gecenin dansı biter
yıldız denize iner
Suda dalgın halkalar
sessizce büyür
Sesin derinde kalır
Sesin
Sesin
Derinde.

Neşe Yaşın

Içime Doğan Işık

Kimbilir belki de
evimizi öldüren mevzilerde silah çekerken sen
bir çocukluk kederinde uyuşurdum
ölümler geçerdi iç çekişimden

Ta o zamandan bilirdim
bir gün ruhumu çalacağını

Ben merdiven aralıklarına kaçıp
aile cinayetleri için ağlarken
geleceğe ait düşler fısıldardı
içime doğan ışık

Üç melek zuhur etti
Biri kızıl bir lale getirdi
ikincisi senden bir buse
üçüncüsünün boştu elleri
sıkılarak baktı yüzüme

Sonra şehitlerin hortlakları
kanlı giysileriyle koştu ardımdan
Tarih öğretmenim
cennet kapısında yalan okudu.

Öyle çok öyle çok bekledim ki seni
ıssız Babil kulelerinde

Çikar asker giysilerini
ve yanıma gel
ölmüşlerin ruhundan üç çocuk ver bana

Biri acıları unuttursun
diğeri toprağı avutsun
üçüncüsü şehri dolaşsın geceleri
ağlayan annelerin elini tutsun.

Neşe Yaşın

Ürperen Harfler

Bu şiir sana ulaştığında
Küskün baktığında ruhuna
Bil ki nice kırık zamanlar dokundu ona
Issız gecelerde mahzun yıldızlar

Sözcüklerin her birinde gizli ürpertiler
uzaklardaki soğuğundan geldi
Odalara sığmayan yası terk edişin
harf olup inlerdi

Sen şimdi okurken onu
Bilemezsin benimle yaşadığın yerleri
Gözlerimde geçtiğin yollar
İçimde dolandığın bahçeleri

Bu şiir şu an senin yanında
Benim olamadığım uzaklığında
Gözlerine baksın bir an
konuşan gözlerim gibi

Neşe Yaşın

Üzgün Kızların Gizli Tarihi

Hiç bir şeyi tam anlatamam
bir yanılsamadır anlatı
zamanın ağlaştığı ömür
zalim, vahşi gerçek ormanı

Söz öyle derin acıtıyor ki
yüzyıllardır kırdığı yerlerden
çürümüş günlükleri kokluyorum
bilinmez utançlar devşiriyorum
kendimi var ettiğim küllerden

Ben ki biraz o başkalarıyım
O başkaları biraz da ben
ayazda çıplak bir dal
yabanıl bir ses
uzun geceden

Eziyet çekerdi yüzü annemin
babam gücünü umarsızlığından alan çocuk
peki ben neydim ya da kardeşlerim
görmezler miydi ufacıktı bedenim
çıtır çıtır ezildim

Ateşten bir deftere kazıdım
arzumun fısıldadığı sözleri
bir garip zulümden azat olsun ruhum
sesim ulaşsın diye bir sevgiliye

Neden bilmez ki sözyapıcılar
ev içlerinde ne hayatlar kurşunlanır
yarattıkları kavramlar dilsiz
ezik kızların inleyişine

Kargacık burgacık yazılarda
bir hayal gizlenirdi kaçıp gitmek üstüne
sanki bir başka ülke varmış da
insandan öte

Ev içlerinde solan gülkızcık
yalnızlıktan korkardı yine de
sonra düşleri çağırırdı sabah
ışıklar konardı iç çekişine

O itiraf defterleri lanetlendi hep
sözleri altüst etmesin diye sokağı
Herkese bir yer verdi
sürünüp geçti hayat
yalnızlıkları tırmalayarak

Bana öğretilen içsiz kelimeler
titretmedi hiç ses tellerimi
Olmayan sözlerle yazıldı hep
üzgün kızların gizli tarihi.

Neşe Yaşın