İstanbul

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmezsen.

Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin

Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek.

Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğin vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Yavuz Bülent Bakiler

370 İstanbul

“ankara iç savaşında üç hainin portresi”

“ne de şiddetlidir nehre kavuşmak
balta girmemiş yangın için
onu karşılaması
karı bekleyen soğumuş toprak gibi
ve iki yoldaş olarak sönerler”

“tanrım!
perdeleri çektim
yani emirlerinizi beklerim”

“sonra
EY UÇURUM
SANA HEP DÜŞMEK İSTİYORUZ diyerek
korkuyu
o tarihsel dindarlığı
değdirdik yüzümüze”

“iyi bir kurguya sahipse hayat
şiirseldir ve bitirilir”

ahmethan yılmaz

2012_07_pages-13b2986dd-464173-475-336 "ankara iç savaşında üç hainin portresi"

geldi geçti ömrüm benim

Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi

Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler
Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi

Yunus Emre

kafesten-kus-ucmus-gibi geldi geçti ömrüm benim

Üç Beş Kişi

Her şey değişirken
yalnız biz aynı kaldık
küçücük üç beş kişi
geçmişle oyalandık
yollar bitmez gibiyken
düşlere ulaşılmaz
konuşmadan kaybetmeden
yaşanmadan anlanmaz
uzak, her şey çok uzak
tek sesin yakın bana
yok her şey bitmemiş
seni bana hatırlatan
taksinin camından
vuran rüzgârla ayıldık
yorgun, uykusuz
anıları aradık
Yoruyorsa artık seni
eskinin eğlencesi
değişen sen misin
sen misin?

Yorgun görünüyorsun biraz uzan istersen
sever gibi yapma artık daha henüz vakit varken
bir kaç yaralı ruh, birkaç bira şişesi
elimizde bunlar var mutlu olmaya yetmez ki

yalanlarımız güzel, inanması zevkli
BİR ŞEY SEVMEYE DEĞERSE ÖLMEYE DE DEĞER Mİ?
birkaç uyku hapı birkaç kıskançlık krizi
elimizde bunlar var mutlu olmaya yetmez ki

çalışmış kaybetmiş koşmuş yorulmuştuk
birbirimize içmeden dokunamaz olmuştuk
birkaç kalp ağrısı birkaç imdat çağrısı
elimizde bunlar var mutlu olmaya yetmez ki

bazı yalanlar güzel
bazı gerçekler acıymış
bazı ölümler uzun
bütün hayatlar kısaymış

Kayıp bir bavul gibiyim havaalanında
ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda
çok mu ayıp hala mutluluk istemek?
neyse zaten hiç halim yok

Kır evinin verandasında
bir rüzgar gülüne rastladım
insanmışcasına
konuşmaya başladım

dedim benim kadar yalnızsan
tek gecelik bir aşksan
omuzlarına abanan
bir anıdan kaçıyorsan

dibe vurduysan
ya da hala düşüyorsan

bir yaz günü
hiç bu kadar üşüdün mü
rüzgar gülü
hiç ölümü düşündün mü

hayalimdeki adsız kadın
sanki ağzımda tadın
eminim ki sen de
hep kendini aradın

evimin yolu beni unutmuş
otellerin soğukluğunda
tüm bu garip duygular
bir tür iç kanama

Artık çok üzmüyor beni
hiç bir sey hissetmiyorum hatta
bir kaç anı sadece onlar da
silinir nasılsa zamanla
bırakmıştım uzun zamandır
ama ihtiyacım var şu anda
bazen bir içki şişesi
yaşam destek ünitesi
bu kez gerçekten giderken
gerçekten terk ederken
sana kapıyı çekerken
uzun uzun bakıyorum son kez
soluk soluğa

Daha gerçek yalanların doğrularından
o yüzden boğuluyoruz bir bardak suda fırtınadan
zaman beni ben zamanı öldürüyorken
tuttum nefesimi atmaya seni beynimden
ama o zaman da kalbim boşa dönüyor
hep sana atan bir yürek nasıl inansın
bunca tesadüfler nasıl açıklansın

bana bunca zaman sonra bunu hissettiren,
öylesine bir rüzgar olamaz kalbime esen
DÜNLE BUGÜN ARASI SANKİ DAHA UZUN HAYATIMDAN
hiç kimseye mektup yok
ölmüş insanlar insansızlıktan

Suç yok suçlu yok
hayat böyle anladım.
aşk yok artık yok
ama zamanla alıştım

Senle ben hep böyle kalacağız
git gide eriyip yok olacağız
yavaş yavaş

sorma neden niçin,
her şey yalnızlıktan
bak
güzel bir gün ölmek için

düş yok gerçek yok
bak sonunda anladım
yaz yok kış yok
artık zamanı karıştırdım

Tüm kaybolanlar kaybolmuşlara rastlarsa
zamanın birinde
tek bir damla gözyaşım göle düşerse
ellerimden kayıp gidince
bir uyansam uyansam uykumdan

bir damla gözyaşı var elimde bir damla ellerimde

sonunda görürüz belki
sen de ben de
uçsuz bucaksısız
bu yalnız şehirde

Sıkı bir yağmur yağsa şimdi
beni de oluklardan akıtsa
sonra denize karışsam
eğer o beni çağırırsa

Hiç var olmamış bir dünyayı gerçekmiş sanıp

Dün insanlara baktım
kendi kirli camımdan
terk edilmişlerdi çoktan
yaradan tarafından

Teoman

8260232-lg Üç Beş Kişi

bir gönlün içine dalar gibi

Ezan saatinin karanlıkları başlar ve Nizam cihetinin İstanbul üstündeki ufukları kan ve mercan kızıllıklarıyla tutuşur yanarken, çiçeklerin daha susmamış kokuları, insanları uzak ve güzel gösteren akşam renkleri, sükutun ve karanlığın tadları gönlümüze dolardı. Bu loş saatlerde biz köşkün önüne dönmüş olurduk. Ve lambaları lezzetli çiçekler gibi açılmış köşke bir gönlün içine dalar gibi girerdik.

Abdülhak Şinasi Hisar

534384_427481490595318_314296685_n bir gönlün içine dalar gibi

Akşam Şarkıları

Sana âşık olmayı unutmuşum
Issız bir kemanı bölüşmekten yorgundun sen
Önüne bakmaktan yorgundun
Saçlarını düzeltir gibi yapan ellerinle
Sigarayı usulca tutan ellerinle
Elbiselerin için siyahlar toplayan ellerinle
Çok yağmurlu şarkıların o yanlış hüznüne tutkundun sen

Sana bakmayı unutmuşum en çok
Ezberimde kalmış o yoğun cumartesi
Anlatılmamış boş bir sokakmış
Kendi denizinin sularında durgundun sen
Yetmemiş kımıldatmaya yüzümün kıvrımlarını
Kokundan havalanan kelebekler, sessiz cinler
Dönüp dolaşıp yine senin kalbine konmuşlar
Sanmıştım ki o kalbe de dargındın sen

Şiirdir, yok yere bir hüzün eker topraklarıma
Akşam olur, kuşların hepsi karanlıktır
Kımıldar kalbimin karıncaları
Seni kaç kez gördüm ben dedim kendime
Bir kez mi, soğuk bir mart otobüsünde mi?
Kırmızısı unutulmuş bir etekle mi?
Yüzünde hafifleyen bulutlarla

Sanki son gözyaşı için solgundun sen…

Süleyman Unutmaz
yedi iklim – ekim 2009

ak%C5%9Fam+%C5%9Fark%C4%B1lar%C4%B1 Akşam Şarkıları

Bana Olanlar

ben deniz konuşmak istiyorum
yokluğunun içinde oturuyorum

kızıyım İbrahimin beş kez değişti nüfus kimliğim
hayaletlerden korkmam
zaman derler, -her şeyi değiştirir
her şey bellidir, sıralı ve isimli
bir ayak sesi yok
sehpanın tıkırtısı
rüzgâr hışırdıyor hızlanacak belli
insanlar evlerine
evlerden mezarlara çekildi
-tekmelenen bir iskemle

nedir onu kötü yapan, ölümü.

bir daha olmayacak! hiçbir şey –dokunduğunuz
kalmayacak

dileklerim sende gerçekleşmeyecek

gerçekleşecek
bir dilek
varsa indimde solacak
soluyan kabarıp şişen bir damarın yırtılma arzusuyum

kendinde olmayanı verebilir misin ki bana
ellerine değmiş bir kitaba dokunmak

memnundum bu tuzağa düşmekten
tam saatinde ordayım
gelmeyişini beklerken, şu başıma geleni
anlamak, Ankara’dan uzakta, belki kendimi yeniden
meydandaki pet şişede –son deniz
harabede kalmadı izin –telemdeki ad
taşlar yadsıyınca seni idamını istiyorum bir gülün
konusuz uzun konuşmalarda avlanan kalbimin üstüne yatarak
şimdi duracak
şimdi duracak
şimdi duracak!

düzenli aralıklarla kasılarak
onun savaş tutsağı olmayı diledim
oynamıyorum peki, ateş var,
ateşten bir topu kucaklıyorum şimdi

sessizce gidebildiğinde büyüyen bir top
yeisle besleniyor
sarılmayı ve sarıldıkça başa bela baş başa
o iç çağrısını bir uzvun hangi parça hangi raslantı
bir kakül mü düşmüş alnına
şiirden bir ok mu saplamıştı alnın çatına

hadi iktifa edelim. Yemini ve suyunu
ihmal etmeyeceğin
omuzcuğunda bir kuş
kımıldamama emrini almışım ya
koltuktan koltuğa uçmuyorum

kendimi bildim, bilmeden her sözcükten
çekilebilir bir harf, asarak bir harfi bir darağacına
tutarak çekerek uzatarak
hiçbir şeyi üstüme almamaya
bir harfi vurgulamaksızın tek harfle yola
uzağa –bir harfin attığı uzağa –benden uzak kal’a
bugün günlerden yine cuma ve temmuz bitecek
bugün üstüme almamaya bir karar verdim
suçu da seni de üstüme almadan
seni bir kez üstümde görmeden ölmeye yeter sendinsizliğim

peki ateşte nasıl serinleyeceksin
senin ilacın açık denizde
ateşten kapladılar onu gömleğini kestiler biçtiler
“korkma” dediler sana, korkma, terzisi
gömleksiz bir yaka giydirmiş
-yakasız bir gömlek bile varmış zamanında
lila bir blumarine xl pk. 100’e yolladın
gömleğini düzenli ilikler kıyıya iner sigara yakar
bir tabureye oturup denize bakar
sarı sayfaları okur denize bakar
bir yüzyılı alıp sırtına
yavaşça yürür kıyıdan
ıslanmasın paçaları diye denizden –deniz suçludur bir parça
adama sıçramasın –adam
yüzyılı benimle açar benimle kapar
ah deniz –sıçramadan çok önce
kalu belada vermişim adını –ki
gördüğümde, hemen tanıdım
gar henüz yanmamıştı

kış gelmemiş oyun bitmemiş ümit vardı
bu onun saçı ta kendisi, bu arkada kalanın detaylarla oyalanışı
dokunduğun bir zarfı kucaklayışım

bir deste iskambil kağıdından medet umarak
uyanmakta zorlandığım ateşli gecelerden gerçek bir ateşten
alnımda toplanan hastalıklı ateşten
toprakta biriken ölüden can çekişmelerde
çekişme! -işte kuvvetli bir şey o
-ancak korkak olmayan bir dost
kafayı gövdeden ayırabilir-
bir kılıçla
korkak olmayan bir sevgili
kafayı gövdeyle karıştırabilir
can çıkarken dışarı kaçan o şeyden
memelerde başlayıp karında biten kader çizgisinden
bir kaya hani şiirsel bir formda incirle filan delinirken hızlı çekim
kimdi tanık olan bunlara?

tanrı bana özenirken
suyumu verirken
sana eğilimimi yaratırken bin küsur senede
uyumu, yavaşça ısınmayı bir erkeğe –sana öğrenirken ben
düzenli aralıklarla kasılarak
duyuyorum anahtar dönüyor kilitte
burada yavaşça irkilip birbirimize bakmalıyız

ne yapmalıyız sevgilim ne –işte sevgiliyiz

benim kaynamaz kırıklarım var

bir taşı kaldırıp başka taşı koyabilmediğim
kurtarma amaçlı düğümlerim var benim
paslı halatlar kolay açılmaz

-konuş benle

Hayriye ÜNAL

konu%C5%9F+benimle Bana Olanlar

nerde bir sevda kelimesi

Şu gördüğünüz masaya bir aşk şiiri yazmak için
oturmuştum sevgili insanlar muhterem konuklarım
Pazenle kaplama parmaklar
Elele tutup denizlerin üstüne basarak
Dalgaları mahçupluk duvarlarını aşarak
Bir aşk şiiri biçimlemek için başlamıştım.
Deyin ki resitalim
Çekiştiriyor bıyıklarımı yakalarımı
Konfenksiyoncu kızlar
Nasıl bilebilirler kimim nasıl tanırlar içimi
Kertenkele gibi duruyorum bir an altında tunç
bir güneşin
Papatyalar tenler
Ve zülfe dair bir anı sunacaktım
Ama urgan çıktı sevgili insanlar
bir de kör testere

İşkenceden olacak
Kaçamadığım içim
İşkenceci

Van gölü bir bozkır gibi batıyor önümde
Sor: Peki bu gemi
Ağır suları açarak
Hayır ilkin bir aşk şiiri için yokladım bordalarını
Titreşimleri sade ve körpe kımkırık uskurları

Şu var ki yine de bazen çarpık ağzı olacaktım
Piyasaya anlaşılmaz bir kelime tutarak.
Yine anlamadılar şaşkınım
Perişan mı perişan
Vuracaktım kanat
O taş senin bu taş benim
Mezarlık topraklarına yüz sürecek feryat
atacaktım
Aşkını işte böyle algılıyorum

O sabah bulutlar var yapma çiçekler gibi
Görüş uzaklığı onbinlerce metre
Elim dokunuyor her görüntünün tenine kalbine
Bu bir köşk bu da eli çıralı adam
Betonda bir gülümseme
Şair bir kelime daha uzatıyor
Saplanmıyor yine şaşkınım

Bunu duymayacaktım onu görmeyecektim
Başım harran ovasına gömülü
Bir rüyam vardı baktım ağlıyor orda
Dizleri kırık medrese kalıntıları
Sessiz ve baygın onbinlerce
Ateş gibi çölde serçeler gibi kavrulmuş açık
ağızları
İşte ne kadar sen desem
Bunları kavrıyorum aşkın diye

Cahit Zarifoğlu

nergis nerde bir sevda kelimesi

Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevmezler Erkan

Hâlbuki ben bu halde bile caizim onların hançerlerine
Bu halde bile boğulmadım boğdurulmadım
Eski tüfeklerden adım geçer de dönüp bakmazlarmış
Ateş olsun almazlarmış kırmızısı uçuvermiş dudaklarına
İstemedim tek buse ne nazda ne hazda gözüm var
Medrese cesetlerine nazır masallarda yıllar önce
Sene 99 ben İstanbul acemisi yıllar önce
İnmişim trenlerden adım yakama ilikli
Mustafa Kutlu’dan çıkmışım vermişim şiirlerimi
Talebeyim ama talip değilim ne yeşile ne ala
Yalnız şiir kartalların soyundan ama toy bir ağrı
Seğirtmedim bir güzele
99
Divan yolu tarihten başını uzatmış bir kuğu yansıması
Hava sıcak terim taze
İstanbul işte önce güzel sonra güzel sonra manidar
Ulan beni buraya alırlar mı telaşıyla Çorlulu Ali’de
Ama herkes biliyor sanki şairim ya!
Ne demek efendim burası sizler için
Buyurun tabi burası beceriksiz İslamcıların hatıralarını dinlendirmesi için
Burası gökyüzünün altında no mahrem barış çubukları için
Burası postmoderne ayna tutmak için şairler kız ayarlasın için
Şööle iç geçirsinler afallatsınlar kendilerinden kaçarken şiirlere tutulanları

O zamanlar Kanuni yeni sakal bırakmıştı halk farkında
Kanım bir uykuyu köpürtüyor ya nadasa bırakmışım mısralarımı
Masalara mekik dokuyan gözlerim bir kıza bir oğlana takıldı
Masada “Üç İstanbul” oğlak yayınları kızda nargile
Mesnevi okuyan bir kız mı bilmem
Ama benim taşrada okuyan hayallerim ezbere almış bu manzarayı
Ben sanki dokunmuşum bilmem kaç sene sonraki serencama
Özenti deme Erkan biraz daha fazlası
Nargilesiz de olur kabul ama daha da fazlası
Çorlulu olmasa da olur ama daha fazlası

Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar kiminle evlenir Erkan?
Mavi Marmara’dan galip dönen İslamcılarla mı?
Sakalları yüzüne nur katmışlarla yakışıklı mı?
Risale-i nur talebeleri değil Erkan olur mu?
Bak ben severim onları da onların evliliğini de
Onların yumuşacık Müslümanlıklarında semirttikleri saadetlerini de
Ben severim onların nefes alırcasına girdikleri sevapları da
Ben elbette severim nisa taifesinin pıtır pıtır çiçek açmasını
Dindar kocalarının kollarında
Ben niye sevmeyeyim Erkan evveli çile ahiri konfor olan Müslümanlığı
Ben niye beğenmeyeyim Rumeysa Nur ve Bilal’i çocukları Taha’yı
Öyle şey mi olur Erkan niye yüzüm ekşisin İsrail’i lanet mitinglerinde
4X4’lerde Filistin bayrağı bana neden vermesin gaza sevinci
İftarda Cola Turca içen kardeşlerim yıkacak bir gün İsrail’i
Kalbim mühürlendiyse o benim iman eksikliğim
Yoksa Numan Kurtulmuş iyi adam
Sen de kızma artık Başakşehir ümmetine

Mesnevi okuyan mütesettir güzel sigara içen kızlar kime aşık olur Erkan?
Esmer yüzleri cool bakarken delikanlıların
Hayatın tam içinden fırlayan tam pratik tam yerinde
Yani şiiri kullanacağı yeri iyi bilen
Biraz monna biraz rosa yani aşkı nasıl servis edeceğini iyi bilen
Kitaplarda saklı yaralar gibiyken o kızların yüzleri
Sadra şifa şeylerden güneşin gördüğü şeylerden bahseden
Aşkı 12den vurup o yüzleri yere seren
Onlara mı onlar çok onlar adisyonlara incelikler indiren
Onlar beni daha da ben seni daha da sen yapan
Deli olmadığımızı ikna için bizlere tetik düşürten
Öğrenemedik Erkan kalbin bu işlerle alakası olmadığını
Kalbin de var yeri ve zamanı olduğunu
Kalbin zamanında 7/24 ün çok fazlalığını

Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevmez Erkan
Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevemez Erkan
Geceleri hepsi benim sevgilimken gündüzün bozgunu ne o zaman
Aşk ayrı hayat ayrıysa kaldık bu yakada o zaman
Şairlerin gerçekten varlığına kimleri ikna etsek Erkan
Bizi gömdükleri şiirlerden hortlasak da korkutsak mı o zaman
İlham denen orospuyla arayı açsak mı bir zaman
Çok yorgun bir estetiğe kurban aramak değil
İsmet Özel’i seven bir kız tanıdım Erkan
Manyak mısın oğlum bu kadarı yeter mi dersen
O kadarı çok bile gerisi bonus Erkan

Yanlış kurulmuş bir soruya aşkı ihale mi ettik Erkan
Aşk yanlış kurulmuş bir hayalse
Soruyu siktir et o zaman

Süleyman Unutmaz

kitap-lık / haziran 2011

mesnevi+okuyan+k%C4%B1zlar Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevmezler Erkan

Alerji

Beni kırdın
Sen de kayıpsın ama dedi göz ucuyla
Gökyüzünün susmasından alınmış
Bir kızın yağmursuz küskünlüğü

Sen ki ağacını beğenmeyen yaprak
Yüzüğe sığınan ağıt
Yürüdüğün sokakların hatırasısın
Bana kalsa gölgeni yere düşürmem
Toprakta bırakmam izini
Yarım kalmış ruhlarla açılmasan
Bahçeler toplanmaz yalnızlığında
Parmaklarında ince uzun
Dindirirsin bir hayali
Kendinin imgesisin
Sadece ölümün beğendiği

Ey denenmiş yanılgıların tamircisi
Evlerde insanlarda aşklarda
Ve yüzünün benim olan taraflarında
Hayattan nem kapan
O bakımsız alerji

Bırakın ölsün
Vardır bir bildiği

Süleyman Unutmaz

beni+k%C4%B1rd%C4%B1n+sevgilim Alerji