Saatler Geyikler

SU’ya:

bizim uslanmaz ruhlarımız
hiç kumrulaşabilir mi?
suskuyla yanyana oturan iki kumru..
iki sevgili yanyana oturarak
uzun süre hiç konuşmadan
yani kumrulaşabilinir mi?

dünya tatsızlığı kristalleşirken kimyasal bir çözeltide,
hiç bir şeyi çözemezsin…
bileklerini de kesemezsin
anti-maddeye kaçmak istersin sadece
bazen ama bir insana bir şey olur
kısa süren bir şey
iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi
bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.

ormanda bir kuş hızla dönüyordu.
aşık olduğumuz zaman
yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner
ve kaçmamız gerektiğini söyler bize
çünkü her şey çok fazladır
kendi etrafında nefes kesici bir biçimde dönen bir kuş
kendini ve etrafındakileri yaralar
tehlikedir onun adı…
bunun için aşkı hiç kimse, insanın kendi arkadaşları bile istemez
kumrular sakindir bir tek
ben kumru değilim
sen de

seninle biz hiç kavga etmeyelim
çünkü geyikler kavga ettiklerinde boynuzları birbirine dolanır ve
ölürlermiş.

Lale Müldür

559055_4447376104219_711277659_n Saatler Geyikler

İlle düşünce

Bir şiir; bir darlık bir dargınlıktır
İnsanla insan arasında
Kapıyla menteşe arasında,
El ile kalem arasında

Ve düşünce
İlle düşünce
Tutunulamayan
Biri vardır

Hayriye Ünal

signe-vilstrup-fashion-photo-agjorah4x-247458-475-315 İlle düşünce

Çünkü Biz En Çok Aşkı Sustuk

-daha bağları yazacaktım uzayıp giden
masalını ninemin bin bir geceden-

çünkü biz en çok aşkı sevdik, sedefli
inci taneleri aradı ince ellerimiz
boncuk terli ayasında mavinin
yedeğimizde hep bir kırba sevinç

tabanlarımızda can kırıkları
özümüz her yandığında inceden elenen h’ûn
aşk ile aşılanan ol yaralı nesteren

-dağları yazacaktım daha kavi
ıhlara vadisinde yatan gemileri-

çünkü biz en çok aşktan öldük inan!
kıyımız derin kuyumuz yusuf
çevrenimiz
derya deniz!

ağyara suçtuk yârene bağış
uyuduk uyandık sil belendik umuda
şahbaz idik şah olduk şahmaran!
yeniden yineden mor mineden doğduk
kor lüleli saçlarını güneşin

-kantarması gül dalı alatavlı taze tay
daha suları yazacaktım deliboran karlı çay-

şıramız üzüm dilimiz şiirden
ayaklarımız gök
balımız balamız sütten
kesilmeden!

karış dilini dilime
barış! ..

çünkü biz en çok…
…aşkı sustuk!

Perihan Baykal

563092_4511847475963_501219198_n Çünkü Biz En Çok Aşkı Sustuk

Füg Çiçekleri

uzadı gölgesi kurganların, kavi
ve sildi korungalar pembe terini
alaca değirmisine akşamın

şimdi su verme zamanı
yaralara ve sardunyalara

1

acı
sen miydin yalınayak geçen yanımdan
ağzında firuze bir ıslık
ve bir türküyle, inceden:
‘değmen benim gamlı yaslı gönlüme’…

ben miydim
o küçük mercan balığı, o kef-i derya
uçsuz bucaksız yelkenlere düş açan
incisi incinmiş kabuk!

ne kaldı bize şimdi söyle ne
has bahçenin hangi zül’ü, hangi şehri zakkum
hayatı beklemeye değil istemeye
hangi tozlu rengi gökkuşağının
iğdenin rüzgâra eğilen dalından?

füg çiçekleri açtık mahur hem şen
avcumuzda ılık tarih külleri. terli
at sağrıları ve meczup kahramanlar

ah, sevmekten utandığımız
yetim dünya, nâçar dünya, güzel dünya
-sormaya sormaya unuttuğumuz-

2

katranlaşır ağı ağacının gözleri
sunağında ölü çocuklar

bizdik bu sokaktan geçen
durur ayak seslerimiz hâlâ
pencere demirlerinde

bilinmez nerde söndü ışık!

işte bu yüzden üşür geceleri
deniz fenerleri

Perihan BAYKAL

408540_491248147551985_1371776119_n Füg Çiçekleri

Sır Meseli

âh o derin susuzluk, kanımdaki
dalgaların durmadan, durmadan, durmadan
yazıp sildiği

~*~

1.

biz bu sokağı fesleğenli bilirdik, ezelden
şurada bir çeşme vardı hani
suyu güvercin sebili, gölgesi söğüt!

semâvi bir şey midir iyilik
neresinde konuşlanır sonsuzluğun
-o son susuzluğun!-
kötülük neresinde?

saldım atımın dizginlerini, uzaktan
tanrı görünüyordu ve kan rengindeydi
ufuk çizgisi

bir cebimde gizlice okşadığım
tetiği taze çekilmiş bir gökyüzü
ötekinde topaz benekli bir yavru pars!

korkmayın tehlikesizdir, ısırmaz
ve beyazdır düşleri, bir zencinin dişleri denli

yaralarım: gizli celbim:
mahfi kenz!

2.

bozaltıyor kendini bir ip yeryüzüne doğru
“bıktım ey! bıktım ey! bıktım ey!”
ne çok yalansınız ah, ne az sâhi!

kaplumbağanın bağasında üç kelebek
üç kınkanaat melek!
biri evvel, biri âhir, uçtu biri

hangi kehanetiydi yuhanna’nın
ve hangi güldü, erken açardı
sustu! bunca yıl inandığımız sanrı

:yok dünyanın kalbine tuttuğumuz aynada
buğunun zerresi dahî!:

biz hâlâ, biz hâlâ, biz
hâlâ bir tufan bekliyoruz
boyumuzu aşmışken alazlı su

3.

ben şimdi hangi eyvanlara döksem yüzümü
ben şimdi hangi kuyuya!

maviyeymiş bütün nazım
âh o çocuk nazarım!

kendi ışığımmış meğer
kamaşktıran gözümü

sırtında bir doru atın

kırıldım
soyumdan

bu sonuncuydu
artık başka tanrı gelmeyecek!

4.

düşümü yor! düşümü yor!
hamayliler acı safran kokuyor
ah o meyil: gitmek ve bir daha dönmemek!

~*~

Perihan Baykal

2012_09_picc-1d483314c-609458-475-715+(1) Sır Meseli

Angela

giremedim evine dünyanın
ben hep eşikte kaldım

kapadım perdelerimi kaçtım içime
pervazlarımı, -silme cezayir-
gayrı çakar da almaz bu fitil
oğun dur
o mantar ağulu, şu bulut nemli

eksik olan ne, gecenin ceplerinde
eksik olan ne, ellerinde

açtım perdelerimi, kaçtım dışıma
upuzuuun bir merdiven, yoksa
serpenesi mi serpilen ömrün
bilemedim, serenini bendini
ben müneccim değilim
melek desen hiç değil
çok kahve döktüm üstünüze, tuzlu

tıynetimde aşk çıktı, keşkesiz
kanımda barbar kanı, hû
kış konmaz, yüzük tutmaz
ah, kuğusu boynumun
iki dirhem bir çekirdek
öde… öde… öde…
bitmedi borcu

yara bıçağı unutmaz angela
yara, bıçağı unutmaz
-unutsa da yarayı bıçak!-

tüter durur
tütün gibi
dün gibi

işte bu yüzden, bu yüzden işte
yarın olacakları anımsarım birden
boğar burmanız, bukağınız sıkar
kalbiniz ve kalibreniz dar gelir aklıma
okşamanız eğnime ar!

bak ağarıyor gün, pusarıyor çöl
küle gömülmüş bir elma kadar sıcak
-gül sen angela, gül
güllere sür manşet-
gördüm!
çiy ve çiğ kadar açık bir fark
çimlerin terkisinde

ağlayarak… ağlayarak…

kimbilir, ben bir meleğim belki de
cennetinize yakın, cehenneminize uzak!

Perihan Baykal

2012_09_picc-1a4888b26-609452-427-640 Angela

Şiir Okuyan Kızlar

zamanın nedensiz
tutunanlara..

I

Kalbi eve dönen yoksulların
bir şarkıyı taşıyacak kadar
sahil görmemiş yabanlıklar büyüten yalnızlığı!

Sen, sise doğru yürü!

Şarkı söyleyebileceğin bir kıyı,
duyabileceğin bir kulak,
yabanlığını örteceğin tülden bir sis
genç bir kızın eski güzelliklere duyduğu üzünçtür.

Hatırla ve yakar sessizliğine: geçmişine.
üzünç ki, susadıkça acıktırır tenimizi.

II

Denizin üstünde dolaşan uyku,
düşlerde gezinen göz!

Zaman ki, eskitilmiş güzelliklerin kanatlanmasıdır.
Ayrılmak tüketmektir eksiltili sözü, eskitmektir.

Sızı, kalbe el veriyor:
gölgen yalnızlıkların güz karaltısı.

Hatırla uzaklığı, unuttuğun düşlerin karaltısını.

III

Şiir: suskun kız,
Ne kadar da çok benziyorsun yalnızlığıma.

Ahmet Bozkurt

picc-g9cjqpe0a-272296-475-611 Şiir Okuyan Kızlar

Asya İçin Henüz Vakit Var

sen bu şarkıları söylemezsin ayşegül
çocukların ömrü çiçeklerinki kadardır derdin ya
Ganj’ın kenarına oturmuş ağlarken kathya
sen dilini kanatan şarkıları söylemezsin
hayat bilgisi kırık çocukların
yani hangi ırmağın hangi denize döküldüğünü
bir türlü sökemeyen
ve yağmurlu günlerde
bisikletleri aşklara toslayan çocukların
şarkısını sen söylemezsin.

kim söyler peki o yabanıl kuşların çağrısını?
kim dillendirir nehre verilen ölüyü?
uzağa salınan kandili?

asya için henüz vakit var
asya derin uykusunda, onu uyandırmayalım kathya

bir prens nasıl olsa onu öpecek
ve filler kaldıracaktır o ağır uykuyu dağa
ırmak yolunu şaşırıp bizim sokağa
çıkacaktır nasıl olsa
o halde gel biz de çıkalım
içine yağmurlar yağan bu şarkıdan
henüz okyanusa varmadan
inelim bu trenden kathya.

bavulunu toplar ve gider Ganj.
bir gülü saçlarına iliştirir
ve sorarım ona:
– ey ırmak her sabah
yanıbaşında bir cesetle uyanmak nasıl ha?

Kemal Sayar

kemal-sayar-1024x678 Asya İçin Henüz Vakit Var

Karşılığını Bulamamış Sorular İçin

serin rüzgârlar taşır
bir dostumun yüzünü yakan mevsim
incelmiş bir hayatın kederiyle
sessizce durur anıların yamacında
renginden su alan resim

odalara sığmazdık odalar dar
içinde gizli bir ses ölürken
dönenip durdu heves
dağlar dağlar

saatleri biz sustururduk
korkusuyla kendi sesimizin
yokederdik kardeşliğini
gündüzle gecenin

karardı baktıkça gözler
balkon derinliğindeki dağlara
heves yollara düştü
tedirginlik korkulara

yüzün gecikmiş bir mektupta
anlaşılır dürüst ve ıslak
yitirilmiş bir anıyla çıkageldi
güneyin ılık sokaklarından

-her ses bir renge yakışır
su kendi bildiğince akar
hiçbir şeye benzemez içimizdeki uçurum
ne kadar acemi harcı olsa da
ölümle karşılanmalı bazı sorular.

1979

Haydar Ergülen

his-eyes-kissed-her-skin-through-the-window-81613-475-727 Karşılığını Bulamamış Sorular İçin

Düşler Bir Ses Bulur Bende

bir çocuğun düşüyüm ben
büyülü yaz akşamları
ben üflerim mızıka söyler
sesimiz tutar sokakları

ılık bir ses taşırım yorulmadan
sonsuz özlemler büyütürüm yarına
ben mızıka çalarım
siz onu duymasanız da
mızıkamın içindedir yaşam

kardeşler ben çalayım siz görün
nasıl geçilir kiraz rengi sokaklar
soluk soluğa yeni aşklarla
yorulmaz yaşlı bir yürek bile
gülüşler ona akar da

ben mızıka çalmazsam
ne özlemleriniz olur ne ayrılıklarınız
yalnız bir yıldız gibi boşluğa
düşer yaşlı dünyanız

bir çocuğun düşüyüm ben
mızıkamın sesi yeryüzüne değer
uyurum uyanırım hep aynı şarkı
ne sesim eksilir ne umut biter.

Haydar Ergülen

picc-u1zr455zp-231323-475-317 Düşler Bir Ses Bulur Bende