Sana vedaya gelmedim
Bu yağmuru getirdim sana
kederimi, bir de elvedamı
kalbimi getirdim, hasretinden
çırılçıplak kalmış vuslatımı
getirdim, gurbetimi bir de…
Kalbinden başka yerde arama
hasretimi de, gurbetimi de…
Refik Durbaş

Şub 23
Sana vedaya gelmedim
Bu yağmuru getirdim sana
kederimi, bir de elvedamı
kalbimi getirdim, hasretinden
çırılçıplak kalmış vuslatımı
getirdim, gurbetimi bir de…
Kalbinden başka yerde arama
hasretimi de, gurbetimi de…
Refik Durbaş

Şub 23
Tanrının kalbini düşünüyor peder, uyumadan önce.
Bir zamanlar bir fahişeye aşık olmuştum peder,hayat dolu
bir kızdı, tek istediği, piknik, dansa gitmek ve unutmak…
sonra öbür görüntüler, bu hayat
kimin yapıtı peder.
‘Artık senden bir başyapıt bekliyorum’ diyor, sırıtarak bir serseri.
Oysa tanrı mışıl mışıl uyuyor bu gece
ve kendi küçük şiirine çalışarak günah çıkaran
şair, onun bir roman kahramanı.
Hakan Savlı
Şub 23
her ayrılıkta bizden de bir parça kopar
sonra kaybolur bilinmez denizlerde…
yalnızca ikinizin
bildiği bir an kalır
… ve sürer müzik
bir tuşu eksik
bir piyanoda
ve göz yaşları
artık yalnızca
geçmişe akar…
rüyalar perilere
… Divina Irmağı
ayışığına
bir başka mağarada bir başkasının
kanadı acırken belki
ve artık toprakken kanatlarımız,
ayrılığın ışıklı treninde konuşuruz seninle
Bahariye tramvayı bahara bulanırken
zabıtalar Figaro’nun düğününü araken
ve aşkı henüz tanımamışken
bir ilkokul kantininde buluşuruz seninle
akar Divina
ayışığında
sarılırım horozuma
bir gözüm daha büyük
her ayrılıkta bizden de bir parça kopar
… üzülme artık
Hakan Savlı
Şub 23
…ne kaldı o akşamüstlerinden
ne vardı çantanda
eski pudra kutuları mı
kapağında hayallerin yarı karanlığı mı,
belki bir ruj, bir toka, bir kırık kurşunkalem
şarkını sakladığın o gizli güzellikler
açıp bakamadığım…
hiçbir şey kalmadı hiçbir şey kaldı
kopçaların mı açamadığım
mutluluğu hayale hayalleri rüyalara
bağlayan, rüyaların akşam karanlığında
yalnızlığı uzaklığa, uzakları karanlık
ovalarda sarı soluk ampullerin ışıklarına…
akşamüstü renkli kumlar
diyarından ne geçerse
gözlerinin ardının kırlarında çobanlar
artık neyi seçerse
dinledim unutuşu
ben gözlerinin ardından geldim
kırlar, kumrular, tren yolları
kahvelerde bir başıma aşkı düşündüm
borsalar filan kapanmıştı dünyada
‘ceylan’ dedim ‘… sen benim ince yanımsın’
soğuyan akşamlarda aşkı düşündüm
bilmem ki neydi ne vardı dedim
korucuların ateşleri mi
bezzazların göz yaşları mı
sılalar, turnalar… dinledim unutuşu
gel tut elimi ben gitmedim ben unutuşum
ben tozum o eskiden de yazdığın,
gel tut elimi sana verdiği
yumuşaklığı senden geri aldı
gel tut elimi ben gitmedim ben yok oluşum
caz saatleriyim eskiden de yazdığın
gel tut elimi… saklı acılar…
aşikâr şeyler için
… gel tut elimi, hiç kavuşmamak
ve müzik için
…aşk … iki kapılı bir evren…
ikisinin de rengi başka
gel tut elimi, kapıyı ben kapatmadan
unutulan müziği dinleyelim
Hakan Savlı

Şub 23
Bir damla deniz, işte görüp göreceğin
Ey yoksunluklardan yola çıkan kişi!
Altmış yıl yaşadın, altı günlük ne kaldı?
Ne kaldı anılardan, acılardan başka?
Ve umutlardan? Bir çıkmaz sokakta
Belki de iki gün sonrası.
Yağmur çizgilerinde izlerken geçmişi şimdi.
İşte mutluluklar, bir damla deniz.
İşte sancılar, kıvranmalar yüce dağlar gibi.
İşte doğa, dişilik kokan doğa, çayır kokan…
Bulut kokan, kuş kokan, rüzgâr kokan…
Gökte ayrı dünyalardı, şimdi.
İşte kadınlar, bir bardak şarap gibi sıcak.
Ne gül, ne zambak, ne karanfildi onlar,
İnce kamışlar gibi gergin, tüy gibi yumuşak,
Sel sularında yansırdılar.
O kadınlar da akıp gittiler şimdi.
Yaşam dediğin çaba mıydı, özveri miydi?
Yoksa yüce dağlardan gelen göçük sesleri miydi?
O uzak dağlar ki, denizdeymiş gibi kütükler kayar,
Şimşekler fışkırır katır nallarından.
O mavi güneşleri bile göremezsin
Sen yaşamı çoktan yitirdin şimdi.
Cahit Külebi

Şub 23
Şub 23
an gelir; taşıyamaz karın yükünü dağ
kurt uluması, kuş pırlaması bahanedir
düşer çığ
dağ mı yenilmiştir, çığ mı… bilinmez
kurt şaşkın, kapılıp gömülür büyüyen topa
kuş, ödü paramparça uçar en yakın vadiye
buzun ve karın felaketine uğramıştır zaman…
dağ yerinde kalır
an gelir; taşıyamaz bal meyvenin yükünü koca dal
güneşin okşaması, rüzgârın esnemesi bahanedir
kopar bağ
salkım mı yenilmiştir, çiy mi… bilinmez
arı şaşkın bakakalır, gümeçten büyük toprağa
bozgunudur ağı yırtık örümceğin, sarkar tuzağı
ısının ve esimin felaketine uğramıştır zaman
güneş yerinde kalır
an gelir; taşıyamaz eskiyen yılların yükünü sığ düşte Sal
olan olmuş çiçeğe, nektar-petek öyküsü bahanedir
kurur zaman
yaşam mı yenilmiştir, çiğ mi… bilinmez
ölüm en acı ıssızlıktır, gezegen simsiyah an: gece artık
ay kafesinde kalır
tozlanır zaman, eskimeyi sürdürür Hayalci
Hilmi Haşal
Şub 23
Bir sesler dünyasında yaşıyoruz son günlerde:
Deniz Kızı Eftelya, hamiyet Yüceses;
bazı geceler mehtap bizi sürüklüyor sularda.
Nicedir uzaklara uğurladığımız dostlardan
haber almadan,
sabahları sessizliğe açılan pencerelerden
toprak damlarda düşlere sinen gölgeleri
yorumluyoruz.
Seslere renkler karışıyor bazı geceler:
nerdeyse unutmuşken o yaz geçen günleri
yanan bir yalının alevlerini seyrediyoruz
bir başka kıyıda.
Bir adam ormanla konuştuğunu sanıyor
ağaçların adlarını fısıldayarak;
bir kadın her akşam denize bakıyor durmadan
o saatlerde geri döneceklerini umarak
sabah karanlığında yaka paça götürülenlerin.
Çocukların gözleri göklerde, uçan kuşlarda,
kuş seslerinde kulakları. –
bir sesler dünyasında yaşıyoruz ne de olsa –
ve sararan fotoğraf koca dünya.
Bitmeyen bir yolculuk bu karabasan
feryatla imdat arasında.
Cevat Çapan
Şub 23
Dedim ki:
Lütfet
Diz kapaklarıma dokun
Okyanusları yeniden keşfedeyim.
doğmuş bulunmakla hüzne bulaştım
insanlar, evet onlar ki hep tanış oldukların
…beni ne kadar da anlamamışlar
oysa bir sıcacık soluğuma tutundu dünya
Kederimden okunuyor yüzüm
Yarı silik, yarı parçalı hüzünkâr.
ey benim ağrıyan yerim,
bugün göğümün gövdesi yaralı
yansız bir mühletin kaldıysa bağışla
kimyevi ayrılıklar ve
bir pahalı kahramanlığım var
kasketimin yırtığında sakladım zamanı
yenilirken rastlıyorum yanağındaki bene
sevdiğin şarkıları ciğerime sapladım
gel etme yağmurun arkadaşı
koş ve gitmekten vazgeç.
Kalbim,
kaburgasına yakın olmadığı kadar
kalbine yakın
Ve benim Sevgili
kalbinden öptüğüm kadın;
Senin yalnızlığın güneşin ağrına gider
Benimse sensizliğim âyan beyan kıyamet.
Sen biliyorsun, en güzeli
Maviliği martılarla,
Seni kendimle düşünmek.
Bu filmin icabı böyleymiş demek
Sahici beyaz parmakların ve
Bir parlak namlunun cazibesine şahidim
Bir fotoğrafta adamakıllı ölmek demek bu
Yaşayabilmişliğimiz hiç olmadıysa zaten
Sevgilim,
Baştan ayağa mutsuz sonlara kestim
Film bitiyor, uzat elini.
Turgay Demir
Şub 23
Şiirler biter bir gün
denizkestaneleri kalır ahtapotlar
fesleğenler camların ardında
umutlar biter bir gün
bir at arabası gölgede
kısrak tayını emzirir
bütün bunları gördüm ben
kısrağı da kahveyi de asmayı da
sen kısa entarinin
anlaşılmasından habersiz
bana bakıyordun
bense yetişilmez hızla
başkanmış geceyi ikiye biçiyordum
baktım denizler bitmiş
kumsal kan içinde
kapılar gıcırtılı
yollar ince yollar çakıllı yollar
cansız parmakları gibi bir ölü elin
gözümle gördüm bunları
sessiz kıyıda mavi
martı sesleri düşerken üstüme
Oktay Rıfat
