modern aşk

gemilerde, otobüslerde, uçaklarda
gittim seni bulmak için
seni yani doğru kişiyi
doğru kişi kim
doğru kişi bazan en yakınında
olabiliyordu insanın
bazan en uzağında
bunu bilmiyorduk
sonunda doğru kişiyi değil
hep kendimizi buluyorduk
aldırmıyorum ben şimdi
intizar ettiğim birisi yok
dua ediyorum hayatıma giren
yanlış kişiler için
bana gelince ben
hazan yüzlü bir adamı aradım hep
bir sonbahar günü beyaz pardesüyle
kurumuş yaprakların üstünden
kapımı çalmasını bekledim
gelse ne olacaktı
onu da bilmiyordum ya
olanaksız bir şey istediğimin farkındaydım
yine de gemilerde, otobüslerde, uçaklarda
onu aradım. bir tren bana adını söyledi.
modern aşka üç gün
inanabilirdim oysa ben
uzun araştırmalar sonucunda
modern aşk konusunda
diyebileceğim beş satır birşey var
artık çok da kafamı yormuyorum doğrusu
diyeceğim şu:
bunu yapan biri var
bir ilişki bitiyor
kadın kadın olduğu için mi
erkek erkek olduğu için mi bitiyor
bunu yapan biri var.

Lale Müldür

Ben Senin Yüzünden Ölüyorum

Ben senin yüzünden ölüyorum
Oysa sen benim hayatımdın
Sen benimle gidiyordun
Sen beni okuyordun
Ben caddeleri
Amaçsızca arşınlarken

Sen benimle gidiyordun
Beni okuyordun
Karaağaçlardan âşık serçeleri
Sabahın penceresine davet ediyordun
Gece tekrarlanırken
Gece tamamlanamazken
Sen karaağaçlardan âşık serçeleri
Sabahın penceresine davet ediyordun

Sen ışığınla geliyordun sokağımıza
Sen ışığınla geliyordun
Çocuklar giderken
Ve akasya salkımları uyuyordu
Ben aynada yalnız kalıyordum
Sen ışığınla geliyordun

Sen ellerini bağışlıyordun
Sen gözlerini bağışlıyordun
Sen sevgini bağışlıyordun

Ben açken
Sen hayatını bağışlıyordun
Sen cömert bir ışık gibiydin

Sen laleleri topluyordun
Ve saçlarımı örtüyordun

Saçlarım çıplaklıktan titrerken
Sen laleleri topluyordun

Sen yanaklarını yapıştırıyordun
Memelerimin ızdırabına
Artık benim söyleyecek sözüm yokken
Sen yanaklarını yapıştırıyordun
Memelerimin ızdırabına
Ve kulak veriyordun
İnleyip duran kanıma
Ve ağlayıp sızlayarak ölen aşkıma

Sen kulak veriyordun
Ama beni görmüyordun

Furuğ Ferruhzad

Yazgının Kalpsizliği

Yazgının kalpsizliği karşısında, hayatları allak bullak olmuş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışlarsa düşle gerçek arasında sağlam bir köprü kuramamış, kurduklarını zannettikleri her seferinde, o köprüyü geçmek isterken, kendilerini talihsizliğin ırmağında çırpınırken bulmuşlardır. Ancak düş kurmanın albenisi, az buçuk yüzme bilenleri yeniden kıyıya çekmiş, yeniden sahte bir köprü kurdurmuş, yeniden kaderin dalgalarıyla baş başa bırakmıştır.

Bir gülşene varayım derken nasiplerine çalılık düşmüş bu insanların hemen hemen hepsinin ortak özelliği, bir türlü büyüyememiş olmalarıdır. Kocaman bedenlerinin içinde, dinlediği masallardan vazgeçmeyen bir çocuk onları esir almış, kendisine ölesiye bağlamıştır.

Her neye bulaşmışlarsa mutlaka sonunu getireceklerini sanmışlar, fakat her seferinde kendi sonlarını hazırlamaktan başkaca bir şey becerememişlerdir.

Dokunduğu ne varsa yoluna koyan o mucizevi kuşun teleğini hiçbir zaman ellerine geçirememiş; bu yüzden ne cinleri, ne de kötü ruhlu karanlık güçleri saf dışı bırakamamış, kendi masallarında kendi muratlarına eremeden, hüzünbaz bir oyunun kurbanı olmuşlardır. Hayatın bir masal olmadığını, orada bir yenen bir de yenilenlerin bulunduğunu, bazı mutlu sonların ancak bazı mutsuz sonlar sayesinde gerçekleştiğini kabullenmek istememişlerdir.

İçlerinde ki çocuğun onları avutacak yeni bir masalı kalmadığında, perçemleri keskin bir kılıç gibi alınlarına düşmüş, önlerini kalın bir sis bürümüş, artık gerçeği az buçuk kavramaya başlamışlardır.
Hayatın yüz vermediği insanların tarihinden bize kalan, kimsenin yazgısının dışına taşamayacağıdır. Her hayat, ancak kendi kader evini dolduracak kadardır. O evin ötesi başka hayatlara, başka kaderlere tahsis edilmiştir. Adımlarımız bir kere bile sınırı geçemeyecek, buna asla müsaade edilmeyecektir. Zaferler ve başarılar hak edenlerin değil, nasip edilenlerindir. İstesek de, izin verilmeyen bir kalbe giremeyecek, kursağımıza pay edilmemiş bir yemişi çiğneyemeyeceğiz. Evet, belki her yenilgiden sonra yeniden yeniden denemeliyiz. Nasibimize yenilginin düştüğünü öğrenebilmek için bile buna değer. Hem zaten bunun bilgisine ulaşmak bir zafer değil midir…

Ali Ayçil

güle ve aşka veda

Kalbinin durağında eyleşmeden geçiver
verimli kuluçkada peydahlanan balçığın
tahammülsüz atların sırtına bindirildi

bırak da can çekişsin bir alabalık gibi
ruhun kirli sularda gözeyi anımsama
künyende tabiatı hatırlatan ne varsa
rendele hafiflesin boynundaki ağırlık

çocukluğunun masal küresinden sökülmüş
ülkelerini bir bir geçir madeni ipten
ve bu afyonlu çağın mabedinde tesbih çek

güle ve aşka veda

güle ve aşka veda

güle ve aşka veda.

Ali Ayçil

mutluluk fotoğrafı – 1

meğer dostluklar da anayollara atılan bir çiçek demeti gibi hüzünle ezilirmiş
meğer sevgili kardeşim bu resimde oldukça mutlu görünmeliymişim ben
yanağımı bir kaynağa yaslarcasına tutmalıymışım karımın omuzuna
elim sana ait bir çaya şeker atar gibi tereddütsüz ve işlek olmalıymış
gözlerimde birşeyler infilak etmeliymiş; bir yıldız kayarcasına, bir suna
uçup gitmeliymiş ben gülünce(dudaklarımın genişliğince olmalıymış gülümsemem)
saçlarım itinayla öne düşecekmiş; yarlardan dökülen akarsuyun hızınca
karıma kırmızı güller sunacakken durup kalbimi dinlemeliymişim
avcısı bol bir ceylana yol gösterir gibi onurla durmalıymışım mesela.
bu fotoğrafta alnım kırşık olmayacak, ceketimin astarı çekmeyecekmiş kolumu
kişiliğimden, geçmişimden birşeyler yansıyacak, tıpkı kanımla suladığım
bir somun ekmeği gibi olgunlaşacakmış bu fotoğraf; bileğimde ödünç aldığım saat
yaban durmayacak ve elim bir kuğu boynu gibi zarifce inecekmiş aşağı doğru

oysa sen bilirsin sevgili kardeşim sen bilirsin kolumun birinin kesik olduğunu
saçlarım ne çok acılarla tarandılar kederden başka bir şeyler sığmıyor, sıkıntılar
hangi gözle çıkışsa yüzüm sonyaz gülleri gibi sararıp dökülüyor
ve yüzüm çocukları ölüme koşturacak kadar dokunaklı coşkulu değil.
karımın gözlerinden güvercinler havalanıyor, sırtımı dönüyorum duvara
tanrım! benim gözlerime ilişen karanlıklar! karanlıklar! karanlıklar!
karımın gül takacağı tutmuş karanfil diyorum ilk ağızda.
ve bu fotoğrafta süt satan bir adamın ilenci, kilim dokuyan bir kızın aşk pusulası
yer alacakmış bir öğretmenin yıkadığı çocuğun kızıl saçlarına taktığı kurdela.
sen düşte bir insanın aşkla sevildiği sahilleri anlatıp
dururdun, bayram yerlerini, peri kızını
toz torbasının altında iki büklüm bir hamalın kangal bıyıklarını
onlar da yer alacakmış sıtmadan ölen sevgili kızkardeşimin çığlıkları da.

karımın saçlarını örebilirmişim özgürlüğe kavuşmuş bir ülke gibi sakin.
ve konuşkan görünmeliymişim kıpır kıpır durmalıymış dudaklarım, omzum
ama yandaki masaya bir öfke koyuyorum görmelisin mutlaka.
sırılsıklam bir sevinci damıtarak yüreğimde damıtarak sevdiklerimi bir bir
ayağımın altında kayıp gidiyor hayat, değişiyor yeryüzü farkındayım
soluduğum hava göğsüme çarpan kötümserlik ve dünya, korkunç değişiyor biliyorum
değişiyorum değişiyorum konuk olduğumu herşey hatırlatsa da.

sevgili kardeşim bir ateş yalımı bir utanç yalımı sarıyor damarlarımı
sen bu hallerimi çok gördün yeleğine sarındım, ellerini tuttum, evinde yattım
sanki bu fotoğraf için konuşmaya çağırıyorum seni, mutlu olmanı ister gibiyim
bir mahkemede durur gibi durma, hüzünle bakarak alnıma, göz yaşlarıma ve dinle
şimdi beni hatırlayarak ilk kaçak tütün sardığımız o savruk ve güzel günleri
“bugün hangi çiçeği ayartacağız bu kahpe hayata karşı” diyerek geçtiğimiz yollardan geçip
“bugün hangi kuşa özgürlük verelim” şarkısıyla yürüyüp yanyana.
ve herşeyi hatırlayarak daha dinç durmalıyım bu fotoğrafta değil mi?

1 mart 1982

Cafer Turaç

Yalnız Kaldığım Günlerden Biri

Hani herşeyi hisseden
Hani benim yarımdın sen
Yalan söyleyen de sen
Kızıyorsam sevgimdendir
Hep sevgimden
Şimdi artık git istersen

Bitkinim bitkin
Kaç gündür oruçtayım
Artık ağlamam lazım…

Kaç gündür habersizim
Adaletin bu mu senin
Şimdi hepten git istersen
Çok mu önemliydi sanki
Yalnızca bir öfkeydi
Bırakıp gittin sen beni
Merak eden bendim seni
Hâlimi hiç sordun mu ki
İşte sevgi işte sevda
Yağmur gibi sokaklarda
Korkuyorum bu gidişle…

Sev dedin sevdim işte
İntikamsa aldın işte
Korkuyorum bu gidişle
Sonum olacaksın

Hadi canım hadi sende
Bu nasıl sevmekmiş böyle
Şimdi sensiz gecelerde
Acı veren bedenimle
İşte bir gece daha teslim oldu sabaha
Ne kadar daha sensiz.

Şimdi burda yapayalnız
Beni kime teslim ettin
İstesem çok kısada bulurdum seni

ilk sekiz günü anlatamam
Sağa dön yatamam
Sola dön yatamam
Aklımdan seni atamam

Seni seviyorum

Bu kadar konuştuğuma göre
Çok şükür bugün uyku var
Gözlerimde

İstanbulu bulutlar sarıyor
Beni sardığı gibi
İstanbul kararıyor gönlüm gibi
Keşke burda olsaydın
Yani şımarsaydım hatta
Onbir gündür alargada
Ve onbir gündür hiçbir olta
atmadım tek bir balığa

Oysa bilirsin
Çok severim tutmayı
Tuta tuta tutulmayı öğrendim galiba

Hani herşeyi hisseden
Hani benim yarımdın sen
Kızıyorsam sevgimdendir
Hep sevgimden
Şimdi artık git istersen

Bitkinim bitkin
Kaç gündür oruçtayım
Artık ağlamam lâzım

Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya herşey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamıştır
Öyle bir zaman geldim ki yaşama
Ölüme erken sevgiye geç
Sevgiye on kala ölüme beş…

Aziz Nesin

Dar Dünya

Yüreğim gövdeme sığmıyor
Gövdem odama
Odam evime sığmıyor
Evim dünyaya
Dünyam evrene sığmıyor
Patlayacağım

Acımın acısından susmuşum
Ki suskunluğum göklere sığmıyor
Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
Gönül dar geliyor sevgime
Kafam beynime
Ah şakaklarım
Çatlayacağım
Anladım artık anladım
Kimselere anlatamayacağım

Aziz Nesin

Yalnız

Yanyana geldikçe daha uzak
Birlikteyken daha kimsesiz
Bir ağrı sızım sızım yeri belirsiz
O da yalnız
Ben de yalnız
Acılar tütüyor bacamızdan
Görünmeyen taş duvarlar örmüşüz
Duvar olduk kendimize kendimiz
Ne yana dönsek
Kendimize çarparız

Aziz Nesin

insanlar gider şarkıları kalır

insanlar gider şarkıları kalır
şarkılar var uzun
yüzyıllar dolanır
şarkılar var kısa
söylendiği yerde kalır
şarkılar var benim şarkılarım
söyletmezler içimde kalır.

Aziz Nesin

Sevgi Durağı

sözverdiğimiz yerde buluştuk
sözverdiğimiz zamanda değil.
ben yirmi yıl erken gelip bekledim
sen geldin yirmi yıl geç
ben seni beklemekten yaşlıyım
sense beklettiğin için genç

Aziz Nesin