Bulut Günleridir

bulut günleridir / akar uykular dumanlı sular gibi
kuytu göllerde salınır rüyalar kuğular gibi

kırık aynalarda balkısa da gün kızıllığı / kanma
bastırır tamtamlarıyla karanlık yamyam korkular gibi

vampirler okşar yalnızlığını ipek baykuşlar büyür
uğuldar damarlarının ağacı ıssız korular gibi

karanlığın ufunetinden öyle bozulmuştur ki yıldızlar
iliklerine geçer titreşimleri fosforlu ağular gibi

üreyip bir devin gırtlağından zalim gümbürtülerle
bin yıllık sorular gelir ateşten burgular gibi

ölümdür bekleriz hükmü dünya bir duruşmadır sürer
ellerimizde yüreklerimiz vurulmuş kumrular gibi

Attila İlhan

Kim Olduğumu Henüz Bilmiyorsun

kim olduğumu henüz bilmiyorsun
kendini yaralamış biri
yaşamını ikiye bölmüş
çünkü yaşamım hiçbir şey
onu kurar ve yeniden yıkarım

gözlerimin etrafında
daha fazla ıssızlık yaratmayayım
diye gönderdiler beni
çünkü artık sürdüremezdim

kim olduğumu henüz bilmiyorsun
kendini yaralamış biri
öyle sıradan ıssız biri…

Lâle Müldür

Düşerim

Bazan oturduğum yerde
Kendikendime dalıp giderim,
Bulanık geçmişimle.
Genişleyen halkalar çizerim,
Bir düşün uyanık imgesine.

Gölünüze taş düşerim.

Sizse hep konuşursunuz
Sığınıp kof sözlere,
Kaçarak kendinizden
Uğuldayan hüznünüzle.
Telâşla geceyi bulursunuz.

Gözünüze yaş düşerim.

Metin Altıok

Evsiz Bir Sokak

Şehri baştanbaşa dolaşan gecenin ayak izleri karda, şehir ki
henüz temize çekilmemiş bir şiirdi gecede
evler sığındı birbirine.

Avcumda üşümüş elleri odamda sabahladı bir peri
uyudu uyandı eşya
sayıkladı kedi.

Geçip giden evsiz bir sokak durup baktı da pencereme
yüzünde donmuş bir gülümseme
nasıl da içli, sessiz,
nasıl da ince, ürkek,
dokunsam parçalara ayrılacak.

Karlı damlardan kanatlanan kuşlar
ve içimdeki karanlıkta
bunalan
bir sızı çıkıp karşıladı günü.
İçini çekip büyükannem,
– Hayat yordu beni! derdi, sakladık dün. Sarıp beline kollarını zaman
öpmüş olmalı ayrılmadan
çukurlaşmış koltuk, birkaç resim,
geriye kalan bunlar.

Şehri baştanbaşa dolaşan gecenin ayak izleri karda,
şehir ki
henüz temize çekilmemiş bir şiirdi gecede
evler sığındı birbirine.

Oya Uysal
-uzak olan sendin-

Yalnızlığın Büyüdüğü Anlar

Ancak bir yalnızlık vardır, o da büyüktür ve ona katlanmak güçtür. İnsanın öyle anları olur ki, bunlarda, hemen hemen herkes, yalnızlığını, kolayca elde edilen herhangi bir beraberlikle değişmek ister: Hiç uymadığı halde uyar gibi görünüp yanındakilerden herhangi biriyle, en düşük biriyle de beraber olmak ister… Ama yalnızlığın büyüdüğü anlar, belki de işte bu anlardır.

Rainer Maria Rilke

İçerikler 2

Konuşuyoruz desem konuşmuyoruz da
Ayrı ayrı şeyler düşünüyoruz üstelik
Birbirimize bakarak
Ne seviyoruz ne de sevmiyoruz birbirimizi
Ne varız ne de yokuz gerçekte
İki lamba gibiyiz,iki ayrı yerinden
Aydınlatan odayı

Değilsek de yakın birbirimize
Uzak da sayılmayız büsbütün
Gökyüzünde iki uçurtma başıboş
Yanyanayızdır sadece

Her çiçek bir çoğulluktur gününe göre
Yalnızlık çoğulluktur
Sanırım bir giz de yok bu beraberlikte.

Edip Cansever

Bir Sokağı Yürümek

ağlar çekiliyor sulardan sular da biziz

bir sokağı yürüyorum ardımda peygamber çiçekleri
kaldırım taşları, unutulmuş bir an, tırnak izleri
ardımda fistolu perdeler, özenle saklanmış tabancam
bir sokağı yürüyorum ağlar çekiliyor sulardan

herkes küçük bir hayatı doldururdu tıka basa
anı biriktirirdi herkes; yaşamak buysa!
usulca beklerdik sessizliğin çökmesini. susardık
sonra yataklara ulaşırdık tören adımlarıyla

bir sokağı yürüyorum ardımda kayboluş
dilenciler, sözcükler, tozlu resmi dedemin
‘ölüm gibi birşey oldu ama kimse ölmedi’ dizesi
elektrik direkleri, fallar, yalanlar ardımda

ölümlere ağlanırdı, tozu alınırdı küçük yaşamların
nerde gülmesi gerektiğini bilirdi herkes
nerde susması gerektiğini. gitmesini bilmezlerdi ama
çünkü gitmek yeniden başlamaktır kendine
ve eksik kalan ne varsa…

postacılar gelmeden okunurdu mektuplar
gurbet denirdi; tren daha yanaşmadan gara
bilinirdi kimin geleceği. yolcular da yalandı
yalandı ağlamaklar. kurallar vardı, yasalar, tarihler
sevişmek yasaktı örneğin ve şüheda fışkırırdı arada bir
çiçekleri hiç açmayan topraklardan

bir sokağı yürüyorum ardı arkası kesilmiyor çocukların
ağlar çekiliyor sulardan sular da biziz
bir sokağı yürümek gibi sevgilim; herşeyiz
eski ve yeni olan

Altay Öktem

Açık Kalp Ameliyatı

hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini
üşürsen temmuz tut, kar tanesinin
yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta
her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete
her aşk taslaktır, tasadır belki de
yalnızca 5’i olan bir saate bakıp bakıp
ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile

kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan
kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir.
neşter girdi mi kalp guguklu saatin
ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman
kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk
neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ
bir poşet tiner, yeni çekilmiş
ayak tırnağını yalamaktır
kapana uzatmaktır dilini
işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk

herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen
rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya
korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın
direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak
dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna

açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında
resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı
kayıp bir turuncu kokusu var havada

Altay Öktem

Sarhoş Kiraz Çiçekleri

Şafak sökerken,
Kiraz çiçeklerine
Vurup geçer yağmurun sesi.

Çisil çisil yağan
Hoş yağmurda
Kiraz çiçekleri sarhoş.

Kiraz çiçeklerinde kaybolup
Çam ağacında ortaya çıkıverir
Yağmurun ipi.

Ezip geçmek
Zordur ya,
Dökülmüş kiraz çiçeklerini.

Bir yolcunun
Kiraz çiçeklerini döken rüzgarında,
Dönüp baktım arkama.

Ne büyük bir suç,
Kiraz çiçekleriyle kendinden geçmiyor,
Kyoto’nun bayanları.

Hem tapınak,
Hem dağ geçidi,
Çiçek bulutlarının üstünde şimdi.

Kiraz çiçekleriyle sarılmış etrafı,
Şamisen çalan
Kör bir bayan.

Kiraz çiçeklerinin aydınlığında,
Konuşan bir papağan,
Kızıl köprünün tahtasında.

Göze çarpan,
Beyaz bir kiraz çiçeği,
Sake’nin sarhoşluğu.

Bugünün kiraz çiçeklerine,
Dolunay takılı sanki.

Bir yaprağı
Eğleniyor uzakta,
Dökülen kiraz çiçeğinin.

Anıların ırmağından geçerken,
Yine kiraz çiçeği yağmuru.

Dökülen kiraz çiçeklerini,
Durdurmanın bir anlamı
Yok ki.

Kiraz çiçeği ağacının tepesinde,
Bir görünüp bir kaybolan
Hangi kuş ki?

Kiraz çiçeği bulutu,
Uzaktaki bir tapınağı
Selamladım.

Akşam kirazı,
Bir işi var,
Bu küçük kağıt fenerin.

Bu denizin dibinde,
Bir inci
Açıyor kiraz çiçeği.

Dağ kirazı,
Anılarım var
Eski bir dosta rastlamış gibi.

Beyaz bulutların,
Geçip gittiği bir zirvede
Kiraz çiçekleri.

Gittiğim ufuğun,
Güneş batışında
Bir dağ kirazı.

Dağ kirazı işte,
Çıtır çıtır yanar
Sobam.

Dağın eteklerinde
Bir kiraz çiçeği,
Yabani otların içinde.

Akşam çökünce,
Işıklandırdım
Evimin kirazlarını.

Çam varsa,
Kiraz çiçeği bulutu da var.
İşte memleketim.

Kiraz çiçeği işte,
Kolumun üstüne
Telaşla dökülen de.

Takahama Kyoshi

Üşümekten Değil Korku

Yorgun savaşçılarız, yengiler eskitti bizi
Utanırız tadına varmaktan içkilerimizin
Biri bütün güneşleri toplar, vermeye bekletir
Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan
Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi

Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar
Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi
Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız
Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi

Gülten Akın