Zakkum

-Bu bitkiyi yiyen,
ölmüş hayvanların etleri de zehirlidir-

sağ elinde seni İstanbul’a götüren tren bileti
sol elinde sabaha kadar kestiğin dört kirpik
üçüncü elinde
senden sonra içeceğim
kilometreceler tütün
tonlarca alkol
yüz binlerce yalnızlık

yani sen demesen de ben anladım
gözlerinden okuduğum acıyla
şimdiye kadar ok…umadığım kitapları da anladım
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün!

kan tükürüyorum girdim her meclise
oksijen bile bana dokunuyor artık
ciğerlerim bölünüp her gece
yetmiş bir afrika çıkıyor içimden
aklımda sen aklını yitirinceye kadar
aç kalıyor afrikalı siyah çocuklar
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün

adını duyan gün
nüfus kağıdını gören devlet memuru
ve anlamlı şarkılar
hala insan mı diyor sana?
bu yalan!bu yanlış!
bir milim bile acımıyorum artık gözyaşına
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün!

kalbini seccadelerin üstüne koyup
dua ediyor musun?
yoksa Baba’nı aldattığın odalarda
Allah’ın telefon numarasını mı buldun?
daha yoksa
dünyaya yeni bir din inmesini gerektirecek kadar
büyük mü acın?
bu yalan!bu yanlış!
bir cehennem kadar dehşetli olsun
benden sonra yaşayacağın yalnızlık
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün!

traş olmam,sokağa çıkmam,alışırım
insan olmaktan vazgeçer,buna alışırım
her yıl
aralık ayında
birkaç kez intihar eder,alışırım
bu gemiyi,onu yüzdüren denizle birlikte
kıyamete batırır,alışırım
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün!

içimde ölü bir zakkum var
o zakkumun içinde
uzun uzun ölü yatan
biri erkek,diğeri kız, iki çocuk
haramdır sana verilen sevda
kanını inkar eden kalpler gibi
bu harama alışırım
Romeo, Shakespeare’i öldürmeli
Romeo, Shakespeare’i öldürsün!

19-N-10
Cehennem

Jan Ender CAN

dscf5907-800x600 Zakkum

Sabah

Sabahı etmek zor
Bitmiyor ki bu geceler;
Çocukların bünyesi içindir, anladım
Vaktin sıkıcı uzunluğu.
Ya biz, bu uzun vakt-içinde
Karanlığında gecelerin
Nasıl yaşarız?

Bütün yeryüzü, bütün gökyüzü
En namuslu vaktini yaşar sabahları.

Aydınlıkla yıkanır
Sabahtır affeden
Geceler boyu hayasızca işlenen
Fenalık ve günahları.

Ağaçlar kırda, dağda, şehirde
Sabahları alımlıdır.
Yeşiline gönül verdiğimiz çimen
Koklayıp koklayıp da sevdiğimiz
Çiçeklerin her çeşidi.
Sabahları şebnemlidir
Hava sabahları saf
Biz, sabahları namuslu ve iyi.

Sabah olmalı, hep sabah kalmalı
Yeryüzü, iffetli bir gül kurusu ışığında
Bütün yaratıkları dünyanın
Sabahla sağ
Sabahlı dinç
Kardeş muhabbetleriyle selamlar birbirini.
Sabahın serinliği
Dalgalanmalı daima
Geniş ufuklarında dünyanın
Barış ve hürlüğün tek ümidi.

M. Sunullah Arısoy

cimg0098 Sabah

Ayna

Gümüşüm ve doğruyum. Önyargılarım yok
Gördüğüm her şeyi yutuveririm bir anda
Olduğu gibi, aşkın veya nefretin sisiyle kaplı değilim
Zalim değilim, içtenim yalnızca
Küçük bir tanrının gözüyüm, dört köşeli.
Çoğu zaman karşı duvarın üzerinde düşüncelere dalarım
Pembedir duvar, benekli. Öyle uzun zaman baktım ki ona
Kalbimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Fakat titriyor.
Yüzler ve karanlık ayırıyor bizi tekrar tekrar
Şimdi bir gölüm. Bir kadın eğiliyor üzerime,
Erimimi arıyor gerçekte ne olduğunu anlamak için
Sonra bu yalancılara dönüyor, mumlara veya aya.
Sırtını görüyorum ve sadakatle yansıtıyorum sırtını
Gözyaşlarıyla ve bir el hareketiyle ödüllendiriyor beni
Önemliyim onun için. Geliyor, gidiyor.
Her sabah onun yüzü alıyor karanlığın yerini
İçimde genç bir kızı boğdu ve içimde genç bir kadın
Havalanıyor ona doğru günden güne, korkunç bir balık gibi.

Sylvia Plath
Çev.: Tozan Alkan

more_by_m0thart-d5dr2x3 Ayna

Sahne-i Ömrümden Nefs-i Emmareye Hitabım

Âlemin bağ-zârını sikeyim
Sünbül ü verd ü nârını sikeyim
Andelib-i nizârını sikeyim
Hâsılı nev-baharını sikeyim !

Bana yoktur lüzumu gülşeninin,
Şeb-i tarîk ü rûz-ı rûşeninin
Ne gulâmının ne de zenninin
Hepsinin tâ mezarını sikeyim !

Ağlamam ben, ben erkeğim erkek,
Hayli güçtür bana cefâ etmek,
Minnet etmem bu ömre de felek,
Atını al, tımarını sikeyim !

Güççedir bu fakiri aldatmak,
Yüzdürüp sonra kündeden atmak,
Gözünü aç da sen bana bir bak,
Ben senin i’tibarını sikeyim !

Saki-i mâh-rûyına sıçayım,
Gülünün reng ü bûyuna sıçayım,
Mutrîbin hâyâ-hûyuna sıçayım,
Sâgar-ı neşvedârını sikeyim !

Yok sâfâsı hezâr-ı dem-gerinin,
Gül-sitanda şükûfe-i terinin,
Bezm-i sahbâ-yı rûh-perverinin
Neşvesiyle hümârını sikeyim !

Feleğin uğradımsa vartasına,
Sıçayım ağzının ta ortasına,
Bunu yazsın cihan da hartasına,
Kıta’at ü bihârını sikeyim

Neyzen Tevfik

water_pipe_girl_by_saju90-d5dg0vl Sahne-i Ömrümden Nefs-i Emmareye Hitabım

Eflatun Görüntüler

1-

İçinde kelebeklerin ve şarabi kedilerin
dolaştığı melek yağmuru bir şehir olmalı
rüyandaki…

Uykusunda üzerine kirazlar dökülen
kristal bir bahçenin gülümsemesi olmalı
bakışlarındaki…

Herkese yanmayan bir lambanın kederi
alacakaranlığın mırıltısına karışır
başkasındaki…

Ah ne yapsam ruhu doymuyor rüzgarın
aşk ve nehir söz dinlemiyor, eflatun bir ıslık
ağzındaki…

2-

Arkadaşlığın kumsalına indim de ağzı
süt kokan bir parıltıyla buluştum
eflatun bir buğu damlıyordu alnımıza
bembeyaz omzunun gölgesinde serinledim
sepetimizde kırmızı şarap ve yakamoz
ve dal gibi gövdemizden sızıyordu denizin sesi
tülden perdesini araladık düşlerimizin
arsız ay ışığı bırakmadı peşimizi
sıcacık mavi bir çukur inliyordu arzudan
seni oracıkta öpüp pınarından içtim
ikimize de gülümsüyordu bitki ve böcekler

İştahla kımıldıyordu gökyüzü…

3-

Seni görememek korkusu
eflatun bir melek biriktiriyor uykumda
o muhteşem kalbin sanki yeni bir uygarlığın sevinci
ve senin şu çok bakımlı bakire ruhun
o mavi sesin, acılara direnen ruhun
sanki gülümseyen bir aşkın dirilişi
masalların var çünkü senin el değmemiş
hiç kullanılmamış şarkıların, tütsülerin var
Sevgilim hadi bana deniz taklidi yap
köpüğüne yaslanıp mavi düşlerinde kaybolmalıyım…

4-

Bir ağaç yanlış tutuyordu bir çiçeği
Gecenin morunu şaraba kattım, sana geldim
Gözbebeklerinde binlerce eylül ve ışık damlası
Ruhuna kadar isyan ve ince bir okşayışın yaratıcı eli
Kendini sıcacık tutabilen sessiz bir ilahe olmalısın
Ruhumun vicdanıyla hep acemi kaldım sana
Eflatun bir kıpırtıydı öteki yarım…

5-

Nerenden yanıyorsan en çok orayı anlat
ve bir mor daha düşür ve bir bulut daha
göğün asma bahçelerinden gelmedin mi
küçük kelimeler meleği beklemeyi bilir
ve bahar damlar ruhundaki kumsaldan
kristal tenindeki koku ormanını salar üzerime
ve billur gibi akar yazlardan yaptığımız bu aşk
senin kardelen çocuğun olurum
mis gibi bir rüyanın eflatun gecesi
ve gecelerin sana sokulgan kedisi olurum
uslanmayan bir aşkın dumanıyla
zıplarım o fazla beyaz gövdenin parkında…

Engin Turgut

2012_08_coisas-520885-475-354 Eflatun Görüntüler

Lir Ve Orfe

1

Soylu sesinin yankısı aralıyor ağzımı durmadan
dilim uyanışını dönüyor.. dönüyor teldeki sızım..
bulutum, çalgım, takımyıldızım; Lyra…

Bin kez söyleyip unuttuğum şiir.. bulup kaybettiğim kıyım;
patikam, ormanım.. yeniden başlamak için güneş yakınlığına;
ormanın aynasından çiylerimi taşıyorum bulutuna…

Şarkınla akıyorsun.. bin düğüm çözer tel tel sarılışın,
uzun soluğum ısıtıyor dalını, aralıyorum göğe sarmaşığını,
bin yıllık ağzımda unutulmuş deniz tadı; Lyra..

Kollarımın çağıran boşluğuna sığınan ışığım;
ellerin taşıyor bende
bir yaprak veriyorum adına.. köpük köpük dök sesini..
ıssızlığıma kanat..!
bir yaprak veriyorum adına; gürültüyle açıyor orman kendini..
binlerce sözcüğün akıyor içimin yıldız kaymasına.

Yüzünü göm ve kaybolsun yüzümün aynasında
saklı kalsın suyumuzda sis demeti..
ormanı geceye salan son aydınlığıyla günün
eşiğimin otları üstünde parıldayan inci.. Lyra..

2

Yaprak: ikizim!
sancımda doğan şafağım;
gezgin ruhumda yol alan güneş.

İçine çekiliyorum büyük pencerenin
incinmiş yosun telaşı suya gömülü taşlarında..
Yürü.. Çoğal.. Yankılan ey orman..! Yaprak: ikizim!
Göğsümde yıldız bolluğu: Mevsimim..!

Çiçeklenmiş patikanda yol yol ellerim..
hep derinine çılgın ormanın… binlerce yol
soluğunla doluyor bulutum..
binlerce yol yaprakların arasında.

Ormanın açık kucağında sessiz düş,
göğsümde yıldız bolluğum -mavi ve derin-
açık bırakarak sayfalarını çiçeklerinin;
ruhunun yankısını öpüyorum; Lyra..

3

Şimşeği kuşanmış yüzünün binlerce anlamı, çoğalan..
yüzümde soluğun; binlerce aralanmış damla..
açıyor dallarını sonuna dek; orman, örtüyorsun beni..
yüzün.. soluğun..baştan sona yaprak denizi.

Yüzünde aralanıyor durmuş zaman:
hazır şimşek..! hazır düş…
hazırlanıyor dudaklarda dönüp duran kan..!
yankılanıyor yüzünün şiirinde; isteğin aç ağzı!

öpüyorum ağzının “orpheus” sesinden; ruhumu saran
bulutuna yolum..

Beni yıka, sonsuz kıyına uzandım; uzandım iç döküşüne..
Yankılan..!
ruhumun aynasından dökülüyorsun:
ağzımda bin yıllık şarap..
Dingin koynunda ormanın, sarmaşığın uykusunda
güzelliğine uyanıyorum durmadan; durmadan! Lyra..

Şerif Erginbay

2012_09_simulation-of-life-548331-472-700 Lir Ve Orfe

Dağlarca’dan Öğrendiğim Bir Şey Var

Dağlarca’dan öğrendiğim bir şey var
Yazdın mı, yoğunluğuna yazacaksın bir şeyi
Şiirin bitkin kalmalı yazılmaktan
Sen bitkin düşmelisin yazmaktan bir dizeyi

Şair saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, şiirle karışmaktır
Kopmaz bağlar kurmaktır evrenle

Karıştın mı tüm varlığınla karışacaksın doğaya
Şiire tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzattın mı bir kez çocukluğu “Kuş Ayak”
Bir öğle uykusu gibi, bir yaprak gibi, bir masal gibi dinleneceksin

Şair bütün iyi şiirleri okumalı alabildiğine
Hem de tüm benliği dizelerle, imgelerle dolarcasına
Şair kuşlama uçmalı sonsuzluğuna evrenin
Bir şiirden zümrüt bir yaşama dalarcasına

Uzak şiirler çekmeli seni, tanımadığın şairler
Bütün şiirleri okumak, bütün şiirleri yazmak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir dize yazmanın mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi, olgunlaştırır şiiri
Şiirin karışmalı doğanın büyük devinimine
Yaşamalı içinde şiirin büyük hayvanı

Dağlarca’dan öğrendiğim bir şey var:
Yazdın mı sonsuzluğun şiirini yazacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü sözcük dediğimiz şey, şiire sunulmuş bir armağandır
Ve şiir, sunulmuş bir armağandır insana

Cumhuriyet, 15 Ekim 2009
Haydar Ergülen

picc-xqkova31s-377763-475-297 Dağlarca'dan Öğrendiğim Bir Şey Var

Dize Antolojisi

kimsenin yağmuru değmiyor ötekinin kalbine
Çiğdem Sezer

Bir bahçe
bir akşamüstüyle çıkıyor
İlhan Berk

aşk emilip unutulmuş bir anne memesiyken
tutalım yüzümüzde o gölgeli anlamı
Cem Uzungüneş

Öptün sen durmadan
ben dinlendim dudaklarını…
Serap Erdoğan

içime döndüm yine seni severek
kullandım çarşı iznimi
Selim Temo

Taşın sabrı ruhun suyuyla büyüttün beni
bundandır her gittiğimde aklımda kalmak fikri
Birhan Keskin

Utandı yorgunluktan alçalan kuşu vuran avcı
Tahir Abacı

Ayna olsam size çok kırılırdım
Haydar Ergülen

Akıtarak sesini bana doğru / su’yun hallerini soruyorsun
Ruşen Hakkı

Cam ve hayat, içi dışı sinema bir cep aynası belki
Hüseyin Alemdar

Göğün ipini tutmuş koşuyor çocuk
Savura savura denizi, al yeşil mor, kıyı boyunca.
Sait Maden

ateşte yanmayan semender, adı olmayan yalnızlıktım
Ahmet Uysal

sözcüklerdir asıl iç çamaşırları
aşk denen giysilerin altına gizlenen
küçük İskender

hayat beni gözyaşımdan öpüyor
Betül Tarıman

söz diri söylenir, ancak yaşarken ölebilir insan
Orhan Alkaya

söylesene, söyle kaç yıl… ve niye
kaçıp da saklandın yalnızlığından?
Hilmi Yavuz

Başkasının odasını göze alıyorsan
Orada bir başkası olacağını unutma!
Hafız

Çok sesimle / kıymetini söyledim
Sina Akyol

Yağmur yağacakmış daha
henüz onu unutmayana
Birhan Keskin

Kim kimin fırsatıdır, kim kimin felaketi?
Toprak niye gül köklerine ayrı renk verir?
Ahmet Oktay

ey anlam, aklın uçarı çocuğu!
annen bir fahişedir senin
kim bilir hangi nesnelerle sevişir
İlyas Tunç

Yağmur günü kahve kokar elbette
Mevsimleri penceresiz bir kadın
Nilay Özer

olmayan birine bakar gibi uzaklara bakar sokak
Oya Uysal

Yaralarını sararak ilerler istek: / Uzlaşıcı kimliği gülün!
Şerif Erginbay

Her dokunuş bir baba öpücüğü
Görünmez; sınırları aşardık
Merih Akoğul

Erkenden kalk, aynada yüzünün gürültüsü
Serdar Koçak

Sabırla büyüttüğüm beşiklere beni as
Celalettin Çevik

Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar / Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum…
Şükrü Erbaş

Baktım bir kaplumbağa suya uzanıyordu
Suyu biraz öne çektim
İlhan Berk

anılarından utanan çocuk
yaşlanınca şaşar kendine
Gülten Akın

elleriniz güneş burkulması, bakın,
kalbinizi saymıyorum o hep bir ay tutulması
Engin Turgut

Gül kavmini sevmezdi
Çöl beslerdi avucunda
Zeynep Köylü

Kağıt ışığa düşecek, adım sözcüklere üşüşünce
Hilmi Haşal

Büyük, taşlaşmış damlalardır Zaman, bende
bana ne var ne yok kilitler
Enis Batur

Geri çevirsin gülün solan rengini
bir yavru kuşun acele tüylenişi
Veysel Çolak

İpe çektim suyun rengini
Betül Tarıman

Sabaha karşı çarşaflardan
inlemeler silkeliyor balkon bakışlı bir kadın
Emel Güz

oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür
Birhan Keskin

dağı kucaklar da, / susar / incecik patika…
Celal Soycan

Gül satan nisan dudaklı kızların
Omuzlarına tünemiş bir akşamdım
Nilay Özer

Unuttuk gülün dalında akan suyu aramayı
Metin Fındıkçı

ıslak sesin bile ürpertiyor seni
ruhunla örtüşen yüzünde üşümüş bir çocuk resmi
Oya Uysal

Düşkünler yurdu ülkenden
Saçı dökülen bir anıt kaldı geriye
Ali Serdar

Dildir yaşayan çadırlarda
Ve soyunur her gece Muhammed’e bakarak kadınlar.
Metin Güven

Kış temrinleri, yüzleştirir çünkü,
babaları yas, çocukları beyazla.
Vural Bahadır Bayrıl

Dün beni öptü de madam
göğsünü yarıp vazodan döktü
Ben, kan / hayz derim.
O, virgülperdaz der, utanır, eğilir.
Emel İrtem

güneşe değmiş gibiydi gözlerinde uçan kuşlar,
İcimde yanık kanat sesleri!..
Hüseyin Atabaş

olmuyor ayakların ezberine gitmek yolları
badem ağacının / bahara omuz silkmesi gibi bir şey
Kazım Şahin

Ölü bir toprağa serpilmiş yüzleri
Toplayıp gelme bana
Özlem Esen

ölüm! hayat uğruna seni terkediyorum!.. hoşçakal!..
küçük İskender

bir şiire başlarsın birini bitirmeden (…)
sevmek için geç ölmek için erken
Attilâ İlhan

Ben hiç rastlamadım gidiş-dönüş bileti alan bir kadına
rastlarsanız bakın yanında bilet gibi kıvrılmış üzgün adama
Hafız (Haydar Ergülen)

İnsan bu: Hiçbirşeyle bir sonrasızı tanır
Tanıyınca gönenir / öncesizi kuşanır
Ahmet Necdet

Fırınlanmış bir meşe tahtasında
Yıkasalardı seni yeşerirdi.
Vecihi Timuroğlu

Yeni başlayan kar gibi
Ömrüme düşüyordu yıldızlar
Kandiller içinde sevgilim, kandiller var.
Metin Güven

uzun upuzun bir çığlık edindim
karışsın içine alsın hem içimi hem geceyi
Adnan Azar

Zaman sıkılıyor
Aynı şeyi görmekten
Gonca Özmen

Buzun suya dönüştüğü yerde
penguenimin cansızlığını örtüyor
hırkası Edip’in.
Kadir Yüksel

bu şiir yazıldığı gibi okunmalı
bu hayat bilindiği gibi yaşanacaksa,
yani hüzün dediğim yalnızca bir küfürdür
ve küfür bir karanfilin ağzına ne kadar yakışırsa
küçük İskender

Dönmeyeceksen sakın benzeme kuşlara
Tuğrul Ediz

Sahi, mentollü bir suç olup da günaha uyusak
Hüseyin Alemdar

Kalp, inleyişinden tanınır
Bir öpünce, bir de kırılınca
Mahmut Temizyürek

Umay. İç içe iki yay / gibi hâlâ ay
Hüseyin Ferhad

Harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
Haydar Ergülen

yoksul bir gün yarının kumbarasını açar
yeni elvedalar satın alır benim için
Nilay Özer

öyle ağır yalnızlığı herkese vermiyorlar
Attilâ İlhan

Derleyen: Hüseyin Cahit

2012_08_picc-130608845-535319-450-333 Dize Antolojisi

Mini Mini Şiirler

AĞIR İŞÇİ
En ağır işçi benim
Gün 24 saat
Seni düşünüyorum

Ümit YAŞAR

SUNU
aşk kuşu’nun karanlıkta kanayışı niyedir
şiir-kuşun uçuşuna eşlik etsin diyedir

Ahmet NECDET

PARSEL
Girdim yarin bahçesine
Parsellenmiş

Erdoğan TOKMAKÇIOĞLU

DOKUNMATİK
Görmüyor musun
Su içiyorum
Şiir yazıyorum
Ne dokunuyorsun

Can YÜCEL

HAYDAR HAYDAR
Bir durak börtü böcek
Çıplanmış tarlalarda
Hişt hişt Sait Faik

Salâh BİRSEL

MERAK
İçimde bir merak bir merak
Ölümümden bir ay sonra bir güncük yaşamak
Ve dostu düşmanı
Suçüstü yakalamak

Aziz NESİN

KEHANET 1985
Lokman Şair senin hayatın
Yedi kırlangıcın hayatı kadar
Altısını ardı ardına yaşadın
Bir kırlangıcın daha var

Cemal SÜREYA

İKİ DOĞRU
Ana
Çocuğu somutlar
Anadil
Çocuğun kişiliğini.

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

İLLET
Sayın baylar bayanlar
Ayıptır söylemesi
Bende
Vatan aşkı var.

Halim ŞEFİK

ÇİÇEKLE KONUŞMA
Artık ne pencerem var seni koyacak
Ne masam,
Sevgilim de yok bu şehirde
Çiçek seni alıp ne yapsam?

Cahit KÜLEBİ

KADEH
Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü

Oktay RİFAT

YAĞMUR
Birden serçelerle indi yağmur
Hangisi serçe
Hangisi yağmur

Melih Cevdet ANDAY

MARİFET
Suya dokunmazmış
Sabuna dokunmazmış
Pise bak

Celal VARDAR

BAŞLANGIÇ
Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.

Edip CANSEVER

BOYNUMUN BORCU
Leman Hanım
Size bir şiir borcum vardı ya
İşte onu ödüyorum.

Metin ELOĞLU

Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç

ORHAN VELİ

RÜYA
Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.

ORHAN VELİ

DAĞ BAŞI
Dağ başındasın;
Derdin günün hasretlik;
Akşam olmuş,
Güneş batmış,
İçmeyip de ne haltedeceksin?

ORHAN VELİ

DÂVET
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.

ORHAN VELİ

CIMBIZLI ŞİİR
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı,
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna,
Umurunda mı dünya!

ORHAN VELİ

AYRILIŞ
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam.

ORHAN VELİ

SAKA KUŞU
Güzel kız, sen küçüklüğümde
Bahçemdeki erik ağacının
En yüksek dalına kurduğum
Öksenin üstünde dolaşan
Saka kuşu kadar
Sevimli değilsin.

ORHAN VELİ

YATAĞIM
Ben ki her akşam yatağımda
Onu düşünüyorum.
Onu sevdiğim müddetçe
Yatağımı da seveceğim.

ORHAN VELİ

KIZ KURUSU
Pulsuz zarf gibisin
üstünde adresi
evde kaldın
n’aber kız
kulesi

SUNAY AKIN

HAYKAY
Zincirleme yanar bu garip cigara
Karşıda tüten baca
Anamın memesi burnumda tütüyor

Can Yücel

Cemal Süreya:

KAHVALTI
Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı

KEHANET 1985
Lokman şair senin hayatın
Yedi kırlangıcın hayatı kadar
Altısını ardı ardına yaşadın
Bir kırlangıcın daha var

BİR GÜN
Bir gün seni bırakırım ya
tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu
Evet, gün geliyor, bıkıyorum senden,
ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey olur bu.

ŞARAP
Saat onikiden sonra,
Bütün içkiler
Şaraptır


Önü
Kapalıçarşı;
Arkası
Mısırçarşısı

YAKIN
Güzelsin sevgilim,
Ama çok yakından!

AMA SENİN
Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin!

MEZARTAŞI ÇİÇEKLERİ
70.000 aşk ve 90.000.000 dize:
Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor!
N’olur yolcu, sevaptır, sakın üşenme
Yukardaki sayıya bir sıfırda sen ekle.

EDİP CANSEVER
Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.

Herşeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever.

MUT ( SUZ )
Kim istemez mutlu olmayı
Ama mutsuzluğa da var mısın?

ÖLÜM
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.

2012_09_the-butterfliess-garden-548470-475-318 Mini Mini Şiirler

Ağlama Meleği

kaya sansarlarını saklayan ormanlar ağlıyordu
dolmuşlar,unutulmuşlar ve çarşamba günleri ağlıyordu
baktığım her şeyi öldürüp öldürüp bırakmıyordu ağlamak
kalbim.bana günahlarımı hatırlat.
ben onun gözyaşı olabilmek için sana ne yaptım
içimde vahiyler ağlıyordu
içimde sevdiğim kadının içi ağlıyordu
ben ağlıyordum
garipti gidişi,
tarihin çizdiği bütün haritaları yalanlar gibi
tarihin olmadığı bir yere gitti
kim oraya doğru bakıp bir soru sorsa
gidip de geri dönmemekten kendini geri alamaz
ben onun arkasından giden değildim
suçluydum
bir daha tekrar edilmeyecek olandım
o an gelip geçmişti
o yüzden cehennemin cehennemindeyim
hiçbir tren yolculuğu dindirmeyecek yüzümdeki yaralı hayvanın sesini
seninle hiçbir yere varamadığımızda fark ettim
dünyayı unutmak için yanlış aşkı seçmişim
duy! bayan q.
şimdi intihar etmek çocuk işi
çekip gitmek cesaret
unutmaksa karavana
kalbim pavyona satılmış bir kadın gibi
anneliğine geri dönüşsüz
kalbim jet ceset
kalbim artık beni unut
kalbim artık boğul.
şimdi hayat
tanrının sessizliği kadar kimsesiz
şehrin kafasına sıkılması gereken bir mermi kadar imkansız
orada dünyada
dünyanın tüm cumhuriyetleri kan içinde kalsın
kara karanfillere yaltaklanan akşamlarda aynaya baktım
yüzümdeki aynanın yalnızlığını okuyamadım
burada yalnızlık beni delilikle terbiye etti
gideceğini bilmektense uyumak istiyorum
sen gitmeden uyandığımda da kendimi ölü bulmak
yağmurda
tüm geçmişimi unuturcasına sana sarıldım
sende kırmızı bir gülün içindeki elini yüzüme sil
nasılsın?diye soracak olursan
ağlıyorum
nasıl ağlıyorsun?diye soracak olursan
bir kadeh rakıya bir damla kan damlar gibi
mutsuzum
mutsuzluğun ansiklopedisi oldum bu pezevenk şehirde
her günüm a’dan z’ye kan.
çünkü nahif çocuklar yağmurda yanarak büyür
şehirlerin tersine.

Jan Ender Can

copia_di_12_cub_665 Ağlama Meleği