Bir safa bahşedelim

Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan
Mâ’-i tesnîm içelim Çeşme-i nev-peydâdan
Görelim âb-ı hayât akdığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Geh varıb havz kenarında hırâmân olalım
Geh gelib Kasr-ı Cinân seyrine hayran olalım
Gâh şarki okuyub gah gazelhân olalım
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

İzn alıb Cum’a namazına deyû mâderden
Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden
Dolaşıb iskeleye doğru nihân yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pâkîze-edâ
İznin olursa eğer bir de Nedîm-i şeydâ
Gayrı yârânı bugünlük edib ey şûh fedâ
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Nedîm

2012_09_blog-de-vertueuses-citations-art-quotations-writing-skyrock-com-548956-475-475 Bir safa bahşedelim

Görmüşüz

GAZEL

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz

Çok da mağrûr olma meyhâne-yi ikbâlde
Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz

Top-ı âh-ı inkisâra pâydâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâl-i pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz

Bir hadeng-i cangüdâz-ı ahdır sermâyesi
Biz bu maydânın nice çâbük süvârın görmüşüz

Bir gün eyler dest-i beste pâygâhı câygâh
Bî-aded mağrûr-ı sadr-ı îtibarın görmüşüz

Kâse-i deryûzede tebdîl olur câm-ı murâd
Biz bu bezmin Nâbiyâ çok bâdehârın görmüşüz

Nâbi

Resim+073 Görmüşüz

Gittin Amma ki

GAZEL

Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârân-ı bile

Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i rahşânı değil sâgar-ı gerdânı bile

Bağa sensiz varamam çeşmime âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile

Sineden derd ile bir âh edeyim kim dönsün
Aksine çerh-i felek mihr-i dırahşânı bile

Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazinin vâ hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu girîbânı bile

Neşâtî

IMG_7818 Gittin Amma ki

Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne

Süzme çeşmin gelmesün müjgân müjgân üstine
Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üstine

Dilde gam var şimdilik sen gelme lutf it ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstine

Yârdan mehcûr iken düşdük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi bize hicrân hicrân üstine

Rîze-i elmâs eker her açdığı zahma o şûh
Lutfı var olsun ider ihsân ihsân üstine

Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına
Eylemişler Râsih’e bühtân bühtân üstine

Râsih

IMG_4005 Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne


Gönül yarasına ok üstüne ok



Bir şair düşünün, bir tek gazeliyle bütün edebiyat tarihlerinde, bütün antolojilerde adı anılmış, o gazeli yüzyıllar boyunca sayısız insan tarafından ezberlenmiş, pek çok şairin gıpta ve övgüsünü almış, benzerleri yazılmış, ama ne evvelkilerden, ne de sonrakilerden onu geçebilen olmuş bulunsun.

Bahsettiğimiz şiir ki, -hani Allah korusun- Türk milletinin bütün şiir kitapları yansa, bütün şairleri unutulsa, yine de bir zamanlar çok muhteşem bir edebiyat yaratmış olduğuna, tek başına delil olarak yetecek manzumelerden biridir.

Üstad Yahya Kemal “Edebiyâta Dâir” adlı kitabında der ki: “Nedîm Dîvânı’nda bir kasîde vardır, müjgân üstüne, hicrân üstüne, ummân üstüne kafiyeleri ve redifleriyle âdetâ akar. Nedîm, kafiyeyi teng edinceye kadar pür-gûluk ettikten (kafiye bulamayacak derecede çok şey söyledikten) sonra birdenbire coşar ve kasîde içinde gazel-serâlaşır ve bu girizgâha düşer;

Râsih’in bu matla’ın tazmîn idüp sâkî-i kilk
Nukl sundu çekdigim sahbâ-yı irfân üstine

ve Râsih’in beytiyle gazel’i açar. Âh o ne beyittir ya Rabbi! Çekik gözlerin uzun kirpikleri birbirine girift olarak süzüldüğü bir eski Türk meclisinde eski Türk gazel-serâsı nasıl bağrından vurulur ve nasıl hazzın bütün nüktesiyle yalvarır: “Süzme çeşmin gelmesin müjgan müjgan üstüne…”

Nedîm gibi bir şairi bir gazeliyle sermest edecek kadar güzel bir rûh sâhibi olan bu Râsih kimdir? Şiirde şan ve şerefe teşne olan şairlerimizden biri, ismini Nedîm’in kasidesinde zikrolunurken görseydi başı dönerdi değil mi?”

Üstad haklıdır; eğer Rasih, kendi adına bunca şiirler yazıldığını bilseydi herhalde ömrünü o haz ile mest yaşardı. Eser dedikleri şey herhalde böyle olsa gerek.

Attila İlhan, “Hangi Edebiyat”ında aynı gazel için “Râsih’in ünlü gazeli, Türk şiirinin geleneksel ahengini en tumturaklı şekliyle hissettiren görkemli gazellerindendir; ilk defa 1943’te mi, 44’te mi ne, okuyup çarpılmıştım. Ya Rabbi ne yaman bir sesti o!?..” demekten kendini alamaz.

Tezkire ve şiir mecmualarında Rasih’in bu ünlü şiirine 37 şair tarafından yazılmış 45 benzer şiir kayıtlıdır. Bu kafiye ve vezindeki ilk şiir de Cem Sultan’a aittir. Bunların hepsi birbirine nazire (aynı vezin ve kafiyede benzer şiir) olup Rasih’in dizeleri kendisinden öncekileri aşmış, kendinden sonrakiler tarafından ise hiç aşılamamıştır. “Etmişiz canan ile peyman peyman üstüne / Sevmeyiz dünyada biz canan canan üstüne” diyen Fennî gibi bu sahada şahane ve parlak beyitler ortaya koyanlar ve hatta “Doldurup parmaklığa insân insân üstüne / Pîr ü bernâ bağrışır efgân efgân üstüne” diye başlayan nefis tehziller (tehzil, aynı vezin ve kafiyede alaycı şiir demek olup bu beyitle başlayan tehzil, Yolcu imzasıyla İkdam gazetesinde, devrin İDO’su sayılan Şirket-i Hayriye vapurlarından İntizam için yazılmıştır) meydana getirilmişse de şiirlerinin tamamında aynı derecede başarılı beş beyti yan yana getirebilen Rasih’ten başka bir şair maalesef çıkmamıştır. Ondan daha usta, ondan daha şöhretli şairlerin yine pek müstesna şiirleri vardır; ama bu vezin, bu kafiye ve bu konuda elhak Rasih’in ağzı şeker çiğnemiştir.

Hezâr gıbta sana, nur içinde yat Rasih Efendi!..

GAZEL

Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne

Rîze-i elmâs eker her açtığı zahma o şûh
Lutfu var olsun eder ihsân ihsân üstüne
Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
Yârdan mehcûr iken düşdük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne
Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına
Eylemişler Râsih’e bühtân bühtân üstüne

Ey sevgili! Gözlerini süzme ki, kirpik kirpik üstüne gelmesin; böylece bağrımda (gönlümde) açtığın yaraya ok üstüne ok atmış olma (üst üste kirpikler; üst üste ok demektir).

Sevgili, açtığı her yaraya elmas tozu ekiyor. Lutfu var olsun; (aşıkına) ihsan üstüne ihsanda bulunuyor (Sevgilinin birinci ihsanı aşıkının bağrında açtığı yara, ikinci ihsanı da o yaranın kapanmasını engelleyen elmas tozudur).

Ey sevinç; gönlümde gam var, şimdilik lutfeyle sen gelme. Çünkü bir evde misafir üstüne misafir uygun düşmez (gam gibi değerli bir misafir var iken sevinci ağırlamak mümkün değildir ki!).

Sevgiliden ayrı kalmıştık, bir de gurbetlere düştük. Felek bize hicran üstüne hicran gösterdi vesselam (birinci hicran sevgilinin ayrılık azabı, ikincisi de gurbet elemidir).

Rasih için “Hem içki içmez, hem güzel sevmez!” demişler. Zavallıya iftira üstüne iftira atmışlar (İçki de içer, güzel de sever).

[BERCESTE]

Bir tek gazel bıraksa yeter bir gazel-serâ
Her beyti olmalı ancak beytü’l-gazel gibi

(Bir gazel ustası gökkubbede güzel bir tek gazel bıraksa kafidir; yeter ki o gazelin her beyti için “En güzel beyit işte bu!” denilsin.)

İskender Pala / Zaman

Bende Mecnûn’dan Füzûn

Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık benim Mecnûn’un ancak adı var

N’ola kan dökmekte mâhir olsa çeşmin merdümü
Nutfe-i Kabildir ü gamzen gibi üstâdı var

Kıl tefâhur kim senin hem var benim tek âşıkın
Leyli’nin Mecnûn’u Şîrin’in eğer Ferhâd’ı var

Ehl-i temkinim beni benzetme ey gül bülbüle
Derde yok sabrı onun her lahza bin feryadı var

Eyle bed-hâlim ki ahvâlim görende şâd olur
Her kimin kim devr cevrinden dil-i nâşâdı var

Gezme ey gönlüm kuşu gâfil fezâ-yı aşkda
Kim bu sahranın güzergâhında çok sayyâdı var

Ey Fuzûlî aşk men’in kılma nâsıhtan kabûl
Akl tedbîridir ol sanma ki bir bünyâdı var

FUZÛLÎ

2012_09_wedding-dress-es-1a97450a2-548475-475-713 Bende Mecnûn'dan Füzûn

Gerçek hadis imiş bu ki hûbun vefâsı yok

Gerçek hadis imiş bu ki hûbun vefâsı yok
Kim sevdi hûbu kim dedi hûbun cefâsı yok

Aşkın belâsı yok deyü ben aşka düşme var
Kim âşık oldu kim dedi aşkın belâsı yok

Onun ki hacc-ı ekberi ey cân sen olmadın
Beyt-ül-Harâma varmamış anın safâsı yok

Şeytan tek ol ki sûretine kılmadı sücûd
Bir ince derde düştü ki hergiz devâsı yok

Şol can ki senden özge taleb etmedi murâd
Hecrinde yakasın onu her dem revâsı yok

Yârab ne sem’ imiş bu mehin yüzü kim anın
Yüzü katında şems-i duhânın ziyâsı yok

Bîmâr-ı aşka can verir ey can lebin velî
Münkir sanır kim ol şefeteynin şifâsı yok

Gel gel beri ki savm ü salâtın kazâsı var
Sensiz geçen zamân-ı hayâtın kazâsı yok

Aynın hatasız ey büt-i Çîn döktü kanımı
Türk-î Hatâdır aslına varır hatâsı yok

Fânî cihâna bakma geçer ömrü sevme kim
Ömrün zevâli var u cihânın bekâsı yok

Yârin gelir hemîşe cefâsı Nesîmi’ye
Sen sanma kim Nesîmî’ye yârin atâsı yok

Nesîmi

83810 Gerçek hadis imiş bu ki hûbun vefâsı yok

Beni Candan Usandırdı

Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan, murâdım şem’i yanmaz mı?

Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman, beni bîmâr sanmaz mı?

Şeb-i hicran yanar cânım, döker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgânım, kara bahtım uyanmaz mı?

Gül-i ruhsârına karşı gözümden kanlı akar su,
Habîbim, fasl-ı güldür bu, akar sular bulanmaz mı?

Gamım pinhan tutardım ben, dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bi-vefâ bilmem, inanır mı inanmaz mı?

Değildim ben sana mâil, sen ettin aklımı zâil
Bana ta’neyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?

Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?

Fuzûlî

_mg_0598 Beni Candan Usandırdı

Beyitler

Göz gördü, gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım
Nahifî

Bir demir dağı delip boynuna almak gibidir
Her kişi âşık olurdu eğer âsân olsa
Taşlıcalı Yahya

Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzan
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek
Yavuz Selim

Seni candan ziyâde cânânım
Sevdiğimdir, günâhımı bilirim.
Fasih Dede

Alemi pervâne-i şem’i cemâlin kıldı aşk,
Cân-ı âlemsin fedâ her lahza bin candır sana
Fuzûlî

Biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik
Yenişehirli Avnî

Gören sanır ki safâdân semâ-ı râh ederim
Döner döner bakarım kûy-i yâre âh ederim
Esrar Dede

Hep seninçündür benim dünya cefâsın çektiğim
Yoksa ömrüm varı sensiz neylerim dünyâyı ben
Bâkî

Meğer sevda imiş canın mayası
Ona mihman imiş yüzün aynası
Nimrî Dede

Vâızın nâr-ı cehennem dediği firkat imiş
Usûli

Gel, gel ki cümle savm ü salâtın kazası var
Sensiz geçen zemân-ı hayâtın kazası yok
Nesimî

Ne şeb ki kûyine yüz sürmesem o dem ölürüm
Ne gün ki kâmetini görmesem kıyâmet olur.
Nef’î

Duramaz yârsız gurbette âdem
Olur dîdârsız cennet cehennem.
Taşlıcalı Yahya Bey

Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
Fuzûlî

Yârdan mehcûr iken düştük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne.
Râsih

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir
Müptelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat
Sâbit

Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.
Selim-i S’anî

Sen gelmeyince hâtıra bilsen neler gelir.
Nâbî

Bülbülden işit nâliş-i hasret neye derler
Ragıp Paşa

Yârdan mehcûr iken düştük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne
Râsih

Kış geldi firak açmadadır sîneme yâre
Vuslat yine mi kaldı güzel fasl-ı bahâre
La edri

Su uyur düşman uyur haste-i hicrân uyumaz
Şeyh Galib

mini-cactus-garden Beyitler

Giz Ses

Bir rüzgârda buldu seni bir rüzgârda yitirdi,
penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura
ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin,
gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin
perisinin — çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu,
uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin.

Enis Batur

tabo_cave Giz Ses

Sevda Yaratan

Bu şehrin adları durmadan değiştirilen,
sokaklarında dolaşırken,
eski bir şarkıyı çağrıştırır bazen
aklına takılır olmadık adlar.
Örneğin, Konstantin Nikoleyeviç Batyuşkov
Puşkin’in bir çağdaşı –
hani şu ölen Tasso’ya ağıtlar yazan –
evet, senin Tasso’na,
Kutsal Kudüs’ü özgürlüğe kavuşturan.

Bu yaştan sonra, sınırsız bir çağrışımlar
zinciridir hayat;
başka kokular, başka görüntülerle
saldırır üstüne tekleyen belleğinle
ve birden başka adlarla uyanırsın
bir dağ yamacında daldığın düşten.
Bir İsveç filminde miydi
o küçük madenci çocuğu
Auguste Renoir’ın adını hecelemeye çalışan?

Her şey ne kadar kül rengi ve dağınık
gökle denizin maviliği ötesinde.
Bir kadın “Gecenin matemi”ni söylüyor öğle üzeri
ve herkesten bir şeyler kalan bu sokaklarda
kırılan camdan kalplerin parçalarını toplarken
belalısı gizlice zehirliyor içindeki aylak köpeği.
Ve uzakta, düşlediğim Girit’te, belki de,
denize eğilen çamları yıkıyor yıldızlar.

Sonunda sana sığınıyorum, ey şiir,
rüzgârları, fırtınaları yararlı kılan.
Yaşarken, güzel adlar koydum çocuklarıma:
Nigâr, Leylâ, Alişan.

Cevat Çapan

2012_09_amazing-p Sevda Yaratan