Yol ayrımına geldik
ya ayrılmalıyız ya seninle gelmeliyim
Kararsızım
Şüphelerimin karanlığında
Aşk ışığını yaktım
Ve yüzünde gördüm
Seçmem gereken yolu
Aıg HIGO
Şub 23
Şub 23
“Tutunamıyorum Tanrım affet,
Kadınların saçları dökülüyor.”
Bir şehrin ölümünü görüyorum
Upuzun elbisesini giyinmiş ışıklar.
Büyük reklam panolarında masallar
Upuzun bir rüyaya dalıyorum.
Ah Dünya!
Uzak bir resim gibi karşımda karanlık,
Sisli bir şehir.
Yüzler…
Ve yüzlerde gölgeler
Bana bakan bir genç kız;
Kim bilir hangi çılgın ihtirası saklıyor gülüşünde?
Şeytan!
İki adım ötesinde
Eteklerini kaldırıyor kadının
Karşımda ışıksız bir şehir…
Çok değil…
Daha uzaklarda
Başka bir şehir…
Oda biliyor beni
Bu yüzden burada oturmuşum
Alçak bir baş ağrısı arasında
Tozlu hatıra katmanları
Işıklar kaldırıyor bulutları.
Gökyüzünde bir kuş Cebrail
Kutsanmış bir tebessüm bırakıyor omuzlarıma
Kutsa beni Nova!
Bunu sende istiyorsun.
Sabah, öğle ve akşam
Şehirde ap-ayrı zaman
Dudakların kapanık bir ah!
Şimdi şehirlere veda…
Dağ, dağ ardımda
Bıraktım evimi
Ve sevgilimi uzaklarda
Kadere teslim ettim
Şimdi belirsiz bir hayal gibi ırakta,
Seni sevdiğim için…
Evet seni sevdiğim için
Sana geliyorum şehir!
Sana, sen olduğun için geliyorum.
Aç kollarını
Ve merhaba de bana…
Karachi – 16.06.2005
Şub 23
Saate baktım yirmibeş yaşındayım
Geç kalmadım tanrım yeniden inanmaya
Aşka geç kalmadım
Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan
Bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti
Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim
Sevgilim
Ben nerede yağmur yağarsa orada şemsiye kırmanın kitabıyım
Ve en güzel cümlen sensin
Saate baktım buzlar ve çiçekler arasındayım
Gömleğim asyaya düşerken
Beni yanlışsız sakla bu son görünüşüm
Mevlana İdris Zengin
Şub 23
Atı Gülşah’la kalbinin rabıtası hiç kopmayan Duran’ın, tarlalar arasından geçerken
güneş çiçeklerini seyretmesi, onların aşık oldukları
Güneş’ten bir an olsun yüz çevirmeyişlerine imrenmesidir. Bu odur:
Dönmesin kalbim Tanrım, dönmesin kalbim
Dönsün başım
Dönsün başım
Dönsün daima güneş
sarhoşu başım
Bir gündöndü tarlası uğultusuyla
Bal
sarısı, at rüyası, arı tefsiriyle
Serin ikindi esintisiyle
Kırpıştırıp iri kirpiklerini
Yüzünde aşk aydınlığıyla
Dönsün, şifadır
Unutuşun yarasına ve kaybedişin
Kalbim sabit kalsın diye
Dönsün dursun durmadan
O gözleri gece güzelin,
Gölgesi ay sevgilinin
Yörüngesinde
Bulutları köpürterek yüzen
Altın bir gemidendir
Leventleri ışın mızraklar yağdıran
Ateşli öpüşlerle uyandıran
Bayıltan ve uyandıran
O sevgilinin.
Şaban Abak
Şub 23
Çekici parmağına indirdiğim gün
Sevdakâr bir çırak olduğum anlaşıldı
Gülümsedi ustam.
Parmağımın ucundan acıyı emerek büyüdüm ben
Gül desenli kılıçlar işledim merhametli
Aşkı övme savaşlarına girdim bismillah
İlk hamlede en güzel yerimden yaralandım
Çok iyi savaştım ve yenildim.
Keçenin dört ucunu da salıvermiştim suya.
Güzele yakınlaştım, ilmim arttı
Sırları çözüldü yeşil çöllerin
Çözüldü dağların bilge duruşu
Yaşamayı sürdürdüm bitmemiş destanımı
Şehirlere yürüdüm meydana girer gibi
Denizler karşılamaya geldi anlımı
Parmağımı kaldırdım göğe doğru
Mazlumlar
Parmağımdaki çekiç izinden tanıdı beni
Şehrin diplerinden koşuşup biriktiler
Kılıcımla boylarını ölçmek için çocuklar
Gördüler ki göğüs hizasına geliyor gül deseni
Yaralarımdan düşen kabuk gibisin dünya
Dönüşün çocukların başını döndürüyor
Binicisine tutkun yaşlı kısrağım benim
Keçenin dört ucunu da salmışım işte suya
Sarı ayın saçları dağılıyor uykuya
Aya yağmur mu değmiş, maviye dağılıyor
Göğsümde düğümlenen sır sözümü aşıyor
Çekiç bir kere daha iniyor parmağıma
Şaban Abak
Şub 23
o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
ben eski kalmıştım, senin içinde
oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!
düşü geçtik, kendine bakabilirsin
o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!
kimi geçtik, kimseye sorabilirsin
Haydar Ergülen
Şub 23
Bahar geldiğinde ben yaşlanmıştım
Kaybolan bir müzikle yıkanıyordum yorulunca
Ne varsa unutmuştum
Göklere yerlere ve sözlere ait ne varsa
Baharın geldiğini anladığımda
Tek bir çiçeği olsun koparamayacağımı da anlamıştım
Ustasızdım ve korkularımı yenemeyecek kadar yaşlıydım
Yolun başından başlamak için
Yolun başına kadar yürümek gerekti
Yaşlıydım
Gördüm
Aşktan öte cevap yokmuş hayata
Bütün zamanlar için
Yüzümü toprağa
Yüzümü denizlere yüzümü çiçeklere koyup
Allah`ım dedim, Allah`ım
Başka bir şey demedim başka bir şey yapmadım
Bilmem geçti mi bahar
Kimin ülkesinde uyanacağım
Mevlana İdris Zengin

Şub 23
Çok az şey saklamışım yaşamımda;
ne bir fotoğraf var ilk aşklardan
ne bir mektup,
dostlardan beş on tane;
şunları yazmış Stockholm’den
Demir Özlü 1983’te :
“rahmetli Çiğiltepe’nin oğlunu gördüm
geçenlerde Helsinki’de,
sürüyorum geçmişin izlerini”
Hangi izlerin peşinden gittim ben
içimde bir mahşer beklentisi ?
Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ;
hiçbir andaç yok babamdan,
verdigi mineli çakmağı
unutmuşum bir Amerikan Bar’da ;
ah umursamaz gençlik!
Sımsıkı tutsaydım şimdi
avucum ısınır mıydı acaba ?
Yığınla not var ama masamın gözlerinde :
şöyle “Üç Kör” başlıklısı: -Homeros,
Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir
yazacaktım belki de. İşte bir başkası :
“Yolculuk” : -Odysseia, Moby Dick,
Karanlığın Yüreği-
Belli : Çıkış ve Varış ya da
Baslangıç ve Son takılmış kafama.
Demek ki yetişemiyor insan
ne yapsa kendi tasarısına.
Kitaplardaki kenar notlarında kalacak
benim ardımda bıraktığım iz,
anonim bir kimlik olacağım ;
bir sahaf dükkânında yıllar sonra
satılmış kitaplarımı karıştıran okur
bilemeyecek
satırların altını benim çizdiğimi,
geçmişe ve geleceğe karışa karışa.
İthaf sayfalarını da yırtmalıyım yavaş yavaş;
yığınla düş kırıklığı, yanılış;
yüzünü görmediklerim var,
yazdıklarını sevmediklerim.
Küskün ölenler oldu bana,
kimlere küskün öleceğim
ben acaba?
Ahmet Oktay
Şub 23
Suskunluğumu acemiliğime bağışla
bir yaşama ustası değilim daha
ne cinnetten döndü yüzüm ne cennetten
bekliyorum kovulduğum kapıların ardında.
Ucuz ölümler sermedim kanıma
soldurmadım süzgün suda balkıyan güneşi
tedirginim, ıslanıyor varlığımdan akasyalar
yürüsem, çoğalıyor dalında yasak meyvalar
dursam, çoğalıyor.
Sürüyor dört mevsime ihanetim
kutsal and’a, kutsal kitaba
sürüyor yüreğimi varsıl kılan yeminim
sensiz tenha kalan hayata.
Sussun sussun ruhumda aforizmalar
zırhsızım, kılıcım yok sözlerini karşılamaya
yırttım, okutmuyor yüzünü sahte mushaflar.
Bir son ağaç yalnızlığı bu, iyi bil
uçurumun son çiçekleri açsın şimdi bağrında
ama unutma, sakın unutma
gülün rahlesinde diz kırmadım daha
tohumun tekkesinde zikretmedim
kekemeliğimi acemiliğime bağışla.
Yusuf Özkan Özburun
Şub 23
Gideceksin ağlamaklı olacak her şey
Ağlamaklı olacak gökyüzü
Ve ağlamaklı olacak yurdum
Kağıtlarım kalemlerim ve masam
Sandalyem sigaram
Ve içimde yeni açan tomurcuk güllerim
Ölüm güzeldir ama böylesi yakışmaz bize
Böyle acı böyle dayanılması zor böylesine genç
Yakışmayacak bu güzel yüreğime
İçtenliğime doğallığıma insanlığıma
Kalbim çok hızlı atıyor ve sık sık nefesim kesiliyor
Ellerim titriyor ve düşüncelerim bulanıklaşıyor
Vücudum bütün doğal dengesini yitirecek
Yine her şey ağlamaklı olacak
Hayatın ta gerçeğisin en gerçeği ve en acısı
Ve ben payıma düşeni alacağım
Acı olacak ama alacağım
Biliyor musun?
İlk zamanlar gideceğin hiç aklıma gelmiyordu
Şimdi anlamaya çalışıyorum
Yüreğim isyanlarda
Galiba kararımı verdin
Dönüşün yok mu?
Yüreğimden kalkacak gemilerden
Haberin bile olmayacak
Olsun istemem
Sen incinme üzülme
Sonra acılar kalkacak
Bir bir yüreğimin semalarında
Yıldızlar kayacak her nefes alışımda
Göğsümün ortalarında ta derinlerinden
Korkmadan yaşayacağım
Ne soğuk duvarların dimdik karşımda durması
Ne söylediklerinin gözlerimden
Yüreğimden beynimden beni vurması
Ne kaçışların sonlarındaki uçurumlar
Korkutacak beni
Yaşayacağım bu şehir kılığına girmiş
Canavarın kollarında
Sorgulardaki cevapsız gecelerde
Bir bebek gibi büyüteceğim yüreğimi
Aşka hiç zamanım olmayacak
Olamayacak
Sevgimi hep kendime ideallerime vereceğim
Aşık olmanın tadına vardı bir kez yüreğim
Merak etmek özlemek beklemek
Sevmek kıskanmak
Seninle yeniden gençleşen bakışlarımı
Gidersen yaşlandıracağım
Korkmadan yaşayacağım
Ne dinlediğim masallar ne ninniler
Ne de müzikler uyutmayacak beni
Uyutamayacak
Uykusuzluğum özgürlüğümle kafa kafaya
Sokak çocuklarıyla arkadaş şimdi
Seni seviyorum
Bir devrimcinin tutsak kalma korkusundan
Daha çok korkuyorum seni kaybetmekten
Islak battaniyeye sarıp
Büyüttüğüm aşksın soğuk hücremde
Yine de korkacağım
Seni unutmayacak unutamayacak olan
Ellerimden gözlerimden parmak uçlarımdan
Beynimden ruhumdan benden