dikkat et a ruhum, dikkat et, dikkat
şairler yerce bir sözü,
göktenmiş gibi
satmak istediklerinde,
onu kanatlarının büyüklüğünden
yerde konacak yer bulamayan
Zümrüdüanka gibi
göstermesini iyi bilirler, iyi.
Cahit Koytak
Şub 23
Şub 23
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Günler izmarit diplerinde biriksin
O zaman mutlaka bir trenle gelirsin
Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin
istesen suyun tenine bitişirsin
ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın
İçimde iki yaşlı balık varsa,
İçimde biri pulsuz, iki balık varsa
Biri sensen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
Sonra postalamak istiyorum
Pulsuz bir zarfla
Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata
Bu kırmızı oyalarla saçlarımda
Beyaz bir tülbent gibi kalırsam
tenimde, süzemediğim tortularla
Gün olur sararırsa sayfalarda
Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın
Şimdiden bir hatırasın
Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan
Camsan, saydamsam, beni kırarsan
Simlerimle sevişirim seninle
O süslü sayfaların üzerinde
İçimde iki mutlu yıl varsa,
İçimde biri simli iki kadın varsa
Sen, gelirsen ve yok edersen
Bunu yazmak istiyorum sana
sonra postalamak istiyorum
Simli bir yılbaşı kartıyla
Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata
Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa…
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.
Şub 23
Sabahları âşık değilim dedim
Hakikaten de öyleyimdir
Her sabah rahat, neşeli olurum
Hatta sesime bakmadan türkü söylerim
Herkes gibi işime giderim ben de
Çalışmak sanki özlediğim bir şeydir
Sonra yavaş yavaş o aklıma gelir
Havam bulutlanır gitgide
Peşinden koşmaktan yorgun düşerim
Çekilmez olur artık şehir
Bilirim şimdi kırlarda
Bir hayvan sakince suya eğilmiştir
Trenler geçip giderken küçük kuşlar
Durmadan yer değiştirir telgraf tellerinde
Gitsem gezinsem derim limanda
Rıhtım kahvelerinden birinde otursam
Bir şey içsem ve dönsem
Değiştirsem elbisemi,
Yahut uzanıp saatlerce uyusam
Belki bu dertten kurtulurum
Derim ama akşam olur
Gene kapına düşer yolum.
Necati Cumalı
Şub 23
Hemen ön planda, binlerce papatyanın cilveyle oynaştığı cıvıltı bahçesi
Ne kadar güzel diye düşünüyorsun, tam da bahara yakışan görüntü
İçin kıpır kıpır mutlu olmaya değecek kadar
Ne yazık ki bir süre sonra solacaklar
İşte an’lık mutluluk budur
***
Uzakta gizemli ve insanı kendine doğru çeken bir dağ
Ama oldukça uzak belki bir gün hissiyle duruyorsun
Sen ne kadar çekinik dursan da
O bütün büyüleyiciliği ile düşlerini süslüyor
Diyorsun ki oraya bir varsam
Zirveye
Çok güzel olacak
Daha böyle bir mutluluk yok
Hep varmayı özlediğin beklentili mutluluk
***
İyi bak arada durgun sakin ve mütevazı bir yeşillik var
İki gösterişin arasında bütün sabrıyla orada
Üstelik bir ömür yanı başında
Ve aslında varlığını o yeşilliğe borçlusun farkında değilsin
İşte, ömür boyu saadet de onların yanında
Papatyasız yaşayabilirsin!
Dağlar da her zaman uzaktan göründüğü kadar etkileyici değildir,
Yorar çoğu kere,
Boşunalıktır bazen.
Ama o aradaki dikkatten kaçan yeşillik var ya
O senin bütün yaşamın boyunca fark etmediğin, ıskaladığın gerçek mutluluktur, her daim gözünün önündedir
Ama sen gözlerini yakındakinden ayırmadan uzaktakini hayal ederken görmezsin onu.
Aldanırsın hep.
Selma Özeşer
Şub 23
Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni
dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur.
Yüreğimde bir müzikle uyandır beni
tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir.
Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah.
Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim.
Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda
ben yanında yaralı bir dize gibi durayım.
Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni.
Fikret Demirağ
Şub 23
Bütün hazları tattım, kitapları okudum,
Ah, kandırmadı; kaçmak, kurtulmak istiyorum.
Bir başka köpükle gök arasındaki o kuşlar
Orada şimdi kim bilir ne kadar sarhoşlar!
Deniz çekiyor, deniz, kim tutabilir beni;
Gözlerde aksi yanan o eski bahçeler mi?
Geceler! Mahzun ısığı mı yoksa lambamın,
Beyaz kağıda vurur, korkar dokunamazsın;
Ne o, ne de çocuğuna meme veren o taze;
Gideceğim, ey gemi, bilinmedik ellere.
Demir al, sallayarak direklerini. Sızlar
Yürek ümitle, ama sonra her şeyi anlar.
Belki de fırtınaları çağıran direkler,
Şu anda, rüzgarla gelecek ölümü bekler,
O zaman ne yelken, ne ümit…ama sen yine
Kalbim, gemicilerin sarkılarını dinle.
Stephane Mallarme
(Çeviren: Orhan Veli Kanık)
Kemalettin Kamu çevirisi
Şub 23
İyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata,
Ve anlayabilmesi hayatın kendini nasıl algıladığını,
Ayakta kalabilen, atıldıktan sonra tehlikenin kollarına,
Fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisidir.
Ama güzelliği tanımış olmaktır daha da iyisi,
Bütün bir hayatın düzeni ve yüceliği olan güzelliği,
Harcanan çabaların zahmeti mutluluğun kaynağı olduğunda,
Ve bilmek, zaman içindeki onca zenginliğin adını.
Yeşillenmekte olan ağaç, dallarla örülü zirve,
Gövdenin üstündeki kabuğu saran çiçekler,
Tanrının doğasından gelme bir hayattır hepsi,
Çünkü üzerlerine eğilmiştir göğün bütün rüzgârları.
Ama meraklı insanlar kalkıp sorduklarında bana,
Bütün bunları hissedebilme cesaretinin anlamını,
Ne olduğunu kaderin, yücenin ve kazancın, derim ki
O zaman, hem yaşamak, hem de düşünmektir yaşadığını.
Eğer doğa yalın ve dingin yaratmışsa birini,
Bu bir uyarıdır insanoğluna neşeyle bakmam için,
Neden? Çünkü korkutur bilgeleri bile açıklık dediğin,
Ancak başkaları da gülüp şakalaşıyorsa tadabilirsin neşeyi.
Erkeklerin ciddiyeti, zaferler ve tehlikeler,
Kültürden ve bilinçten kaynaklanmadır bunların hepsi,
Hedef ise tektir: İyilerin en yücesi,
Kendisini varlığıyla ve güzel kalıntılarla belirler.
Bir seçkinler topluluğudur sanki bütün bunlar,
Onlardandır ne varsa anlatılmaya değer ve yeni,
Hiçbir zaman kaybolup gitmez eylemlerin gerçeği,
Tıpkı yıldızlar gibi, yaşam da görkem ve neşeyle parlar.
Gözüpek eylemlerdir yaşam denilen,
Yüce bir hedef, uyum dolu bir devinimdir,
Atılımlar ve adımlardır, mutluluk kaynağı erdemdir,
Ciddi iştir, ama katıksız gençliktir buna rağmen.
Pişmanlık ve geçmiş, bu yaşamda,
Temsilcisidir farklı bir varoluşun, biri yolunu
Açar zaferin, huzurun ve çekilmiş
Ne varsa yüce alanlara;
Ötekiyse sürükler işkencelere ve buruk acılara
Yaşamı hafife alanlar yıkılıp gittiklerinde,
Ve imgeyle yüz dönüştüğünde
İyi ve güzel davranamamış birinin yansısına.
Bir yanda algınabilirliği canlı varlığın,
Öte yanda kalıcılık, insan eliyle,
Neredeyse bir ikilemdir, biri adanırken yalnızca
Duygulara, ötekinin yolu uzanır acılara ve yaratıcılığa.
Friedrich Hölderlin
Çeviri: Ahmet Cemal
Şub 23
Bir yaz gülü gibidir hayatım,
Sabah göğüne açılan;
Akşamın gölgesi çökmeden üzerine,
Yere düşüp, ölmeye yüz tutan.
Alçakgönüllü yatağında,
Gecenin en hoş çiğleri serpilmiştir;
Sanki, yitirdiklerine ağlayacak;
Ama, kimse benim için gözyaşı dökmeyecek.
Bir sonbahar yaprağı gibidir hayatım,
Ayın solgun ışığında titreyen;
Çelimsizdir dokunuşu, kısadır randevusu,
Huzursuzdur ve hemen son bulur.
Yaprak düşüp yok olmadan,
Yandaki ağaç, gölgesiyle ağlaşacak.
Rüzgarlar, yapraksız ağaca feryat figan edecek;
Ama, kimse benim için iç çekmeyecek.
Bir resim gibidir hayatım,
Bir ayağı, Tampa çölünün kıyısında kalmış;
Yakında, yükselen gelgitlerin döveceği
Ve ardındaki izlerin, kumlardan silineceği.
Sanki, acı verir gibiyse de silinmesi;
Hepsi insanoğlunun izleri.
O yalnız sahilde, denizin çığlığı duyulacak;
Ama, ne yazık ki, kimse bana ağıt yakmayacak!
Richard Henry WILDE
Çeviri: Özlem Yaşayanlar
Şub 23
Bir anda olur biter -Ölmek
Hiç canın yanmaz diyorlar
Solmaktır aşama aşama
Sonra gözden tamamen yitmek
Kara bir Şerit –günün üzerinde
Şapkanın üzerinde bir tül
Derken günün hoş ışıkları gelir
Yardımcı olur unutmamıza
Yoktur O –gizemli varlık
İçi bizim zekamızla dolu
Çekildi derin bir uykuya
Artık kalmadı yorgunluğu.
EMILY DICKINSON
Çeviri:Tozan Alkan
Şub 23
Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta
göz kapaklarının kırmızı yaprakları altında.
Gömül vızıldayan sesin
düşen sesin halklarına
ve uzaklarda yankılanan
dilsiz bir çağlayan gibi,
davulların çalındığı yerde.
Bırak kendini karanlığa,
kendi etine gömül,
kendi yüreğine;
kemik, o mor şimşek,
kamaştırsın gözlerini, kör etsin,
mavi göğsünü göstersin akşam ışığı
körfezler ve gölgeli koyaklar arasında.
O sıvı karanlığında uykunun
ıslat çıplaklığını;
kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni,
o köpek danteli unut.
Sonsuz kadın, yitir kendini
kendi benliğinin sonsuzluğunda,
bir başka denizde buluşan bir deniz gibi
unut kendini, beni unut.
Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey
yeniden doğar
o ölümsüz, o yalın unutuşta:
gecenin kızlarıdır yıldızlar.
Octavio PAZ
(Türkçesi: Ülkü Tamer)