Kaçak Yaşama Vergisi

Günlerden o gün alıp başımı evin yolunu şaşıracağım
Taze ekmeğim eski kanlarım benim ellerim şaşıracak
Ya da tek başına acıkcaksın sen tek başına gözlerin
Hiç umrumda değil ya şundan şundan şundan korkuyorum
Kim uydurdu bu haziranı bu temmuzları bu yaşamaları gizli
kapaklı

Bu yulafları oğlakları bardakları bu bütün puştluklaru bu
şarkıları

Hiç umrumda değil yoksa yalnızlıklar, bozuk paralar uzun
boylu ay ışıkları, gelip gelip giden sarhoşlukar, sabahleyin
yalnız yatakta az az üşümek, hani insanın kendi kendini
bulamadığı, hatırlayamadığı saatler olur ya, işte onlar. Bir
keresinde böyle saatlerin birinde bir şarkı duymuştum da
çıkmıştım. Sonra bulamamıştım. Bir iğrenmiştim nedense,
gidip bir köşede kusmuştum.
Akşamları eve hep arka sokaklardan dönüyorum
Pencelerelere bakmıyorum dükkanların mostralarına
bakmıyorum

Kadınların eteklerine bakmıyorum hiç
Sağıma soluma bir baksam biliyorum sapıtmak işten değil
Bir baksam ertesi gün kimbilir nerelerde olurum
Uzak şarkıları dinliyorum sıkı sıkı aşık oluyorum
İyi niyetle merhaba ağaçlar evler bildik bulutlar
Öğrenciler memur kişiler bana benzeyenler
Ben kaçmaya çabalıyorum hoşnut muyum
Siz kaçtığınız yerde hoşnut musunuz
Konuşup gülüşüyoruz umumhaneye nasıl
gittiklerimizi anlatıyoruz

Hiç yanıma yöreme bakmıyorum
İlle şeytan minarelerini düşünüyorum büyük pullu deniz dibi
balıklarını
Kadınlar adamlar şehir uğultularda dolduran namussuz
kalabalık

Yorgun kalabalık iyi kalabalık alaycı düzenbaz kalabalık
Bir karışsam içlerine bir uyusam biraz gülmesem
Ertesi gün kimbilir nasıl yaşarım.
Bir çalıştığım oda var üç pencereli, bir arka yol, bir gökyüzü,
göre göre önceleri sevdiğim sonra alıştığım, sonra ezberle-
diğim artık kurtulduğum ağır aksak gökyüzü, her gün her
sabah bir şu kadar kuşun, adamın, uçağın, yağmurun, yu-
nup arındığu gökyüzü, bir de gece karışmaya başlayan
tek tük ışıklı, ama nasıl sıcak ışıklı tanıdık evler, Zekeriya
Bey’in evi, Sühelya Doğrusöz’ün evi, Ali Özaçar’In bakkal
dükkanı, Temiziş kolacısı Süleyman, sonra kendi evim, ya-
tağım, yorganım, çorbalar

Gidiyorum geliyorum dünyayı bu kadarcık belliyorum
Halbuki ben ne hinoğlu hinim aslında, iyice biliyorum, açlıklar,
inadına kanlar, çıngıraklar, dövüşken horozlar var, orman-
larda zaman zaman unuttuğumuz haydutlar, enginar tar-
laları, pamuk tarlaları, ırgatlar, sekiz yüz kadem derinli-
ğinde kömür arayanlar, zorlu aşklar, buğdaylar buğdaylar,
ilaçlar ilaçlar

Halbuki biliyorum biliyorum ama ne ben yokum ne olnlar eksik
Akşamları hep arka sokaklardan dönüyorum
Biraz bıkkın bir parça kırık korkunç umutsuz ve sakin
Eve geliyorum seni buluyorum bir seviniyorum bir kızıyorum

Sonra biliyorsun

Turgut Uyar

Dişlerimiz Arasındaki Ceset

biz şehir ahalisi, kara şemsiyeliler!
kapçıklar! evraklılar! örtü severler!
çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir.
bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler

nezaketten haklılardan yanayızdır hepimiz
sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
yaşamak deriz -oh, dear- ne kadar tekdüze
katliamlar ne kötü be birader

güneş neredeysek orada bulur bizi
ya cünup ve yalancı veya miskin ve ülser.
falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri
sayılar bizi bulur, o ayıp işaretler

saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi
hadım tarih, kundakçı matematik, geri kafalı gramer
evet bunlar gizlice örgütlenerek alnımıza
verem olmak üretimi düşürür ibaresini çizer

biz şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler
kalırız orda senetler, ahizeler ve tren tarifesiyle
kimbilir kimden umarız emr-i bi’l-ma’ruf
kimbilir kimden umarız nehy-i ani’l-münker
bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
memeleri ve boynu itimat telkin eder.

İsmet Özel

Bir Şeyle Mukayyetiz Serbest Değiliz Efendim

şaştım, senin hançerin bu kadar mıydı
varmadı yüreğime

için suçlu bir deniz gibi
dokunma yüreğime

tabansızım,aklım başımda, ellerim
uyanık bir atmaca gülüşünde

ellerin boyalı da olsa kentten de gelsen
dağdan değilsin
dokunma yüreğime

şu ölenler kimdi, şu şarkı nerden sana
dokunma yüreğime

sondur bu akşamlar, geceler diriltir beni
bir kuşun sesinde

sen nerdesin hepimiz nerdeyiz
güneş oyalıyor ikindiyi

bir kuş sesinde

kuşla mukayyet değiliz.

Turgut Uyar

Karanfil Sokağı

tekmil ufuklar kışladı
dört yön,onaltı rüzgar
ve yedi iklim beş kıta
kar altındadır.

kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
ray, asfalt, şose, makadam
benim sarp yolum, patikam
toros, anti-toros ve asi fırat
tütün, pamuk, buğday ovaları,çeltikler
vatanım boylu boyunca
kar altındadır.

döğüşenler de var bu havalarda
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
dağlara çekilmiş
kar altındadır.

şarkılar bilirim çığ tutmuş
resimler, heykeller, destanlar
usta ellerin yapısı
kolsuz,yarı çıplak venüs
trans-nonain sokağı
garcia lorca’nın mezarı,
ve gözbebekleri pierre curie’nin
kar altındadır.

duvarları katı sabır taşından
kar altındadır varoşlar,
hasretim nazlıdır ankara.
dumanlı havayı kurt sevsin
asfalttan yürüsün aralık,
sevmem, netameli aydır.
bir başka ama bilemem
bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
kalbim, bu zulümlü sevda,
kar altındadır.

gecekondularda hava bulanık puslu
altındağ gökleri kümülüslü
ekmeğe, aşka ve ömre
küfeleriyle hükmeden
ciğerleri küçük, elleri büyük
nefesleri yetmez avuçlarına
-ilkokul çağında hepsi-
kenar çocukları
kar altındadır.

hatıp çay’ın öte yüzü ılıman
bulvarlar çakırkeyf yenişehir’de
karanfil sokağında gün açmış
hikmetinden sual olunmaz değil
“mucip sebebin” bilirim
ve “kafi delil” ortada…

karanfil sokağında bir camlı bahçe
camlı bahçe içre bir çini saksı
bir dal süzülür mavide
al – al bir yangın şarkısı,
bakmayın saksıda boy verdiğine
kökü altındağ’da, incesu’dadır

Ahmed Arif

Her Sevda…

“Yeni aşk kelimeleri, yeni öğrenilen
incelikler öbür sevgiliye saklanıyor.”
F.Scott Fitzgerald

Her sevda başlangıçtır bir yenisine
Öteki başkaldırır daha bitmeden biri
Biz isteyelim istemeyelim sürüp gider böylece.

Baksak ki unutmuşuz günün birinde her şeyi
Ne o sevdalar, ne ölümsüz sözler kalmış
Toplasak toplasak hepsini işte
Onca sevda bir sevdayı yaratmış
Döner durur başımızın üstünde
Gözlerden ağızlardan saçlardan
Ellerden omuzlardan yapılmış bir hâle.

Ve çınlar herbiri bir silahın yankısı gibi
Bir yaşam boyu biz tetiği çektikçe.

Edip Cansever

Bir Gün Bir Yerde

bir gün, biryerde oturuyorduk.ben gidecektim; işim vardı. sen ,”sen gitsen yapman gerekeni yapsan; ben de burada beklesem seni ” dedin.

içim ışıldadı–ne güzel bir olanaktı bu:–

sen,beklerken ,’akıl gözü’nle benim yaptığım işi izleyecektin; ben de işimi yaparken, sürekli, senin orada bekleyişini–beklediğini–’göre’cektim.

ayrıyken,birlikte olacaktık.

burada temel olan şu:ben işimi yaparken senin beni beklediğini bilecektim;sen de ,benim,işimi,senin beni beklediğini bilerek yaptığımı bilecektin.

beklediğini bilecektim

bilerek bekleyecektin.

Oruç Aruoba

 

Yeşil Çayır

Yasla başını toprağa, bir zamanlar kalbimin çarptığı noktaya
Bir avuç toprak al üzerimden
Uzan şu yeşil çayıra
Beni hâlâ sevdiğin günleri hatırla

Yaklaş, çekinme
Yağmurlar yağsın başından aşağı
Beni düşün ayışığında yağmur çiselerken,
Ve uzaklardan bir tren geçerken

Temizle üzerimde biriken çalı çırpıyı
Ve mırıldan şarkımızı
Bir hava kabarcığıyım şimdi ben
Senin içinde süzülen

Gölgemde dur dinlen
Bak her şeyde ben varım şimdi
Bitecek rüzgar güllerinin hüznü
Müjdelerken yağmur kokulu bir günü

Tanrı savurduğunda yıldızları dört bir yana
Hangisi kuş hangisi çiçek ne fark eder
Benden azade bir hayat yok sana
Ola ki, bir ağaç gibi çıkacağım karşına

Hayır, veda etme bana
Gökyüzü nasıl onu söyle sadece
Çünkü bil ki gökkubbe çökerken üstümüze
Ardıç kuşlarını kovalayacağız biz seninle

Tom Waits
Çeviri : Alper Canıgüz

Kişi sevdiğini hep sonradan mı anlar?

Kişi sevdiğini hep sonradan mı anlar?

Sevdiği’ni/ sevdiğini

o sevdiği kişiyi / onu sevdiğini….

Oruç Aruoba

 

Ben Yokum, Beni Karıştırmayın

Odalar dolusu kitap, bunca basılı kâğıt…
Akıl ve selüloz karışımı
Hamurdan yoğrulmuş kafalarınız;
Mezarlarınıza kapanmış vıdı vıdı konuşuyorsunuz,
Vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı
Kurtların, böceklerin çeneleriyle;

Melekler perçeminizden tutuncaya kadar da
Konuşacaksınız…

Ben yokum, beni karıştırmayın;
Kulaklarımı balçıkla sıvadım ben,
Kafamın çatlaklarını, kalbimin deliklerini de
Dualarınıza, âminlerinize…

Vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı vıdı…
Bunca sözü nereden buluyorsunuz?
Ne kadar çok şey istiyorsunuz,
Ne kadar çok şey biliyorsunuz,
Mezar taşlarından çok, efendiler,
Kitabelerden çok.

Yeter, ama yeter,
Ölüler için de, diriler için de!
Susun artık, susun, siz kitaplardakiler,
Siz sahnedekiler, siz içimdekiler!

Ayıp ama, bakın, Tanrı konuşmak için
Sizin susmanızı bekliyor.

Cahit Koytak

Eskiden

Kucaklaşmamız
nemli bir toz bezinin
nadide bir vazoyu kucaklaması gibi sessiz
ve ihtiyatlı oldu.

Oysa kavuşma anlarında
kıvılcımlar çaktırır,
alevler çıkarırdık eskiden…

Cahit Koytak