Sanma ciddiyyet ile sarf ederim san’atımı,
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir.
Bezm-i meyde süfehânın saza meftûn oluşu,
Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir!
Neyzen Tevfik
Şub 23
Eğ yüzün şu gölgeye. Konuşma.
Geniş bir çarşaf gibi yay sessizliği
öyle düz, beyaz
üzerine bu dingin, çıplak ölünün.
Konuşma. Saç sözlerini
eski, silik sikkeler gibi toprağa.
Yanımızda yazın çıplak ölüsü
bir dağdan öbür dağa. Ey üzünç!
Yanımızda göz göz unutmabeni
Çiçekleri… Dokunma. Dokunma. Öldü
nicedir canınla beslediğin yaz
ve dindi su. Parça parça akıyor güneş.
Akıyor yüzün elimden. Eğil. Kulak ver
ağır ağır buruşmasına
bir yüreğin. Yoo hayır. Değil hiç kimse.
Yanımızda yüzükoyun yaz.
Kal biraz. Üzerime ger sessizliği
bir serin çarşaf gibi. Sınırsız. Beyaz.
Öldü yaz. Akıyoruz kuşla, yaprakla
dalgın gecesine bir uçurumun.
Sait MADEN
Şub 23
Bir dostun sıcaklığına
Öylesine
Yaslamak istiyorum ki başımı
Ya omzunu uzat sevgilim
Ya da telleri kopuk
Bir kemanı
Kanadının altına sığınacak
Bir kuş arayan
Eskimiş saçak gibiyim sensiz
Yada bütün balinalarının
Kıyıya vurup intahar ettiği
Bir deniz
Bir hitit çanağıyım
Toprağa gömülü
Ve sen
İlk kazısını yapan
Bir arkeolog ürkekliğiyle
Ellerinin arasına
Al beni
Tek dileğimdir çünkü benim
Sana yakın bir sunay akın
Sunay Akın
Şub 23
1.
o gün sait faik’indi pera
kimbilir hangi öyküsündendi
o insan kalabalığı
yüzünü seçiyordum yalnızca
aklımda bir asansör yalnızlığı
gümüş astarlı bir sözcük vardı dilinde
hiç kullanılmamış
tadı hala dudaklarımda
2.
adımlarımıza uyardı bütün sokaklar
evler kenara çekilirdi
birden yağmur…
düşerdi peşimize
serin odalarda harfleri
aşk ederdik birlikte
3.
yıldızları havuza bakan
bir bahçenin
çözülmüştüm büyüsüyle
o suya eğiliyordu
bir kuğu beliriyordu
kuğu mu benziyordu gelinciğe
yoksa gelincik miydi kuğu
aklıma bile gelmiyordu bu soru
sözcüklerin sessizliğe çekildiği
o çocuksu ikindide
zaman
geçtiği her şeyi öpüyordu
4.
Ne zaman kapıdan girse
kamaşırdı sözcükler
canımı tazelerdi sesi
içimde bir yalnızlık telaşı
çözülürdü ellerim
zamana uzanınca
gölgesi
usulca ayartırdık işte
düzenli bir güz vaktini
5.
başağın burcundaydı dünya
· o da öyle
· derin bir geceye terledik
· yaprak serinliğinde
bir güvercindi
kanadı
sözcükler yırtılırken
en sessiz harflerinde
çapaksız bir sabaha uyandık
başağın ikiz adı silinmişti teninde
6.
aşknişan bir ânı
özenle karşıladı sirkeci garı
birkaç tren daha geldi
insanlar zaten oradaydı
bir kalemim vardı verecek
onunsa bir şiir oldu armağanı
üç harfli bir sözcük gibiydi yüzü
gülüşü manzara
bir harf daha takınsa
hece’lerdi adımı:
-ellerimi avuçlarında
yıllarca tutmaya hazırla
şarkılıydım o gece
sigaram keyifle tüttü
düşlerimin arasında
7.
parmak izlerimiz
yakışınca yan yana
baktım
bembeyaz bir gelincikti
yanımda
cennete gitmeden de
şansa inandım
iyi kalpli bir sözcük gibi
yazılınca adıma
8.
rüzgârın anılarını dinledik birlikte
usulca dolaşırken bütün geceyi
tek bir yıldıza basmadık ama
denizde yansıyıp durdu
gözlerindeki dalga deseni
eğilip sözcükleriyle öptük
bal zamanı bu mu anne diyen bir çocuğu
ay dalından düşerken
zambaklar gibiydi yüzünde uyku
ama hâlâ bayramını koruyordu sesi
gecelerden pazartesi
ayların en
ağustosu
9.
acıyan bir şey vardı aramızda
bütün sözcükler ağır yaralı
kırgın bir yaprağa gül arardık da
tenimizde güz dalgınlığı
imlâsını bilirdik de bilmesine
yine de yanlış hecelerdik hayatı
10.
birbirimizi suçladık bir gün
affetmek için kendimizi
gece gelip sildi usulca
ağzımızdan sızan sözcükleri*
*Nasıl da kalabalıkmışız
biz böyle iletişip durdukça
bu yalnızlığa zaten zor sığarmışız
arada mı kalmıştık, araya giren mi vardı
biz öyle olsun istemezdik ama
bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıdı
11.
aslolan sözcüklerdir
tabii
gerisi elbette gevezelik
hadi okuluna yazdır beni
bugün harfleri sen dağıt
dilin gurbetindeyiz nasıl olsa
söze tutsak
hangi tümceye başlasak
-çıt!..
12.
susardım duysun diye sesimi
· o sözcüklerini bende bilerdi
· hem de seve seve
· seve seve katlanırdım ben de:
· sözcüklere kadar yolum var, demek
· peki
13.
bir yüzük verdi bana
hoşçakal sözcüğünden
yakarken ardındaki bütün harfleri
anlatmak uzun
kimbilir kaç yıl sürer daha
bende o gün
14.
kendime baktım da camda
aşk artık yüzümde
tek kat boya
en sevdiğim pencerem yitti
onunla birlikte
cumartesiler,pazarlar, sokaklar yitti
bense günlerdir
yerini yadırgayan bir sözcük gibi
kabzası parıldayan şu yalnızlığa
iki kurşun sıksam
iyi gelecek sanki
15.
koltuğunun yerini değiştirdim dün
yüzün beliriyordu camda
dudaklarından geçen güvercin
tozunu alıyordu sözcüklerin
sen ağzını açmıyordun ama
hadi çevir telefonu
bari dostluğunla oyala
16.
bu akşam da gülümsüyorsun fotoğrafta
gözlerinde taraf tutan bir sevgi
yüzün bana ayarlı
rüzgâr almayan bir sabahtı
ama kokun hâlâ odamda
hem içindeydim o anın
hem de dışında
sen yalnızca şaşırtmıştın
tutan bendim zamanı
17.
susmak da incitir sözcükleri
telefonlar kapanırken sessizce
dar kapımdın sen benim
yalnızca mektupların geçtiği
adresin sır tutmadan önce
hadi artık hadi
bir de benim sesimi dene
18.
artık ben kuruyorum gün doğumuna
başucunda bıraktığın saati
dalıp gidiyor sözcükler
sonra
yelkovan kuşlarını uçuruyor
yokluğunu öpüyorum yastığındaki
bilmem uyanıyor musun
19.
yağmur geceyi sağıyor hâlâ
balığım az önce öldü
alıngan bir karanlık tuttu elimden
bir türlü değiştiremedim ampulü
bu gece sözcüklere ilişmem artık
20.
yalnızca kitaplarını okuyorum nicedir
dokunmak için ellerine
altını çizdiğin satırlarda
sonra gözlüklerim buğulanıyor
hiçbir sözcük harflerini
tutamıyor bir arada
21.
yüreğim kabarmış yalnızca
heyecan yapmışım biraz
haber alacakmışım
kuş ağzında
birden susuverdi
anladım
seni arıyor ama
fincanın aklından bile geçmedi
oysa kartlar her şeyi biliyor:
kılıç kraliçesi
kınkanat sözcüklerin
adına vuran sesi
kupaların kralı
aşkın en keskin yeri
22.
bu sabah resmini kaldırdım raftan
günlerdir kaçırıyordu benden gözlerini
dargın beyaz
takvimlerden önce biten yaz
yalnızca
mutluluğa varsın
ha
23.
yaz bitti
ona özenen sonbahar da
senin alnında biriksin güneş
kış bana yeter
belki bir gün
yalnızlık
geldiğin yoldan gider
diyordum ki
sözcükler de dağıldı
bak
dikkatim gibi
‘ a s n
k o
ş s
u z
a
e
d
k
r’
b t e
i
24.
eylülle yaralı bir akşam üstü
tükürüp kurtuldu
beni
hangi harfi denesem
dilim acıdı
avucumda sözcük ölüleri
yüzüğümün izi kaldı benimle
yüzümü usulca yağmura dönüp
özenle silindim
nefretinden de
25.
avucundan havalanan
· o öpücük vardı ya
· dudağıma değdiğinde kanadı
· o günden beri mendil gibi kullandım
· bütün sözcükleri
ama artık öylesine unutsan ki
diyorum
ben bile bir daha
hatırlayamasam seni
Enver ERCAN
Şub 23
Şub 23
Öyle sevdalar vardır, biter biter başlar,
Buruk tatlar vardır, ağızda sürüp giden
Bir aşka vuran güneş kolayca batmıyor.
Yanıyor bin kollu şamdanı, tutuşuyor
Ufkunuzda camları göksel konağının
Ve bir yaz akşamı buhurdan gibi tüten
Hanımellerinin morumsu buğusunda
Bekliyor bahçenize dönük balkonunda
Sarmaşık gülleri kokladıkça kırmızı
Hüzünler, japonfenerleri arasında.
Öyle günler var, öyle anlar, hiç bitmeyen!
Nasıl bir ışık emmişler ki sevginizden
Ansızın başka bir yüzle güzel, kopmuşlar
Büyük Irmak’tan, ayrı düşmüşler desteden
Yağmışlar ilkyaz yağmurlarınca ve özlem
Açmış yaban çiçeklerini tarlanızda.
Ölümsüz günler onlar, bir hiçle beslenen
Zaman dışı güvercinler, uçma bilmeyen
Uzay ötesi ovalar, ayak değmemiş
Başka bir mevsim, başka bir dal, başka yemiş.
Esrir kim bassa o toprağa ve kim tatsa
O yemişten. Balla dolar testi, açılır
Açılmayan kilit, çiçeğe durur badem
Dolanır bilgelikle mutluluk yüreğe.
Ak bir bulut bekler üstünüzde havada
Kuşlar iner, devinme birden bitiverir
Çıt çıkmaz evrenden. İşte ortadasınız
Havuz, ağaç, deniz, ne varsa size göre.
İşte aydınlık size göre. Kısarsınız
Güneşi, gökyüzünü yakarsınız. Neden
Sonra, uzaklarda çektirilmiş bir resim
Gibi kalır aklınızda, gölgeniz, duru
Küçük bir bahçede susar gibi yaparak
Karşılıklı gizemlere daldığınız gün.
Oktay Rifat

Şub 23
I
Bir kaçağım ben.
Doğduğum günden başlayıp
el etek çektim kendimden,
kıldım beni bana dönek.
Gerekliyken yorgun düşmek
aynı yerde olmaktan
neden yorgun düşmemek
kendine eşit olmaktan?
Ruhum bende kendini arar
uzaklarda gezerim,
Tanrı yardımcım olsun
ruhum beni asla bulamasın.
Kafeste yaşamaktır biricik olmak,
ben olmaksa hiç olmamak.
Kaçarak yaşayacağım hep –
İyi ya da kötü böyleyim çünkü ben.
II
Sayısız insan yaşar içimizde,
hissetsem de düşünsem de bilemem
kim düşünür içimde kim hisseder.
Düşünceler ya da hisler için
yalnızca sahneyim ben.
Ruhsa, birden fazla var bende.
B e n’ se benden daha fazlası.
Herkes kayıtsız oysa
yaşadığım hayata:
Susturuyorum onları,
kendim konuşurken.
Hislerim, hissetmediklerim –
onlardan doğup da birbiriyle
çelişenler. Farkına varmıyorum
hiçbir şeyin – yalnızca yaşıyorum ben,
olmak istediğime kimsenin bir sözü yok.
Fernando PESSOA
Şub 23
O ki bardağa dökülen şaraptır
(Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır).
O ki sabah erken bir bahçedir
(Çayır kokusudur, serinliktir, muttur).
O ki esen yeldir kar erirken
(Çiğdemdir, ağaç çiçeğidir, okşayıştır).
O ki içilen sudur kana kana
(Özlemdir, doymayıştır, kardeştir).
O ki bir yüce ırmaktır akar
(Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir).
O ki maviliği belirsiz denizdir
(Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür).
O ki bir ince kızdır ak tenli
(Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır).
Cahit Külebi
Şub 23
Şimdi katar katar trenler Anadolu’da
Bahardan bahara dolaşmaktadır.
Biri Sivas’tan kalkar, biri Malatya’ya varır
Gurbetçiler Ardahan’dan, Posof’tan
Yayan yapıldak dağları aşmaktadır.
Bilmem bu delişmen sevda içinde halim
Nereye varır.
Nereye varırsa varsın umurumda mı
Hiçbir şey tutamaz beni artık.
Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk
Bir su ıslatır, bir sıcak kurutur
Denizlerde gemiler göklerde bulutlar
Pırıl pırıl sevdalardadır çağım
Hiçbir şey tutamaz beni artık
Bu bahar, bu ağaçlar, bu rüzgâr
Hoşça kalsın en eskisi en yenisii aşklarımın
Gitmek mi, gitmek ne demek kaçacağım.
Kalbim bu rahatsızlık içinde bir bakarsınız
En güzel türküsünü söyleyebilir.
Benim gözüm yollarda sulardadır
Yıldızlara karşı bomboş uykulardadır.
Ne iş ne güç, ne çoluk çocuk
Eylese eylese beni kararımdan -olmaz ya-
Bir kadın eyliyebilir.
Turgut Uyar
Şub 23
Orada yalan söyleyen kimseyi bulamazsınız Ömür Hanım. Orada sizin güzelliğinizden geçmemiş hiçbir şeyin yeri yoktur. Orada zaman yalnızca sizsinizdir ve binlerce hayatı içine alacak kadar geniş, dingin ve sevecensinizdir. İnsanlar yüreğinizin dokuduğu incelikleri giyinmeden geçemezler ülkenize. Sessizlik, ince tülbentlerinden süze süze, gün boyu sizi tüketen gürültüye bile bir değer kazandırır. Oturup kalkmanız kimseye bağlı değildir. Kendininizden başka kimseyi tedirgin etmezsiniz. Bir serçenin bile gözünün üzerinizde olmadığı bir özgürlüktür bu. İçinizden geçen her şeyi alın çizgilerinize kaşlarınızın arasına, dudak uçlarınıza, sesinizin bütün tonlarına dilediğiniz gibi yerleştirebilirsiniz. Hoşgörünüz de zulmünüz de yalnız kendinizedir. Örtülü yaşamak eşiklerin dışında kalmıştır Ömür Hanım. Aklınız ve yüreğiniz, düş gücünüz kadar özgürdür. kadınlar orada sizin istediklerinizi söyler. Kimse, sizin dışınızda bir yakınlığa tutunarak gelip sizi yağmalayamaz. Erkekler sizin istediğiniz kadar vardır. Aşkın bütün sitemlerinden kurtulduğu yerdir orası.
Şarkıları yalnızca siz seçersiniz. Bütün kahramanlarınız sizin yüreğinizi taşır. Birileri bakıyor diye dönüp bir yere bakmazsınız. Çoğunluğun güldüğü yerde canınız sıkılıyor diye ayıplanma sancısı çekmezsiniz. İçinizle dışınızın barışık olduğu tek ülkedir orası. Kapıları sadece isteyene açılır. Çıkış saati yoktur, dönüş saati yoktur. Duvarları duvar değil, yağmurun çiçeklendiği hayal bulutlarıdır. İstediğiniz denizi istediğiniz zaman tavana yerleştirip masmavi kesilebilirsiniz. İçinizden geçmeyen hiçbir söz dudaklarınızdan çıkmaz. Açık da olsa kapalı da pencerelerden ne isterseniz onu görürsünüz. Hiçbir üniforma, çıplaklığınızın gölgesi bile olamaz. Devletin bireye yenildiği yerdir orası. İnsanın kendisiyle ve dünyayla eşitlendiği en özel alandır ve yoksulluğa ancak orada gerçek anlamda karşı olur insan.
Uzaklık yoktur. Zorunluluk yoktur. Alınır satılırın dışındadır her şey ‘Bir kulak çınlaması/bir kirpik kırılması’, zamanın ve mekânın dışına çıkarır sizi. Birini gerçekten özlemişseniz ancak o zaman yüreğiniz etinize batar. Hiçbir şey eskimez yalnızlığın ülkesinde Ömür hanım. Camlara vuran ay ışığını bile, her şeyi kirpiklerinizle siler parlatırsınız. Gelen sitem etmez, gittiğiniz bir iyilikle kucaklar sizi. Gerçeğin paramparça ettiği ne varsa -bir düş, bir niyet, bir olanak-bir kuyumcu titizliği ile orada bütünleyerek, sabaha başlayabilir insan. Gecesini gündüzlerin, gündüzünü gecelerin dokuduğu has kumaşlardan bir yürek giysisidir. Bencil gibi görünen bu serdengeçtidir yalnızlık; gider kalabalıkla yıkanır, gelir kalabalıktan yıkanır.
Yalnızlık bizim içeriye ve dışarıya ışık veren biricik penceremizdir Ömür hanım… İki kanadı vardır, istekten ve korkudan; çarpar durur bir ömür içimizde…
Şükrü Erbaş – 1998
-Bir Gün Ölümden Önce-