Geceyi Kaldır Omuzlarımdan

Gel kaldır geceyi omuzlarımdan,
Ağrılar fışkırır değdiği yerde,
Bir kovuk örmüşüm yalnızlığımdan
Sensizlik boşluğu bakar içerde
Gel kaldır geceyi omuzlarımdan,

Abanır gövdeme koca gökyüzü,
Altında ezilir, kanar yüreğim.
Sırıtır karşımda geçmişin yüzü,
Kaybettiklerine yanar yüreğim
Abanır gövdeme koca gökyüzü.

Külümde ararım kaybolan beni,
Yakanlar keyfine bakadursunlar,
Tutamam, maziden sarkan gölgeni,
Gerçekler hayali yıkadursunlar,
Külümde ararım kaybolan beni,

Her kaçış, bir acı dalı uzattı,
Tutunabilecek başka neyim var?
Yaşam, beni bana böyle tanıttı,
Varlık varlığımı başından savar,
Her kaçış, bir acı dalı uzattı,

Kahır gönderine bayrak çekerim,
Yokluğun cehennem, varlığın sırat,
Ömürsüzlüğümle ömür sürerim
Dibinde selama durur hatırat,
Kahır gönderine bayrak çekerim,

İnsan ne değilse o olmak ister
Ben seni isterim; gel de çöz bunu,
Arala geceyi, yüzünü göster,
Başka türlü gelmez hasretin sonu
İnsan ne değilse, o olmak ister.

Gel kaldır geceyi omuzlarımdan,
Çok ağır geliyor sensizlik bana
Bir kovuk örmüşüm yalnızlığımdan
Şiirden taht yaptım içinde sana
Gel kaldır geceyi omuzlarımdan.

Osman VELİOĞLU

Göl

Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?

Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Seyrine doyamadığı o canım su yanında
Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak
Oturdum tek başıma!

Altında bu kayanın yine böyle inlerdin,
Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,
Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
O güzel ayaklara.

Ey göl hatırında mı? Bir gece sükut derin,
Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka

Birden şu yeryüzünden bilmediği bir nefes
Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.
Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
Şu sözleri söyledi:

“Zaman dur artık geçme, bahtiyar saatler siz
Akmaz olunuz artık!
En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
Hazlarını azıcık!”

“Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün
Hep onlar için akın;
Günlerle birlikte dertlerini götürün,
Mesutları bırakın.”

“Nafile isteyişim geçen saniyeleri
Akıp gidiyor zaman;
Geceye “daha yavaş” deyişim boş, tan yeri
Ağaracak birazdan”

“Sevişmek! Hep sevişmek! Akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz!
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer biz göçeriz!”

Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
Bize sevgi sunduğu sarhoş edici anlar,
Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
Matem günleri kadar…

Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?
Demek vefasız zaman, o demleri bir daha
Geri getirmeyecek…

Loş uçurumlar: mazi, loşluklar, sonrasızlık,
Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
Vermez misiniz geri?

Ey göl! Dilsiz kayalar! Mağaralar! Kuytu orman!
Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
Ne olur ey tabiat, o günlerin saklasan
Bari hatırasını!

Sakin demler de olsun, deli rüzgar da olsun
Güzel göl etrafını süsleyen oyalarda,
O kapkara camlarda, sularına upuzun
Dökülen kayalarda!

İster meltemlerinde, ister ürperişle esen
Seslerde, ister uzak ister yakında olsun,
Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
Ay ışığında olsun!

Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
Ne varsa işitilen, duyulan ve koklanan,
Desin ki: “Seviştiler.”

Alphonso de Lamartine

Gül Alışverişi

Uykudan uyandığımda bir gül taciri gördüm,
Gülü yüreğe değiştirdiğine çok sevindim,
Gülü yüreğe değiştiriyordu.

Sayrılık ve yara dolu bir yüreğimiz vardı,
Önce inanmadım gülü yüreğe değiştirdiğine.
Gülü yüreğe değiştirdi.

Pazarlık yaptık, dedi ki: takas etmem.
Güle tapıyorsan canı ve yüreği de verirsin üstüne.
Canını ve yüreğini de verirsin.

Dedim ki, kim değişir canını ve yüreğini bu gülle?
Pazarlık budur, dedi. Yaralı yüreği veriyorsun.
Yüreğin yaralı.

Canımı ve yüreğimi verdim, seslendi yüreğim:
Dedi ki: “Ey Cegerxwîn, değiştirdin yüreğini bir gülle.
Bir gülle değiştirdin yüreğini.

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Gulfiroş

Ez ji xew rabûm, gulfiroşek dî,
Pir gelek şa bûm, gul bi dil didî.
Gul bi dil didî.

Hebû me yek dil, tev jan û kul bû,
Ne bûme bawer, gul bi dil bidî.
Gul bi dil bidî.

Bazar me kir go, ser bi ser nadim,
Ê gulperest bî, can û dil didî.
Can û dil didî.

Min go kî didî, can û dil bi gul,
Go: ev bazar e, dil bi kul didî.
Dil bi kul didî.

Min can û dil dan, dil kiriye qêrîn,
Go ho Cegerxwîn, dil bi gul didî.
Dil bi gul didî.

Cegerxwîn (1903-1984)

Bülbül

Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne
Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden
O kara gözler, o pembe yanaklar nerede
O rayiha, o yüzdeki renk nerede

Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül
Niçin ağlayıp figan edersin
Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren
Sevdiğin burada işte, gözün önünde

Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu
Özgürsün hep, tutsağım ben
Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım,
Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim.

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

______________

Bılbıl

Hate ber derî min lê nanerî
Le gawa ew çu min dil daye du
Ka ew çawen reş,ka ew demên geş
Ka ew bihna xweş ka ew reng u ru

Yar min bankir ey bilbilê dîn
Lê ser çi digrî qerîn u nalîn
Yar’a te waye,lê ber çawaye
Ew deşt u çiya tew xweş kir bi bihn

Bilbil tu zanî gelo ez kime
Tu tim serbestî lê ez girtîme
Bê lis u hêlîn bê ol u bê din
Ezim cigerxwin xorte kurdime

Cegerxwîn (1903-1984)

Gelincik

Senin resmini yaparken
Parlak kırmızıyla laciverti
Birbirine karıştırıyorum.
Söyle bana ey gelincik
Toprakta ne al, ne lacivert,
Ne kırmızı, ne de sarı varken
Sen nasıl boyuyorsun böyle
Çiçeğinin yapraklarını?..

Nakagawa Kazumasa
Çeviri: Sami Akalın

Düş ve Şiir

Hep bilinen yaşantılar,
Hep bilinen imgeler.
Nasılsa bir düşte birleştiler,
Sonsuz yeni biçimlerle.

Hep bilinen duygular,
Hep bilinen sözcükler.
Nasılsa bir şairle buluştular,
Sonsuz yeni şiirlerle.

Sarhoş olunca anlar insan şarabın gücünü,
Aşka düşünce aşkı:
Siz benim şiirlerimi yazamazsınız
Ben sizin düşlerinizi göremem.

Hu Şö

Çeviren : Halil Bener

Bu ne biçim sonbahar

Bu ne biçim sonbahar
Ben anlamadım
Yapraklar yeşillenmek istiyor…

Nakata

Gözlerimi kim kapayacak?

Ölüm kapımıza hızla yaklaşan
Alaca kanatlı bir atlıdır şimdi
Nal sesleri içimizde yankılanan..

Oysa vakit çok erken
Öpünce seni gözlerinden
Yolculuk başlayacak..

Sen de yoksun başucumda
Gözlerimi kim kapayacak?

Şinasi Özden

Kundak

davacı değilim
savcıyı geri gönderin

geri durun şöyle
alışmadığımız şeyler bunlar
ne ilk öldürülüşüm bu
ne ilk yıkılışı evimin
cesetleri yan yana koyun
büyüğümü küçüğümün yanına
ayrılmasınlar

/her dönemeçte bir eşkıyaya
kendim veriyorum gömleğimi
gönül rızasıyla/

sizin gurbetinizde ilk vuruluşum bu
sanırım bundan telaşlandınız
ne var bunda
bir Robinson öldürülüyor
şunun şurasında
yahut Tarzan
yani bir çocuk

/kabahat kendisinindi
tam kırk kez öldürüldüğü halde
büyümedi/

savcıyı geri gönderin
davam yok

fazla malum olduğu için ebediyen meçhul kalacaktır
bu cinayetin faili

Murat Kapkıner

Hiç Kimse Beni Beklemiyor

beni gören
alelacele dolaşan ayaklarımla sokaklarda
bir yerlerde birileri bekliyor
bir yerlere gidiyorum sanır
halbuki hiçbir yerde
hiç kimse beni beklemiyor

‘artık bu solan bahçede’
ne gül kaldı nede gülistan
aşk yalnız bende sadık
yalnız ben kaderle yaşamışım
benim dışımda aşk mutlak yalan
rüzğar bende nasılda gerçek
fırtına bora
yüzüm bu aleme ait degil
sesimin büyüsü
ahretten
hem sığmıyorum
hem dünya tutması var
imansa işte müminim
çile ise işte eyyub
dayanmaksa
dayanamıyorum işte dayanamayarak
/aklımı alan
neden almadı canımı/

şeytan haleye boğar
gerçegi degiştiremezsin
geriye kalan beklemek

halbuki hiç bir yerde
hiç kimse beni beklemiyor
bilmek istiyorum
kimin için ölemiyorum

Murat Kapkıner