Usta İki Çay; Biri Açık Olsun

Sen devlet güçlerini abi sohbetlerinden
ve ikinci el kitaplardan tanıyan çocuk
Ayıp olmuyo mu böyle şiirlerinde
molotoflar kafaya sıkmalar falan?
Sen Taksim otobüsüne binerken
sesli selam vermeye utanan çocuk
o gün tekbir çığlıklarıyla fırlıcan mı cidden meydanlara?
Sen miting alanlarında bile
inceden bacılarını kesen çocuk
şimdi harbi harbi ‘kahrolsun (mu) amerika’ya?
Sen camı açık unutsa başı ağrıyan çocuk
Devrim deyip de güldürme lan beni!

Muğayir Muharip

Adam Olmak

Ağırlığı dünyanın
aşktır.
Yalnızlığın yükü
altında

Hoşnutsuzluğun yükü
altında,
o ağırlık
sırtımızdaki o külfet
aşktır.

Kim diyebilir ki öyle değil?
Rüyalarda
o ağırlık sürtünür
vücuda

Fikrinde
bir mucizedir,
hülyanda
kıvranır
insan olup
doğuncaya dek.

Şeffaflıkla yanıp kızaran
kalbinden bakınır-
ki hayatın yükü
aşktır

Ama biz üstleniriz onu
bitkin ve yorgun,
soluklanmak zorundayız
artık
kucağında aşkın,
dinlenmeliyiz
kolları arasında aşkın.
İstirahat olmaz
aşk olmadan;
yoktur uyku
aşk düşleri
görmeden,
delirsen de, ürpersen de
çıkmasa da serden
meleklerle makineler,
son temenni
aşktır

-acı olamaz o,
inkâr edemez
tutamaz kendini
yok sayılırsa:
Öyle çetindir ki yükü.
-yaymak zorundadır
kaygılar gibi çünkü
çevrilemez de geriye
verilir
yalnızlıkla
ölçüsüzlüğünün
şahaneliğinde.

Ilık vücutlar
parıldarlar birlikte
içinde zifir gecenin,

el uzanır
vücudun
tam ortasına,
ten ürperir
bahtiyarlıkla
ve gönül sevinçle tebellür eder
nazara-

evet, evet
buydu işte
benim istediğim,
isterdim hep bunu,
hep istedim,
dönmek istedim tekrar
bir çocuk gibi
doğduğum bedene.

Allen Ginsberg

He Shot Me Down Bang Bang

Oysa ben tüm yaşamı gökyüzü altında bir tatil olarak görüyorum.
Tezer Özlü

He Shot Me Down Bang Bang

seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat
geniş odalarda. bir oksijen çadırında.
ona kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim.

Lale Müldür

sana bir güzel öleyim bana bir güzel ağla

annem gözleriyle tamamlıyor çorbanın tuzunu
ne zaman mahmud’u ansa.
ordan biliyorum en acı aş
içine aşk doğranmış olandır.
sofra kurulur
toplanır tabaklar kaşıklar bardaklar
türküler toplanır sızılar
çektirilmemiş fotoğraflara bakılır
göz yaşında iyot varmıdır.
benim acilen ölmem lazım fuat.
bir soluk ölsem şurda.
bir soluk dursam
sen sevgilimi çağırsan başıma
tuzlasa beni
yere girdiğimde kokmasam.
sofrasını kursa
toplasa tabaklarını kaşıklarını bardaklarını
türkülerimi toplasa
çektirilmemiş fotoğraflarımıza baksa
bana bir güzel ağlasa
ölsem ben ona bir güzel
sevgilim benden bir çocuk yapsa.
adını aş/k koysa
bu gün yüzünde
bir vakit
kalmışlığım
unutulmasa…

Köksal Özyürek

Ana’tomi

Gözüm açık rüyalar gönderdiğin zamanlar bunlar
Yeminle! Uyanmayalım, yeminle son nefes, dudaklarında
Beni yaşayarak çok harcadı hayat
Çok küçükken bıraktım klasik dinlemeyi
Dil en iyi küfürle harcanır, bunu biliyorum sakın söyleme
İyi olduğum yalan, inanma onlara
Kesik bilekten düşen, mendil gibiyim sana
Al beni, ama n’olur ağlama
Ve kanamanın erdeminden geçerken hassasiyetim
Kurumsal bir kimlik gibi sana yaklaşıp,
iflas ettim demek değildi niyetim
dev bir amme hizmetiydik biz doğaya
göbek bağımızı Veysel’den aldık
o kara toprak elleriyle kopardı annemizden
onun kokusundan nefret ediyoruz artık!
Bunun için seviyorum belki kokunu
Ve kesmez artık bizi toprak
Büyüyen şeylere özeniyoruz
Genişleyen göğüslerimiz var
Cinayet işleyecek kadar sinirli inip kalkan
Şeylerimiz var
Ne çok alınganız klasikten uzaklaştığımızdan beri
Telefon etmeden gelme
Ya da
beni öldür git diyebiliyoruz
Hayat kısa metraj, onun da yarısı yok sanki
Hep seyir halinde üryan duruşlarımız
Anne öp beni, sonra bırak başka bir kadına!

İnan Arslanboğan

Mathilda F

          beni gideceğin yere kadar bırakabilir misin?

küfürlerle geçen çocukluğunu
bileklerinin bekaretini
ve kendine intiharla gösterdiğin
o gerçek yüzünü al,
beni aşağıda bekle!
acılarımın anahtarlarını alıp geliyorum
birazdan allah’ın gelecek
bataklıkta boğulan itler gibi öleceğiz!

daha sonra
bir yılana satar gibi
bana bir yalan satın al
ve zehrimin
seni gebe bırakabileceği bir öykü yaz!
belki iyi bir okula yazdırır
iyi bir orospu çocuğu yetiştiririz
belki ravelin bolerosu’ndan nefret eder
belki tüberküloz olur
belki de alnı secdeye değer?
mathilda,

bir hayvan çıkar ağzından
yeryüzüne iblis yağar
bir hayvan ki
boynuna geçirilen sutyen
dizginler kadınlığını
bir hayvan ki gözleri yok
dokunarak bulur et parçalarını
ve bir hayvan ki bir gün vurulur
kan emerim göğüslerinden

mathilda,
inan!

cehenneme girebilmek için
daha iddalı sevişmeliyiz!

mathilda,
hazırlan!

artık hiç kimse gelmeyecek
yalnızlığını al ve aşağı in
içine giden yolun ortasında
beni bekle!
acılarımın anahtarlarını bulabilirsem
gelip sana çarpacağım
ya da chopin’in beni itmesini bekleyip
üstüne düşeceğim…

her halükarda
yaramaz bir çocuk,
bir elinde annesinin eli
bir elinde jilet koleksiyonu
sana doğru gelecek
ve ben
bir yaz gecesi
rakı içerken
onu aldıracağım…

mathilda,
anla!

“iyi insan” olmak
bize hiçbir zaman
yakışmayacak…

bu yakınlarda birlikte ölebileceğimiz bir yer var mı?

Ümit Aydın

Yanılsamalar

1.
acının üstünden bir gece geçti, geride basit bir yalnızlık.
döndük pürüzsüz yüzüne yaşamın, asit döktüler içimize,
gözlerimizde bir karmaşa, toprakta uyku, toprakta engerek,
kımıltısız bomboş bir dünya zehirlendi demek,
ses oldu ölüm, cesaret

uygunadım girerdik, cıvıl cıvıl tomurcuklarla bahara, ama
gerilimler yaratığı soluk fotoğraflara çerçeve olurdum sonunda,
bu kaçıncı sönüşüydü yangınımızın, yüzyüzeydik ve gözlerim
körlerle o karanlık zamandan geçmenin ıstıraplı tadıydı,
zaman zamana zaman da geceye çevrildi, gece uslamaz hüzne,
senin adın çalar saat olsun, yüreğin yas tutmasın sakın, çünkü
sabahlar ihanet çıkmaz,
mutlaka ölümden başka söz verecek şey de var

odamda bir kitap açar gibi sığınırım gecene, korkmazdım,
feneralaylarında balonlu çocuklardım, cankurtaran sireni,
hiç ağlamazdım

kıvrım kıvrım belini ezbere bilirmişim, hani ince boynunu falan,
ilkgüz ışıkları kırılırmış, bildiğimiz ve bilmediğimiz,
uyurmuşuz yalın ve ıslak, akşamın ıssızlığında,
hüznümüz duvarda asılıymış, batak ve sapsarı,
susmak kutsalmış, ölüm de

ey küçücük çiğdemlerin kısık sesli aşkları
her köşebaşında eriyenler ve zaman avucumda
günübirlik yürürken o kadın kilisenin caddesinde
kollarımı çözmediniz,
akşamın sularında hüzün sıçrar serçelerin kanadına,
ucuna eklenir gecede o yaylım ateşi sevdalar, gökten sarkan,
dudaklarında bahçıvanın ılık bir karanfil tadı,
kadının göğüsleri kocaman bir gül ağacı,
ateş içimizde – kavgamızda çarmıha gersek bu kenti
neye yarar çünkü korsan ve sürgünsüz

2.
yalnızlık bir iskele gibi gecede denizin köpükleriyle buluştu
tütün, rüzgâr, içki
yalnızlık beni gibi sevgiye kavuştu
beyaz ve siyah arasında, o kareden bu kareye, satranç taşlarıyla
geçtim hendeklerinden gecenin
alımlı buzullar, kıtalardan, anadolu uygarlıkları
iyon, lidya, hititler kervanından
kapısını burdum tanrılarının

kurşuni düşlerimde öfkeyle haykıran bir anlatı bir sarhoşluk
sarmalandı hüzünlerimize, toprağa ışık diye düştük

deniz çekildi mi gözlerin de çekilirdi ay gibi üzgün
ve bir aşk yenik kalırdı hep

3.
bir insan düşün nerde kimbilir ve nasıl
sancısı ne, neyin gizini çözer düşlerinde, nedir seçenekleri
yoksa intihar mı eder
şiir kırıntıları var yüzlerinde o sabırsız insanların
çiçekler gamlanır canevimde
erken ölmek ölmek değil ölümsüzleşmektir
ah çatlayacak sabrımız, sezgimiz yorgun demek

sıkışmış yüreğimize kimbilir ne kadar hüzün
yitik değil yarınlarımız, yeşerir elbet
dönüşümüz kesin değil
tanyerinde su, ateş, toprak, hava
alacahöyük a mezarında yatan seslen bana

dikey, yatay, çapraz (ölüm ışıklarını) boyadık
son soluğunda yıkıldı yere bir martı
düştüğü yerde bir uygarlık…

Kaan İnce

Herkese Benden

bitirelim
kendi en yükseğinden itilince herkes incinir
yağmacıların ortasızlığı
güneş yanığı bir suratın ortasızlığı
çekirdeksiz mandalinaların ve çekirdeksiz kadınların ortasızlığı
biri bana söylesin
geldiysem ordaysam gerçekten
bitirelim şu işi
herkese benden
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan bahsederdim
basit bir el hareketiyle bitirilmemiş
akşam eve dönmese de hiç merak edilmemiş
espriler iyi, kadınlar çekirdeksiz, kimse ümraniye’de oturmuyor
boğaz manzaralı bir resimde oturuyor
kimse ne kadar çok incinmiyor, bitirelim
bu balık bir çocuk tüfeğiyle vurulmuştur diyorum
herkese benden
bunu hep kullanmak istediğimden değil,
ağızsız bir çığlık
ağızsız bir çığlık
herkese benden kendi etinden
bana
geçmemiş gelmemiş olmamışlardan
bir zaman, hiçbir etikette aralık 08 gibi saçma sapan bir şey yazmayan
neden çıkmayalım bu özürlü takvimden
aptalların gramerinden, mitoloji filan bilenlerin
noktalı virgülü hep en doğru yere: ah belinda filminden
yüzünü buruştur ve bunu kimseye açıklama
tek başına bilemediğin, tek başına bilemediğini…
kimseye açıklama
elmayı soyma, dilimleme ama dilimlenmiş bir elma hakkında
kasıkların çamaşırlarca kandırılması hakkında
peynirli poğaçalardaki peynirin yetersizliği hakkında
kendi yüsekğinden itilip düşürülenin incinmesi hakkında
bitirelim şu işi
bitirelim
geçmemiş olmamış gelmemişlerden geçelim
-hadi geçtik
ilk büfeden birkaç tane alabilirim
peynirli poğaça, tüfek, kalem; yirmi at ve birrum kızı
peki: birroman taslağı için kötü
hemen oracıkta adımı veriyorum
her kırkbir saniyede on bebek doğuyor
her elliiki saniyede onu ölüyor
bu on ısrarından hemen vazgeç
kayıtlara geçmeyen onbirinciden
geçme
işte aşağıda boş bir çerçeve
yazmak çizmek bedava
o en parlak cümleni, bilinmeyen hünerini
herkese benden

Osman Konuk

Ben kafiye düşünüyorum…

Ben kafiye düşünüyorum oysa sevgilim bana
‘Vechimden başka bir şey düşünme’ diyor
Diyor ki ‘Ey benim kafiye düşünenim rahat ol
Benim yanımda en güzel kafiye sensin
Harf ne oluyor ki sen onu düşünesin
Nedir ki harf? Üzüm bağının çitten duvarı
Harfi, sesi, sözü artık birbirine vurup parçalayayım da
Seninle bu üçü olmaksızın konuşayım, ah!

* * *

“Bu Mesnevî bir mânâdır yoksa feûlûn, fâilât değil”

* * *

Ey ezel padişahı, şu beyitten ve gazelden kurtuldum artık
Müfteilun, müfteilün, müfteilün öldürdü beni
Bir yanıltmacadan ibâret olan kafiyeyi sel aldı
Zaten şairlerin kafalarının harcı kabuktan ibâret kabuktan

* * *

Tanrı, şiir için kafiye aramaktan başka bir dert vermediydi bana
Nihayet ondan da kurtardı beni
Şu şiiri al da eski bir şiir gibi yırt gitsin
Mânâlar, zaten harfe, havaya sığmıyor

***

Ey dil ile söylenen söz
Ben ne vakit senden kurtulacağım da
Mârifet güneşinin nuru ile gerçek Padişah’ı bulacağım,
Dilden de, kıt’adan da, şiirimden de bıktım artık

Mevlânâ Celâleddîn

Yüreğimin Hava Raporu

His merkezimden aldığım verilere göre;
Sensiz geçecek her anımda,
Yüreğimdeki hava sıcaklığı,
Mevsim normallerinin altında olup,
İç kesimlerimde buzlanmalara neden olacak.

Giderek etkisini artıran sensizlik sayesinde,
Yanaklarımdaki nem oranında,
Hissedilir derecede yükselme gözlenecek,
Gözlerim, çok bulutlu yer yer sağanak yağışlı olacak.

Gönül vadilerime çöken ağır özlemin,
Etkisini artırmış olup,
Rüyalarımda bile, görüş mesafemi bir hayli daraltmıştır.

Aramızda yükselen ayrılık buzdağlarından gelen
“Alçak” basıncın etkisiyle,
Umut denizlerimde şiddetli fırtına bekleniyor.

Vuslata giden yollardaki kar kalınlığı boyumu aşacak,
Tesellilerin yol açma çalışmaları sonuç vermeyecektir.

Yüreğimden kopan sitemli şiir rüzgarları,
Arasıra orta kuvvette eserek,
Taş yüreğinde fırtınalara dönüşecektir.

Önümüzdeki günlerde hatta yıllarda ise;
Gönlüme düşebilecek cemrelerin sağlayacağı,
Bol güneşli ve sıcak hava akımları,
Yürek iklimimi ısıtmaya yetmeyecektir.

Hal hatır sormaya gelecek dostların yanlarında,
Derdimi çekme halatı, ilk yardım cümleleri,
Ve anti-aşk merhemi getirmeleri önemle duyrulur.

İyi haberlerle karşınızda olmak dileğiyle.

Arif ODABAŞ