Keşke

Deniz kokulu taşlar döşenmişti yollara
Ben bile bilmiyordum nerde ayrıldık
söndür küllenmiş sözcüklerini geçmiş zaman
sararan filizleri geç
yorumu gökyüzüne bırakılmış uçurtmalı tepeleri
uzun bir yol için aldığın ne varsa bırak ardında
saklayabilseydim dalgın bakışlarımı böyle zamanlar için
saçlarını taradığım sular, rüzgar ve karanlık
bak adın yazılı yeşim taşından örülü duvarda!

Murathan Mungan

Yüreğime Veda Ediyorum

Ay yıldızlarla oynaşırken
Acımasızdı geceler
Benden yana…

Ayazında üşüttüler beni
Ne kadar dil döktüysem de
Bir türlü vermediler seni.

Düşüncelerimde küllendim.
Bıkmadan usanmadan
Yaktığım ağıtlarla
Gecelerden
Seni dilendim.
Hüzünlerimi taç yapıp başıma taktım
Sadece yüreğimi değil
Ömrümü ateşe verdim, yaktım

Yine de
Olmazdı bir sitemim
Son ümidim etmeseydi firar

Şimdi yolun sonundayım
Dönülmez kararların narındayım

Artık biliyorum ..

Denk gelmeyecek ömrüm
Ömrünle

Birazdan
Veda edip gideceğim

Senle dolu yüreğime….

Almira Şehrazat

Güzelleme

Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

İşe bak sen gözlerin de burda
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık
Ne günah işlediysek yarı yarıya

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu
Uzanmış seni usulca öpmüştüm
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

Cemal Süreya

Üstü Kalsın

Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…

Üstü kalsın…

Cemal Süreya

Üvercinka

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil

Cemal Süreya

hepsi bu

topu topu sesini duymaktı amacım
çok değil, altı da, üstü de, hepsi bu
kaç kapının arkasına sakladınki
bulamıyorum yankısını sesimin…

zifir karanlıkta görmeyen göz,
demiri kemiren pas,
dudağı çatlatan tuz
susmuş sarkı kadar kederlidir
çocukluğumun bayrak törenleri…

bir iğde kokususun
bir kenti yoldan çıkaran sokaklardan birisin
bir yolsun, ayaklanmış bir günsün birbaşına…

küfür ki, bir iç çekmeden de kısadır
bir yolculuktur, sonu belli olmayan
açık yaradır, hiç kapanmayan…

Fadıl Öztürk

bizden başkası bilmeyecek bizi…

çok sıradan,
sıradan bir insan gibi değil sadece
herhangi bir şey gibi yaşayacağız,
taşta yosun, yosunda kuzey, kuzeyde yön
yönde gemiler yolunu bulucak okyanusta bizimle…

balık avlayan da biz olacağız, balık satan da
balığı satın alıp eve götüremeyen de biz olacağız
havda, karada ve denizde ordular peşimize düşmeden
yani avlanmadan önce balıkla gözgöze gelmeyi de bileceğiz
sadece balık mı, yok uçamıyorsak serçe de değilizdir
o mendebur, o hep bizden bir adım önde giden aşkın
peşinde koşan sarhoş adamlar gibi
çok basit görünmeyeceğiz sadece
aynen öyle yaşayacağız
fırında ekmek, caddede su birikintisi
sokak başında çiçek şatan olacağız mesela
adımız rütbesiz, adımız işmiz gibi tırışkadan bir giysi…
hani, rüzgar biraz hızlı esse havalandı, havalanacak kadar hafif
eften, püften havalanan polenler gibi aklı kısa sanacaklar belki bizi
ama değil, inan kardeşim değil, kurşundan dökülmüş söze gerek yok
edilmiş bir yemin gibi, hep alnımızda taşıdığımız o dudak izi gibi
çocuklar gözlerimizde damlasalar bile
bizden başkası bilmeyecek bizi…

Fadıl Öztürk

Baba Gitme

Bu mevsimler, hepten yalancı, baba
Sonra hep kar yağıyor, sonra hep kızıl-kıyamet..
Senin saçlarına kar yağmaz mı hiç,
Senin bıyıkların donmaz mı tipilerde..
Sen üşümez misin baba,
Sen üşürsen ben ağlamaz mıyım?..
Ayaklarına kapanayım, bu karda-kışta yolu tutma..
Baba…Ne olur gitme..

Baba, bak, vallahi masallarım kahramansız kalıyor
Zambaklarım soluyor,
Zümrüt kanatlı kuşlarım ölüyor..
Baba, ben bu saklambaç oyununu hiç sevmiyorum..
Sağım-solum sobe…
Nereye saklanıyorsun böyle,
Seni hiçbir yerde bulamıyorum baba..

Kurbanın olayım, bana bu oyunu oynatma
Baba…Ne olur gitme!…

Neden en çok sen gidiyorsun,
Neden en çok ben seni özlüyorum..
Baba, görmüyor musun, bulutlar çok karanlık
Ceketin ıslanır, ayakkabın su çeker
Ve sen de beni özlersin sırılsıklam

Baba, vakit akşam, gel inat etme
Baba…Ne olur gitme….

Baba, sen gidiyorken ben hiçbirşeyi anlamıyorum
Göklerden çağrılmak ne demek,
Yeni bir dünyaya doğrulmak da ne…
Baba, bulutlara binmek ne?
Gökkuşağının altından eğilip geçmek…
Kanatlı atlar… ne demek baba?
Dizlerine kapanayım, beni itme..
Baba…Ne olur gitme!….

Baba, senin aldığın bu pantolonum bir gün yırtılır,
Bu ceketin rengi solar,
Bu ayakkabı delinir, biliyorum..
Sonrası ne olur baba?…
Bir daha gözlerim hiçbir zaman böyle bakmaz
Hiçbir zaman büyüyemem ben sensiz
Baba, bu film başlamadan bitmiştir, bunu unutma..
Baba…Ne olur gitme!….
Baba…Beni unutma…….

Ali Kınık

Bir Göl Nasıl Uyandırılır

bir göl nasıl uyandırılır bilmem
neresine dokunulur
bir taş atsam korkup sıçrar mı
bilmem bir göl nasıl uyandırılır

düş mü görür kabus mu
acaba saati mi
belki derindir uykusu
balıkları kırılır

bir göl nasıl uyandırılır bilmem
beni karşısında görmek istermi
rüzgar eğmişse kaşlarını
kapısı mı vurulur

yorgunsa nasıl kıyılır
bir göl nasıl uyandırılır

Ali Ural

Üveyka

1

uykusuz bir çıplaklıktır karanlıklar
anahtar deliğinden sızar gibi aydınlık
bağışlıyor örtmediğim yalnızlıkları
kararıyor günbatımında birleşik kanatların
iki ülkeyi sırtlayıp taşımışsın habersiz
denizler ülkesinden ipsiz yalnızlıklara
bir ölüm demişsin bir hayat
kondurmadan ayaklarının ağrısına
getirip gelmişsin uzaklığı
hangi takvimde doğuyor gemiler
salıncaksız kurduğun bebeklik fotoğraflarıyla
göster yalnızlığın resimleşen halini
büyüsün ağlayan çocuklar
-büyü-sün göklerin seyrinden-
ağ kurup göklere güneşi yakalamak adına
bekleşsin altın kanatlı kuşlarla

2

ipsiz bir yalnızlıktır yokluğunun ipe götüren anları
gözlerinden yayılan parıltılı ana merhaba
ve bezirgan besteliyor kanatlarının yolculuğunu
bestenigarda büyü bir efsundur şahikalarla birlikte
kon ve anlat üveyka
anlat geçtiğin ülkelerin bensiz zamanlarını
tarihini birlikte yazalım ülkelerin
yıkıp yeniden kuralım
altın devrini yaşayan saltanatların
çıtası yükselmiş göklerin mahur telaşının
ateşin merhameti soğuğu nasıl unutturuyorsa
bende unutuyorum bakışında gözlerinin bebeğine
unutuyorum karanlıkların laciverdini
kanını seherin,ölümünü yalnızlığın
sen anlat üveyka çiçeğin tomurcuktan çıkışını
bir gülü anlat gözlerine değişinde
nasıl da boy verdiğini hayatım gibi
anlat üveyka
sen anlat

Üveyka
bir bütünlüksün sen hayatla ölümün
seni sevmekle başlayan ölümlere
hayatla karşılık verensin sen
indir ve göster bütün yağmurları
bulutsuz gözlerin denizdir üveyka
yokluğunda çöldür bütün limanlar
yitiğidir bütün eskilerin paslanışı
koş ve gel artık zamanıdır doğuşunun
yeni baştan sayfalara işlenerek
gel üveyka gel
artık zamanıdır.

3

üveyka
boynuma kement attığım
şehla bakışın nerde
nerde karanlığı aydınlatan
güneşten gözlerin
söyle ve gülümse
ışıkları yansıtarak tebessümünle
kelimeler acıtmayacak bu sefer
güzide bir şarkıya bürünerek
seni anıp duracağım üveyka
nerde her geçişimde aklımdan
kalbimi durduran sesin
söyle en güzel sözünü üveyka
meş’alesini yakalım aşkın kadehinde
yalnızlığı harlandıran kitaplarda
yakalım bütün kayıpları üveyka
birleşsin ellerimiz göğün altında
ıslanıp ıslanıp kurulanalım güneşte
sen bakıp dur gözlerime
gözlerime bak üveyka
beni divane eden gözlerinle

kanatlanıp kuşlar gibi aydınlığa
serelim gönül tahtımızı üveyka
kıskanacak Süleyman biliyorum Belkız gibi
kurup çıkalım üveyka en yükseklere
aşkın bekasıyla erelim varlığımıza
üveyka ah üveyka
bir üveyik gibi çarpınca kalbin
uçuşur içimde bütün çöllerim
tutuşur hasretinle
közler bütün benliğimi

4

üveyka ah üveyka
yokluğunu anmayacağım bu sefer
hep varlığınla işleneceksin
zümrudi göklerde
üveyka
ah üveyka
yokluğunu saymayacağım zamanla
her gün senle olsun diye
bakıp bakıp duracağım denize

Üveyka
gözleriyle denizleri kudurtan
yokluğuyla yakıp savurtan
çöl güzelim,deniz mavim
hasretim herşeyim
adınla anacağım cenneti
adınla yaşayacağım cenneti
yokluğunda arafta kalmış gibiyim üveyka
gel ve tasvir et göster cennetimi
dokunup bağrıma temizle mahşerimi
gel üveyka gel
zamanıdır düşlerin inzarıyla gülmenin

üveyka
çöl güzelim ,deniz mavim
hasretim…
herşeyim..

Bilal Can