Kırkikindi Yağmurları

Sabahları âşık değilim dedim
Hakikaten de öyleyimdir
Her sabah rahat, neşeli olurum

Hatta sesime bakmadan türkü söylerim
Herkes gibi işime giderim ben de
Çalışmak sanki özlediğim bir şeydir
Sonra yavaş yavaş o aklıma gelir
Havam bulutlanır gitgide
Peşinden koşmaktan yorgun düşerim

Çekilmez olur artık şehir
Bilirim şimdi kırlarda
Bir hayvan sakince suya eğilmiştir
Trenler geçip giderken küçük kuşlar
Durmadan yer değiştirir telgraf tellerinde

Gitsem gezinsem derim limanda
Rıhtım kahvelerinden birinde otursam
Bir şey içsem ve dönsem
Değiştirsem elbisemi,
Yahut uzanıp saatlerce uyusam
Belki bu dertten kurtulurum
Derim ama akşam olur
Gene kapına düşer yolum.

Necati Cumalı

Bir Fotoğrafa Biraz Felsefe Katmak

Hemen ön planda, binlerce papatyanın cilveyle oynaştığı cıvıltı bahçesi
Ne kadar güzel diye düşünüyorsun, tam da bahara yakışan görüntü

İçin kıpır kıpır mutlu olmaya değecek kadar
Ne yazık ki bir süre sonra solacaklar
İşte an’lık mutluluk budur

***

Uzakta gizemli ve insanı kendine doğru çeken bir dağ
Ama oldukça uzak belki bir gün hissiyle duruyorsun
Sen ne kadar çekinik dursan da
O bütün büyüleyiciliği ile düşlerini süslüyor
Diyorsun ki oraya bir varsam
Zirveye
Çok güzel olacak
Daha böyle bir mutluluk yok

Hep varmayı özlediğin beklentili mutluluk

***

İyi bak arada durgun sakin ve mütevazı bir yeşillik var
İki gösterişin arasında bütün sabrıyla orada
Üstelik bir ömür yanı başında
Ve aslında varlığını o yeşilliğe borçlusun farkında değilsin
İşte, ömür boyu saadet de onların yanında

Papatyasız yaşayabilirsin!
Dağlar da her zaman uzaktan göründüğü kadar etkileyici değildir,
Yorar çoğu kere,
Boşunalıktır bazen.

Ama o aradaki dikkatten kaçan yeşillik var ya
O senin bütün yaşamın boyunca fark etmediğin, ıskaladığın gerçek mutluluktur, her daim gözünün önündedir
Ama sen gözlerini yakındakinden ayırmadan uzaktakini hayal ederken görmezsin onu.
Aldanırsın hep.

Selma Özeşer

Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni
dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur.

Yüreğimde bir müzikle uyandır beni
tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir.
Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah.
Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim.
Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda
ben yanında yaralı bir dize gibi durayım.

Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni.

Fikret Demirağ

Deniz Meltemi

Bütün hazları tattım, kitapları okudum,
Ah, kandırmadı; kaçmak, kurtulmak istiyorum.
Bir başka köpükle gök arasındaki o kuşlar
Orada şimdi kim bilir ne kadar sarhoşlar!
Deniz çekiyor, deniz, kim tutabilir beni;
Gözlerde aksi yanan o eski bahçeler mi?
Geceler! Mahzun ısığı mı yoksa lambamın,
Beyaz kağıda vurur, korkar dokunamazsın;
Ne o, ne de çocuğuna meme veren o taze;
Gideceğim, ey gemi, bilinmedik ellere.
Demir al, sallayarak direklerini. Sızlar
Yürek ümitle, ama sonra her şeyi anlar.
Belki de fırtınaları çağıran direkler,
Şu anda, rüzgarla gelecek ölümü bekler,
O zaman ne yelken, ne ümit…ama sen yine
Kalbim, gemicilerin sarkılarını dinle.

Stephane Mallarme

(Çeviren: Orhan Veli Kanık)

Ten bitirdi hazlarını, tükendi kitap;

Kaçsam, kaçsam uzaklara… Üstümde mehtap;
Sanıyorum en güzeli mestoluşların
Gökle engin arasında uçan kuşların.
Kim tutacak denizlere bağlı bu gönlü?
Ne gözlere gülümseyen bahçenin gülü,
Ne sütbeyaz kâğıtlara aksi lambanın
Ne dizinde yavrusunu emziren kadın.
Gideceğim, güzel gemi haydi demir al,
O ellere yelken aç ki sanılır masal…
Bir üzüntü, küskün ama umutlarına
İnanıyor mendillerin elvedasına.
Belki deli rüzgârlara uyan direkler
Karayelde bir kazaya baş eğecekler
Ve görünmez olacaklar… Denizler derin
Gönül, dinle türküsünü gemicilerin…

Kemalettin Kamu çevirisi

Ruh Huzuru

İyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata,
Ve anlayabilmesi hayatın kendini nasıl algıladığını,
Ayakta kalabilen, atıldıktan sonra tehlikenin kollarına,
Fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisidir.

Ama güzelliği tanımış olmaktır daha da iyisi,
Bütün bir hayatın düzeni ve yüceliği olan güzelliği,
Harcanan çabaların zahmeti mutluluğun kaynağı olduğunda,
Ve bilmek, zaman içindeki onca zenginliğin adını.

Yeşillenmekte olan ağaç, dallarla örülü zirve,
Gövdenin üstündeki kabuğu saran çiçekler,
Tanrının doğasından gelme bir hayattır hepsi,
Çünkü üzerlerine eğilmiştir göğün bütün rüzgârları.

Ama meraklı insanlar kalkıp sorduklarında bana,
Bütün bunları hissedebilme cesaretinin anlamını,
Ne olduğunu kaderin, yücenin ve kazancın, derim ki
O zaman, hem yaşamak, hem de düşünmektir yaşadığını.

Eğer doğa yalın ve dingin yaratmışsa birini,
Bu bir uyarıdır insanoğluna neşeyle bakmam için,
Neden? Çünkü korkutur bilgeleri bile açıklık dediğin,
Ancak başkaları da gülüp şakalaşıyorsa tadabilirsin neşeyi.

Erkeklerin ciddiyeti, zaferler ve tehlikeler,
Kültürden ve bilinçten kaynaklanmadır bunların hepsi,
Hedef ise tektir: İyilerin en yücesi,
Kendisini varlığıyla ve güzel kalıntılarla belirler.

Bir seçkinler topluluğudur sanki bütün bunlar,
Onlardandır ne varsa anlatılmaya değer ve yeni,
Hiçbir zaman kaybolup gitmez eylemlerin gerçeği,
Tıpkı yıldızlar gibi, yaşam da görkem ve neşeyle parlar.

Gözüpek eylemlerdir yaşam denilen,
Yüce bir hedef, uyum dolu bir devinimdir,
Atılımlar ve adımlardır, mutluluk kaynağı erdemdir,
Ciddi iştir, ama katıksız gençliktir buna rağmen.

Pişmanlık ve geçmiş, bu yaşamda,
Temsilcisidir farklı bir varoluşun, biri yolunu
Açar zaferin, huzurun ve çekilmiş
Ne varsa yüce alanlara;

Ötekiyse sürükler işkencelere ve buruk acılara
Yaşamı hafife alanlar yıkılıp gittiklerinde,
Ve imgeyle yüz dönüştüğünde
İyi ve güzel davranamamış birinin yansısına.

Bir yanda algınabilirliği canlı varlığın,
Öte yanda kalıcılık, insan eliyle,
Neredeyse bir ikilemdir, biri adanırken yalnızca
Duygulara, ötekinin yolu uzanır acılara ve yaratıcılığa.

Friedrich Hölderlin
Çeviri: Ahmet Cemal

Bir Yaz Gülü Gibidir Hayatım

Bir yaz gülü gibidir hayatım,
Sabah göğüne açılan;
Akşamın gölgesi çökmeden üzerine,
Yere düşüp, ölmeye yüz tutan.
Alçakgönüllü yatağında,
Gecenin en hoş çiğleri serpilmiştir;
Sanki, yitirdiklerine ağlayacak;
Ama, kimse benim için gözyaşı dökmeyecek.

Bir sonbahar yaprağı gibidir hayatım,
Ayın solgun ışığında titreyen;
Çelimsizdir dokunuşu, kısadır randevusu,
Huzursuzdur ve hemen son bulur.
Yaprak düşüp yok olmadan,
Yandaki ağaç, gölgesiyle ağlaşacak.
Rüzgarlar, yapraksız ağaca feryat figan edecek;
Ama, kimse benim için iç çekmeyecek.

Bir resim gibidir hayatım,
Bir ayağı, Tampa çölünün kıyısında kalmış;
Yakında, yükselen gelgitlerin döveceği
Ve ardındaki izlerin, kumlardan silineceği.
Sanki, acı verir gibiyse de silinmesi;
Hepsi insanoğlunun izleri.
O yalnız sahilde, denizin çığlığı duyulacak;
Ama, ne yazık ki, kimse bana ağıt yakmayacak!

Richard Henry WILDE
Çeviri: Özlem Yaşayanlar

Bir Anda

Bir anda olur biter -Ölmek
Hiç canın yanmaz diyorlar
Solmaktır aşama aşama
Sonra gözden tamamen yitmek

Kara bir Şerit –günün üzerinde
Şapkanın üzerinde bir tül
Derken günün hoş ışıkları gelir
Yardımcı olur unutmamıza

Yoktur O –gizemli varlık
İçi bizim zekamızla dolu
Çekildi derin bir uykuya
Artık kalmadı yorgunluğu.

EMILY DICKINSON

Çeviri:Tozan Alkan

Unutuş

Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta
göz kapaklarının kırmızı yaprakları altında.

Gömül vızıldayan sesin
düşen sesin halklarına
ve uzaklarda yankılanan
dilsiz bir çağlayan gibi,
davulların çalındığı yerde.

Bırak kendini karanlığa,
kendi etine gömül,
kendi yüreğine;
kemik, o mor şimşek,
kamaştırsın gözlerini, kör etsin,
mavi göğsünü göstersin akşam ışığı
körfezler ve gölgeli koyaklar arasında.

O sıvı karanlığında uykunun
ıslat çıplaklığını;
kıyıya kimbilir kimin bıraktığı gövdeni,
o köpek danteli unut.
Sonsuz kadın, yitir kendini
kendi benliğinin sonsuzluğunda,
bir başka denizde buluşan bir deniz gibi
unut kendini, beni unut.

Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey
yeniden doğar
o ölümsüz, o yalın unutuşta:
gecenin kızlarıdır yıldızlar.

Octavio PAZ
(Türkçesi: Ülkü Tamer)

Maydanoz

Hadi git
İşkillenip durmasın söyle
Şimdi sabah işler değişti

Edip’e bir hal oldu şiir yazıyor de

Sus bakalım sen de bıcır böceği
Hişt
Ot musun fasulya çiçeği misin
Seni dinleyecek değiliz

Ötüşün bakalım enayi dümbelekleri
Aklınız olsa kuşluğa özenmezdiniz
Hanginiz çıktı da iki satır yazdı
Hanginiz kafa şişirdi tutsaklık için
Hanginizin insanlığı tuttu birdenbire
Her şey ama her şey bizden olsun değil mi
Bizdik sanki sizin yerinize
Dünyanın kuşu köstebeği
Bizdik kum gibi serili patlıcanlar
Şöyle bir açınca çiçeğini
Dökünce kurtlarını rahatlayan

Ama yaşamaya gelince
Ayrımız gayrımız yok

Edip Cansever
-Dirlik Düzenlik-

Aşk

sen ateşsin, hiçliğin inşa ettiği
arzu, acı dolu ve parlak, çölde kaybolan
gün iskelesi

ağacın yelesindeki akşam
geyik boynuzundan aya tırmanan
eğrelti otu, kırılgan
ve uçucu alev, tülsün sen
ömürsüz hazzı yanılmaların
tatlı ormanda telaşsız duman
yalan yemişi adil ve bilge toprağın

altın eşikli dağda
yankısın sen, ıssız koruda rüzgâr
efsaneler yazan fısıltısı zamanın
yer altı cennetisin, Hades’in vaveylası
buz tutmuş çayırsın ateşin köklerinde

sen isteksin, narda kanayan bıçak
tere sinen kırmızıdaki koku
kösnül çiçek canın tene sunduğu
karanlıksın, kaf dağında evsiz kuş
kadar yalnız, düşleriyle
dans ederek yanan tek kanatlı gecede

kor ve külsün
aynı gülün geçmişinde büyüyen
tinin gizli tarihi
ak tarihi, yok tarihi, korun ipek eliyle
külü eşeleyen derin tarihi

ölümün tuzusun sen
şafakta uyanan bir çığlık gibi
Troya’da Helen’sin, Antartika’da çimen
tozda dünya arayan Kentauros sürüsü

hayatsın sen
Nymphe’sin, tohumda bekleyen meyve
mürver gölgesinde yeşeren rûya
ihanetsin, Kirke’nin güzel sesi
bir gülüşün içine saklanmış ejder
sevinçsin sen
sevinç perilerinin gözlerindeki keder

unutulmuş yalanlardan dökülmüş
unutulmuş anlardan sökülmüş hançer
gibi çıplak, gibi kirli ve safsın
gömülü çalgıların çıngır telinde
hep yarıda kalan kırık şarkısın

Ayten Mutlu