Beni mi Seviyorsun?

Kadın adamı çok seviyordu…
Yemyeşil ovalarını verdi adama
Yaşam fışkıran.
Beni seviyor musun?
Evet, dedi adam…
Güneşini, ayını verdi kadın
Yıldızları taktı bir bir adamın omuzlarına…
Beni seviyor musun?
Tabii, dedi adam…
Kadın çağladı
Gürül gürül akan pınarını verdi adama.
Beni seviyor musun?
Elbette, dedi adam…
Kadın bağlandı
Yaşam ipini adama verdi.
Bir oldular tek oldular adamla.
Beni seviyor musun?
Biliyorsun, dedi adam…
Kadın dağlarını verdi adama
Tırmandılar doruklara.
Beni seviyor musun?
Aşağılara baktı adam zirveden
Başkalarını gördü
Sustu adam…
Ağladı kadın…
Gözyaşını verdi adama
Almadı adam…
Kadın onurunu verdi adama
Şaşırdı adam…
Sordu yine usulca kadın
Beni mi seviyorsun?
Onu da seviyorum seni de, dedi adam…
Sustu kadın, sustu
Verecek bir şeyi kalmadığında…
Senin yüreğine ihtiyacım var, dedi adam
Başkasını sevebilmek için…
Çıkarıp yüreğini verdi kadın.
Korktu adam…
Beni sevmiyor musun, dedi adam.
Sesi yoktu kadının söyleyemezdi.
Gözleri yoktu kadının ağlayamazdı.
Kalbi yoktu kadının sevemezdi.
Onuru yoktu kadının yaşayamazdı…

Nurdan Ünsal

Yenilgi

Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim.
Binlerce yengiden de bana değerli olan sen!
Dünyadaki tüm parlak başarılardan
sensin yüreğime yakın olanı!

Yenilgi, yenilgim, baskaldırım
ve de benim kendimle tanışmam.
Sayendedir ki, hala ben ayağı yere basan
ve solmuş defneler peşinde koşmayan
biri olduğumun bilincindeyim;
ve sende, yalnızlığımı buldum
ve de herkesten uzak,
ve de gururlu olmayı.

Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım
ve de kalkanım.
Gözlerinde okudum tahtı arayanın
kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü.
Ve, bir kimsenin derinliklerindeki
esasını anlayabilmemiz için
onun gücünü söndürmemiz gerektiğini.
Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki,
bir meyvenin tadına varılabildiğini.

Yenilgi, yenilgim,
benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım
şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.
Ve senden baska hiçkimse bana söz etmeyecek
kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından
ve de geceleri yanan dağlardan.
Ve sen, tek başına
ruhumun sarp ve kayalık
yollarından tırmanacaksın.

Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim
sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz;
ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız
içimizde ölmekte olanlara;
ve tutunacağız, tüm gücümüzle,
güneşin karşısında;
ve de tehlikeli olacağız.

Halil Cibran

Yaş Dolar Yüreğime


‘Yağmur çiseliyor kente’

Arthur Rimbaud

Yaş dolar yüreğime
Yağan yağmur misali. 

Nedir bu usanç söyle 
Yerleşen canevime?
Ey tatlı yağmur sesi 
Damlar üstünde, yerde! 
Bungun kalp hediyesi, 
Ey yağmurun türküsü! 
Sebepsiz dolduruşu 
Tiksinti duyan kalbi, 
İhanet değil, ne bu? 
Sebepsiz bir kuruntu. 
Odur en kötü tasa 
Bilmemek niçin’ini. 
Ne bir kin, ne bir sevdâ, 
Kalbimde bunca cefâ.

Paul VERLAINE

Duygusal Söyleşi

Buz tutmuş o ıssız eski park içinden
İki hayaletti demin kayıp geçen.

Gözleri sönmüş, gevşemiş dudakları, 
Güç duyulur neler fısıldaştıkları. 
Buz tutmuş o ıssız eski park içinde 
Geçmiş günlerden söz etti iki gölge. 
– Eski coşkumuzu anımsıyor musun? 
– Ne diye anımsayayım istiyorsun? 
– Yüreğini yine titretir mi adım, 
Yine girer miyim düşüne? – Yok canım! 
– Ah o dudaklarımızın birleştiği 
Anlatılmaz mutluluk günleri! – Belki. 
– Gök masmaviydi, umut koskocaman. 
– Umut kaçtı kara göğe darma duman. 
Böyle geçtiler yoz yulaflar içinden; 
Yalnız geceydi sözlerini işiten.
Paul VERLAINE

Yaşamıştım Aklımda Kalmış Özür Dilerim

Azaldı günlerim biliyorum
Kelimelerim azaldı
Bilsen sonsuz dikkat ediyorum
Senden başka şey konuşmamaya

Yeni şarkılar yeni mevsimler
Yok hiç
Işıklar salkım saçak mutluluklar
Denize yürümek ve ellerin
Kara bakmak ve ellerin
Hiç

Büyük bir şey olmuş
Ruhumun saati durmuş

Daha çoktu melekler biliyorum
Gök boş değildi böyle
Ah dalmış konuşmuşum uyanıp susayım
Yaşamıştım aklımda kalmış özür dilerim.

Mevlana İdris Zengin

Sürü Sürü Kuşlar Ölüyor

Sürü sürü kuşlar ölüyor
Ağıtlar yükseliyor kavaklardan
Getirdiğin yağmurlar aşkına söyle
Mecnun yanımı kim kurcalıyor?

Kalbimin öte yanı kayalık
Fırtınalar yakın.

Bir sözüm mü kaldı söylenmedik
En ıssız yerinde bu şehrin, bu gecenin?
İçimde eski zamanlardan kalma bir cezbe.
Getirdiğin yağmurlar aşkına söyle
Susayan kim cinnetime?

Pencereme güneş eridi
Aklıma çözüldü saçların
Düşlerime taşan bir ırmak gibi
Köklerimi topraksız bıraktın.

Zalimce geçiyor rüzgâr ormandan
Yedeğinde yıl dönümü marşları.

Ellerini bıraktığı yerde bulamayan ben miyim?
Ben rüzgâra kapılmış bir öbek keven miyim?
Oysa ben bir gürgen olmalıydım kökleri muhkem
Sığırcıklar sığınmalıydı dallarıma
Böyle durumlarda intikam yeminleri mi etmeliyim?

Kanatıyor kalbimi bu şarkılar
Hayra yorma esareti.
Bende esaretin ıssız yanları var
Sağlama al düşlerini.

Hicabi Kırlangıç

Kalbimin Çıkmaz Sokağı

bu limoni günler, bu sağır gecedir beni güzel bulan
ağırdan bir şarkının başlayışı gibi alıştıran sana
suçu yoktur kimsenin yaşadıklarımdan
bir hayalsin sen, çaresizim ben kapında

ellerin bir bulut gibidir, dokunsam dağılacak
tebessümünü bilirim sadece bir hayal
raylarından fırlayan bir lokomotifim ben de
uykusunda kendini bir insan sanan
her şey, sahiden her şey sahte
gerçek tımarhanelerden kaçmış bir deli
her gün beni yeniden ve yeniden şaşkın kılan

bu limoni günler, bu buz mavisi düşlerdir
beni anlamlı, beni mahzun, beni alımlı kılan
yüzünde kelebekler uçuşuyordur uyurken sen
sen uyurken Pan sihirli flütüyle ormanlarda
en güzel perileri büyülüyordur
ve bir tavşan izliyordur olanları kovuğundan

bu sarı, bu tuhaf sanrılar, bu limoni gece
damağımda kahve tadı gibi kelimeler
her nefeste bir kelime karanlığa ve denize
fırlayıp fırlayıp gitmekteler

bu devinimi kalbimin beni mahsun kılan
bu deli saçması hayat
ve sen içimde çoğalan şey
ve sen kalbimin çıkmaz sokağı
bu canhıraş haykırış
beni yeniden yorumlayan

ben bir kadının doğurduğu çocuğum
kadınların büyüttüğü bir çocuk
kadınların acı çektirdiği bir o kadar
hayatı kadınlardan öğrenen
ve bir tebessüme bu hayatı
bir anlama, köle kılacak kadar
seven bir çocuğum ben
bu limoni gece, bu istanbul şehrinde

evet işte gerçek bu, sen varsın
oysa hep düşlediğim bir şeydin
varmışsın gerçekten etten ve kemikten
ve varsın artık seni var kılmış kalbimde.

İlhami Atmaca

Anımsama

Her şiir biraz yalanla başlar
Ve her şiir biraz ölümdür.
İşte bir bir sürüyorum taşlarımı
Ne kaldıysa cebimde
Ve en son askerim ölene dek
hiçbir savaş yitirilmemeiştir

Size hiç bakılmamış aynalar getirebilirim
Alır ardınıza bakarsınız çünkü hep dönüktür sırtınız
Sen geceyi alnında soğutan gülünç ve zavallı insan
Bırak lambaların yalancı aydınlığını
Şimdi hangi kapıyı acsan
Orada ölüm
Kandilsiz bir ruh gibi beklemektedir.

Olmdık intiharlar taşıyoruz cebimizde
Elimizde gülünç ve acıklı bir kahraman sureti
Çalınmış,açılmış ve kapanmış kapılar çalıyoruz
Saatlerimizi hep yanlış saatlere ayarlıyoruz
İşte bu yüzden aramızda hep kelepçesiz dolaşır caniler

İşte iki adım daha atıyorum
Artık söylenecek hiçbir sözüm kalmadıdilimde
İçimde kar yüklü geçit vermez anılar
Ve her şiir biraz ölüm
Bir bir çekilip gidince dostlar.

Her şiir biraz yalanla başlar
Varlığın ve yokluğun ikiz yalnızlığında….

Hey Sen!
Her oyuna yedek soyunan zavallı insan
Uygun adımla yürüyüp
Aykırı düşler kurmayı bırak
Çık artık sıradan..

Tuğrul Tanyol

Sana İlişkin

Sana ilişkin her düşüncem
Bir dize olabilseydi koca bir şiirden
Hiçbir aşk kitabı
Daha büyük olmazdı benim bu kitabımdan
Ama şimdilik pek ince bu kitap
Çünkü üzerinde pek çalışamıyorum
Seninle geçirebileceğim saatleri
Şiire harcamaya kıyamıyorum.

Resul Hamzatov

Son Aşk

Ah, nasıl da sevecen ve kör bir tutkuyla
Severiz son demlerinde ömrün…
Parlasın parlasın veda aydınlığı

Son aşkın, batan günün…

Yarı gök gölgeyle kaplandı
Sadece batıda bir ışık parçası,
Uzasın, uzasın bu büyülenmişlik
Ağır ol, ağır ol ey akşam ışığı.

Yürekte sevecenlik azalmıyor
Damarda kan azalsa da;
Sen hem mutluluk hem umutsuzluksun
Ey son aşk, son sevda!

Fyodor Tyutçev
Çeviri: Ataol Behramoğlu