Karısı için bir şiir yazdı ozan

Karısı için bir şiir yazdı ozan:
“Işığımsın benim, yıldızım, şafağımsın,
Yanımdaysan, her şey güzel, doyumsuz,
Yok musun, her şey acı, tatsız!”

Tam bu sırada karısı -yıldızı ve ışığı-
Gülümseyerek gelip kapıda durdu
“Yine mi sen?” diye bağırdı ozan,
“Çalışıyorum, Tanrı aşkına git başımdan!”

Resul Hamzatov

Aşık Değilsen Eğer, Bırak Kapını Çalsın Aşk

Âşık değilsen eğer, bırak kapını çalsın aşk,
âlem dediğin ağrıtacak
sen gittikçe, dipsiz olacak,
mutluluk ve keder aynı zamanda vuracak.

Sözün özü: Bir uçurumdur aşk,
gölge ve ışık, şiir ve manzum,
orda nice nesnenin sûreti, mahzun
ve aynı zamanda neşeli yansıyacak.

Sefalettir o, dehşettir tarifsiz,
fakat onsuz yaşamak da imkânsız.

Ruben DARIO

Özleme Mekan

I
Eski bir kilise avlusu nasıldır bilirsin
Bilirsin çinisi çalınmış kırık bir pusulada geçer zaman

Nasıldır bilirsin böyle bir avluda soluklanmak
Seni görmediğim günlerin küflü ekmeğini bilirsin, bekliyorum

Su alan bir kalyonla, bilirsin bir kara parçasıdır yüzün
Bir ormandır bir koydur bir buluşma yeridir

Ve yoktur onu da bilirsin. Eski bir avlu nasıldır bilirsin
Bir yaşanmış bizimdir ve gözlerim vaha faslında durur

Bilirsin, kırık camlardan içeri gözlerin derin
Sonsuz, ey çarşambanın akşamında özlenen

Anladım sensin şu kaybolan ellerime mekân
Sonsuz teninde ellerime kısacık ömür sensin

Çağırmayan sesin akşamın ve telefonların uğultusuyla
Nasıldır bilirsin yön bilmemek, bilirsin
Bir kedinin gözlerinden içerisi çöldür…

II
Durup özlemini günlere bölüyorum
Eski bir avluda kuyu nasıldır bilirsin
Görünmez ulu gözlerine sesleniyorum
Karanlık sensin, susuzluk sen, aydınlık sen
Dökülüyorum yataklarından suların
Yokluğunu bağışlıyorsun alıp bekliyorum.
“Ne avutur ki beni senden başka”

Metin FINDIKÇI

Faydalı Bilgiler

hayata bir çentik atmak istiyordum
zamana senden iz bırakmak
sözcüklere gerek vardı, ağlıyordun
oysa küçük beyaz bir yalan yeterdi

kendimizi şaşırtmayı sevdik
hatırlamanın verdiği hazzı
aramızdaki o değersiz boşluğu
kırılıp dökülmeleri, paramparçalığı

sıradan öğütlerdeki felaket haberleri,
unutulmuş çocukluğumun o uzun ırmakları
bir bakış, anlamsız bir gülüş; suç ortaklarımız
gölgelerin renginde birbirini bulan bedenlerimiz

öncesi ve sonrası olmayanların denizinde
yalnız kadınların aldığı şehir kokusu
anlamı kalmayan yeminlerle
hepimiz öleceği gün

kandırmaya bıraktım benliğimi
ellerinin sıcaklığına hayran
inceliğin yansıdı yüzüme
seninle her konuştuğumda daha çok üşüdüm

Metin CELAL

Unutamam ki Seni

Birden bire şimşek gibi çarptın beni,
Hiç aklımda yokken, hatırlattın kendini,
Keşke hiç aramasaydın beni,
Düştün aklıma unutamam ki seni….

Yine eskisi gibi olalım diyorsun, ağlıyorsun,
Bir daha olmaz sende biliyorsun,
İnan beni çok üzüyorsun,
Düştün aklıma unutamam ki seni…

Seni seviyorum diyorsun,
Benim seni sevdiğimi nerden biliyorsun,
Bana çok acı çektiriyorsun,
Düştün aklıma unutamam ki seni…

Senden kopmak çok zor geldi bana,
Sarılmak istiyorum sımsıkı sana,
Bir daha sevme diyor aklım ama,
Düştün aklıma unutamam ki seni,
Sevdim bir kere unutamam ki seni….

Melisa Gürpınar

Buluşmada

yine bütün güzelliğini kuşanıp gelmişsin
gözlerinde şafaklar söküyor
umutlar doluşmuş kirpiğinin ucuna
bu kör karanlıklar içinde gözlerin gibisin

hangi mevsimden topladın yüzündeki parıltıyı
o uzun uzadıya emilesi dudaklar
hangi yemişin kırmızısı
bu zemheriler ortasında güzelim
afrika sıcağında mı getirdin gülüşünü

yine bütün güzelliğini kuşanıp gelmişsin
gamzelerinde baharlar çizgileniyor
bir söğüt dalı saçının her teli
firari özlemlerimin tutuklusu gibisin

bilmem bu kaçıncı âşık oluşum sana
bu kaçıncı şiir tadı
her buluşmada çoğalıyor gökyüzü
kalbim titriyor dilin dilime değince
ah üşümek midir bu yangının adı

dünyam güzeli
götürme bütün güzelliğini

Devrim Murat DİRLİKYAPAN

Yazın Sonu

sararır mevsim, terk etmeye hazırlanır
yorgunluk basar, çöküveririz bulduğumuz ilk yere
bir sıcaklık ararız, kaçarken yakalayacağımız
ürpersek de çıplak vücutlarımızı sunacağımız gün ışığı
o uyuşukluk haline yakınlaşan tenler

üşürüz, yine de bırakmak istemeyiz sahili
havlulara sarınıp son kez yattığımız öğle uykuları
başımızı annemizin omzuna koyup kurduğumuz düşler
belki de budur özlemle ardından baktığımız

bırakıp giden aşk, ıslaklığı kaçamak öpücüklerin
kararır ve yiter gökyüzü ile birlikte
serin bir rüzgâra dönüşür, yağmura
yalnızlığımızı giyiniriz süzerek anı olan sevgilimizi
yolcu ederiz; bir melek olsun, bahara gelsin dileğiyle

kanatlarını da götürür giderken, tüm neşemizle birlikte
artık sadece kendimizi sarar kollarımız
sahil hazırlanır ıssızlığa, sonbahara, kışa
el sallar ardımızdan duşun son damlalarıyla

Metin Celâl

Balıkçılar

– Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
Bugün açız yine; lakin yarın, Ümid ederim,
Sular biraz daha sakinleşir… Ne çare, kader!

– Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta…

– Olur;
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz…
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: – Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

Hala
Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi.

– Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme…
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,
Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.

– Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
– O gitmek istedi; “Sen evde kal!” diyor…
– Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?

Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
Bir ihtilac ile etrafa ra’şeler vererek
Uğulduyordu…

– Yarın yavrucak nasıl gidecek?

şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
ılerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak –
şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
Siyah kaburgasını… Ah açlık, ah ümid!
Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
Eliyle engini guya işaret eyleyerek
Diyordu: “Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!”

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; “Yürümek,
Nasibin işte bu! Hala gözün kenarda… Yürü!”
Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır… ölüyor:
Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle,
Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler…

Tevfik Fikret

Dostlar Beni Hatırlasın

Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.

Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek,
Dostlar beni hatırlasın.

Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir,
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

Aşık Veysel

Seyyah Oldum Şu Alemi Gezerim

Seyyah oldum şu alemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkarımla okur yazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

İki elim gitmez oldu yüzümden
Ah ettikçe kan yaş gelir gözümden
Kusurum gördüm kendi özümden
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

Bozuk şu dünyanın düzeni bozuk
Tükendi daneler kalmadı azık
Yazıktır şu geçen ömüre yazık
Bir dost bulamadım gün aksam oldu

Gene kırcalandı dağların başı
Durmadan akıyor gözümün yaşı
Verdiği emeği alıyor kişi
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

Kul Himmet Üstadım ummana daldım
Gidenler gelmedi bir haber alam
Abdal oldum çullar geydim bir zaman
Bir dost bulamadım gün akşam oldu

Kul Himmet