sevmeye başlayınca birini
kendimi yıkıp yeniden kurarım
çünkü;
bu yeni bir aşktır
ve temeldeki yerini mutlaka alacaktır.
dikkat! ..
yabancıların inşaat alanına girmesi tehlikeli ve yasaktır…
Metin Altıok
Şub 23
Şub 23
İlk önce :
Benli gözlerini öptüm
Sonra gözlerimin değdiği heryeri
Böyle başlamaz mı
Sevişmek
Bir sevda için ölüp ölüp dirilmek
Yanlızlığına inanıp
Bir anıyı hatırlayıp
Bir bukle öpücük kondurmak
Yanağına
Deli gibi ölürcesine
Hatıralarla sarılıp
Ufuklara dalmak gibi
Bir kez sevip
Bin defa ölmek gibi yaşam
Söylesene çiçeğim
Böyle başlamaz mı
Sevişmek
Metin Altıok
Şub 23
Sevdaydı bulduğum sende,
Sende buldum senden geçtim.
Terk ettim sanma sakın;
Yeni bir hızla bilendim,
Çağıldayan özgür sesinde.
Şimdi gel durdurma beni.
Çünkü sevda bir nehirdir,
Akar insan bütünlüğüne.
Türlü kollar alarak
Katar onları benliğine.
Yürekten yüreklere yönelir.
Şimdi gel dondurma beni.
Metin Altıok
Şub 23
gelmediniz, ben hep sizi bekledim
eksilen yanlarımla
sizden saklı eskidim
her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için
gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani
Aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey
yalnızca ufuklar yeniledim
Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk
her sevgiliyle biraz daha biraz daha
sizden saklı eskidim
Şub 23
Hüzün eskisi eflatun bir akşam süzülürken gökyüzünden,
ne zaman gittiğini bile farketmeden….
gelivereceksin.
Bir bir dökülecek takvimden yapraklar.
Sensiz geçen seneler tek kalemde silinecek yalnızlık defterimden.
Sanki hiç gitmemiş gibi sarılacaksın bana.
Ben hiç gitmemişsin gibi kucaklayacağım seni.
Ayakkabılarını fırlatacaksın bir köşeye,
çantan kapı ağzında öylece kalakalacak.
Mantonu çıkarırken havadan sudan konuşacaksın.
Havanın soğukluğunu, dolmuşların kalabalığını,
topuklu ayakkabının kadınlar için bir işkence olduğunu ve zavallı ayaklarının
kara yazısını.
Çocuksu bir heyecanla anlatacaksın,
vapurda nasıl simit attığını ve nasıl çılgınca kapıştığını martıların.
Içtiğin sahlepi, burnuna kaçan tarçını.
Ayrı ayrı …
bir çırpıda…
Sırtına bir yastık alıp uzanacaksın ,
bahçede ki manolyayı seyreden cam önündeki koltuğa.
– Işte.
diyeceksin.
– Işte beni buraya bağlayan şey bu . Koltuğun, manolyalar ve sen….
Saat 6 ‘yı,
yüreğim seni vuracak.
Radyoda bilmediğimiz makamda şarkılar çalacak.
Ayak ucuna oturacağım.
Her akşam ki gibi küçücük ayaklarını dizlerime koyacaksın.
Okşanmaya hasret bir kedi yavrusu gibi gözlerini kapatıp mırıldanacaksın .
Küçücük ayaklarını ovacağım.
Sobanın üstünde bir ıslık tuturacak porselen çaydanlık.
Ve aşk demlenecek buharıyla.
Ben gizlice seni seyredeceğim.
– Yanıma uzan.Özledim
diyeceksin.
Daracık kanepede yanyana uzanacağız.
Saçlarının kokusundan başım dönecek.
Akşamın vurduğu saçlarında ışıklar oynaşacak.
Ve pervaneler görse terkedip bilmem kaçıncı kez tavaf ettikleri ışığı ,
saçlarında dönecek.
Ateş böcekleri çakacak gözbebeklerinde.
Gözlerindeki ateş böcekleri , gözbebeklerimi tutuşturacak.
Tanırım bu yangın arifelerini.
Bilirim gözbebeklerinde başlar bu yangınlar,
ardından bedenlerimize sıçrar kıvılcımlar
ve
savrulur avuçlarımızdan külrengi sevişmeler.
Öylece uzanacağız yanyana
Zamansız mekansız.
yıkılacak duvarlar önce, silinecek peşi sıra ruhumuzdaki tüm izler.
Vapurlar bilmediğimiz makamlarda çalacak düdüklerini,
bir yakadan diğer yakaya.
Kızkulesi aşkını anlatacak içli içli ,
Salacak’da bir adam kadehini kaldıracak batan güne karşı,küfrederek bir fahişeye.
Bir kuş ölüsü kıyıya vuracak, bir kuş çıkacak yumurtadan.
Galata kulesi daracık sokaklarda aşkları deşifre edecek ardı arkası kesilmeyen öykülerle.
Trenler kalkalacak istasyonlardan, trenler varacak istasyonlara.
Bir uyuşturucu gibi dağılacak gece şehrin damarlarına.
Biz kaldığımız yerden başlayarak sevişeceğiz.
Sobanın titrek ışığında gölgelenecek çıplak tenin.
Teninde gümüş rengi yakamozlar fısıldaşacak.
Bedenin bilmediğin makamda şarkılar söyleyecek.
Ilk cemre dudaklarımdan dudaklarına düşecek.
Dudaklarında taptaze arzular filizlenecek.
Ikinci cemre avuçlarına düşecek avuçlarımdan.
Titreyecek ürpererek tüm bedenin.
Avuçlarım yanacak teninden ve avuçlarım teninle ferahlayacak.
Dokunduğum her yerde manolyalar açacak.
Ben manolyaları koklayacağım teninden.
Bir deniz gibi çırpınacak ruhunda aşk.
Ruhumdaki deniz, ruhundaki denize karışacak.
Çılgın med-cezirlerle dalgalanacağız.
Med-cezirlerle dağılacağız.
Gel-git zamanları.
Med- cezirler,
Med-cezir zamanları.
Ardarda ,
soluksuz.
Çığlık çığlığa
En derinlerdeki dehlizlere kadar uzanacak deniz .
Dalga, dalga..
Korkusuzca kış ortasında tomurcuklanacaksın.
Bitecek yüzyıllık sessizlik.
– Kadınım diyeceğim,
ve üçüncü cemre düşecek en derinlere…..
Şub 23
Denizler geçiyor içimden.
Dalga,dalga
denizler.
Köpük, köpük.
Dalgalı denizler içimden geçen.
Soluk mavi,
sonsuz mavi,
açık mavi.
Biraz uçuk mavi,
biraz kaçık mavi denizler.
İçim geçiyor.
İçimden gözlerin gibi denizler geçiyor .
Her geçen denizde, içim biraz daha çırpınıyor.
Kesilen hayalarına ağlıyor Uranos.
Bir damla kan,
bir damla hayat sızıyor denizin en mahrem yerine.
Kesilen hayalarına ağlıyor Uranos.
Ağlıyor deniz.
Ddeniz ağlıyor haykırarak kaybettiği bekaretine
bacak aralarından süzülüyor Uranos bembeyaz köpük köpük,
tüm erkekliğiyle.
Yok edilen doğmamış çocuklara hayat sunan.
Bir damla kan ,
bir damla hayat sızıyor denizin en mahrem yerine.
İçimden geçen denizin rahminde döllenen güzellik.
Kasıklarında doğum öncesi o sızı.
ve
Kasıklarında doğurmanın o hazzı saklı denizler..
Köpük,köpük kıyıyan vuran güzellik Aphrodit.
Her doğumda ve her sevişmede yeniden kaybedilen bekaret.
Masumiyet.
Ve yeniden denizin bacak aralarından süzülen köpük.
Arzu,
Sehvet.
Sevişme sonrası yataklarda uçuşan
Defne kokusu.
Yaban mersini kokusu.
Sonbahar sürgünü kokusu.
Amber kokusu.
Kıyılarıma vuran güzellik Aphrodit.
Denizler geçiyor içimden.
İçimde geçen denizlerin içinde dalgalanıyor.
ince ince yalıyor kıyıları sehvet.
Baştan çıkarıyor teni.
Teni tenden sıyırıyor.
Usul usul sızıyor ruhlara ilk fahişe Gahi.
Dokunma .
Sevişme.
Çıldırma.
Çıldırtma.
Dokun.
Seviş.
Çıldır.
Çıldırt.
Ve kabullen içindeki
her sevişme sonrası öldürdüğün hayvanı.
Denizler geçiyor içimden.
İçimden geçen denizlerde batan gemiler.
İlk ihanet ,
İlk aldanış.
İlk cinayet.
Tekrar tekrar Habili öldürüyor Kabil.
Kan sızıyor topraktan tüm soylara.
ilk böylebulanıyor ihanete aşk,
ilk böyle bulanıyor kan insan dölüne.
Kendi mezarını kazıyor insan.
Tekrar
tekrar.
tekrar
tekrar ölüyor, öldürürken.
Ve her defasında ihanete bulanmış aşklara
sevdalanıyor.
Bir karga geceye boyuyor sabahı.
Bir karga öldürdüğü kendi soyunu gömüyor toprağa.
Tekrar tekrar Habili öldürüyor Kabil.
Tekrar tekrar ölümü seçiyor Habil.
Yeniden yeniden gömüyor Habili Kabil.
İnsan kendi soyunu gömüyor toprağa.
Ve ben tekrar tekrar seni seviyorum.
İhanetle sarmaş dolaş aşkını bile bile
yeniden aşk
yeniden sen
ve yeniden…..
Denizler geçiyor içimden.
içimden geçen denizlere karışan dingin ırmaklarda serinliyor pembe beyaz nilüferler.
Yemyeşil sularla hesapsız sevişen bahar rüzgarlarına karşı,
sarı süzgün gün ışıklarında tarıyorsun saçlarını.
Uzak çok uzaklardan en güzel şarkılarıyla sesleniyor Eftelya.
aşk vuruyor kıyıya.
ve ben çılgınca aşk’ı emzirmeni istiyorum göğüs uçlarından.
Saçlarını serdiğin yataklarda teninin tuzuyla kavruluyorum.
Bir kuş deliriyor yüreğimin orta yerinde.
Kasıklarımda dört nala koşuyor doru kısraklar.
Bir arı misali ağzının içinden topluyorum binbir çiçek özünü.
Parmak uçlarım anlatıyor bembeyaz tenine güzel aşk masalını.
Fıskırırak, çağlayarak akarak karışıyor insanlığın özü, özüne.
Kapatma, aç ayışığı tozuyla sürmelediğin gözlerini.
Arzu,
Sehvet.
Sevişme sonrası yataklarda uçuşan
Defne kokusu.
Yaban mersini kokusu.
Sonbahar sürgünü kokusu.
Amber kokusu.
Leylak kokusu.
Tekrar sevişelim kokusu.
Yuvarlandığımız tepelere tekrar tırmanalım kokusu.
Sen kokusu
Ben kokusu
O tarifsiz erkek ve kadın kokusu.
Aşk kokusu.
Uzak cok uzaklardan en güzel şarkılarıyla sesleniyor Eftelya.
Kesilen hayalarına ağlıyor Uranos.
Habili öldürüyor Kabil.
Bir dalganın köpüğü vuruyor kıyıya
sen sin kıyıyan vuran güzellik …….
Denizler geçiyor içimden.
Gemiler içimden geçen denizlerde yol alıyor.
Ve elimde en bildik aşk vedalarına
bayrak mendiller sallanıyor.
Mendillerden soluk mavi denizlere damlıyor gözyaşları.
Gözyaşlarını içinde saklıyor istiridyeler.
ve kim gerçekten biliyor gözyaşlarımız mı,yoksa bir kum tanesimidir inciler.
Eftelya ayrılığa serenatlar okuyor cığlık cığlık,
Avaz avaz.
Feryat fıgan.
Denizkızlarının saçlarında parıldıyor en karanlık gecemizde, deniz yıldızları.
ve
o denizkızları baştan cıkartmak için,
içimden geçen denizlerdeki o gemiciyi
en parlak yakamozlarla yıkanıyor hiç kimsenin görmediği.
Denizler geçiyor içimden.
içimden sen geçiyorsun.
içim geçiyor.
uyumak için.
uyanıyorum.
Zeynep Didem
Şub 23
Bu akşam bir sızı duyup etimde
Kadın, kadın diye içimi oydum
Ruhuma bir serin yer istedim de
Alnımı mermerin üstüne koydum
Birden karanlıklar sökülüverdi
Odama bir hayal dökülüverdi
Karşımda kıvrıldı,bükülüverdi
Onu gözlerimle çırılçıplak soydum
Artık ben ne günah olsa işlerim
Yumuşak yastığa geçti dişlerim
Bir an kadar sürdü can verişlerim
Ey kadın bu akşam sana da doydum
Necip Fazıl Kısakürek
Şub 23
en eski kelimeleriyle yağıyor çocuk seslerinden bu yağmur
unutulmuş sözlerin üstünde çıkacak yangını bekliyoruz
köyler var kulakları paslı çoğul cümleler kurarken cesur
gök var onu bir türlü anlatamıyor olmaktan bütün yorgunluğumuz
seni seviyor oluşumu kutluyorum kendimle
dünya bir şamdansa güneşe
atlılar ölüp gitmişse
kendi omzunu benim omzumdan tanıyorsan eğer
hatırlamak pişmanlığı peşinen kabullenmek demektir
yola çıkmak erkekliği bir kenara bırakıp
göz yaşını namluya sürebilmektir
şehre saçlarından yapılmış bir rüzgar çıkıyor
garson adisyon açıyor sana bakar bakmaz masama
ve gözlerini ödeyecek kadar yaram çıkmıyor
tuz işine giren bir tabibe sürüyorlar kalbimi
öpsem iz bırakmak suç
sevişmek zatî surette yasak
elini tutsam
tabip bir kamyon tuzu üzerime boşaltacak
dünya biz için dönmüyorsa dursun
kalsın yaşamak
biri şu gazete kağıtlarından bize sofralar kursun
ölüme ramak…
yalan değil kalbim fena çarpıyor sana
şarabı açıyorum rakı dökülüyor zemzem sehpasına
birden haramcılar üşüşüyor helallerime
helalciler saldırıyor haramlarıma
beni zorla cennete kapatacaklar gibi cehennemlik bir ahval!
sanki yakub’un yusuf olmayan bir oğlu gibiyim
oysa hem ittim hem itildim kuyuya
her ihtimal dönüştüm babamı kör bırakan bir evlada
ama ne kadar yusuf’sam gömleğim de o kadar yusuf’tu
seni hiç görmeden bir karanlığa doğru alışarak sevdim
herkesin kalbinde kuruyan bir kuyudan çıkınca seni bildim
ismin belirdi diğer isimlerin yanı sıra
artık bu pişirilmiş çamurun içini ele veriyor gözlerin
baktıkça nefes alıyorum ormanların cennetinden
kokladıkça görüyorum gözeneklenen yolları
duydukça dokunur gibi oluyor sesin kulaklarıma
gayrı tadarsam yanarım
dokunursam
ölü sayarım kendimi bu diyarlarda
Şub 23
Sana
Bir zamanlar birlikte yürüdüğümüz o sokakların
serinliğini getirdim bu kez.
Elimden tutarsan
altından geçtiğimiz saçakların gölgesi,
saksı saksı fesleğenlerin kokusu
sinecek bakışlarına ve soluklarına.
Her şeyin yitirildiği
ve yeniden bulunduğu bu yol kavşağında
bütün o kalabalıkla karşılaştığımızda,
seni benden uzaklaştıran zamanın
beni sana ne kadar yaklaştırdığını anlayacaksın.
Cevat Çapan
Şub 23