Siyahüzüm

Bir siyahüzümün soyması gibi kendini
geldim – al.

Sevmeni istiyorum beni:
tamamlanmamışlığımı sorgula, kına.
Yorgunum, azımsa yorgunluğumu.
Kırgınlığımı yer, önemset boşladığım şeyleri.
Kuşkulandığımda, doğrula kuşkularımı,
yatıştır sonra, insancıl kıl beni.

Korkuyorum, onayla korkularımı,
Birlikte direnelim sonra.

Bir siyahüzümün soyması gibi kendini
geldim. Üstlen,
büyüt beni.

Roni Margulies

Bilardo Topları

Ayrıldığımız gündü.
Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı,
Her şey bambaşka görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta
“Biliyor musun” dedin.
“Sen neye benziyorsun biliyor musun?”
Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç,
Hem keder veren gizli bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırgınlığı.
Sis ışığa çıkmıştı.
Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla.
“Neye?” dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi, “Neye?”
“Bilardo toplarına.”
“Neden?” dedim.
“Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan…”
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya.
Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu.
Sonra iki arkadaşım geldi, birinin omzunda ağladım, hangisiydi şimdi hatırlamıyorum.
Sonra birlikte başka bir kente gittik,
Anlarsın ayrılığın ilk günlerinde o eve katlanamazdım,
Sonra ben başka aşklara,
Sonra başka evlerin duvarlarına başka takvimler astım.
Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakaların sesi patlıyor kulaklarımda
Ardından bilardo topları dağılıyor dört bir yana
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta bir daha
Bir daha
Bir daha

Murathan Mungan

Gece Nöbeti

Daha az seviyorum seni
Giderek daha az
Unutur gibi seviyorum
Azala azala
Aramızdaki uzaklığın karanlığında

Geceler kısalıp, gündüzler uzuyor böyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla

Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin
Bir çığ gibi uyuyorsun rüyalarımda
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da

Artık daha az seviyorum seni
Unutur gibi, ölür gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini
Kolay değildi
Yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben
Kaç acı birden imtihan etti beni
Bir tek gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti
Bu da öyleydi,
İyi ol, sağ ol, uzak ol
Ama bir daha görme beni

Murathan Mungan

Ayaküstü Yaşanmış Ölümsüz Aşk Hikayeleri

1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum…
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
‘eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, ‘
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum…

2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..

3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden

bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.

Murathan Mungan

Gazaba Uğramış Şiirler

Şarkıcı nasıl söyler şarkısını,
Dudakları dikilmişken efendim?
Bir Arap şairi ölünce bugün
Kim dua eder O’na?
El öpmez benim şiirim
Doğrusu sultanlara düşer
Şiirimin ellerini öpmek!

I
Dostlarım
Başkaldırmıyorsa,nedir ki şiir?
Azgınları ve azışları devirmiyorsa,nedir ki şiir?
Zamanda ve mekanda
Sarsıntı yapmıyorsa, nedir ki şiir?
Kisra Nuşirevan’ın başındaki tacı
Yere çalmıyorsa, nedir ki şiir?

II
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
Şu ana kadar gündüz nedir bilmeyen milyonlar adına.
Nedir,dalla serçeyi ayıran
Gülle sarı şebboyu ayıran nedir?
Nedir memeyle narı ayıran
Denizle zindanı ayıran nedir?
Nedir mavi ayla karanfili ayıran
Yiğitlik kelimesinin sırrını,
Giyotinin sırrını ayıran?

III
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını!
Kediler gibi boğazlanmaya götürülen milyonlar adına
Göz kapakları çıkarılanlar adına
Dişleri sökülenler adına
Sülfirik asitte eriyenler adına,kurtçuklar gibi
Mahrum olanlar adına,
Sesten,fikirden,dilden.
Çekeceğim isyan bayrağını.

IV
Bunun için çekiyorum isyan bayrağını
Küçük perdenin altında
Öküz gibi oturan halklar adına
Dostluğu büyük kaşıklarla içen halklar adına
Develer gibi yük çeken halklar adına
Gün doğusundan gün batısına
Yük çeken deve gibi.
Sudan ve arpadan başka hakkı yok
Hasreti yok emirin karısının
Emirin dişi köpeğinin
Berberine ait olmaktan başka..
Yaşasın bir demet yonca
Yaşasın tek ilah diye Allah’a yalvaran
Halklar adına

V
Ey şiirin dostları!
Ben ateş ağacıyım,hasretlerin kahiniyim ben
Elli milyon aşığın resmi
sözcüsüyüm
Sevgi ve inleyiş ehlinin ellerinde
uyur
Kah yasemin ağaçlarına.
Ey dostlarım!
Bıçağın saltanatını hep reddeden
Bir yarayım ben..

VI
Ey mümtaz dostlarım!
Dudaksızların dudağıyım ben
Gözsüzlerin gözüyüm ben
Okumazlara denizin kitabıyım
ben
Hapishane kaşalotlarına
gözyaşıyla kazınan
Yazılarım ben
Bu çağ gibiyim ben,sevgilim!
Çılgınlıklarla karşılarım çılgınlıkları
Kırarım nesneleri çocukluk içre
Kanımda devrim ve limon kokusu
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Hoşlanırım kanun çiğnemekten
Hep bildiğiniz gibiyim ben
Şiirleyim…
Yoksa var olmak istemem…

VII
Dostlarım!
Hakiki şiir sizsiniz.
Gülmenin de ehemmiyeti yok
surat asmanın da
Sultana öfkelenmenin de
Siz benim sultanlarımsınız
Sizden şeref,kuvvet,kudret
istiyorum
Tuz ve taş üstünde uyuyan
şehirlerde
Şiirlerim yasak.
Şiirlerim yasak,
Çünkü insana
Sevginin ve medeniyetin
kokusunu taşıyor
Şiirlerim reddedildi,
Çünkü her beyti muştu taşıyor
Dostlarım!
Sizi bekletmekteyim hala
Kıvılcımı tutuşturmak için…

Nizar Kabbani

yağmura karışan aşkın çaresi yoktur

I.
yağmurun kederle yağdığı her yerde
üşüyen resimler düşer kalbime
gitmek sızar aklıma sevdiğim her kadından
durmadan kendini yakan ateşin oğluyum
bilinen bütün sözcüklerin anlamına uzak

her kadın bir uzağa çağırır beni
denize karıştıkça çürüyen ırmak
toprağını reddeden çiçek
sığınırım kendi limanıma
acının kalbidir gölgesiz suret

hayata aidat ödentisidir aşk
muhalefet bilmiştir kaçakelektrik kullanmayı
şifresi yitirilmiş bir şiir
kanayarak taşar satırarasından
intihar büyür uçurumlarında

II.
yağmura karışan aşkın çaresi yoktur
çözülür hayatın magması
ve bir kez daha telefonda
annem beni çok sevdiğini söyler

gece kan bulaşır aklıma
yakılacak mektupların cehennemindeyim
kaç şehir akıp gitti ömrümden
depresif bir metropol söyleminde

yağmur dindi kırıldı dalı kalbimin
hiçbir acıdan doğmaz başka bir acı
yaşanmayan aşklar tarar
kendini taşımaktan yorulmuş bir hayatı

Bayram Balcı

her aşkın ardından ağlanır

yağmur yağsa diyorum. gök gürlese
ıslansam. kipriklerim aksa yüzüme
belki o an unuturum seni
ağlamak tüketmektir aşkı çünkü

her aşkın ardından ağlanır

Bayram Balcı

gittiğin her yer yalnızlığımdır

şiir biter sen gidersin ne kalır geride
yağmur yağar ıslanır kipriklerim
savurur yüzüme ayrılığı şehir
bir ben yalnız kalırım şiir biterse

senin gittiğin her yerde yağmur yağar üzerime

ateş üşür acı kanatır kendini
sen yine de gidersin
silerek ardındaki ayak izlerini
bir bela olur artık yaşamak

senin gittiğin her yerde uçurumlar büyür aşka

şiir biter büyür o mavi derinlik
sabah çözer gecenin gizini
ipi kopan bir uçurtma
yalnızlığına ağlar gökyüzünde

senin gittiğin her yerde yalnızlığımdır benim

Bayram Balcı

Düşü Ne Biliyorum

Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,
iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!

Nilgün Marmara

Sibernetik

üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
“mutlu aşk yoktur”
bilirsin

ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

kare kökü de yoktur

Turgut Uyar