Konuşsam Sessizlik Sussam Ayrılık

resmin rehindir gurbetimde
gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin

alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana
sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına
konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana…

ve akşam, bir kez daha
saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara
“bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”

çekmiyorsun!

akarsuları imrendiren yüzün de
sabahçı kahveler de biliyor
görüşmeyeli yorgunum
yıkık kentler kanadı sevinçlerimle
görüşmeyeli ya sen nasılsın
adım, adresim durur mu defterinde?
şimdi siirt’te koyun kokulu bir gecedeyim
beynimde iklimsiz papatyalar
ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde

sokakların gün batınca neden boşaldığını
ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum
konuşsam: sessizlik/gitsem: ayrılık

sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne
al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara
gurbetini rehnetme özlemimde…

YILMAZ ODABAŞI

Veda Şiiri

Geleceğim bazen uykudayken sen
Beklenmedik uzak bir konuk gibi,
Sokakta bir başına koyma beni.
Kapıyı sürgüleme üstümden.
Usulca girecek,bir yere ilişeceğim,
Bir zaman,karanlıkta,bakacağım yüzüne
Ve yorgunluk göz kapaklarımı indirince
Seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim.

N.Vaptsarov

Sessiz Şehir

Bir şehir vadinin içinde
Solgun bir gün geçip gitmede
Ne yıldız,ne de ay,çok geçmeden
Gece belirecek gök ülkesinde.

Sisler iner bütün dağlardan
Uyuyan şehrin üstüne
Ne bir ev,ne bir dam,ne de bir çatı
Ne bir ses yükselir dumanlardan
ne köprü belirir,ne kule.

Gene de yolcu korkuya düşünce
Küçücük bir ışık parıldar derinde
Dumanlar içinden,sisler içinden
Bir övgü şarkısı yükselir göğe
Bir çocuk ağzından.

Stefan George

Acınmıyorum, Seslenmiyorum, Ağlamıyorum,

Acınmıyorum, seslenmiyorum, ağlamıyorum,
Her şey geçer ak elmalıklar üzerinden sis gibi.
Sarmalandım altınıyla solgunluğun,
Geri gelmeyecek bir daha gençliğim.

Şimdi çarpmayacaksın artık öyle,
Yüreğim, üşütmüş yüreğim ayazda,
Artık bu kayın basmalar ülkesi de
Gönlümü çelmiyor sürtmek için yalınayak.

İpsiz ruhum, hep daha şiddetli
Canlandırıyorsun yalımını dudaklarımın.
Ey benim yitip giden diriliğim,
Huysuz gözlerim, taşkın duygu ırmağım.

Sakınır oldum şimdi dileklerimi bile,
Yaşantım benim, düşte mi gördüm seni yoksa?
Sanki ilkyazın tınlayan erkeninde
Aktım geçtim pembe bir tayla dörtnala.

Hepimiz hepimiz bu yaşamda ölümlüyüz.
Sessiz dökülüyor yaprakların bakırı akçaağaçlardan.
Kutlu ol sen, kutlu ol sonsuz,
Yükselmeye ve sönüp gitmeye geldin bu dünyaya.

Sergey Yesenin

Genç Kızın Yakınışı

Ağaçlar hışıldıyor,bulutlar uçuşuyor
Bir kız oturmuş yeşilliklerinde kıyının
Dalgalar çarpıyor devler gibi,
Oysa içini çekiyor karanlık gecede,
Ağlamaktan buğulanmış gözleri.

‘Kalbim öldü,bomboş bu dünya.
Hiçbir şey vermiyor artık arzulara.
Yanına al çocuğunu ne olur kutsal varlık,
Tattım yeterince yeryüzü mutluluğunu ben,
Yaşadım,sevdim!’

Boş yere akıp gidiyor gözyaşları,
Diriltmez ölenleri bu acı yakınışlar;
Ama söyle,ne teselli eder,ne iyileştirir gönlü
Tatlı bir sevginin kaybolmuş sevinci ardından.
Ben,göksel varlık,yoksun koymayacağım seni ondan.

Bırak boş yere aksın bu gözyaşları;
Diriltmesin ölenleri bu acı yakınışlar!
En tatlı mutluluk yas çeken gönül için,
Sevginin acısıyla yakınıştır,
Tatlı bir sevginin kaybolmuş sevinci ardından.

Friedrich Schiller

Ağlayış

Nasıl uzaklarda her şey
ve çekip gitmiş!
Bana öyle gelir ki,o
aydınlığını aldığım yıldız
ölü binlerce yıldır.
Bana öyle gelir ki,şu
geçip giden kayıkta
korkunç bir şey dendiğini duydum.
Evde bir saat
vurdu…
Hangi evde?…
Yüreğimden çıkıp gitmek isterim
büyük göğün altında.
Dua etmek isterim.
Bütün yıldızlardan biri
gerçekten var olsa gerek daha.
Bana öyle gelir ki,bileceğim
ancak hangisi
devam etmekte
hangisi beyaz bir şehir gibi
durur ışınların ucunda gökte…

Rainer Maria Rilke

Zamanın Gözü

Bu gözüdür zamanın.
Yedi renkli kaşın altından
şaşı bakan.
Korla yıkanmış göz kapakları
Göz yaşları ise olmuş buhar.

Süzülüyor kör yıldız ona doğru
eriyor sımsıcak kirpiklerde,
ve ölüler
gonca verip çiçek açıyorlar.

Paul Celan

Yabancıyı Tanımıyorum

ne yabancıyı tanıyorum ne de geçmiş güzel günlerini
bir cenaze gördüm ve yürüdüm ardından naaşın,
öne eğerek başımı saygıyla,diğerleri gibi.
bir neden bulamadım sormak için:
kim bu yabancı?
nerede yaşadı ve nasıl öldü(ölüm nedenlerinin çoğu
hayat acısındandır).
sordum kendime:bizi mi görüyor yoksa yokoluşu mu?
ve nihayetten midir üzüntüsü?
benim bildiğim,açılmaz menekşe örtüyle kapanan naaş
veda,teşekkür ve gerçekleri fısıldamak için(gerçek nedir ki?).
belki o bu saatlerde gölgesini sarmalıyor,bizim gibi,
lakin o ağlamayan tek kişidir bu sabah
ve üstümüzde kartal gibi havalanan ölümü görmeyendir
(yaşayanlar ölümün amca çocuklarıdır ve ölüler
uyurlar sessiz,sakin,huzurlu..)
ve bir neden bulamadım sormak için:
kimdir bu yabancı ve adı nedir?(adında şimşek parıltısı da yok)
ardından gidenler yirmi kişi ,benim dışımda(ben ayrıyım)
kilisenin kapısında düşündüm:
belki o bir yazar,bir işçi veya mülteci
bir hırsız veya katil farketmez,
ölüler ölümün önünde eşittirler
konuşmazlar ve düş görmezler belki
benim cenazem olabilirdi yabancının cenazesi,
lakin ilahi bir durum ertelemekte
birçok nedenden dolayı
bir tanesi:şiirdeki büyük hatadır!

Mahmud Derviş

Ruhumun Oğlu

Ey ruhumun oğlu!
Her yerde dalgalanıyorsun,
Gece fırtınalarının dalgalarını
Şafakla yatıştırıyorsun.
Fakat acı günlerin köpüğü
Bulanık ve ağır
Fırlatıyor seni yeniden
Gecelerimin diplerine…
Sen, ruhumun
Ardına kadar açık
En gizli yerlerine
Sevgiyle bekçilik ediyorsun;
Koruyorsun onu
Bütün saldırılara karşı.
Ne zaman
Bir an için gitmen gerekse
Sıkıntılar
Hızla yöneliyor içime.
Fakat sen
Karanlık eşikte
Açarak beyaz, geniş kanatlarını
Onu engelliyorsun.
Bir şafak aydınlığıyla
İyileştiriyorsun gecenin acılarını,
Karşılıyorsun beni
Sabahın dalgalarında.
Beni ağır uykumdan kaldıran
Şafağın parlaklığı değil
Senin ellerinin dokunuşudur
Yastığıma kadar ulaşan…
Varsın herkes
Senin burada olmadığını söylesin,
Desinler ki
Sen uzak bir ülkedesin;
Ah, nasıl da aptallar,
Haksızlar nasıl da!
Ruhun benimledir
Sen benimlesin;
Onlar içinse
Sadece bir gölgesin;
Onlar, bir gölgeye sahipler.
Uçup geliyor uzaktan
Çevik kanatlarında rüzgarın
Yakıcı parıltısıyla
Senin her bakışın.
Onunla ısınıyorum
Ve sevinçle donanarak
Topluyorum hasadını
Aydınlık bakışlarının.
Sen onları gecenin sessizliğinde
Yıldızlar gibi saçıyorsun,
Her yerde dalgalanıyorsun
Ey ruhumun oğlu!

Jose Marti

Sevgili Yakınlığı

Seni hatırlarım sulara günün
Şavkı vurunca;
Seni hatırlarım, dağlara ay
Renkler verince.
Seni görür gözüm uzak yollarda
Tozlar kalkarken;
Derin gecelerde, dağ yollarında
Yolcu titrerken.
Seni işitirim, boğuk seslerle
Su yükselince;
Kırlarda sükutu dinlerim gece
Her şey susunca;
Uzakta da olsan, ben yanındayım,
Sen yanımdasın.
Gün söker, yıldızlar ışır gökte, ah.
Burada olsaydın.

Geothe