Sadece Hatırlıyorum

Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler,haftalar,aylar akıp giderken,
ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum.
Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum.
Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum.
Sadece h a t ı r l ı y o r u m…

Alper Canıgüz/ GizliAjans

üzgünüm / hüzünlüyüm / el aman

sakallı / huzurlu / vakarlı / bir caminin şadırvanında henüz abdest almış / yüzü serin / doksan dokuzluk firuze tesbihini çekerek ezan-ı muhammediyi bekleyen arifin / bana söyleyeceği şeyler olmalı / ya kerim / ya metin / ya rahim / ya rahman

bana cevap ver
üzgünüm / hüzünlüyüm / el aman
bana söyle / nedir / ellerimde biriken hüznü silkelemenin yöntemi
çaresi nedir için için ağladığım için tutulduğum ince hastalığın
bana söyle / bu dertten ölebilirim / ağrı kesici /
ateş düşürücü ve kas gevşetici öneriyor doktor /
oysa bana his gevşetici lazım / nereden bulabilirim
kurtulmak mümkün müdür bu şizofren çağın nosyonlarından / halüsinasyonlarından / depresyonlarından
ve ikna etmek mümkün müdür münker nekiri / örneğin bahis açsak /
hileli-cilalı borsa çağının hoşgürü trendlerinde / günah enflasyonlarından
kitaplara sığınarak kaçılabilir mi sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen sevgililerin anlayışsızlıklarından / kitaplara kaçırılabilir mi sevgililer / ya da kitaplardan sevgili kaçırılabilir mi tıpkı bir kız kaçırır gibi saraydan / insan bu hengamede kafayı kaçırabilir mi ya da / ne olup bittiğini anlamadan
söyle bana neden / neden ölmeyi beceremez insan /
yapayalnız geçirilmiş bir geceden sonra okunan sabah ezanlarının ardından
bana söyle / herkesin dilekçesinin bir nüshasında ‘aslı gibidir’ yazıyor da / nasıl bir fayda umulabilir / benim arzuhalimin altına ‘yaslı gibidir’ yazılmasından
sigara dumanları deva olmazsa bu kederli yalnızlığa /
ettiğim dualar şifa olmazsa / nedir kendimi bir metropolün
arka sokaklarında fütursuzca vurmaktan alıkoyabilmenin formülasyonu

bana söyle / yüz seksen derecedir diyorlar bir üçgenin iç açıları toplamı
/ ama / kaç derecedir acaba / bir insanın iç acıları toplamı/
hiç hesaplayan var mı bunu
söyle bana nedir / yosmadan geçilmeyen bir kentin
sokaklarından kusmadan geçebilmenin yolu
söyle bana ne kadar geçerlidir şimdi / haramdır diye ahkam kesen softanın fetvası / hangi kutsal kitapta yüklenir insanın zayıf sırtına / işlemediği suçların cezası / söyle bana nedir / o yosmaların yeşil gözlerine duyduğum ilginin kimyası
fizik kurallarından haberi var mıdır peki / kafelerde kola içen beli açık kızların / sebep olduklarının farkında mıdırlar acaba / yere dökülmesine gökteki yıldızların
yârçekimi kanununa uygun mudur / bûselik makamında beste çalabilmesi /
tırnakları ojeli hırsızların
neden böyle yakar / yıkar / viran eder / perişan eder / besteler / şarkılar beni
ve hangi yasadışı şarkı / tasadışı edip gönlümü / zarif ve arif kılar beni /
Ömer Faruk Dönmez/ Bir Kitap Bir Balta

Kalbime sığmaz oldun

Sende kendime ait birşeyler buluyorum.
Bir resim, gizemli bir gülüş, naz, kapris, güzellik.

Hayır, bunlar sen değilsin.

Sen bu değilsin.
Farklı birşey.
Biblolar, kitaplar, kartpostallar, şiir defterin.
Hayır, bunlar da değil.
Evet sende kendime ait birşey buluyorum.
Şu çılgın fikirlerin, ya da umarsız davranışların.
Yapılmaması gereken şeyleri yapman, yolda sigara içmen mesela.
Ne bileyim, renkler eklemek istemen kırlangıcın kanadına,
her akşam balkonunda dudak payı bırakılmış hüznü yudumlaman.
Bazen de yüzünde bir karış melalle görmem seni.
İşte bunlar sensin.
Bitmez tükenmez hayallerin, merakın, hobilerin, yakınmaların,
aşıkların ve her seferinde sana yenilen gözlerim.
Konu-komşu, dedikodu kimin umurunda.
İkide bir yüzüme çarpılan bir günah gibisin.
Yine de seviyorum seni,
aklının eremeyeceği kadar.
Kalbime sığmaz oldun.
İbrahim Tenekeci/ Üzgünlük

Bazı İnsanlar

Bazı insanlar
Bazı insanlara
Bazı insanları hatırlatır
Hatırlayanlar üzgündür
Hatırlatanlar habersiz
Hatırlananlar mı?
Onlar uzak bir şehirde
büyük ihtimalle hiç bir şey
hatırlamamaktadırlar.
Abdullah Harmancı/ Muhteris

Yar Çekimi

Beni alıp çıkarsalar feza füzesiyle gözümü bağlayıp,
atsalar sırtımdan itip;
Yine İstanbul’a düşerim.
‘Yer çekimi’ değil;
‘Yar çekimi’ derim.
Küçük İskender

Tartıda

Beni bir kefeye, seni karşı kefeye koymuşlar.

Ortada tartılan ne sensin ne de ben.

Aşkımız…

Ben senden ayrılıp yukarı çıkınca, sana olan aşkım artıyor.

Senden ayrı değilim; zira seni görebiliyorum ve aynı terazideyim.

Ama kefelerimizin ayrı olması buluşmamıza engel oluyor. Bize şimdilik aynı seviyede olmak yetecek. Ama aşkım ağır geliyor ve kefeler bir türlü denge tutturamıyor aşkım.
Sen yukarı çıkınca -bunu çok istiyorum- bu kez sana olan hasretim artıyor.
Ağırlığım sana gölge olmasın diye yukarı çıkmak istemiyorum;
ama bir yandan da senin daha doğrusu bana olan aşkının ağır gelmesini istiyorum.
Senin gözünde oynayan kişiden, yerinde duramayan bir kişiyim.
Gece benim, gündüz senin olsun bu kefe. Aşkım.
Ve artık dengede duralım.
Evet, acı benim, sevinç senin yanında. Bu nasıl terazi, bu nasıl ölçü böyle?
Gel ey Şuayp; şu sevgiliye bir şey söyle;
yoksa kavmin gibi helâk olacak!
Kamil Yeşil/ Yankısının Peşinde

Hem Sıkıntı, Hem Hüzün

Hem sıkıntı hem hüzün ve yok el uzatacak kimse
İçinin daraldığı bu dakikalar…
İstekler!… Boşuna ve sonsuzca istemenin yararı ne?..
Ve yıllar geçmede, en güzel yıllar!

Sevmek… fakat kimi? Değmez emeğine bir an için,
Ve yok olanağı sonsuz bir aşkın.
Kendi ruhunda da kalmamış izi geçmişin:
Yitirmiş anlamını sevinçlerin, acıların…

Tutkular mı? Gönlün o tatlı ağrısı da
Mantığın sözü önünde silinip gidecektir;
Ve yaşam, çevrene soğuk bir dikkatle baktığında
Boş ve aptalca bir şakadan başka nedir…

1840

Mihail Yuryevich Lermontov
Çeviri: Ataol Behramoğlu

Aşka Dair

Ben içimde can çekişen bu hüznü
Seninleyken öldüremem.

Unutup ta yeniden hatırladığım
Bir hayat hikayem var sanki.
Her dakikasını seninle geçirdiğim,
Zamana kızgın, ölümden korkan,
Hiç kimsenin ortak olamadığı
Ve senin bile yaşarken gerçekliğinden
Haberdar olamadığın bir hayatı hatırlıyorum.

İçimde can çekişen bir hüznü saklıyorum sanki.
Sen olmuş her yanım;
İlacım yok.
Gözlerim bulanık bakıyor.
Yanıp sönüyor yokluğunda benim gibi yıldızlar.
Yandığımda sen, söndüğümde ben…

Birer birer yanıyoruz
Ve bu yangının yasını tutan da ben.
İçimde can çekişiyor bir hüzün.
Hüznüme sebep ararken büsbütün hüzünleniyorum.
Her şeyin bu kadar gerçek olamayacağını düşünürken;
Sözler bir çırpıda sen kokan dudaklarımdan çıkıveriyor.
Sözler…

Sözler sana olan bu büyük hüznümü,
Bir diğer adıyla düğümlenmiş aşkımı anlatırken;
İçimdeki yalnızlığım merakla canlanıyor.
Düşünürken beni dayanılmaz korkulara salan,
Bizce gerçek, dünce yalan sözler
Sorgulatıyor dünyayı.

Bir anda aklım başımdan gidiyor.
Umurumda değil hiç bir şey.
Yağmurda sırılsıklam,
Güneş altında kupkuruyum ama seninim diyorum.
Haykırıyorum işte!
Sana, yokluktan bir aşkı tanıtan;
Sana, bir sebepsiz girdaptan ellerini uzatan
Benim sevgilim!
Yokluğunda sen oluyor dünyam
Ve senden can istiyor
Yokluğunda can çekişen bedenim.

Ne olurdu sen de
Uçuşan bir rüzgarın hırs dolu kollarında
Sonsuza uzanmış deli bir aşığın
Aklına akıl,
Aşkına milat olsan!

Ne olurdu sen de
Bugün var, yarın yok umutların dinleyicisi olmasan!
Sen yaratsan benimleyken hayallerimi.
Sen ve ben yaratsak umudu
Göz kırparak,
Parmak kıpırdatarak.

Ey sevgili!
Ben ağlayabilirim; sen yanımdayken,
Dudaklarımda, göğsümdeyken.
Ben susabilirim; sen haykırırken aşkını
Ve ben unutabilirim seni
Çekip gittiğinde.

Ama şunu bil ki;
Ben içimde can çekişen bu hüznü
Seninleyken öldüremem.
Çünkü hüzün,
Sana olan aşkımın
Bitmez tükenmez alevinde kavrulan
Bir çılgının ta kendisi,
Yani benim!

Emrah Altınok

Ben hayatta en çok seni sevdim

ben hayatta en çok seni sevdim
sen çıkıp yeldin, geldin ya yeğin
gündüzler gece oldu, geceler gündüz
güneş tabakta turunç, ay gölde tavus

kazaz inceliğiyle yontardık aşkı, biz aşkı
tek tek, tane tane, an be an
fırat kıyısında …içilen mırradan acı
ve deliydi balımız
-ki en çok sevdiğini kanatır insan-

ben hayatta en çok seni öptüm
dudağım dudağına
tenin tenime değende
en güzel kırmızısı dünyanın

ben en çok sana güvendim hayatta
tuttum elini eğildim uçurumuna yüzünün
kar yağarken düşlerimize incecik
sen gibi örtmedi bir daha kimse üstümü

ben hayatta en çok sana küstüm
giderdim senden sana varırdım
sığındığım dulda yine senin kuytun

iflah olmaz martısıydım göğünün
ben tufeyli, ben evcil, ben vahşi
ne olduysam hep senden yana, sana doğru

yirmi bin gözüyle baktım kelebeğin sana
bakar gibi suya gül, uçsuz ve sonsuz
bir yavru kuş ağzıydı yüreğim ağzında
işte öyle, işte öyle, işte öyle sevdim

hayatta ben en çok seni sustum
yaşım göstermedim yağı yabana
geceler boyu eğirdiğim kınnaptın ince
ellerim kalebent, gözlerim sufi
ben seni bir büyük yemin gibi sevdim

ben hayatta en çok seni…

şimdi kim özür dileyecek kuşlardan, kim
hangi dal, hangi mavi

Perihan Baykal

YÂRE

bütün ruhumla
sana taşındım sevgilim
pâre pâre
yaralarımla

diri ve kırmızı
kalbimdi bıraktığım avuçlarına!

sığamadım…
sığamadım…
sığamadım…

ah o şahlanan maya, o burcu hisar
nağmesi aya değen çağanak:
yer ile yeksan!

yan! ılgım… katlan yine eğnine
sarılarını sar geri, sırlan!

dinler gibi kendini ney
susar gibi kendine neyzen
kalsın bende yalnızlığın
suretâ bir sağanak

unutma!
acıdır suyu pişmanlığın
gün gelir hatırlarsın
kıyından geçmişti bir vakit
yelkenleri güneş fırtınası
bir dev kadırga!

hercâi alacası değil çün
açar kızıl kan rengi
bir zor gülün bağrında

ve hak edene takar tâcını
aşk!

Perihan BAYKAL