Öyle Bir Hayat Yaşıyorum ki

Hayat

Gidene kal demeyeceksin…
Gidene kal demek zavallılara
Kalana git demek terbiyesizlere
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
Yoksa değersiz olan hep sen olursun…

Düşün…
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu,
sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni,
sen hazır değilsen?
Kim yıkar,
yıpratır seni izin vermezsen?
Kim sever seni,
sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sen de biter..

Yeter ki yürekli ok, tükenme, tüketme, tükettirme
İçinde ki yaşama sevgini…
Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.

Öyle bir hayat yaşadım ki, cenneti de gördüm cehennemi de..

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de..

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum
Oynadım…
Öyle bir rol vermişler ki okudum, okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde hem kızdım hem güldüm halime..
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgalar da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin,
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.

?

Aşklama




Şaraptı rakıydı şuydu buydu
Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten
Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem
İçtiğim hep aşktı benim gerisi tortu

Sevişik bir keçi yumukgöz oğlağına
Özüne aşk sızmış o sütü emziriyor
Yumurtasını bir kovuğa koyarken
Aşkı da koyuyor anaç zargana

Aşk mavisi tükendiyse o boşuna denizde
Bil ki diken diken bir çamurla örtülüdür sığlığı
Niye enez bu zambak diye sordular mıydı
Aşksız geçen günlerinde örselenmiş, de

Aşk bürünmeseydi de bak hiç şakır mıydı
Şu bi damlacık isketeyi tâ gagadan kuyruğa
Kişi gönlünü yitirdi mi ne yüzle çıkar sokağa
Yaşamda nesi varsa aşk işte onun adı

Ansıyın aşkla yağdı da sular
Ondan kokulandı ıtır çiçeklendi elma
Doğayla el ele bizi üreten bir sevgi var
Evrende en soylusu sezdim ki bu çoğalma

Metin Eloğlu 

Sen Yokken

 

Sen yokken gittim
Korkularımın üstüne
Hiç ardıma bakmadım
Gümüş şiirler yazdım sen yokken
Çok yangın çıktı yüreğimde
Küllerini bile savurmadım
Irak denizlerin fırtınasıydım
Uzak iklimlerin sert rüzgarları
Kulaçlarken denizinde gurbeti
Kanlı savaşlarım,
Belalı sevdalarım olmadı hiç
Ama hep sustum,
Hep ağladım, hep yandım sen yokken.
Bekliyorum dönüşünü yeniden,
Bir gelsen,
Hayatın önünden alsan beni
Bir gelsen,
Sellerin önünden alsan beni
Bir gelsen,
Ölümlü düşlerimden alsan beni.

Çok durdum güneşe karşı bir başıma
Savrulurdum rüzgarlarında sensizlik denizinin
Sen yokken,
Az dolaşmadım gönlümün kuytularında
Üşüyen karanfilim şimdi buruşuk parmaklarda
Bir kırağı ayazıydım gecenin kollarında
Zifirlerinde sadece ben üşürdüm.
Hiç aldırmadım esen rüzgara
Hiç dinlenmiş bir yürekle çıkmadım ortaya
Yinede hiç yıkılmadım giden trenlerin ardından
Ama bütün yangınlar beni yaktı önce
Hep ortasında kaldım vurgunların
Vurgun nedir ki? deme
Bir babanın serzenişi nasılsa öyle
Bayrakları indirilmiş,
Bozguna uğramış bir hisardım sen yokken
Hep sustum,
Hep yandım, hep ağladım sen yokken.
Bir gelsen,
Yangınlardan alsan beni,
Bir gelsen,
Dünyalarımdan alsan beni,
Bir gelsen,
Şafaksız gecelerden alsan beni,
Ama ne zaman gelsen,
Akşam kızılı gözlerimle bulacaksın beni.

Cahit Külebi

Z’ORDA ÇOK KALIRSAM,ÖLÜRÜM

Sesinin üstünde yüzdü güz
Yüzün süzdü gözümün sapağını
S’oluklarca kanadı aklım dudağının kenarına,
… Sen hiç konuşmadın..

Gönlü düz yazılı Kadınlar sessiz kalınca şiire uyak uyarlar..

Soruldukça yoruldum ben
Yoruldun mu diye sormadığından
Ağıt ve kalemle
Kına’dım bu sensizliği ellerime,
Sen hiç susmadın..

Tenin temin ederken tuzlu terleri
Terimsizdir ve bu yüzden acıtır gece
Ki sıfatı kayıp her cümlede
Özenle özne gizleyenin adı olur adın yine..

Tenimde
İzli öznesin..

Gizli özlerim
Uzatmasak iyi olacaktı belki,yürek..

Gelmedin..
Artık yağma aklıma din..

Susmak tutsak kalır ağzımda
Seni yanıma istiyorsam şimdi

Yalnızlığıma da yakıştıramadığımdandır Sensizliği..

Emre GÖKCE 

Düz Bir Aşk Şiiri

Seni ilk gördüğüm gün
gibi duruyor gökyüzü
iki kaşının arasında

Belli değil mi?

Sözün ucunu kaçırmış korkular
gündüz ile gecenin gölgesi
saçlarını savuran rüzgâr
bir de elinin elime değmesi
iki kaşının arasında

Ne çok ne çabuk unuturdun

Yürüdüğün yol, içtiğin su
düşlerine vuran ay ışığı
senin’çün büyüttüğüm zakkum
göz göze gelişin gamzesi
iki kaşının arasında

Belli değil mi?

Refik Durbaş

Yüreği Gerilmiş Delinin İpinin Çekilmesini Anlatır

 

Öyle muhkem tutayın dilber eteğin
Ya elim kat’edeler ya keseler yâr eteğin

Kulağımda karla karışık yağmur uğultuları,
Uğultularımda ipe çekilmiş ağrılar
İki elim iki yakasında kaderin,
iki yakam iki elinde sevdalığın
vuslat demidir beklediğim, heyhat!
bir yüreğim, bir şiirim, bir de âhım
âhım ki ben buradaysam gelir diye davetinin

İpi çekilmiş umutların kırık uçlarında bekliyorum
Sen ey kırılmış kalbiyle kana tutunmaya çalışan
Ey rengini sana veren
senden elini dileyen
Ey hangi rüyadan çıkıp geldiği bilinmez esrâr
Ey yağmurların ağzına uzandığı hayâl
Ey bir yanından yangın nöbetleri salınan
Bir yanından serin türküler dökülen sihir
Bir yanından ağrılı ayrılıklar sızan ışıltı
Bir yanında masallardan çıkıp gelmiş Kerem
Ciğerinden sevdâ yemiş
Sanki benim ipimi çekmişler,
kalbimin ipini çekmişler gibi
ruhumun bütün ümitlerini bitirmişler
yemişler, içmişler, yemişler içmişler

M. Ragıp KARCI

Ey Sevgili Yar!

 

Gözlerimizi yıkamıyorsa
Geçmişin gözyaşları,
Ve anlamıyorsa
Bizim hüznümüzü hayallerimiz,
Bırakın gitsin,
Ateşi alnında sönen çocuklar.

Biz bu yollara,
Kaç geceden ıslanarak geldik.
Açlığımıza biber gazı damlattı,
Ruhumuzu hırpalayan kaç çaresizlik,
Her gece kaç hüsran ıssızca gönlümüzü yoklar.

Hayat bir ah çekiştir,
Umut serapa bir ufuk,
Geçmişi yüklersek,
Geleceğin yorgun sırtına,
Hüznümüze kapılarını açarsa mutluluk,
Bakarsın bir ateş rüyasıyla ıslanır sokaklar.

Ekmek gibi azizdir bu aşk,
Su gibi berrak,
Bizi yüreğinde uyutsun,
Gel de tut ellerimizi,
Bizi ancak Senin sevgilerin Sende saklar.

Biliriz ki korkular tetikler,
İnsanın umutlarını,
Geçmişi yoksa bir sevdanın,
Olmaz elbette yarını.
Gel bizi öksüz aşkların kanıyla yıka,
Ey Sevgili Yar!

 
Muhsin İlyas Subaşı

Kar Sesi

 

Hava puslu kar sesi var
Ne yana dönsem yoksulluk
Ateşe özlemi çoğalıyor çocukların
Bakıp bakıp anne yüzlerine
Üflesem harlansa ocak
Yaslanmadan yalana
Çocukları göğsümüzde ısıtsak
Yollar kapanmış
Dönmemiş eve baba
Suya ve ekmeğe uzanıp
Bir yoksulun kapısını çalsak
Kaybolmadan evlerimizde
Bilsek başka evler de var
Bacalarında acılar tüten
Televizyon seyredip
Ölüleri sevmek derken
Unuttuk kar altında yolları
Hele bir açalım perdelerimizi
Ne kalmış insanlığımızdan
Her kıyıda martı ölüsü
Denizlere tuzlu acılar bırakan
Gel bölüşelim ekmeğimizi
Ekle sesini bedenime
Ki büyümesin çığlıklar
Bütün yalnızları topla içinde
Bağlara bahçeler inip
Fikredelim bir ceylanın
Ağaç kovuğundaki uykusunu
Koru ve kolla koru ve kolla
Düz yollara in
İçinin eşkıyalarına
Çok derin mezarlar kaz
Böyle güzelleşsin yüzümüz
Utanç bizden uzakta
Bağışlasın bizi çocuklar

Mustafa Özçelik

İntizar

 

 

Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakâr
Öyle uzun bir hicran sundun ki hayatıma
Zehrini yudumluyor ruhum melankolini
Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar
Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar
Rüzgâr mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların
İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır?
Neş’eme ızdırabın çektiği perdesin yar
Umudumun maviye büründüğü yerde mi?
Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar

Unutma ceylanların çölleri sevdiğini
Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin
Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor
Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar
Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar
Gülleri incinmesin masum dudaklarının
Aldırma, leylakların solduğuna içimde
Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar
Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün
Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar

Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden
Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların
Mest ediyor ruhumu endamın, ey cefakâr
Eridim; ırmağına döküldüm; şulesin yar
Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar
Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı
Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur
Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar
Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi?
Sihirli akşamların ülkesinde misin yar

İlkin şakayıkları okşayan parmakların
Nedense, kanatlanıp uçtu yalnızlığıma
Anladım aynaların seni kıskandığını
Yüzünün nakışını özledim bilesin yar
Şeydayım, efkârlıyım; duyup da gülesin yar
Efsunlu duygularla sarsılıyor benliğim
Hasretim ey cefakâr, süreyya gözlerinde
Ebedi nalân oldu gözyaşım; silesin yar
Pusatsız süvariler gibiyim yollarında
İntizarın alnıma vurduğu halesin, yar

Çeşmeler kurumaya yüz tutmuşsa içimde
İklimler lanetini kusuyorsa ötenin
Mahşere aralanan kapıdır şimdi zaman
Dil-rübasın, mümayiş sultanı, didesin yar
Ellerin ıtır dalı; duruşun yar sesin yar
Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdanın
Işık ol, perdesinden kurtar beni sevdanın
Nerdesin? Rüyada mı? Sanki mazidesin yar
Lalezarı solgundur melal yolculuğunun
Ilıksın, uykudasın, safsın, güzidesin yar

Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin
Orkideler seninle büyüsün bahçemizde
Rahmeti özümleyen bir bende-i numune
Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar
Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar
Üflerken erdemini maveradan hicabın
Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor
Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar
Limanısın ruşenimin bela okyanusunun
Semadan damla damla inen firuzesin yar

Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni
Sonsuzluğa seninle varalım, ey cefakâr
İliğime işledin; no’lur, bırakma beni
Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran
Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan
Yorgunum, yaralıyım; no’lur, bırakma beni
Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim
Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni

Nurullah Genç

Sis Oldu Şarkılar

Bu kâğıttan gemiyi bırakıyorum

Bu kâğıttan denize
Bakıyorum bakıyorum da bitmiyor
Ne çok çizik atmışız yüreğimize

Dünya ne ki dünya ne ki
Beyaz olan her şey biraz mavi
İstesen de istemesen de
Bakarsın bir el tutmuş elini
Bilemez kimse
Allah dilediği gibi serper çiçeklerini
ve çakar çivilerini dilediği gibi
Bir can olup öylece kaldığımız an
Bir müzik olup sustuğumuz sesinle söyle bana
Bir çocuğun elleri bırakılır mı, hiç bırakılır mı?
Sana bakıyorum
Çevirme yüzünü ben yabancı değilim
Seninle bakıyorum bu büyük boşluğa
Sana bakıyorum şarkılara bakıyorum
Sis oldu şarkılar elini arıyorum
Kalbim dünyanın ilk aşığının kalbi gibi
ve ruhum paramparça
Sis oldu şarkılar elini arıyorum
Bilemez kimse beyaz olan her şey
Bazen bir cümleyi bitiremiyorum

En son ölüm gelir
Yine de erken deriz

Derinlikler için bir yol vardı
Bilmiyorum her şey bitti mi?
Bu kâğıttan gemiyi bırakıyorum
Bu kâğıttan denize
Sevgilim sevgilim
Böyle yalnız mı gidecektin,
Cennetteki evimize?

Mevlana İdris