Gizli Cam Parçaları

Şehrin ortasındaki kır çiçekleri
Usulca çekildiler geldikleri yerlere
Kapatsak da olur artık camlarımızı
Balkonumuza serçeler beklemesek de

Şehrin ortasındaki kır çiçekleri
Çekildiler diyorum Metin Abi örneği
Ah hepimiz oluyoruz giderek
İntiharların çünkü biçimleri değişti

Büyük kalabalıklardaki yalnızlık intihardır
Görkemli caddelerin açılması uçuruma
Yapma çiçekler götürmek sevdiğimize
Yazmamak intihardır duyumsayıp da

Kesen bıçak değildir insanın bileğini
Yüreğimin kıyısındaki “gizli cam parçaları”
İntihardır bu çağda ağlamayı bilmemek (*)
Nilgün Marmara’yı sevmek, Beşir Fuat’ı

Ecza dükkanının önünde Metin Abi olsaydı!

(*) İntihar eden Şair Metin Akbaş’ın bir dizesi

Abdülkadir Budak

Çöl Issızda Gül Kokusu

Hadi yüreğinin en dibindeki yaraları göster bana
Bana en derin kıvrımlarını
Belki istediğin yanıtı veremem sorularına
Belki sözcüklerimdeki gizem
Teselli olmaya yetmez acılarına
Ama paylaşmanın tadını yaşarız birlikte
Sevincin parmak uçlarında kalan tozunu
Acıyı paylaşmanın tuz tadını…
Acının bile tadını almak
Ve bazen bir kavgada ölümüne savaşmak
Yaşamaktır
Bilirsin bunu…

Yıldızsız yalnızlıklarınla yaslan
Çöl ıssız yalnızlıklarımın hasırına
Birbirimizin yüzlerini okuyalım
Yürek çizgilerimizi çözelim susarak
Bilgece sözler isteme benden
Beni duyumsa…

Evet acıyım-yaralıyım-kan içindeyim
Sevinçleri-umutları korumak için
Direnmenin bedeli değil mi senin de acın
Sevdayı ve yaşamı
Sürekli keşfetmenin ataklığı değil mi
Yalnızlığın senin de…

Kimi zaman bilinmeyen bir dinin
Görülmemiş dervişinin akılalmaz sabrını
Bir biz taşıdık…
Kimi zaman tüm dinler kovdu bizi
Sorguladık durmaksızın ne varsa
Dünyayı sonsuzda
Zamanı bir anda
Yaşamı ölümlerde
Sevdada kavgayı sorguladık
Kendisiyle bizim kadar hesaplaşan olmadı…

Kuşkusuz
Yarın başka bir ayrılıktır bu günden
An andan ayrılıktır
Soluk soluktan
Yarın başka bir rüzgar savurur seni
Beni başka bir rüzgar
Derler ki: tüm maceralar
Ayrılıklarla başlar
Gel
Ayrılıklardan söz edelim bu akşam
Susalım
Bizim ayrılıklarımızı
Sözcükler tanımlamaz
Sözcükler anlatamaz özlemimizi
Tıpkı bir dua gibi
Suskun geceler gibi susalım
Susarak konuşmayı biz kadar
Başka kim bilebilir…
Bakışlarımızda
Kavgalar- yenilgiler
Yangın yerleri
Fırtınalar
Batan gemiler
Yüzümüzde çizgi çizgi
İnsanlık tarihince yazılan
Onca keder…

Zulanda giz edip gizle yüzümü
Acını
Coşkularla bastırmak isteyince
Açıp açıp oku bakışlarımı
Tıpkı benim yapacağım gibi

Kimi zaman işkencede buluştuk
Kimi zaman zindanda-darağacında
Elbet gene buluşuruz
Belki kavga-belki sevda
Ama mutlaka coşkuda
Yaşamın anlamı coşkuda…

Adnan Durmaz

Yalnızca benden kaçma yeter

Yalnızca benden kaçma yeter
Boş sözler de etsen duymak istiyorum seni
Sağır olsan gönlüm sözlerini ister
Dilsiz olsan gördüğünü.

Kör olsam, seni görmek isterdim
Sen yanımda yol gösterici oldun
Uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı
Bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı

‘Bırak beni yaralıyım’ desen de boşa
Görevden dönülmez, yalnızca ertelenir
Başka bir yerde değil, yalnızca burda

Bilirsin özgür değildir gereksinilen kimse
Gönlüm herşeyden önce seni ister
Biz de diyebilirim, ben yerine…

Bertolt Brecht

dört aşk şarkısı

– I –

Senden ayrılıp sonra
Kavuşunca bu büyük güne
Gördüm, görmeye başlayınca
Herkesi neşe içinde.
Ve o akşam vaktinden beri
Bilirsin ya, hangisi
Dudaklarım daha bir güzel
Ve ayaklarım daha bir çevik şimdi.
Daha yeşil ağaçlar dallar ve çimen,
Duyumsayınca böyle
Ve su daha hoş serin
Üstüme dökününce…

– II –

Bana neşe verince sen
Düşünüyorum da bazen :
Şimdi ölebilirim diyorum işte
Ve hep mutlu kalırım böylece
Ta sonsuza dek.
Sen yaşlanınca sonra
Ve hatırlarsan beni
Görünürüm yine bugünkü gibi
Ve bir sevgilin olur senin de
Hala gencecik biri.

– III –

Yedi gülü var dalın
Altısını yel alır
Biri kalır geriye
O da bana adanır.
Yedi kez çağırırım seni
Altısında gelme kal
Ama yedincisinde söz ver
Tek bir sözcükle gel…

– IV –

Bir dal verdi sevdiğim
Üstünde sarı yapraklar.
Yıl desen,geçer gider
Sevdaysa yeni başlar…

Bertolt Brecht

Müştakınım ey ecel kerem kıl

Ey ömr gel imdi başa sen hem
Çeşmime tire oldu alem

Alem hoş idi ki var idi yar
Çün yar yok, olmazın ne kim var

Ey can, ten-i hasteden veda’ et
Bir haste ile yeter niza et

Müştakınım ey ecel kerem kıl
Def-i elem eyle ref-i gam kıl

Kurtar beni ızdırab-ı gamdan
Ver müjde vucuduma ademden

Ayınemi eyle jenkten pak
Kıl perde-i i’tibarımı çak

Ref’ et ne ise arada hail
Eyle meni ol nigara vasıl

Ya Rab ! bana cism ü can gerekmez
Canan yoğ ise cihan gerekmez

Fuzûli

durulacağımı umuyordum

“Derenin akışını dinleyerek sahil boyunca ilerlerken durulacağımı umuyordum. Güçlü yaşamı içinde tabiat, insanı umursamaz ve belki, bilhassa bunun için, onun karşısında huzura kavuşur insan. Ama nehrin bana hiçbir yararı dokunmadı; benim içimdeki uğultu, onunkinden çoktu çünkü…”

Meşa Selimoviç – Derviş ve Ölüm

Sonsuza Dek Sophia

Gözleriniz madam
Gözlerinize bakıyorum da
Sanki bir yangın yeri
Yüzünüz talan edilmiş bir
İmparatorluktan kalma gibi,
Bir şair oturmuş o iki kaşın arasına,
Tüten dumana ve akan kana bakmaksızın
Aldırmaksızın…
Patlayan bombalara şiir söylüyor gibi
Aslında aşktır en çetin meydan muharebesi
Siz koşuştururken lise bahçelerinde
Dilinizde Ahmet Arif’ten Yarım yamalak ezberlenmiş iki dize
Deri ceketinize yaslanmış yürürken yağmurda,
Bir şairdim ben
Kalbimi büyüten dumanlı odalarda
Benim kalbim dumanlı odalarda büyüdü madam.
Yalan yok! yalan asla olmayacak
Çünkü aşkı üstünüze serpiştirip kaçan o yağmur
Bir gün sizi de ıslatacak
Bir gün sizde hüzünle bakacaksınız kalbinizin içine
Orada bir şarklıyı göreceksiniz
Biz şarklılar, yani aşıklar
Ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar
Hep yenildik!
Farklı malubiyetlerden kuruldu bizim tarihimiz
Diyorum ki… vaktiniz varsa bu akşam
Bizim yüzümüz kızarır
Biz uzaktan sevmelerde birinciyiz
Genç kızlara başlarımızı çevirip bir bakamayız
Bir bakarsak usulca elimizden kayar
Ve parçalanır kristal gençliğimiz
Biz kristal gençleriz madam
Kolayca tuz buz oluruz
-Eve gitsem daha iyi
İyide benim o darmadağın halimi bırakıp nereye,
Her gece saatlerce alıştırma yapıp da
Bir tek sevda sözcüğü fısıldayamamanın sıkıntısı
Aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun ?
Merdivenlerden peşinizden koşup da
İsminizi haykırmayı size bakarken derinde
Bir acıyla kıvrandığımı fark etmeden nereye he…
Bir gün yağmur yağsa
Sırılsıklam o yağmurda ıslanacak
Ve elinde tutuğu karanfille
Gözyaşları,saçlarından sızan yağmurla karışacak
Onun kapısının önünde duracaktı
Onun kapısının önünde duracak
Ve asla zile basmayacaktı
O kapının önünde saatlerce ağlayacaktı o sırada fonda
‘’Senin mavi gözlerinde çalacaktı‘’çalacaktı
Sonsuzadek Sofya…

Kemal Sayar

Sevgili Dost

Sonbahar her sene yüklenip serinliğini,
yağmurlarını,
rüzgarını ve yapraklarını,
evime yatıya gelir.
Ben sonbaharı kapıda karşılar:
”Kim gelmiş kim!” diye sevinç gösterileri yapar,
boynuna sarılırım…
Sonbahar, her seferinde gözlerimin içine bakıp;
” Hiç değişmemişsin” der ve omzuma dokunur.
Ben sonbaharın gözlerinin içine bakamam;dokunur…

Ali Ural / Posta Kutusundaki Mızıka

Eylül’dü.

Eylül’dü.

Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Cemal Süreya

Tüller Ve Silah

Önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık.
Sanki yıllardır oradaydık. Her şey düzelecekti.
Orada doğmaya çabalayarak öldük.

Meleğim nehir kanatlarını uzaklıklarda yıka şimdi.

soğuktu, ısınamıyorduk. Bu kadar yakınken. Aramızda
yalnızca o hava boşluklarının dolaştığı odalardaydık.
Biriken bütün rüzgarlar işte orada, o deniz kasabasında
o çok köpekli, çok rüzgarlı yerde patladı. ikimizi aynı
gökyüzüne baktıran, neydi o, ışık söndü. Sustum.
Sustum. Sustum. Sustum.
Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,
konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir şeye ulaştırmıyordu.
Biliyordum.

Rüzgarlar.. pansiyon.. teras
Blue cult.
Akşam yürüyüşleri. Akşamın batısına
Meleğimin kanatlarını da oraya götürerek.
Metropollerin asi özlemi sonra
Ah benim kaçak sevgilim: İstanbul.
Fincanlarda yol görünmedi bana yaz boyunca.

Terin ter, gövdenin diğer gövdeyle buluştuğu yer.
Kaç sevişme hatırlıyorsun o günlerden. Güç. Zor.
Yitik hafızam: Öksüz çocuğum benim
kendini unutma olur mu?

Sustum. Sustum. Sustum. Başkalarının ilgili yollarına
adım atan ayaklarına susarak baktım. Yanımdayken kalktın.
Gövdeni gövdemin karşısına, sana ilgili gövdelerin
yanına bıraktın. Sustum. Seni yabancı olduğun gövdelerin
arasından çekip çıkaramıyordum.
Bunu yapmayacak kadar büyümüştüm. Kendini yormanı
sessizce izleyecek kadar büyümüştüm.

Meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.

Yaprağın ağaçsız kalışını
ağacın çıplaklığını
rüzgarın şiddetini ve rüzgarın
onların her ikisine de ne yaptığını gördüm.

Meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm.

Bu gece ay dörtte bir hilâl olacak
ben sana ne olmadığımı anlatacağım.
Düşen yaprakların sokaklara vuran gürültüsünü anlatacağım.
Yaprağa, ağacından düştükten çok kısa bir süre sonra
ne olduğunu anlatacağım.
Senin elementlerin yollara çıkacak
Ellerin, gece ve keder.
Ve hâlâ akan ne varsa senin iyiliğinden olacak.

..önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık.
Sanki yıllardır oradaydık. Her şey düzelecekti.
Orada doğmaya çabalayarak öldük.

Şimdi beni unut sevgilim. Tenimi ve alçaklıklarımı unut.
Beni kanadı kırık küçük bir yavru gibi bulduğun, çoktandır
sanki birini beklediğin varmış gibi katladığın, o çöplükte
bulduğun beni, baktığın, büyüttüğün beni unut.
Şimdi bu acıya ne benim kuş kadar yüreğim, ne senin anaç kalbin dayanır.
sana son kez sarılıp uyuduğum o son gecede tüller ve
silahlar gördüm düşümde.
bugün ayrılığın ilk günü. hiçbir şeyi hiçbir şeye yoramayacak
kadar kara bir kının içindeyim. kara bir kan içindeyim.
tüller ve silah nedir bilmiyorum.

Yaşlı doğuda her şey mümkündür diyorlar:

Sonsuz sevgi, sonsuz bağlılık
ani ışık, ani ayrılık.

Birhan Keskin