Annem Yok Artık

Annem yok artık.Beni düşünen kalbi yok.Bitti.
Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum.
Annem yok artık,yeryüzü çok gördü onu,
Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını
Çok gördü
Dalgın yüreğini çok gördü
Bizim için çarpan,kaygılarla dolu yüreğini.
Annem yok artık.Bu kesin.Gelinecek bir yere gitmedi.
İşte geldim çocuklar demeyecek
Nasılsın yavrum demeyecek
Sobanın yanında oturup uzatmayacak yorgun ayaklarını,
Sabah kahvaltılarının masası olmayacak artık,
Yine gel demeyecek,
Çıkarken ben kapıdan, çıkıp karanlığa karışırken
Yeni bir dönemi başladı ömrümün,
Annemin olmadığı dönemi,
Onu yüreğimin üstüne nasıl bastırmak
İstediğimi bilemeyecek artık.
Gençlik dönemleri birşey anlatmıyor bana,
Aklımda hep son dönemlerinin annemi
Hayatım sürüp gidecek,annem olmadan,
Çocuklarım olduğunda onlara annemi anlatabileceğim
Sadece.
Fotoğraflarına bakacaklar,
Ufarak,biraz mahsunca bir kadın
Küçücük tozlu pabuçlarıyla merdivenleri tırmanıp
Kapımı açıp girmeyecek
Yüreği dopdolu,trafikten insanlardan şaşkın,
Kocasına sığınan biraz bütün fotoğraflarında
Hayatım rüzgar gibi akıp geçiyor,
Uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçiyor hayatım..

ANNEM YOK ARTIK

Umutsuz olmamak gerektiğini biliyorum,
Bu acımasız gecede
Yazgı diye birşey yok
İçinde yaşadığımız bu toplum öldürdü annemi
Çarpıntılarla hırpalanan yüreği
Dayanamayıp parçalandı sonunda
Şimdi toprak dolar gözlerine,
Artık istese de kımıldayamaz,
Yokluk esir aldı onu
Bağladı ellerini,kollarını sessizlik,
Çaresiz bile değil artık
Bir çocuk gibi korunmasız,
Karıştı bin yılın ölüsüne
Ama onun umutları
Benim de umutlarım olacak bundan böyle,
Çaresizleri korurken
Annemi de korumuş olacağım biraz
O dilediğince yaşayamadı ömrünü,
Varlığını özgürce geliştiremedi
Ama bütün insanlar,
Varlıklarını özgürce geliştirecekler birgün
Ve annemi hiçbir zaman unutmayacağım
Her ölüm kahramancadır,
Annem hepimizden önce yaşadı
Bu kahramanlığı
Eyy benim yüreğim,güç ver bana
Eyy hayat güç ver bana
Anneme yaraşan şiirler söyleyim
Boşuna yaşamış olmasın o,
Sonsuzlaşsın
İçten,pürüzsüz dizelerimle..

Annem Yok Artık

Nasıl acı duyarsa bir mağara adamı,
Nasıl çıkarsa ölçüsüz haykırışlar gırtlağından
Öyle bağırayım ben de,sonsuzlaşsın yüreğim,
Bütün insanlara sevgiler taşıyacak kadar
Ve öylesine güzelleşsin ki her şey,
Öylesine erisin ki yumuşak bir ışıkta
Öylesine bilgileşeyim,
Öylesine sevgiyle dolsun ki kalbim,
Ölürken annemleşeyim
Biliyorum var olmaz bir daha yok olan şeyler
Umurumda degil
Biçim değiştirdiği maddenin,
Ruh diye birşey de yok
Ama gizli sevgiler bulunup çıkarılırsa
Yüreklerinden insanların
Çıkarılırsa karanlığından unutuşun
Yaşanmış olan şeyler
Ve tek bir insan yüreği gibi çarparsa
Bir günlük insanlık,
Hiçbir şey yok olmamış olacaktır,
Dönüşerek sonsuz,büyük ve
Bütün zamanları birleştiren bir sevgiye…

Annem Yok Artık

Anne diyemeyecegim artık bir başkasına,
Sesimin anneme seslenirkenki tonuyla
Tatil dönüşlerinde annemin ugrayacagım evi yok,
Beni seven birileri olacak mı yine de
Gidip koşulsuz uzanacagım bir yatak,
Saçlarımı okşayacak bir el
Ama ben anneme de bütün bütüne
Bırakamadım kendimi
Saçlarımı okşarken,yorulur şimdi
Bırakır şimdi diye düşünürdüm
Ve çılgınca yaramaz,beyni boş
Denecek kadar yaramaz,
Ve hastalıklı denecek kadar duyarlıklı
Bir çocuktum çocuklugumda
Dizlerine oturdugum birgün,indim utanarak,
Kısa pantolonumdan fırlayan
Ve bana artık büyümüş gelen dizlerimle
Oysa ilkokul ikide ya var ya yoktum daha
O zaman tanıdım sonsuz geniş caddelerini Kars`ın,
Sonsuz geniş göğünü ve o zamanlardan kaldı
Yüregimde sonsuz bir uçurum duygusu
Annem hiçbir zaman bilmedi bunları
Yüreği büyümüş bir çocuktum ben
Gizli gizli ne kadar çok ağladım
Bir gün öleceğini düşünerek onun
Annem yok artık,
Onun yüregindeki ben de yokum,
Yani annemle tanımlanan ben de öldüm onunla
Şimdi,
Yeni bir tanıma alıştırmalıyım kendimi,
Şimdi ,
Ben kendimi düşünmezken bile
Kim düşünür beni…

Ataol Behramoğlu

Sahibini Arayan Şiir

şairane bir tebessüm bıraktım yüzünüze
bir hikayeden ibaret değilsiniz artık
şiir var peşinizde
o benim

Bir ayna kadar bensiniz
tenim gibi üzerimde
eminim üzülürsem ve dolarsa gözlerim
bir damla yaş süzülür sizin de yüzünüzde

tebessüm bulaşıcıdır
şiiriniz emrinizde
bir hikaye şiir oldu sayenizde
s a y e n i z d e

Daha nasıl sevebilirdim ki sizi…

Elif Şebnem Akal

Kaçırılan Fırsatlar

Yavaş yavaş o zehir bütün kana yayılır.
Ne çaba, ne de başarısızlıktır insanı yoran.
Tortu kalır, tortu kalır ve insanı öldürür.

Ne açık görüşlü olman, ne de sindirimindir
Yaşamanın gereği sonuçları öğüten.
Yavaş yavaş o zehir bütün kana yayılır.

Kocamış bir köpeğin kanını akıttılar,
Gene de bir ay sürdü şehveti yeni kanın;
Tortu kalır, tortu kalır ve insanı öldürür.

O Çin mezarlarıyla moloz yığınlarıdır,
Toprağın kendi değil toprağı yozlaştıran.
Yavaş yavaş o zehir bütün kana yayılır.

İçinde ateş yoksa, deri büzülür kalır.
Tam ateş ölüm demek, yarım-ateş yanandan
Tortu kalır, tortu kalır ve insanı öldürür.

Kaçırılan fırsatlar, kaybolan şiirlerdir
Yüreğin atışını aksatan ve durduran.
Yavaş yavaş o zehir bütün kana yayılır.
Tortu kalır, tortu kalır ve insanı öldürür.

William Empson
Çeviri: Cevat Çapan

Minnet

Minnet

Her şey ama her şey için minnettarım sana:
Hırsın gizli ızdırapları için,
Gözyaşlarının acısı ve öpücüğün zehri için,
Düşmanların intikamı, dostların iftirası için
Bir çölde erittiğin ruhumun yangını için
Hayatta aldanmış olduğum her şey için.
Sadece öyle yap ki, bundan sonra
Sana daha fazla minnet duymayayım.

Lermontov

Ten Vakti

Başka bir yurdum yok
Bedeninde yaşıyorum*

Temi ten, adı Ten Vakti bu şiirde durdum işte
ağzım su içim ten saatleri
kadife bir geceyi gideceğim birazdan
birazdan bir şeffaf seansta buluşup kendimle
elhamra kadehini kıracağım gecenin
gecenin cam rüyaları boşalacak benden
cam bir rüya gibi yapışıp kalacağım teninde
tenin ki, âh kumral bir denizdir bana
terimin öptüğü lâlçocuk cenneti damla damla!
her damlası birer gece yorgunluğu hazzıdır ömrüme
– ki beyaz zambaklar balesidir gidilmiş tenime –
öpülmüş haz düşülmüş düş dönülmüş gece
inilmiş güzel gök boşluğu ıslak ıslak
kendine dökülmüş şehvanî bir uçurum ipince
âh, neler uçurum değildir ki ey ten!
ey ten! şimdi, haz şaşkınıyım ya bu saatte
– öyle ya da böyle hep bir şeyin şaşkınıyım zaten –
insan kendiyle seviştiğini bilmez de hani
sevişir ya gecenin leylak hüznü masumiyetiyle
sevişir de içinin kalp dudaklarında durur ya!
heyhat, bu şiir de duruldu, üşüdüm işte!

Ey ten! Beni içine al artık**

Hüseyin Alemdar
*Yannis Ritos
**Birhan Keskin

Bir gül bahçesine gömün beni öldügüm zaman

Hayat bu sevdiğim,
bir varmış bir yokmuş gibi
sürükleyip götürdü ömrümü işte
bazen kırılmış dallarda ince bir sızı
bazen ağlayan gözlerde,
süzülen bir gözyaşı gibi yalnız kaldım
ne hayat anladı beni, ne ben hayatı

Yağmurlara gömün beni öldügüm zaman
ayazlar vurmadan yürek kırgını gülüşlerimi
savrulmadan dudağımda şiirler
kalbimdeki mor menekşeler kırılmadan
rüzgarlara, baharlara, karanfillere gömün beni
rüyalara, hülyalara gömün gözlerimi yumunca
güneşe sevdalı bir çocuğun hayaline
bir söğüt dalının yaprağına gömün beni
bahar gelince, umutlar yeşerince
sevişince kumrular
ürperen bir yaprağı öperken dalında seher yeli

Gözlerimde şiir yaralarıyla,
kalbimin en ağır depreminde,
yaşamın en ince yerindeyim şimdi.
hangi güle uzansam dikenler yağıyor umutlarıma

Bir çocuğun gülüşüne gömün beni öldügüm zaman
uçsun, uçurtmasında kanadı kırık gülüşlerim
bir genç kızın düşüne
bir martının süzülüşüne
sevginin kundağına sarın gözlerimi yumunca
üşümesin yüreğimdeki incinmişlikler

Bir gül bahçesine gömün beni öldügüm zaman
bir gülün rengine, bir şarkının ahengine
bir güz bahçesi gibi solmadan kalbim
öksüz gelincikler gibi bükmeden boynumu
bir bülbül sesine gömün beni gözlerimi yumunca
bağban bilmesin

Bahar kokulu sabahlara gömün beni yumunca gözlerimi
mavi bir suyun akışında, bir çiçeğin kokusunda yıkayın
serin çimenlerin üstüne hayallerimi
durmadan şarkılar söylesin kalbim, şiirler okusun yarınlara
gökyüzünü, güneşi, bulutları, yıldızları
ve tüm umutlarımı çocuklara verin
çocuklar sevinsin

Bir dağ başına gömün beni gözlerimi kapayınca
kirlenmeden içimin kar beyazı
gönlümün düş martısı susmadan
kırılmadan dudağımdaki mor menekşe
yürek vuruşlarına
yürek yanışlarına
bir baba’nın, bir anne’nin gözyaşlarına
bir çocuğun avuçlarına gömün beni
kalbime gömün acılarımı
ölüm bilmesin
kirpiğime dokundukça yel
iki mezar taşı narasında dinlensin başım

Bahar kokulu sabahlara gömün beni kuşlar uçarken
gül ve karanfil kokularına, papatya dolu kırlara,
bir suyun akışında, bir gülün kokusunda yıkayın
rüzgarın soluğuna gömün şiirlerimi gözlerimi yumunca
özlemim gözlerimde, yüreğimde şiirler öylece bırakın toprağa
serin çimenlerin üstüne gerçekleşmeyen hayallerimi
durmadan şarkılar söylesin kalbim, şiirler okusun baharlara

Nuri Can

O şiir’i yaşarken…

Gece…
suyu seyrediyorum…suyu ve yağmuru…
gecenin kalbine iniyor her damla
…rüzgâr…yağmur…rüzgâr…
kadın, adamın hüznüne eşlik ediyor
g e c e
yağmur yağıyor
yağmur yağıyor
yağmur yağıyor
kalbimde rüzgâr
bekliyorum…

“geride kalan kalbinizse, mutlaka geri dönersiniz.”

Şahdamar

Siz hürsünüz; siz şartsız ve kayıtsızsınız
Bir balığın, bir siyah, bir kara balığın
İncecik kılçığı üzerine yemin edersiniz;
(K) harfi üzerine yemin edersiniz.
Rakı içen kadınların, çiçek yiyen kızların
İyilikleri, günahları ve çeyizleri üzerine yemin edersiniz.
İstakozların, kırmızı ve mavi istakozların
Bir mavzerlik peygamberlikleri üzerine,
Küçük ve büyük, acılı ve acısız
Yeminler yeminler yeminler edersiniz.
Siz siz üzre yeminler edersiniz.

Biz hayret eder, kuvvet eder, dudağımızı bükeriz;
Dudağımızı kör makaslarla dilim dilim ederiz
İki tane elimiz var deriz;
Bin tane elimiz olsaydı
Bini birbirinin aynı olurdu deriz.
999 elimiz kağıt gibi yansın,
Bir elimiz güneş gibi dursun..
Biz elbette dudak büker, hayret ederiz.

Biz inkar eder, inkarı severiz;
Bayram hediyenizi iade ederiz
Biz mahcup ve onurlu çocuklarız
Başımızı kaldırıp bir bakmayız
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz
Siz güvercinleri gözlerinden vurursunuz
Siz ekmeğin hamurunu, aşkın hamurunu samandan yoğurursunuz
Siz rüyalarınızda yaşayıp durursunuz

Toprağı zindana koyduk biz
Üzerine yedi kilit vurduk biz
Kaç gelinin alnında kaç yumurta kırdık biz
Varsın yarın takılsın benim çene kemiğim
Bir köpeğin ön dişlerine
Ve Fahriye’nin kürek kemiği tam ortasından kırılsın
Biz inkar eder, şah inkarlar severiz.

Kafamızı kaldırıp bir bakmayız
…………………………………….
Ruhumuzun içinde kar yağar
Anamızdan doğduğumuz geceden beri
Heybemizi emektar makinelere yükleriz
Fikirlerimizi tifil vinçlere
İri buğday tanelerinin trenleri yürüttügünü bilmeyiz
Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız

Siz kalbe hançer gibi giren
Siz kalpten ağaç gibi çıkan
Siz bize şahdamarımızdan yakın
Siz yüzükler içindeki kan
Siz inançların sedef kabuğunu
Ebabil kuşlarının gagalarıyla kıran

Bununla beraber üzülmediğinizi biliyoruz
Gün gelecek toprağın altına uzanacağız
Her gece saat beş sularında sizi
Toplardamarlarımızın içinde bekliyeceğiz

Sezai Karakoç

Gün

Kadın evli

parmağında yüzüğü: zamansız aşklardan

(Yalnızlığı avlusuna düşmüş utancı
hüznün kapı aralığında mı öpüşürdü)

Evi yok erkeğin, hiç olmamış
Kollarında kelepçe: akşam rüzgârından

(Alır başımı giderdim kentlerden, şiirlerden)

Ömür boyu aşktan mı konuşmuşlar
ölüm boyu yaşamaktan
bahçeli bir evden, çiçeklerden
işe gitmekten aşka dönmekten
dolu fileler boş yataklar
sefertasları – dağların ardından
süper-marketlerden süper sevgilerden
dağların ardından seni sevseydim

Hiç gün güneş görmemiş mi ne
ikisinin de yüzü gündüzü

(Alır başımı giderdim acıdan rüzgârdan)

Dalında çürümüş yalnızlık gibi

Çok mu oldu uçalı gölgesi yalnızlığın yüzünden

Refik Durbaş

Aşk Bitti

aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle

Ahmet Telli