Gel Zoya, açıkça konuşalım seninle 
Yollarımız ayrılacak nerdeyse; 
Farklı yollara uzamasın yollar bir, 
İnan, sonun başlangıcı geldi demektir. 
Anımsar mısın Dubna’yı, ak kundaklar içinde, 
Anımsar mısın, hani piyano çalıyordun sen 
Anımsar mısın, birden başını çevirmiştin klavyeden 
Nasıl da bomboştu, yüzün, ne denli beyaz 
Bir şey öylesine yitmişti ki yüzünde 
Bir şey, artık kimseler yerine koyamaz. 
Çok şeyler gördüm geçirdim: yağmurlar, gökkuşakları 
Ufuklar kararırdı geçerken adım 
Ve dostlar bana ihanetten nasıl da zevk alırdı 
Ben bile bıkmış usanmıştım kendimden 
Ama tüm bunlara karşın sen hep sen kaldın. 
Anımsar mısın son şiir okuyuşunu, elveda der gibi? 
Aşağılar, bağırırken onlar, sendin koşup gelen yanıma; 
Eğer varsam bugün, ne derlerse desinler bana, 
Gönül borcum da sensin, yüzkaram da 
Acılar bir yalaz gibi sardığında gövdemi, 
Bir suya atlar gibi daldım Riga’ya, 
Dibindeyken suyun, soluğunla yaşattın beni, 
İnce bir başak sapından, sapsarı, saçların gibi. 
Kilometreler ayıramaz insanı, inan, 
Birleştirir telefon telleri gibi; 
Ama milimetrelerse ayıran, 
Bağışlanmaz bir yazgıdır bu, beterin beteri. 
Gerçekse acıların yakınlaştırdığı bizi, 
İstemem kurtulmayı onlardan; 
Ve diyelim ki sensin, ben değil 
Dertlerin gerçekte izlediği. 
Kendileri güvende değil ki bizi kurtaranların; 
Ne çileler, ne üzünçler umurumda, 
Bil ki tek düşüncem, yarın 
Koruyabilmek seni kendimden fazla. 
Sen misin değişen, 
Yoksa ben mi? 
Bütün geçmişimizden, geçmiş yıllardan, 
Bir zamanlar biz olan o insan gölgeleri 
Hüzünle el sallamaktalar bize şimdi. 
Andrey Voznesenski
                
                                                                











