Çocuğun çizdiği dünya ise saf ve sevimli. Ama bu saf dünyanın üzerine o çocuk diliyle serilen gülücükler dolu örtü azıcık aralandığı zaman orada ateş dolu çukurlar, kaçılacak hiç bir yeri olmayan dar bir dünya, gördüğü ışıkları tutmak için beceriksizce çırpınan ve hiç bir şeyi yakalıyamıyan bir hayat görülür. Ve o çocuk orada, tıpkı büyüdüğünde, bugün otuzdört yaşında olduğu gibi, öyle bir tek başınadır ki, zamanından çok önce, elinde olmadan sahip olduğu bu yanlızlığı koyacak yer bulamamış, ona çocukluğun bilgisizliği ve korkusuzluğu ile ellerini daldırmış, onu üstüne başına, yanaklarına gözlerine bulaştırmıştır.
…

..tam objektifin camına bakarken, o, üç ayak üzerinde duran, arkasındaki kara torbanın içine bir adamın başını ve bir kolunu gizledigi kocaman fotoğraf kutusunun içindeki karanlığa, bir bakıma o andaki duyguya, ana baba çocuk olmanın hissine bakmaktadır. bu resimde büyük kardeş göründüğü yaşında ve fotoğrafın çekil diği zamandadır. Ama ötekinin yaşını idrak ederken içimizde bir karışıklık meydana geliyor. Zira o, resme baktığımız zamandaki bize, bizim de gözbebeklerimizden içeriye bizim de geleceğimizdeki bilinmeyenlere bakmaktadır. Bu şaşırtıcı oluş karşısında bocalıyoruz. Bu nasıl bir çocuk. Hem hiç büyümüyor, terketmiyor beni, hemde yaşamak arzumun önüne geçerek, varsa bütün geleceğimi açlıkla benden önce yaşıyor, bitiriyor. Ve ben ulaştığım zamanlarda bana yaşamak olarak yetecek bir nesne bulamıyorum. Onun bencillikle yaşayıp bitirdiği bir hayatla nasıl yapayım. Değersiz bulup sağa sola attığı kırıntıları bulup onararak (meselâ memurluk ederek) yaşıyorum. Ve şimdi yazarken, romanıma değer verdiğimi anlıyor. Elimden alıp o yazıyor, bir yazar olarak direttiğim zaman içimdeki bütün kapıları çarparak gitmeye kalkıyor. O zaman herşeyi bırakarak peşine düşüyorum. Neticede romanı devam ettireceğim diye bir davranışım daha yanına kalıyor, bakıyorum elimdekilere, sonundan başından bir kaç sahne. Ve haklı olarak düşünüyorum, böyle mi olmalıydı. Hata mı ediyorum acaba? İnsan bir katilin kalb seslerini kulağıyla duymadan onu nasıl anlatabilir.
Cahit Zarifoğlu
Yaşamak












