Kategori: Altı Çizili Satırlar

Olric

Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? O’na yazdıklarımı O’ndan başka herkes okuyor..— Biliyor musun Olric, benim bir çok dostum var.Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var.. — Saat Kaç Olric? Onunla bir ömür olmaya daha çok var Efendimiz! — -Kendi düşen ağlamaz derler Olric, ben neden ağlıyorum .?– Gidenin arkasından ağlanırmış efendimiz-Neden giderler Olric?– Sevdiyseniz giderler …

Devamını oku

Kalbimin Kalbisin Sen

Ne demek istediğini kestiremiyordum. Tuhaf bir andı. Her şey birden bire susmuştu. Sadece İsbelle’nin ince uzun parmakları hasır koltuğun kenarında hareket ediyor ve yeşil taşlı bileziği hafif hafif şıngırdıyordu. Batan güneş yüzüne sımsıcak bir renk vermişti. Bu renk ölmekle ilgili her düşüncenin tam tersini anımsatmaktaydı. Ama yinede içme sessiz bir korku gibi bir serinlik yayılıyordu; …

Devamını oku

Kabuk Adam

“Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.” (s.1) “Yalnızlık içsel bir şeydir, taşkınlık da onun dışavurumlarından biridir.” (s.30) “Yalnızlığa öyle alışmıştım ki bir başkasının ilgisini ancak bir tehdit olarak algılayabiliyordum. Yabani bir hayvanın insan …

Devamını oku

Frida Kahlo: Aşk ve Acı

Bedenim bitkin. Ve bundan kaçmam mümkün değil. Tıpkı hayvanlar gibi kendi ölümümün gelip de yaşamımın ta içine yerleşmeye başladığını duyumsuyorum; bu öylesine güçlü bir duygu ki, tüm mücadele olanağımı yok ediyor. Herkes benim mücadele etmeme öyle alıştı ki, kimse inanmıyor bana. Yanılmış olabileceğimi düşünmeye cesaretim yok artık, bu tür parlak fikirler gitgide daha az geliyor …

Devamını oku

Başkalarının Acısına Bakmak

“Bütün yaşantıların ortasında sözcüklerin, düşüncelerin ağırlığını taşıyacağını düşünmek son derece zorlaşmış bulunuyor. Savaş, sözcükleri tüketip bitirdi; sözcükler iyice zayıfladı, sözcüklerin ileri tutar bir tarafı kalmadı. (Henry James)” (s.25) “Fotoğrafların bugün hayal gücünü aşan bir ağırlığı vardır; tıpkı dün basılı sözcüklerin, daha önce de konuşma dilinin olduğu gibi. Çünkü baştan sona gerçek görünüyorlar. (Walter Lippmann)” (s.25) …

Devamını oku

Babamın yüzü gözümün önüne geliyor

   Babamın yüzü gözümün önüne geliyor. Anılarımda hep başımı kaldırıp onun yüzüne bakıyorum. Küçük elimi kavrayan elinin ne kadar büyük ve kuvvetli gördüğünü hatırlıyorum. Sanki sinirlerimin de kendi belleği varmış gibi göğsümün ta içinde hissettiğim bir başka anımda babama onu ne kadar sevdiğimi bir türlü söyleyemeyişim. Bu kadar açık ve dünyasal kelimelerle konuşma âdetinde değildik. …

Devamını oku

Vadideki Zambak/ Henriette’in Félix’e yazdığı mektup

Şimdi ciddi bir noktaya yani kadınlara karşı nasıl hareket etmeniz gerektiği sorununa geçiyorum. Gideceğiniz salonlarda, yapmacıklar yaparak taşkın hareketlerde bulunmamaya kendiniz için prensip yapınız. Geçen yüzyılda en çok rağbet gören erkeklerden biri de, bir ziyafet, bir balo veya eğlence esnasında sonuna kadar yalnız bir kimseyle, hem de en kenarda, köşede kalmış, ihmal edilmiş olanlardan biriyle …

Devamını oku

Erken sonbahar ve Seyhan Erözçelik

Arkasına bakmadan çekip giden küstah yaza hiç aldırmadan, tenha bahçelerde dolaşan serseri kedilere, döne döne düşen kuru yaprakların sessizliğine, kırık banklarda oturan ihtiyarların durgunluğuna eşlik ederken hayallerimle avunuyordum. Erken sonbaharı müjdeleyen serin rüzgârlarla yelkenliler gibi şişen perdeler yazma arzumu kışkırtmıştı. Yeni mevsimi iştiyakla karşılayan ışıklar, onun önünde secde eder gibi usulca eğilecek, sular hafiften ürperecek, …

Devamını oku

zamanı öldürmek, intiharın nazik bir şeklidir

Belki de asıl ilk günah budur; sevmeyi ve mutlu olmayı, zamanı, ânı bir an önce tüketme, bir an önce bitirme saplantısı olmadan sonuna kadar yaşamayı becerememek. Michaelstader, buna razı olmayı becerememek, derdi. İlk günah, hayatı zapt eden, geçişi sırasında alıp götürdüğü her saati dayanılmaz hissettiren ve hayatın zamanını yok etmek, bir hastalık gibi zamanı daha …

Devamını oku

Aşk, eşikte tutar insanı. Ayrılamazsın, yerleşemezsin

Aşk, eşikte tutar insanı. Ayrılamazsın, yerleşemezsin. O tekinsiz eşiğin adına “henüz” diyelim. Fransız kimliğinin içinde büsbütün soğurulmayı reddeden pırıltılı Yahudiliklerinin milli allerjilerimizi gıdıklamasından mıdır, dillerinin yer yer tercümeyi zorlayan azizliklerinden mi, yoksa pop-felsefe alanında “ikoncan” üstüne “ikoncan” yaratırken hiç mesafe katetmeksizin son sürat giden bir sanal trenin arka vagonuna kurulup, zihinsel şekerleme yapmanın peltek hazzına …

Devamını oku