AZİZ NESİN’İN ANILARI BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ’DE BİR ÖĞRENCİ EVİ

Bir Önceki Kuşaktan Özgün Bir Aydın

Yazdığı tarih kitabından bana sorular sorulan E. A., bizden önceki kuşağın aydınlarındandı Aramızda 20-25 yaş vardı. Buyüzden arkadaş olmadık elbet ama tanış olduk. E. A. bizden önceki kuşağın aydın ve özgün bir tipi olduğu için laf lafı açar gibisinden onu birazcık anlatmakta, bir önceki kuşağı anlamak yonünden yarar vardır.

Beni E. A. ile Yusuf Ziya Ortaç tanıştırmıştı. Birlikte olduklarında gençlik anılarını anarlardı. Benim görebildiğimce arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç’ın saygı duyduğu, odasında çalışırken gelse bile, kendisini yok dedirtmediği yada çalışma üzerinde olduğunu söylemediği tek arkadaşı E. A. idi.

Tarihçi E. A., Yusuf Ziya’nın. Orhan Seyfi’nin, Nazım Hikmet’in, Vala Nurettin’in, Faruk Nafiz’in delikanlılık arkadaşıydı. Bir arkadaş grubuymuşlar. Tarihçi E A. onlardan bikaç yaş daha büyükmüş. Laleli’yle Sarachanebaşı arasında E. A’nın iki katlı, tahtadan eski bir evi varmış, babadan kalma bir ev… Bu evde çok savrukça, tekbaşına yaşarmış ama arkadaşları pek de bırakmazlarmış tekbaşına yaşamasına. Haftanın çok gecesini bu evde geçirirlermiş. Gecenin geç saatinde, sabaha karşı gidecek yer bulamazlarsa, ceplerinde para kalmamışsa, kışın soğuğuna, karına dayanamamışlarsa E. A.’nin evine damlarlarmış. Halit Fahri ve daha başkalarının da katıldığı olurmuş. Sokak kapısı çalmak yok. Bu eve girmek kolaymış. Sokak kapısını kapı tokmağından tutup şöyle bir omuzlayınca açılırmış. Açan, dalarmış içeri, aç olanlar bulduklarını yer, olanı biten siler süpürürlermiş. E. A. olmadığı zamanlarda da eve girerlermiş. Kimi gece evine gelmekte gecikirse, E. A. yatacak boş yatak bulamaz, eline geçen örtüyü, paltoyu ustune çekip biyana kıvrılırmış Kendi evlerinde bile olmayan ozgurlukle evine girip çıkan, yiyen içen arkadaşlarına E. A. sesini bile çıkaramazmış. Dahası, bütün bunlar yetmezmiş gibi, geceyi evinde geçiren arkadaşları ertesi sabah hiç ödenmemek üzere E. A. dan borç para da alırlarmış.

Bir karlı kış gecesi artık çok mu bunalmış, her nasıl olmuşsa evdekileri bırakıp sokağa fırlarken, nereye gittiğini sormuşlar. E. A. da “o biçim” adamların çok talihli olduklarını, kendisininse hiç talihli olmadığını, bu gece talihi kendinden yana çevirmek için başının umarına bakmaya, bir deneme yapmaya gideceğini söylemiş.

Bizim kuşağımızla bizden önceki edebiyat kuşağının ayrımı büyüktür. Onların bizden çok üstün yanları olabilir ama genellikle bize göre ciddi sayılmazlardı. Onlar için espri çok önemliydi. Yukarda anlatılanda olduğu gibi onlar bir espri, bir esprinin güzelliği uğruna dostlarını, yakınlarını, hatta kendilerini bile harcayabilirlerdi. Sonraları ortaokul sıralarında E. A’nın tarih kitaplarını okuduk. Bize onu büyük tarih bilgini olarak tanıtıyorlardı. Afganistan’a, Kabil Üniversitesi’ne tarih profesoru olarak gitmiş, uzun yıllar orda kalmış, yakalandığı bir hastalık sonucu gözünün birini yitirmiş olarak yurda dönmüştü. Kullanılmakta olan, bilinen tarihlerin yanlış olduğunu ortaya çıkarmak saplantısı vardı, belki saplantı değildi de gerçekti, tarihleri düzeltiyordu. Filan savaş, yanlış olarak bilindiği gibi falanca tarihte değil filanca tarihte olmuştur, şu adam şu yılda değil bu yılda olmuştur, diye uzun araştırmalar yapardı. Galiba ona göre tarihlerin çoğu yanlıştı. Hemen hemen hepimiz üçbeş hafta, biriki ay yanlış doğmuştuk. Yaptığı tarih düzeltmelerinin önemli olduğunu söyleyenler vardı, ben bu önemi anlayamıyordum.’

Kendisinden epiyce genç, güzel bir hanımla evlenmişti. Sonradan bu eşini kendi eliyle başka bir yaşı uygun erkekle evlendirmiş olması çok konuşulmuştu. Yalnız yaşadığı son yıllarında Laleli’deki Tayyare Cemiyeti Apartmanları’ndaki evine gittiğim olmuştu.

Taksim’deki -şimdiki Sheraton Oteli’nin yerindeki- Belediye Gazinosu’nda bir gece bahçedeydim. İki masa ötemde de E. A genç eşiyle oturuyordu. Sahnede bir yabancı şarkıcı vardı. İspanyolca şarkılar söylüyordu. E. A. birden ayağa fırlayarak burasının Türkiye olduğunu, Türkiye’de ancak Türkçe şarkı söylenmesi gerektiğini bağırdı. Uzun boylu, uçam uçam ak saçları ensesinden aşağı sarkıp dağılmış, tek gözlü korsanlar gibi bir gözü olmayan bu yaşlı adama, gazinoyu dolduranlar şaşkınlıkla bakakalmışlardı. Ortalık dalgalandı. E. A. eşiyle çıkıp gitti.

İşte bizden önceki kuşaktan bir bilim adamı tipi… Yazmadan geçemedim.

Aziz Nesin
Aziz Nesin’in Anıları Böyle Gelmiş Böyle Gitmez

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.