Can akımı küçük bir kediden geçer, 
Üç günlükken ölür kedi, daha nice… 
Daha nice iletkenden, 
Geçmeyi sürdürür akım; Bu gece 
Bilmem nedendir sustu şarkım. 
Batan günün kızıllığı yayılırken, 
Şarkı başlamıştı ve sesler… 
Sesler Vaslav bulvarından, 
Bir erganun âhengiyle doğup, 
Külâhlı kulelerine şehrin 
Topkapı Sarayı’ndaki kardeşlerinin 
Selâmlarını henüz sunmuştu ki; 
Bilmem nedendir, sustu şarkım. 
Bunca Bohemya kralının, 
Anılarını yaşatan Prag, sen 
Değişen düzenlerle sarsılmadın… 
Hatırlatma bana bizdeki 
Sulugöz ve içten olmayan özlemi… 
Bir Ortaçağ katedralimiz sayılan 
Bergama Ulucâmii’ne uğramadan 
Sâdece antik kenti gezdikten sonra, 
Cehennemî otobüslere dolarak, 
Cehennem olan kıroları ve Tünel’de, 
Galip Dede’ye baş çevirip bakmadan 
Sent Antuan’a seğirten zontaları… 
Bizim işimiz çok zor biz ki, 
Nazım Hikmet’in ve Yahya Kemal’in 
Âkif’in ve Hacı Bektaş’ın 
Hâşim’in ve Pir Sultan’ın 
Yüreklerini anlarız. 
İslav kederinden ve Tanburi Cemil’den 
Ayrı zevkler devşiren dervişleriz ki, 
Yâremiz merhem kabul etmez 
Kokteyllerden sormak ile, 
Köftelere saplanan kürdan mızrak ile 
Belli olmaz ahvalimiz… 
Fakat sayılırız parmak ile, 
Kırmak ile de tükeniriz… 
Tükendik bile, 
Hüvelbaki… 
Hemşerilerinin vefâsı sana, 
Mübarek olsun ey Prag 
Biz bedbaht ettik Dersadet’i; 
Sağol, beni karşıladın, 
Şimdi de bulvar ve köprülerinde, 
Heryere taşıdığım dertlerimle, 
Beni başbaşa bırak.
Hüsrev Hatemi
 
                
                                                                











