kadrimi ve sabrımı biledim
veyl ettim geceye 
ve sen ey beni yakıp yıkan 
ne bildin gözlerimdeki utkuyu 
ne gece örttü yalnızlığımı 
sesimi hapsettimse yüreğimde 
konuşanları kalleş bellediğimden 
vuracaksan vur artık 
beni arsızca bırak 
türküleri avuçlarımdan emziriyorum 
ne zaman ucursam bir kuşu 
boğulan bir yanım oluyor 
sesim bırakıp giderken beni 
içimin depremlerinde bir çocuk 
masum ve gürültülü susuyor 
beni hain, beni sinsi süzüyor 
her gün yeniden kopan tufanım 
dilek ağaçlarını yakışım boşuna değil 
dudaklarımın değdiği her yer 
morarmış bir karanlık oluyor 
gitme diyemem 
gideceksen git artık 
beni kendime bırak 
içimde yankı yankı bir sesin sarhoşuyum 
dudaklarımda kadim bir mühür 
her gece çıplak bir heykelin soğukluğu 
her gece hazan sarısı bir ihanet 
engin bir pınardan seni emziren 
beni zümrüt yeşiliyle öldürsün istemedim 
biraz ayrılık, biraz hasret 
biraz da beyaz bir bulut 
merhamet denen yalancı şahit 
hep aydınlık günlerimde beni arıyor 
sen ey aşkını dudaklarında gizleyen 
gecenin derin sırlarına terkettiğim 
mavi köpüklü sesimi duyamazsan 
yüzüme çiziktirdiğim çizgiler bu yüzden 
susmuşsam bana kahretme 
kelimelerim ölümün ta kendisidir 
bırak içimde zincirli kalsın 
susacaksan sus artık 
beni dilsizce bırak 
temmuz 2001
Müştehir Karakaya
 
                
                                                                











