Kara deliklerin çarpışmasından sana ne?

Kısa bir süre önce, ABD’nin Washington ve Louisiana eyaletlerinde bulunan iki gözlem evi, uzayın akla kafa tutan uzaklıklarındaki bir galakside bir patlama tespit etti.

Bilimciler, patlamaya, her birinin kütlesi Güneş’ten otuz misli büyük iki kara deliğin çarpışmasının neden olduğunu açıkladılar.

İnfilak, bir saniyeden az bir süre içinde kainatta bulunan trilyonlarca yıldızın sahip olduğu enerjiden daha fazla enerji salıverdi.

O kadar büyüktü ki, yarattığı kütle çekimsel dalgalar patlamanın bulunduğu yerden 1,3 milyar ışık yılı uzaklıkta olan Dünya’da bile tespit edilebildi.

 Sonsuzluğun içinde bir yerlerde dönüp duran gezegende insan neden bunu görev edindi? Benim için kara deliklerin çarpışmasının faydası aklıma yeniden bu soruyu getirmesi oldu

(Bunu iyice kavramaya çalışıyorum: Işık saniyede yaklaşık 300 bin kilometre hızla seyahat ettiğine göre patlamanın olduğu yerden dünyamıza ulaşabilmesi için bir milyar üç yüz milyon yıl yolculuk yapması gerekir.  Bu mesafe uzak mı yakın mı bile belli değil çünkü kainatın ne kadar büyük olduğu bilinmiyor.)

Kara delik uzayda bir yerdir. Orada çekim gücü o kadar güçlüdür ki ışık bile içinden kurtulamaz.

Çekim gücünün bu kadar güçlü olmasının nedeni kara delikte maddenin minik bir alana sıkışmış olmasıdır. Buna bir yıldızın ölüyor olması neden olabilir.

Kara deliklerden ışık sızmadığı için gözle görülmeleri mümkün değildir. Varlıkları ancak özel donanımlı uzay teleskopları tarafından tespit edilebilir.

Bu da şöyle olur: Kara deliklerin çok yakınında bulunan yıldızlar bulunmayanlardan daha değişik bir biçimde hareket ederler. Uzay teleskoplarının özel donanımları bu hareketleri yakalayarak bir kara deliğin varlığını haber verir.

Kara delikler ufak veya büyük olabilir.

En ufak kara delikler bir atom büyüklüğündedirler ama bu kadar küçük olmalarına rağmen ihtiva ettikleri maddenin toplamı bir dağ kadar büyüktür.

Devasa kara delikler bir milyon güneş büyüklüğünden büyüktür.

Çevresindeki her şeyi içine çeken kara deliklerin Dünya’yı yutması mümkün değildir. Çünkü Güneş Sistemi’nin yakınlarında böyle bir delik bulunmamaktadır.

Bunları öğrendikten sonra arkadaşıma döndüm ve “Dünya’dan 1,3 milyar ışık yılı uzaklıkta çarpışan iki kara delik bir saniyeden az bir zaman içerisinde kainatta bulunan milyarlarca yıldızdan daha fazla enerji salıvermiş. Bu da kainatı meydana getiren büyük patlamadan sonra meydana gelen en büyük patlama imiş. Ne diyorsun?” diye sordum.

Bir saniye bile tereddüt etmeden “Bu ne işimize yarayacak?” diye karşılık verdi.

Ne cevap beklediğimi bilmiyordum. Ama bu cevabı beklemiyordum. Düşünceye daldım. Gerçekten. Bu bilgi ne işe yarardı?

*

Güneş batarken, bunu düşünerek bahçeye çıktığımda bir portakal yaprağının üstünde bir arı gözüme çarptı. Başımı  yaklaştırdım ve ona baktım. İri, parlak bir bal arısıydı. Kaçmadı.

Bir insan yanlarına yaklaştığında yabani yaratıklar eğer kaçmazlarsa ya ölüdürler ya da ölüme yakındırlar.

Parmağımı hafifçe arıya dokundurdum. Biraz hareket etti ama uçmadı.

Bu arı bir daha evine dönmeyecekti.

Belki üstünde yaşadığımız gezegen sonsuz karanlıklarda ışıkları yanan tek gemidir. İnsan bu geminin kaptanıdır ama tercih ettiği görev gemiyi sağ salim bir yerden başka bir yere götürmek değil batırmaktır

Dünya ile çarpışan iki kara delik arasındaki trilyonlarca gök cisminde canlılar var mı? Belki yoktur. Belki gerisi ışık ve gürültüden ibarettir. Belki üstünde yaşadığımız gezegen sonsuz karanlıklarda ışıkları yanan tek gemidir.

İnsan bu geminin kaptanıdır ama tercih ettiği görev gemiyi sağ salim bir yerden başka bir yere götürmek değil batırmaktır.

İnsan, çevresini harap eden, hemcinsleri dahil, yörüngesine yaklaşan canlıları yok eden bir kara deliktir.

Sonsuzluğun içinde bir yerlerde dönüp duran gezegende insan neden bunu görev edindi?

Benim için kara deliklerin çarpışmasının faydası aklıma yeniden bu soruyu getirmesi oldu.

Metin Münir

Ah ah, şimdi seksen olmak vardı!

Doktor Yalom, sizden bir görüşme rica ediyorum. İlhamını yitirmiş, artık yazamayan bir yazarla konuşmak isteyip istemeyeceğinizi sormak istedim. 


Paul Andrews

Paul Andrews’un bana gönderdiği bu e-postayla igimi çekmeue çalıştığına şüphe yoktu. Başarmıştı da. Ben bir yazar olduğum için ona sırt çevirmem söz konusu olamazdı. İlham meselesine gelince, bu tür bir talihsizlik bana henüz uğramadığı için kendimi şamslı atfediyorum.

Paul’e yardımcı olmaya oldukça hevesliydim. On gün sonra Paul randevusuna geldiğinde görünüşü beni hayrete düşürdü. Nedense kıpır kıpır, biraz perişan, orta yaşlı bir yazar bekliyordum. Oysa karşımda yüzü kırış kırış olmuş ihtiyar bir adam duruyordu ve öylesine kamburdu ki yerdeki karoları yakından incelemeye çalışıyor gibiydi.

Odama yavaş adımlarla girerken nasıl olup da Russian Hill’in yokuşlarını aşıp ofisime varabildiğini merak ettim. Her adımında eklemlerinin çıtırtısını duyar gibi oluyordum. İyice eskimiş çantasını elinden aldım, koluna girdim ve koltuğa kadar ona eşlik ettim.

– “Sağ ol, sağ ol genç adam. Kaç yaşındasın sen?”

“Seksen,” diye yanıtladım.

– “Ah ah, şimdi seksen olmak vardı!”

“Peki ya siz? Siz kaç yaşındasınız?”

– “Seksen dört, Evet, aynen öyle, seksen dört. Hiç inandırıcı gelmediğine eminim. Arkadaşlarım otuzlarımda gösterdiğimi söyler”

Ona dikkaetle baktım. Bir an göz göze geldik. Muzip bakışlarından ve dudağında hazır bekleyen gülümsemesinden etkilenmiştim. Sessizce bakıştığımız birkaç saniye boyunca aramızda bir tür ihtiyar yoldaşlığı olduğunu hissettim. Sanki sisli bir gecede, bir gemi güvertesinde sohbete dalan ve aynı mahallede büyüdüğünü fark eden iki yolcu gibiydik.

Irwin D. Yalom
Günübirlik Hayatlar /Pegasus Kitap

Geriye ne kalacak bu yaşamdan

Bazen düşünüp duruyorum
Niye dağlarda değilim
Sırt üstü uzandığımda bir taşa kayaya
Ciğerime dolan çiçek kokuları
Bir kelebeğin neşeli uçuşu
Karıncaların ayak sesleri birazdan
Kınalının ötüşü uzaktan
Toprağın ağacın rüzgarın kokusu
Berrak bir pınarın avucumdaki hissi
İstediğini yapabilmek hür olmak
Akılda kalan kokular sesler

Geriye ne kalacak bu yaşamdan
Bir kaç resim biraz nefes
Belki de,,
İki söz, bir kaç cümle

Kaan Otçu / Bir odadan…
14 temmuz 2015

Mecnun İle Leyla

Bir gün Mecnun sevinç içinde
Oturmuştu bir binanın dibinde

Bir duvar vardı; yapılmış alçıyla
Leyla ile Mecnun oturmuştu orada

Zarif biri diyordu: Bir ömür koştum
Sonunda ikisini bir arada gördüm

Yoksa şimdi ben düş mü görüyorum?,
Baş başa oturmuş Leyla ile Mecnun

İkisini böyle yan yana kim görmüş?
Allah’ım; dünyada bu yüceliği kim görmüş?

İlâhînâme / Ferîdüddîn Attâr
Ayrıntı Yayınları
Çeviri: Mehmet Kanar

Örtü

Senin alnın sıcak bir öpücükten çok
serin bir secdeye susuz.
Çünkü biliyorsun
İstanbul’dan senin üstüne yıkılan
tırnakları bazı uzun kadınlar oldu.
Eşarplarında tanımadığın renkler olan kadınlar oldu.
yemeksepeti.com, fiyonk makarna ve peynirli yumurta
halılardan alnına yapışan tozlar, sağlıksız mutfaklar
ama en çok da alnına yapışan tozlar, seccadesiz secdeler
kapıcı aidatı ve adsl’deki bağlantı sorunları.
Bir yaprağın çiçeğinden koparılmamış halini düşlemekti senin için
bir secdeyi yaratma anı.
İstanbul’dan senin üstüne zikir halkaları yıkıldı sonra
Chp kadın kolları, Kadıköy barlar sokağı, İslamcı kafeler
Cumartesiler yıkıldı, gece bir yerde olmanın suçluluk duygusu
başka bir gece başka bir yerde olmanın huzuru
Pazartesiler zaten yıkıntı.
Ama senin üzerine en çok dostluklardan neler beklediğin yıkıldı
Bir tribündeki elli bin yumruktan biri oldu yumruğun
Ki senin yaşadığının özeti yiğidim
yumruğunu çoğu zaman çözük tutmandı.
İstanbul’dan senin üzerine sarışınlık yıkıldı, geniş omuzlar
Baka baka bitirdikleri bir yüz yıkıldı, namazla diriliş konferansları
Eyvallah diyen bir İslamcı ağzın haz doğuran kıvrımları
Eve geç dönerken ilgisiz kaldığın pantolonların, kaçırılmış vakit namazları
Filistin’e destek yürüyüşleri, iyi niyetli adamların her kötü yaptıkları
yalnız senin, yine senin, gümbür gümbür senin üstüne yıkıldı.
İstanbul’dan senin üstüne Barbaros bulvarı, akbil kuyrukları
Valide Sultan’ın bankları, Üsküdar beşiktaş motorları.
Gözleri içeriye bakıyormuş gibi derin kürt kızları.
Masada başbaşa kaldığın, gözlerinin içine içine baktığın
elli çaylık adisyon kağıtları
da bazen senin üstüne yıkıldı.
Bir şiiri bitirme anı, başka bir şiire başlayamama anı
Amfi salonları, termodinamik ve mukavemet
İstanbul’dan senin üstüne yıkıldı.
İstanbul’dan senin üstüne masada unutulmuş çakmaklar
Dernek toplantıları, bayırlar ve ogün samast
Fenerbahçe’nin yediği bütün goller ve
Kahvaltıda poğaça yemeyi reddetmekten aldığın lüks duygusu yıkıldı.
Ece Ayhan’ın mektupları, Turgut Uyar’ın kıskançlıkları
Cemal Süreya’nın kadınları, ambulans sirenleri
Sahurla sürekli birleşen Ramazan akşamları
Aç uyumanın gurbet demek olduğu
İstanbul’dan senin üstüne yıkıldı.
Üzerine iki rekat şiir kılındı.

Murat Sözer
İtibar / Ağustos 2012

BİR HAYAL YAŞADIM, ÇOK KISA SÜRDÜ

 DİYARBAKIR’ın Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi’nde geçen 23 Temmuz’da teröristler tarafından şehit edilen trafik polisi 37 yaşındaki Tansu Aydın’ın 2.5 aylık eşi aynı yaştaki Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi Aydın, “Ben onunla burada bir hayal yaşadım. Çok kısa sürdü. Ona sonsuza dek eş olmaya söz vermiştim ve öyle olacak. Onu burada bırakıp ülkeme dönmeyi düşünmüyorum” dedi.

Şehitlik Mahallesi’nde trafik kazasıyla ilgili tutanak tutarken PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucu şehit olan Zonguldaklı Tansu Aydın’ın cenaze töreninde budist inancına gören dua eden ve ağıtlar yakan, cenaze aracında tabutun yanına uzanarak herkesi duygulandıran eşi Vietnamlı Vu Yhuy Tuanvi Aydın, DHA’ya konuştu.

 “İLK GÖRÜŞTE AŞKTI”

2 çocuk sahibi olduğu ilk eşinden farklı görüşlere sahip olmaları sonucu anlaşamayarak ayrıldıklarını belirten Vu Yhuy Tuanvi Aydın, Tansu Aydın ile onun İngilizce öğretmeni olan ablası Banu aracılığıyla tanıştıklarını söyledi. Tuanvi Aydın, “Banu ile internette yazışmaya başladık. Türk kültürüne ilgi duyuyordum. Banu beni Türkiye’ye evine davet etti. Buraya çocuklarımla geldim. Tansu ile Banu’nun evinde tanıştık. Tansu’ya ilk görüşte aşık oldum. Çocuklarım onu çok sevdi. Bizimki ilk görüşte aşktı. Onu çok sevdim ve onunla olmak istedim. Diyarbakır’a gittim ve evlendik. Oraya giderken  korkmadım. Tansu ile olduktan sonra her yerde olabilirdim. Ben onun kalbini çok sevdim. O benim kahramanımdı” dedi.

Çocukları Eliz ve Lucky’nin Tansu’yu çok sevdiklerini anlatan şehit eşi, “Tansu dünyanın en iyi babası ve eşiydi. Bizim için tam bir babaydı. Bizi çok mutlu etti. Hep ilk eşinden olan kızı Yağmur’u çok özlediğini anlatırdı. Keşke Yağmur’un babasını tanıma fırsatı olsaydı. Onun için çok üzülüyorum” diye konuştu.

“DÜNYAM YIKILDI”

Eşinin, izin dönüşü işe başladığı ilk gün şehit olduğunu belirten Tuanvi Aydın, o günü şöyle anlattı:

“İzin bittikten sonra Antalya’dan ayrıldık. Fakat uçak rötar yaptı. Diyarbakır’daki evimize sabah 04.00 gibi geldik. Tansu uyudu ve sabah 07.00’de işe gitmek üzere evi terk etti. Akşam 19.00’da eve döneceğini söyledi. Öğlen 12.00 gibi beni aradı. Nasıl olduğumu sordu. Çocukları sordu. Akşam eve gelirken ne istediğimi sordu. Birbirimizi çok sevdiğimizi söyledik. Aslında ’hoşçakal’ demişiz. Çok acı. Saat 16.00 civarında kapı çaldı. Ben eşimin bana sürpriz yaptığını düşünerek sevinçle kapıyı açtım. Kapıyı açtığımda birçok polis ve doktor vardı. Şok geçirdim. Önce bana yaralı olduğunu söylediler. Beni hastaneye götürdüler. Ve orada bekledim. Sonra kötü haberi aldım, dünyam yıkıldı.”

Uzun süre şoktan çıkamadığını anlatan acılı eş, “Cenaze günü şoktaydım. Ve öldüğüne inanmıyor-dum. Tansu’mun gömülmesini hiç istemedim. Bunun gerçek olabileceğini düşünmüyordum. Hayatımın en kötü, en acı günüydü” diye konuştu.

“BİR HAYAL YAŞADIM, ÇOK KISA SÜRDÜ”

Tansu’yu her gün daha çok özlediğini belirten şehit eşi, “Yaşamak çok zor benim için. Her şeyimi kaybettim. Her an onunla yaşıyorum. Artık yaşayan bir ölü gibiyim. Her geçen gün daha zorlaşıyor. Biz her şeyi beraber yaptık. O hep yanımdaydı. Ama şimdi çok yalnızım. Onun için çok üzgünüm. Çok sevdiği kızı Yağmur’u göremedi. Çok üzgündü. Biz onunla sonsuza dek söz vermiştik. O benim büyük şansımdı. Ben burada onunla bir hayal yaşadım. Çok kısa sürdü” dedi.

“ONU ASLA BIRAKMAYACAĞIM”

Ülkesine dönmeyi düşünmediğini anlatan Tuanvi Aydın, “Benim sözüm çok değerli. Ona sonsuza dek eş olmaya söz vermiştim ve öyle olacak. Onu burada bırakıp ülkeme dönmeyi düşünmüyo-rum. Onu asla bırakmayacağım. Ailesi hep yanımda. Onların desteği ile ayakta duruyorum. Umarım Türkiye bu kaostan çok kısa zamanda kurtulur. Ve polisler, askerler şehit olmaz. Her gün birilerinin öldüğünü görünce kahroluyorum” diye konuştu.

“ONSUZ NASIL OLACAK BİLMİYORUM”

Bu zorlu süreçte kendisine destek olan herkese teşekkür eden Tuanvi Aydın, “Şimdi tek dileğim kocamın hayalini gerçekleştirmek. Birinci hayali kızını görebilmekti. Ve Yağmur’la tanışaca-ğım günü bekliyorum. İkinci hayali mutlu bir yuvamızın olmasıydı. Onsuz nasıl olacak bilmiyorumdedi.

Ersin ERCAN / ZONGULDAK, (DHA)

Sadece Ses Kalıcıdır

Ne için durmalıyım? Ne için?
Kuşlar çoğul maviliği aramaya gitmişler
Ufuk dikeydir,
Ufuk dikeydir ve hareket fıskiye gibi
Görünümde ışıklı yıldızlar oynuyor
yeryüzü, yükseklikte kendini tekrarlıyor
Ve gökyüzü kuyuları ilişki bağlantılarına dönüşüyor
Ve gündüz öyle geniştir ki
gazetenin küçük beynine sığmıyor.

Ne için durmalıyım?
Yol hayatin kılcal damarları arasından geçiyor.
Çevrenin niteliği tüm kokuşmuş hücreleri öldürecek
Ve şafağın kimyasal atmosferinde
Sadece ses kalacak,
Zaman zerreciklerine bağlanan ses.

Ne için durmalıyım?
bataklık; kokuşmuş böceklerin çoğaldığı yerden
başka ne olabilir?
Morgun benliği ölülerin şişmiş cesetlerinden ibarettir.

Ve ateş böceği… AH
Ateş böceğinin konuştuğu an
Karanlıktaki alçak adam koflanan
erkekliğini gizliyor

Ne için durmalıyım?
Kurşunlu harflerin işbirliği boşunadır
ve kurşunlu harflerin işbirliği
bu değersiz düşünceyi kurtarmaz.

Ben ağaçların soyundanım
Ve bu “bayat” havayı solumak kederlendiriyor beni,
Ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana
Tüm güçlerin sonu güneşin gerçeği
ve ışığın bilinciyle birleşmekten ibarettir,
birleşmek.

Yel değirmenlerinin çürümesi doğaldır,
ne için durmalıyım?
Ben yeşil buğday salkımlarını
göğsüme alarak, sütle besliyorum,
Ses,ses, sadece ses,
su akışının sesi
ve dişi toprak kabuğu üzerine
yıldız ışığının düşüş sesi ve aşkın yayılma sesi
Ses, ses, sadece ses kalıcıdır.

Cücelerin ülkesinde
Sıfır üzerine dolaşıyor ölçü mihenkleri
Ne için durmalıyım?
Ben dört unsura itaat ediyorum
Ve yüreğimin yasalarını
körlerin yerel hükümeti düzenlemiyor.

Böceğin etle sarılı boşlukta, yararsız dolaşımı ve
vahşice ulumalar
beni ilgilendirmiyor.

Beni çiçeklerin kanlı soyu yaşamaya sorumlu kılmış
biliyor musun? Çiçeklerin kanlı soyu.

Furuğ Ferruhzad – Sadece Ses Kalır YKY-1997
Çeviri: Cavit Mukaddes

Yahya Kemal İçin Rübai

Sen gittin gideli kuşlar anlamaz görünür
Her acılan gülde yepyeni bir Sırâz görünür
Bakışlar dağılırken denizin belleğinde
Senin her sihrinde geçmiş bir yaz görünür

Hilmi Yavuz

Dirlik Düzenlik

Bir hoş oldum ele güne karşı
Herkeslerden utandım
Bir yanım insanlı kahve
Dünyalar dolusuydu bir yanım

Ah beyler söylemesi güç
İşim bitince kahvelik olurum
Bana cezveler tutulunca
Bir yanlara çevrilidir başım

İşte bu yüzden arayı bozdum
Dünyalar gözükmedi
Nelere dadandım o yüzden
Mehtaba alıştım pisi pisine

Yollar benimmiş gibilerden
Durmaklı yürümekli bir gece
Kahvenin etrafında şiirler uçuşur
Herkes bir şeyler bırakır çarşıların içine

Alıştım bir kere işim iş
Köşe bucak alaca duman
En azından bir gökyüzü
Çarşıyı görmeden edemem

Kahveci kahveye uzanır şurda
Akşamı bitiren yanıma gelir
Bir de utanmak olmasa
Dünyayı seviyorum demektir

İçime siner mahallenin kokusu
Gökyüzü karışıksa kuşların işi
Ya içim içime sığmıyorsa
Ne denir kötüdür insanların gidişi

Sonra benim bir kötü huyum daha
Anlatmak istemem kendimi
Uzaklarda çorbalar pişer
Şu benim yalnızlığıma karşı

Ah beyler söylenir mi hiç
Az buçuk işim iştir
Bana cezveler tutulunca
Gökyüzü bir daha değişir

Edip Cansever

Kış Medıtatıonları

Ürkek ayak sesiyle kış
Geyikler çizen sesimdir
Her kelime bir resimdir
Sanki bakmaya asılmış

Beyaz deriz ama neden
Duyduğumuz karlı tarla
Görüntü çeken atlarla
Aşılmaz yollar kapanmış

Kuşlarımı koymak için
Bir gök resmi bulamadım
İlkel bir dil benim adım
Onunla gül çizmek varmış

Hilmi Yavuz