Gökten ve Denizden Daha Güzelsin

insan sevdi mi gitmeli
ayrıl karından ayrıl çocuğundan
ayrıl dostlarından kadın erkek
sevdiğinden ayrıl sevgilinden ayrıl
insan sevdi mi gitmeli

yeryüzü kadın erkek zencilerle dolu
kadınlar erkekler erkekler kadınlar
güzel mağazalara bak
bu araba bu erkek bu kadın bu araba
ve bütün güzel mallar

hava da var yel de
dağlar su gök toprak
çocuklar hayvanlar
bitkiler ve taşkömürü

öğren satmayı almayı bir daha satmayı
al ve boyuna al ver
insan sevdi mi bilmeli
yemeyi içmeyi şarkı söylemeyi koşmayı
ıslık çalmayı
çalışmayı da öğrenmeli

insan sevdi mi gitmeli
ağlama gülerken
memeler arasında barınma
soluk al yürü al başını git

güzelce yıkandım ve bakıyorum
ağzı görüyorum bildiğim
eli bacağı gözü
güzelce yıkandım ve bakıyorum

orada hep yeryüzü bütün
şaşırtıcı şeylerle dolu yaşama
eczaneden çıkıyorum
yeni tartıldım daha
80 kilo çekiyorum
seni seviyorum.

Blaise Cendrars
Çeviri: Sait Maden

Fiyakalı Aşıklar Cemiyetinden Bir Müzeyyen

-Kızın ağzını neden kestin?

-Talihsizlik.

-Yanlışlıkla mı oldu?

-Yok, ekmek almaya gelmişti.

-İnsan ekmek almaya gelen birinin ağzını yanlışlıkla keser mi oğlum?

( Yerinden kıpırdamadan gözlerini bir zıpkın gibi hâkimin gözlerine sapladı.)

-Onun başına gelen en talihsiz şey, ben birilerini sevmeye karar vermişken bakkala ekmek almaya çıkmasıydı hâkim bey. Daha önce o küçükken anası ölmüş. Ama bu talihsizlik sayılmaz çünkü analarımız sandığımız kadar fiyakalı kadınlar değildir. Öyle olsaydı bu kadar kötü insan dolaşır mıydı sokaklarda?

( Derin bir nefes aldı cigarasından. İçmeden konuşturamıyorlarmış onu.)

-Mahpustan yeni çıkmıştım o zamanlar. 1 sene evveldi. 23 yaşındaydım. Pek fiyakalı olmayan anam ben çıktıktan 10 gün sonra ölmüştü. Bana artık kimseyle kavga etmememi tembihlemişti. Oysa ne bilsin gariban ben kavga etmekle kalmıyor canlarını alıyordum onların. Pişman mıyım diye sorarsan değilim hâkim bey. Kötülerin bu dünyada yaşamasına siz tahammül edebilirsiniz ama ben edemem. Gözümü kapatıp yatağımda rahat edemem. Nerde bir şerefsiz görsem gırtlağını oracıkta keserim. Ama anam iki elim yakanda demişti, yüzüme şefkatle dokunarak. Söz verdim ben de ona. Söz bir, Allah bir hâkim bey. Biz Allah’tan korkan adamız.

( Allah’tan ve annesinden bahsederken o gür sesi daha kısık çıkıyordu.)

-Artık birilerini vurmayacağım madem birilerini seveyim dedim kendi kendime. İkisi başta aynı şey olmasa da sonda aynı şeydir. O an karşıma kim çıksa severdim yani hâkim bey. O çıktı.

-Gencecik kız, beyaz bir bluz, çiçekli yeşil bir etek giymişti. Saçlarını salmıştı kıvır kıvır. Gözleri zeytin gibi kocaman. Sanki göz bebeklerine kaçak elektrik bağlamışlar, bol keseden ışıl ışıl. Elinde iki kuruş, ekmek almaya gelmiş. Bende oturuyorum bakkalın önünde. Kafamı çevirdim hemen. Başkasının manitasıdır, karısıdır yakışmaz bize. Biz delikanlı adamız hâkim bey. Ekmeği alıp çıktı bakkaldan. Poşeti tutayım derken elindeki parayı düşürdü. Para yuvarlanıp benim kunduramın dibinde durdu, talihsizlik işte dedim ya. Eğildi aldı parayı, saçlarının kokusuyla karışık sıcak ekmek kokusu doldu ciğerime. Eğildiği için; terlemiş, henüz yeni büyümeye başlayan diri göğüsleri gözüme çarptı. Mahpusta kadına aç kalmışız hâkim bey. Siz fosforlu ağabeylerimiz gibi kadına doydum ayaklarına yatmayız biz. Hem kim kadına, sevdaya doymuş. O sırada bana gülümsediğini fark ettim. Gülümsemek dediysem bu senin bildiklerine benzemiyor benim bildiklerime de benzemiyordu, o an karşımda soyunsa gülüşünden başka şeyine bakamazdım inan. Ayak parmağının ucundan bütün bedenine yayılırcasına gülümsedi. İnsanın neresiyle gülmesi gerekiyorsa orasıyla gülüyordu işte.

( Hâkim beşikte masal dinleyen bir çocuk gibi kocaman açmıştı gözlerini. Bu benim ilk davamdı ve sanık arasan bulunamayacak cinsten bir adamdı.)

-Ben gülümsemedim ona hâkim bey, çevirdim yüzümü. Başkasının sevdiğidir, karısıdır delikanlı adamız biz.
Doğrulmak için elini dizime koydu. Küçücüktü elleri. Dondum, yüzüne biraz kızgın baktım. Saçlarını yüzüme savurup
kırıta kırıta yürüdü sokakta. Köşeye gelince döndü, ben bakakalmışım tabi ardından. Tekrar aynı bayık gülümsemeyi savurup kayboldu gözümün önünden.

( Adam gülümsüyordu bu son cümleyi kurarken. Hem de en az kız kadar güzel bir şekilde. Gömleğimin üst düğmesini açtım, göğüslerimi bir adım öne çıkararak dinlemeye devam ettim. )

-Bu böyle devam etti, aynı mahallenin insanıydık. Her karşılaştığımız yerde gözlerime bakıp güldü. Bana güldü diyorum hâkim bey, anlıyor musun?

( Hâkim olayın akışına o kadar kaptırmıştı ki kendini neredeyse anlayacaktı adamı. Ben de adamdan baya bir etkilenmiştim. Beni fark etmesi için saçlarımı açıp savurdum ama o cigarasından bir nefes daha alıp konuşmasına devam etti.)

-…

-Köpekleri bilir misin hâkim bey?

-…

(Hâkim köpekleri elbette biliyordu.)

-Köpeklerin gözlerine bakmayacaksın. Köpeklerin gözlerine uzun uzun bakarsan seni ısırırlar. Neden biliyor musun? Çünkü onların gözlerine bakmak onlara savaş açmak demektir. Yürüyüp gideceksin yanlarından.

-O benim gözlerime baktı. Uzun uzun. Aralıksız. O bol keseden ışıklı gözleriyle benim gibi bir sokak köpeğine açık açık savaş açtı.

Gittim adını öğrendim mahallenin çocuklarından. Müzeyyen demişler adına. Annesi o çok küçükken ölmüş. Babası uzun yol şoförü, ayda yılda bir gelir. Halasının yanına vermiş Müzeyyen’i. Ben mahpustayken taşınmışlar buraya. Mahallenin oğlanları erkekliğe adım atmak için ilk başta sünnet olur sonra Müzeyyen’e âşık olurlar diyor çocuklar.

(Hakim ne Müzeyyenmiş be dedi içinden muhtemelen. Ben başka bir düğmemi açarken öyle demiştim çünkü. )

-Ama Müzeyyen sevmezmiş kimsecikleri, kendini sevdirirmiş sadece. Müzeyyen el kadar kız hâkim bey. Anasının kendisine veremediği sevgiyi mahallenin sokaklarından toplar durur. El kadar Müzeyyen kız doymak bilmez ama hâkim bey. Ne yapar onca sevgiyle bilmem.

( Müzeyyen’e bir an için merhamet edecekti ama cigarasından bir nefes alınca kendine geldi. Göğüslerimi geri çektim, bir düğmemi ilikledim. Artık soyunsam bile beni görmeyeceğine emindim.)

-Ben sevgisini belli edebilen adam değilim hâkim bey. Anam için mezarlığın kapısında ağlar öyle giderim mezarının başına. Görmesin ağladığımı, serde erkeklik var. Müzeyyen de bilmedi onu sevdiğimi başlarda. Oysa o köşeden çıkar çıkmaz sevmiştim ben onu. Böyle işler fosforlu camialardaki gibi zamanla olmaz bizim burada hâkim bey, biz bizzat ve çabucak severiz. Çünkü insan hemencecik sevmeyip bir saniye bile düşünürse işin içine akıl karışır. İşin içine akıl karışırsa insan sevmez hâkim bey. Neden mi? Çünkü bir insanı sevmenin akla mantığa uygun bir yanı yoktur. Sevmek bir andır hâkim bey. Sizin gibi fosforlu abilerimiz uzun zaman içinde sevmeye cabalar, bizse görür görmez hatta görmeden önce sevmeye başlarız kadınlarımızı.

( Salonda inanılmaz bir sessizlik vardı.)
Ağlamak için duruşmaya 5 dk. ara verildi.

( 5 dk. aradan sonra yüzünde garip bir kararlılıkla yerine döndü. Hâkimin merakı gözlerinden okunuyordu. Bense ağlamış, gözlerimi ondan kaçırmaya çalışıyordum)

-Devam et oğlum, kızın ağzını neden kestin?

-Çünkü onun ağzı gözleriyle aynı dili konuşmuyordu hâkim bey. Gözlerin tek bir dili vardır ve o dili herkes bilir. Ama ağızlar öyle mi çeşit çeşit dilleri var. Ben onun ağzının dilini bilmiyordum hâkim bey. Ben bilmediği şeylerden korkan adamım. O bana büyük bir muallak sundu. Bir insana yapılabilecek en büyük vicdansızlıktır bu. Yetim hakkı gibidir hâkim bey. Çünkü bilinmezlik içinde sonsuz şeyler barındırır. Milyonlarca eşit ihtimal. şu kafamın içinde ne yapacağını bilmeyen aklımı karıştırmaya ne hakkı var el kadar Müzeyyen’in. Bana gülmeyecekti hâkim bey.

Bir gün önümden geçti görmedi beni. Takip etmeye başladım yavaşça. İsmail’in tuhafiye dükkânının önünden geçti. İsmail kart zampara hâkim bey. Allahsız herifin teki. Sorsanız herkes sever onu. Ama herkesin sevdiği insanlarda bir yanlışlık mutlaka vardır. İsmail yanlış adamdı hâkim bey. İsmail’e dondu sacını savurup güldü ona da. İsmail durur mu allahsız, başıyla gel dedi ve göz kırptı el kadar Müzeyyen’e. Yürüdü Müzeyyen girmedi içeri. Kırıta kırıta yürüdü.

Pesinden gittim boş bir sokakta kıstırdım. Yine öyle gülüyordu ben saçından tutarken. Gözündeki ışık hiç mi eksilmez bir insanın hâkim bey. Unutturmadı ama ışıklar yaptıklarını. Çıkardım çakıyı cebimden. Saçlarını şefkatle seviyordum bir yandan. Dudaklarını aralayıp beni öpmek için uzattı. O anda iki dudağının arasına geçirdim çakımı. Bir çırpıda çektim. Çakıdaki kanı ellerimle temizleyip gittim. Kimsenin kalbine yalan yere gülmesin diye çektim, bütün kandırılmışlar için çektim, el kadar Müzeyyen İsmail’in kapısından içeri bir daha girmesin diye çektim. O daha çocuk öğreneceği çok şey var. Yoksa kalbine saplardım o çakıyı. Ama ben insaflı adamım hâkim bey.

( Hakim adama hak vermemek için ellerini sıktıkça sıkıyordu.)

-Ben duygusal adamım hâkim bey ismim Tahar. Babamı annemin parmağını kırdı diye 13 yasımda şah damarından bıçakladım. Bunu kimseye anlatmadım, yasalar hakim bey benim kadar duygusal değil. Borsalar ve Müzeyyen’ler hiç biri değil.

(Deyip kustu. Çok fazla cigara içmişti. Birden elinde sakladığı çakıyı gözlerimin içine bakarak şahdamarına sapladı. Yere yığıldı. Gülümserken kanla beraber ağzından son bir cümle daha çıktı)

-Rüyalarım kendini gerçek sanıyor hâkim bey bir şeyler yapamaz mısınız?

Kader Büyükbingöl

Haydarpaşa

 İşte yanımızdan bir tren ışıkları ve insanlarıyla bir yere düşer gibi geçip gitti. Bir başkası duran vagonumuzun tam karşısına bir vagon getirdi bıraktı. Karşı kompartımanın camı da açıldı. Bir insanla burun buruna idik. Birbirimizi süzüyorduk. Her şeyimizi; yolumuzu, kafa kağıdımızı, yüzümüzü, ailemizi, elbisemizi, her şeyimizi birbirimizle değişebilseydik ben kendimi unutsam o olsam; o kendini unutsa ben olsa… diye fikrimden geçti. O olsaydım nerede inecektim? Haydarpaşa’da. Nereye gidecektim? Eşyamı Sirkeci’deki otele bırakıp bir lokantaya. Rakı getirtirdim. Bir balık ızgara ettirirdim. Sonra Beyoğlu’na çıkar, İzmir kahvesine giderdim. Birisi ile ahbap olurdum. Nasıl yapardım bilmem ama yanımda oturan zata gülümser, nerelisiniz? diye sorarsa,

   “Kayseri’de (…) şirketinde memurum, derdim. Şirketin bir işi için geldim de…”

   Kendimi istasyonun bekleme salonunda buldum. Sessiz sedasız, göz kapakları yorgun ve kırmızı insanlar vardı. Geçkin ve şişman iki bayan mahzun mahzun düşünüyorlardı.

   İstasyon aynaları meşhurdur: İnsanı perişan gösterir.

   Yerimden kalktım. Aynaya doğru ilerledim. Ben perişan bir halde idim. Potinlerim çamur içinde idi. Şapkam ıslaktı; kordelâsında beyaz beyaz lekeler vardı. Yüzüm sarı, gözlerim kırmızı idi. Tam yolcu suratı! Merdivenleri indim. Vapur Kadıköy’ünden kalkmış geliyordu. Arkama dönüp Haydarpaşa istasyonuna bir daha baktım. Kocaman kapılarından önüne kırmızı yeşil fenerli, birbirini kesen demiryollu, düdüklü, trenli, meraklı, düşünceli, perişan, aceleci, birbirini bulmaya çalışan bir âlem vardı. Her gün yüzlerce tren, binlerce insan getiriyor binlerce insan alıp gidiyordu. İstasyon kapıları durmadan insan alıp insan veriyordu.

   Bir yerlere kadar gitmiş, bir yerlerden dönmüş gibiydim. Ölesiye yorgundum. Evim bir çorba güzelliği, ev boyundan uzun soba borusundan poyrazla savrulan bir duman çıkarırken gözümün önüne geldi.
 
   İhtiyarlamışız. İstasyonlar artık gençlik arzuları vermiyor. Evimiz gözümüzde tütmeye başladı; kötü.

   Haydapaşa’da denkler üstünde bekleşenlere hayırlı yolculuklar.

Sait Faik
(“Resimli İstanbul Haftası”, 9 Mayıs 1953)

Uyumak İstiyorum

İki yıldız arası göğe asılı hamak…
Uyku, uyku… Zamansız ve mekansız, uyumak.
Uyumak istiyorum; başım bir cenk meydanı;
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek Yaradanı.
İlgisizlik, herşeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiş ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boş yere hep gitmeler, gelmelerden;
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden!

Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.
Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla…

Necip Fazıl Kısakürek

Doğançay’ın Çınarları

V

Unutamayacağımızdır
İşte-ne diyelim ki
Artık boşaldı herşey
Koyağın ucunda güneş

Uzayıp gider yol
Bizse çakılı
Yere-
Öyle…

   yeni bir söz bulsam
   neye yarar ki-
Söyleyemediklerimiziz
İnce bir sızı gibi-

Bir duman, dağılıveren-
Ama şimdi fırtına gelir
Boşalır sular üzerimize-
Yağmur : Sağaltır mı?

İşte bu, bilemediğimiz;
Bazen yanılırız bile
Dallarımızı oynatınca
Güzel bir esinti

Neşe gibi gelir bize
Geçip gider sonra
Kıpırtısız kalırız gene
Kaskatı-

O zaman anlarız
Aldatıldığımızı-
Kolaydır bizi aldatmak
Ilık bir nefesle

Ama deriz, yaşamın
Kendisiyse bu, öyleyse
Aldatılmadık gene de
Doğrudur yaşadıklarımız

Oruç Aruoba

Doğançay’ın Çınarları VIII

Yorgunuz artık
Göremeseniz de
Yapraklarımız ağır
Dallarımız bezgin

Boyuna sallanmaktan
Bıkkınız-ya siz
Ne yapıyorsunuz bu
Hiç dinmeyen rüzgarda?

Bu hiç bitmeyen yağmur
Evlerinize kapatır sizi
Denemezsiniz bizim gibi
Onun altında durmayı

Öyle-bırakarak yağsın
Hiç durmadan öyle:
Çisi çisi, çağıl çağıl
Yıkayıp arındırarak

Yakınmamalıyız –
   biliyorum, yakışmaz
Ama nasıl da körsünüz
– –  dayanamıyorum

anlayamıyorum da
Ne için ki aceleniz, niye
Fırtına bile dingince
Getirirken karı, tipiyi

Neden, beklememeniz
Uzaktan bir düdük sesi
Ya da bir iççekiş gibi
Yetinememeniz-niye?

-İki el tabanca sesi
Karanlığı delen-nasıl
Da anlamsız halbuki
Yağıp duran kar altında

Oruç Aruoba

 

 

Doğançay’ın Çınarlarını ilk kez 19 Haziran 1996’da gördüm. İstasyondan yavaşlayarak geçen trenin içinden, sağ tarafta, doğu’ya doğru; güneş, solumda, yamaç ardına epey devrilmişken. Hemen kavradım; pek de anlamlandıramadan…

Sonra -daha yazmadan- kurdum onları. 14 Ocak 1997’de zamanları geldi; yazmaya başladım. 15 Mayıs’ta bir kez daha geçtim yanlarından -aralarından-: Tam kurduğum gibiydiler. Yazılışları ise daha epey süreceğe benziyordu.

13 Haziran’da, benim gözlerimle, Yıldırım’ın mercekleriyle, ilk kez gittik Doğançay’a.

İstasyonun tümüyle ‘metruk’ hale geldiğini o gün öğrendim: Hiçbir tren uğramıyordu Doğançay’a artık; çınarlarsa, tam -yaz başı- doluluklarındaydılar. Her sey anlamına uygundu, yani…

Yıldırım’ın fotoğrafları da öyleydi; 1 Temmuz’da (Edip’de bulunacağını bilerek) arayıp bulduğum ‘motto’da öyle-ama, yazmam-süren tıkanmalarla-4 Temmuz’a kadar uzadı; metni de, aşağıda atacağım tarihte son haline sokabildim ancak.

Gecikir ya, hep anlamlandırma, hep…

o.a.
16 Kasım 1997
Çiftehavuzlar

Allah’a sarılıp ağlamak istiyorum bazen

tükendi dad kelimelerim
artık dokunmasalar da ağlıyorum

Murat Kapkıner

Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin
İçimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor -Çıplak ve göğe doğru-
Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.

Erdem Bayazıt

sesinden tanıdım defterde sesi kalmış
göz kırpıyordu bana gözlerimi kapadım
buymuş dedim ağladım bir daha ağlamadım

İçimdeki bir yerde kaybolmuş bir çocukluk
kubbesi tamamlanmış o türbede yatıyor

Hüseyin Alacatlı

Çocuklar gibi bağıra çağıra ağlamak isterdim…
Çekiniyorum işte olmuyor,
Çıkmıyor sesim…

İbrahim Kiras

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

Turgut Uyar

Yüzyılların tortusundan yaratılmış gibiydi. Yüzüyse
her çağa uygun bir yüzdü. İç çekişi ilkel bir gülüm-
semeyle kucaklaşırdı, ağlaması çok eski bir şarkıyla.

Edip Cansever

Allah’a sarılıp ağlamak istiyorum bazen

Dilek Kartal

Aklına ben gelmeliyim
Ağlamalı

Erdoğan Tanaltay

Hülyalı duaların sertleştirdiği dizlerini ve
denizi dinginleştiren ayaklarını öpüyorum;
Sinirli kalçalarına başımı daldırmak ve
at kılından acı çile gömleğinin altındaki
yanılgıma ağlamak istiyorum;

Mallarme

Uyandım. Yaşadığıma bir daha şükrettim. Birazdan kalkacaksın. Odan can bulacak. Eşyalar kirpik kirpik uyanacak. Aynan bayram yeri. Su değil parmakların akacak musluktan. Terlikler ayaklanacak. Giyindiğin her şey teninle sarhoş. Pencere, korunun rüzgârıyla öpecek ensenden. Işık, ışığa karışacak. Ben, bütün bunların ortasında, titreyerek bakacağım sana. İnsan nasıl ağlamaz bu büyük masala. Günaydın, beni doğuran sabah.

Şükrü Erbaş

gidiyorum; yorgun, solgun, ağlamaklı
viraneme doğru
sizin şehrinizden Tanrı’ya götürüyorum
perişan ve divane gönlümü

Furuğ Ferruhzad

Akşamdır, iniktir elinin perdeleri.
Çocukların koştuğu bir avludur kalbin;
Dilsiz, ama ağlamasını bilen çocukların
Gökten geçen leyleklere bakması kadar
Sessizdir kalbin.

Ülkü Tamer

Gözlerine ne oldu ki, “dur ağlama” desen coşar ırmak olur;
Ya kalbine ne dersin, “yetiş huzur” dedikçe artar acısı gamı..

İmam Bûsîrî (Kaab bin Zubeyr)

Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım.

Dursun Ali Erzincanlı

Ağlamak,
hüzünle anlaşmak,
ve kucaklaşmaktır.

Özdemir Asaf

hüzün üstadımdır benim
külrengi yazmayı
ve gri bir sesle şiir söylemeyi
elinde öğrendiğim
gri gözyaşlarıyle omzunda ağlamayı
sevgilimin

Nizar Kabbani

Allah bir kulunu sevince, onun gönlünü ağlama hissiyle doldurur; ona buğz edince de çalgı neşvesiyle..

Tevrat

Ağlamak bir şey degil
Hançer sokuyorlar adamın sırtına

Murat Kapkıner

uzun uzun bakıyorum ardından bir dostu uğurlar gibi
ağlamak geliyor içimden
nasıl da uzağız birbirimize

Murathan Mungan

Ağlama der dosta Aşık Daimi
Bu da gelir bu da geçer sevdiğim.

Cemal Safi

Ağlayacağım bir kez daha
şurada, yosunların dibinde
yan yana, koyun koyuna.

Ulus Fatih

Yüzüyor ve ağlıyorum.
Her şey, diye ağlıyorum, istendiği gibi, her şey yalpalıyor,
her şey denetim altında, her şey yolunda, insanlar eğri
yağan yağmurun
altında boğuluyordur herhalde, yazık, neyse, ağlamak
için, o da iyi,
belirsiz, söylemesi güç, neden, hem ağlıyor hem yüzüyorum.”

Ulus Fatih

gördüm babaların ağlamasını
dalları düğüm düğüm
gövdesi kahve falı
bir zeytin ağacını köklemek var ya
sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı
kazma vurmak var ya beş yüz yıllık meşeye
acısını duymak var ya kopmanın
babaların ağlaması işte o
babaların ağlaması öyle zor

Hasan Hüseyin

Akşamdır, iniktir elinin perdeleri.
Çocukların koştuğu bir avludur kalbin;
Dilsiz, ama ağlamasını bilen çocukların
Gökten geçen leyleklere bakması kadar
Sessizdir kalbin.

Ülkü Tamer

sanki bir adım daha atsam ağlamayı bırakacağım
uzun denizler aşasım var boğazlardan geçesim var
elimin uzanmadığı dallara konan kuşlara selam ederim
ölüme kavuşmak kolay, seni öldü bilmeli
seni öldü bilmeli, şükredecek haldeyim

Alper Gencer

Bitirdi sabrımı candaki coşma
Halime acı da artık savuşma
Belki tesir eder sana bu koşma
Bir âşık okursa bağlamasıyla

Tâhirü’l-Mevlevî

Ağlamak
Abdesti bozmaz mıydı be şeyhim?

ah muhsin ünlü

kudüs’te bayrak değişimi
ağlama duvarından
ağlayarak çekilen
gülerek yaklaşan asker mevsimi

Sezai Karakoç

Perdeleri sımsıkı örtünce odamda ben,
En fazla yaptığım şey ağlamak, ağlamaktı!
Bir melek -ne güneşe, ne aya görünmeden-

Cevdet Kudret Solok

Ey kavmim…
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.
Ölülerine dönüp de bakmazsın. Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın.
Ama arkana baktığın için taş kesileceksin.
Ve sen kendine bile ağlamayacaksın.

Halil Cibran

kime baksam üzgün
ağlamaklı

Pelin Onay

Sen olmasan…
Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? …
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat! ..

Tevfik Fikret

Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın
Yanakların kızarır ağlamaktan.

Cahit Külebi

Ben ağlarım, susarım sonra, kimselere demem bir şey
Sen ağlama, susma da ama, bak buna bağlı her şey..

Ali Lidar

Sebepsiz tartışmalar,
Yüklenmeler sonucunda büyük ağlamalar…

Lütfü Şener

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

Ahmed Arif

Bir keman taksimi hazin hazin
Ağlamak saatlerce,
Yıllarca ağlamak.

Turgut Uyar

Kalbim avucumdadır artık,
Bir sahilden sesler gelir, kaybolur
Uzun uzun nefes alır sular
Uzun uzun ağlamak isterim.

Turgut Uyar

Şimdi hepsi birden— uzaktan uzağa —
Bir çocuk ağlaması gibi
Her şey bir çocuk ağlaması gibi
Her şey, ama her şey
Bir çocuk ağlaması gibi
Her şey, her şey, her şey.

Edip Cansever

Ruhum, karanlıkta kaybolan çocuk
Gibi başucunda ağlamaktadır.

Cevdet Kudret Solok

Denize zorla sokulmuş
Ağlamaklı bir çocuk gibi.

Edip Cansever

Gözlerini arıyorum
Öpülmemiş gözlerini
Çıplaklığını arıyorum
Dokunamadığım çıplaklığını
Hiç ağlamadım teninin esmerliğine
Gözyaşlarım acıtmaz narin bedenini
kederli ama samimi

Atilla Birkiye

çünkü senin acı gözyaşların aklımda kalsın istemedim
ve ben gittim ve hâlâ
yıllardır zihnimde benim usulca
senin hayretin ve ağlamaklı halin tekrarlanarak
canımı acıtır
ve ben düşünürüm hep
ne olurdu bizim küçük bahçemizde elma olmasaydı!

Furuğ Ferruhzad

Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
Teması korku veren tatlı bir ölüm gibi
Daha cana yakındır görünüşün uzaktan…

Faruk Nafiz Çamlıbel

bağışla, ağlamam geçmiyor ne yapsam
sesimi kar soğuğunda yıkasam da!

Hüseyin Alemdar

ben daha ağlamadım
sen o zaman gör nasıl güzel oluruz

Mahmut Avcı

kafayı iki el arasında tutmaya yenilgi denir
içine döktüğün her ağlama yüzündeki çizilmedir

Hüseyin Alemdar

herşey eninde sonunda sessizdir
bir günün kırılganlığından
kalan ve tekrar tekrar kırılan
müteellim bir insan sesinin başlattığı
ağlamanın kırı
sessizdir

İlhami Çiçek

kolay değil ozanın ağlamaması
gülmesi kolay değil

Hasan Hüseyin Korkmazgil

İşte karın karına vermiş motorlardaki balıkların üstlerine yağmur yağıyor
Bir defa olsun akıllarına gelmemiştir
 Gözleri pırıl pırıl balıkların
 Bir İstanbul göğü altında ağlamak

İlhan Berk

Ağlama
Ölmeyeceğim

Eskimo Şiiri

Ey benim
Mavi soluklarıyla saçlarımı dağıtan
Küçük karanfilim
Gidiyorum
Öyle başını yana çevirip
Ağlama

Mevlana İdris

Ne diyeyim? Ağlamak sadece zayıf insanın işidir. Ben çok zayıfım.

Ali Şeriati

Ve batıda yanmaya başlayınca kaderin ateşi
Ve yürek bitkin bir hale düşünce
Ve haykırınca deniz misali
Bütün gece dalgaların benim için yaptığı gibi
Ömür boyu ağlamak beyhude…

Arthur Symons

oğlum doğana kadar tuttum ağlamamı
şimdi ne zaman uzanıp oğlumu öpsem
alnıma sakalları batıyor babamın

Enis Akın

sessiz hıçkırıklarla
sessiz hıçkırıklarla sessiz
çök bu iskemleye
çök bu iskemleye çök ve ağla
ağla ve ağla ve ağla
sebepsiz ağlamayı dene
sebepsiz ağlamayı öğren
ağlamak için ağlamayı
ağlama sanatını
boşalt içini boşalt
ne var ne yok boşalt içini
boşalt ki acılara yer açılsın
acılara kederlere

Cahit Koytak

Ağlamaklı bir satır yazıyorum…

Nizar Kabbani

Şimdi sana bakıyorum, kalabalık gözlerin
ağlamasan bizi utandıracak sanki dünya
Valentina Tereşkova
ve çekik gözlü kadın komandolar
çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla.

İsmet Özel

Kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,
Bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum, ölemiyorum.

Nurullah Genç

O gitti bize ağlamak kaldı kala kala
Sezai Karakoç
Ağlama artık.

Antonius and Cleopatra
yolu sordum, bahane işte
çok eski bir resmine bakar gibi baktı bana
dudağında ağlamayı andıran bir gülümseme
Nuri Demirci
Kursağımda akşamüstü, kaç gün oldu
yanlı aşklardan ağlama dersleri alıyorum
giden sevgiliyle alakalı..

Sıdık Bakır
Ayrılınca dağılmak, kaybedince ağlamak kolaydır
Gülüyorsun ya bazen herkes gibi bir şeylere, işte o şeyler ne, onu anlat…
Kadir Bal
Ey yurdumun yağmuru!
Ölürsem eğer
Bu yaban ellerde
Dönemezsem bir daha
Ağlamayasam yanında…
Bağışla!

Ferhad Pîrbal
“Şiir, anımsama sanatı”
Demişti Suat,
Şimdi neden bilmem,
Yazarken bu şiiri ben,
Durmadan ağlamak geliyor içimden.
Ali Asker Barut
Bir kitap okuyordun dalgın.. 
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı. 
Genç bir adamı öldürdüler romanda. 
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın.. 
O ölen ben değildim..

Özdemir Asaf
Eve dönüyoruz -soldu minesi zamanın-
Bugün de bir şey yaptık
Tam kapıdan gireceğiz
Uzakta bir laterna sesi
Bir kadın ağlaması
Edip Cansever
Bir gece rüyamda,
Büyük bir şehrin kalabalık bir caddesinde
Açıkça ağladım herkesin içinde…
Tanımıyordum kimseleri,
Seçemiyordum gideceğim yeri…
Öyle sıkıntılı,öyle şaşkın,öyle güvensiz
Halim ve yürüyüşüm,
Kimin yüzüne baksam ağlamam artıyordu…
Yaşım kırkı aştı diyordum, yaşım,
Başım hala çocuk,

Coşkun Ertepınar
Ama kendi sesinde çocuklarını emziren bir kadınım da…ağlamayan!
Erkekler ağlamaz; çünkü sessiz ölür erkekler…
Kadir Bal
yağmur gibi fransızca konuşacaktık
bulut gibi türkçe ağlayacaktık
biz, iki çocuk kalacaktık, büyürsek
dokunur diye gözlerimiz o güle
konuşmadık
ağlamadık
dokunmadık
biz, iki çocuk…
kalmadık!

Haydar Ergülen
Bir gözyaşı gözüktü gözlerinde düşmek üzere
Ve benim dudaklarımda bir özür dileme.
Gururla konuştu o ve gözyaşını sildi
Ve söz benim dudaklarımdan gitti.
Ben kendi yoluma giderim şimdi ve o kendi yoluna
Fakat düşündüğümüz zaman aşkımız konusunda,
Ben,“o gün ne diye çenemi kapattım?” derim bugün bile
Ve o der “Ben ağlamadım ne diye?”
Gustavo Adolfo Becquer
Kişinin en kolay mutsuzluğu
ağlamaktır, geçiştirir umutsuzluğu.

Daha zoru var, susmak zor,
susmak bir ağaç dallarında,
susmak, ağlamaları da tutuyor.

Özdemir Asaf
Üzerime yar sevdiğin sahi mi?
Kalp çalmakta senin gibi dahi mi?
Ağlama der dosta Aşık Daimi
Bu da gelir bu da geçer sevdiğim.
Cemal Safi
Gözünden süzülür en kanlı sırlar,
Yaşadığın ana sığar asırlar;
Yağmurlara bıraktığın kahırlar,
Bir gece kabrine yağar mı dersin?

Nazir Akalın
hüzün üstadımdır benim
külrengi yazmayı
ve gri bir sesle şiir söylemeyi
elinde öğrendiğim
gri gözyaşlarıyle omzunda ağlamayı
sevgilimin
Nizar Kabbani 
Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın 
Yanakların kızarır ağlamaktan.

Cahit Külebi
yaşlı şairlere iş kalmıyor,
sessiz sessiz ağlamaktan başka;
çünkü yoksullar ve şairler bilirler ki,
yeryüzünde sessiz sessiz ağlayanlar çoğalınca,
Cahit Koytak
Narin bir üzüm anne yüreği 
ağlaması çocuğun 
çöl tülbent üstünde 
sarar onunla anne yüreğini

Nuri Pakdil
Bir ben biliyorum
Her kundaklama sonrası
Ormanlarının zehrini
Bir hışımla genzine çektiğini
Bu yangınlarla
Ciğerinin de yandığını
Yine de hiç ağlamadığını

Lou Andreas-Salomé

Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim..

Ali Lidar

Bombardımanda oğlunu kaybeden o anayı izliyorum.
Anlatıyor.
Acıların en katmerlisi gelip yüz hatlarına, bakışlarına yerleşmiş…
Diyor ki:
“Rüyamda gördüm oğlumu. Bana, ‘Ağlama anne, güzel yerdeyim!’ dedi.”

Hasan Cemal

Öldüğüm gün
Sokağımdan bir kadın geçsin istiyorum
Güzel ya da çirkin
Ama karalara bürünmüş bir kadın
Kalabalık görünce evin önünü
Gözlerini kaldırıp pencereme bakmalı
Aklına ben gelmeliyim
Ağlamalı

Erdoğan Tanaltay

Birbirlerine çarpa çarpa batan gemiler
ağlaşan mürettebat, ağlaşan halatlar, ağlaşan kaos
ağlamayı savaşmak sanan zavallı cahil melankoli..

küçük iskender

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar

Cemal Süreya

bu kadar anlaşılır olma, bu kadar kızarmasın yanakların
kuş diline boya gözlerini, ağlama ki akmasın…

Zehra Betül

Ağlama, ağlama, ağlama artık hepsi bitti, bedeli ödendi.
Teldeki bir kuş gibi
eski bir gece yarısı korosundaki sarhoş gibi
kendimce denedim özgür olmayı.

Leonard Cohen

Bütün gece dalgaların benim için yaptığı gibi
Ömür boyu ağlamak beyhude…

Arthur Symons

Gençlik, bir hazine, kutsalmışçasına,
Gittin artık bir kere, dönmemek üzere!
Ağlamak istesem, ağlayamıyorum öyle ya…,
Ve ağlıyorum kimi zaman, istemesem de.

Ruben Dario

ey mumum! Kes ağlamayı inlemeyi
yaralı gönlüme tuz serpme artık

Ali Şeriati

kirpiklerinde
baharını saklayan yaşlı bir çocuğum ben
düşlerin yağmurunda ıslanmış gül izi
ağlamak istediğim her sahilde bir martı ölür
bir şiir vurur kıyılara gücenik
değip geçer ellerime ihanetin rüzgarları

Nuri Can

testisi kırık yorgun bir yolcuyum
hiç bir şey avutmuyor artık
kirpiklerimde yağmurlar duman duman
uçsuz bucaksız bir uçurum kıyısında kaldım

Nuri Can

Otuzuna bile basmadan, dostlar!
Ölüp gidersem
Peşimden ağlamayın!
Yalnız kadınlar için,
Yalnız onlar için ağlayın!

Cahit Külebi

Birdenbire duyarsan geceyarısı
görünmeyen bir alayın geçtiğini
eşsiz ezgilerle, seslerle-
artık boyun eğen yazgına başarısız
yapıtlarına, tasarladığın işlere
hepsi aldanışlarla biten-
ağlamayasın boş yere.

Konstantinos Kavafis

Ağlamayan gözden Sana sığınırım.

Hz. Muhammed S.A.V.

Ama unutma kızım, hayata sırtını
dönüp ağlamaktan hep daha iyidir
insanlara has neşeyle yaşamak.

José Agustín Goytisolo

ağlamaktı en uzun neşesi kızların bir zaman
olsun olsun, güneş olsun güneş olsun,olsun

Turgut Uyar

dört parçalı göğsümü
paletler çiğner her gün
yürür giderler kirpiklerim boyunca
önüme atılan kardeş başları
taşırır yoksul gözlerimi de
inadına ağlamam işte
acım, yaşadığımca ağlasam bitecek değil!

birilerinin kahır doluyor içi Tamara!
birileri yakıyor kendini yunmak için acılardan
yeter
yeteeer
y e e e t e e e e e e e e e r r r…

Selim Temo

senden kalan bir serap
içimde büyüttüğüm
bir güvercin uçurdum yüreğimi canandan
saat oniki oldu
ağlamak bana düştü

Müştehir Karakaya

bizim olmayan gözyaşlarıyla ağlamak,

Miguel Angel Asturias

şartsız şurtsuz kim affettiyse hepimiz onunuz esasında
vurgunuz yarım kalana
kendimizle dargınız
ağlamak için insanın kendinden başka bir yari daha olmalı yarasında

Alper Gencer

Anneler ağlamasın çocuklar gülmesin

Erdem Bayazıt

Bir çeşit isyandın gönül ağlaması ilacın
Destur. Nice uzlet makamından geçersin şimdi

Cahit Zarifoğlu

bilirim kimseye göstermeden ağlamayı

Perihan Baykal

Ölebilirim seni görmek için
Geceleri sellere kapılmış haçları seyreden
Ayakta ve ağlayan seni
Nehrin kıyısında ağlıyorsun
Bırakılmış ve yaralısın
Ağlamayı ağlarsın gözlerin dopdolu
Yaşlarla, yaşlarla, yaşlarla

Pablo Neruda

-Var mısın yok yere ağlamaya… Ki bir sis
yanık bırakılmış bir fısıltı

İsmet Özel

o bile ağlamaz senle, dene bak

Osman Konuk

yürürken bir ayağı aksıyor
hep kıyısından gidiyor yolun
belli yakıştıramıyor kendini kente
uzun uzun bakıyorum ardından bir dostu uğurlar gibi
ağlamak geliyor içimden
nasıl da uzağız birbirimize

Murathan Mungan

ağlama ki sakinleşirsin diye korkuyorum

Mustafa İslamoğlu

düğünlere salt ağlamak için katılan biri
çigan bir hayatın çetelesini tutuyor
bastırıp sağrısına elini

Mustafa İslamoğlu

diyorlar ki ağla
ağla ki dumanı dağılsın yolların
ağlamayı denizlere bıraktım

Nurullah Genç

Bir solukluk üfleyiş yeter deli olmama,
üfleme öyle üst üste beni,
ziyan olurum.
Ağlamaktan buz tutmuş gözlerime bakma sakın gözlerini kapatıp.
Senin gözlerin ölüm ah,
senin gözlerin diriliş,
senin gözlerin bir devriliş mezarlığı be neyzen!
Az bırak beni kendi hâlime,
sus ki ölüp ölüp üzerine yağmayayım bu gece.

Nail Varal

musa kardeşim ağlamaktan mı
okumaktan mı az uyumaktan mı
kan gölü gözlerin

Cahit Zarifoğlu

üzerinde gözyaşı izleri
senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları
mahzun yayılır
ancak görünür güzel dişleri

ve ‘kuşlar da kaderle uçar’

Cahit Zarifoğlu

Bitkinim bitkin
Kaç gündür oruçtayım
Artık ağlamam lazım…

Aziz Nesin

sessizlik, hafif bir kadın örneği,
dizime oturdu ve beni sardı
öpüşü kanımı dondurdu sanki
vücudumu baştanbaşa ürpertti.
bağırarak ağlamaya başladım.

Sandor Forbath

İnsan bazan ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.

Edip Cansever

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

?

“Bir Arap şairi şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”

Didem Madak

Sen bana kucağını açmasan da gelirdim
Rastlamamak mümkün mü nerde yoksun hangi yönde
Güldürsende ben sana ağlamayı bilirdim
Koşardım sana doğru kıvrımların zahmetinde

İdris Ekinci

ben bunları söylerken annemin alt çenesi
ve alt dudağı titremeye,
gözleri sulanmaya başladı.

ve sözlerimin ortasında,
onun o, dünyayı uçuşan meleklerle
ve mucizelerle dolduran gencecik tebessümü
belirdi güzel yüzünde önce;
sonra da sessiz sessiz ağlamaya başladı.

o an, başparmağımla işaret parmağım
gözlerime gitti benim de.

tatlı, sıcak bir gözyaşı dalgası
yükseldi içimden, yükseldi, yükseldi ve
yüreğimi, hançeremi, gözlerimi
ve onlarla baktığım şeyleri yakıp kavurdu.

Cahit Koytak

Ben kimin ağlamasını istedim ki
Yok ki benim kurşunlarım
Dikenli tellerim, taş duvarlarım yok ki

Kemal Burkay

Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..

Ali Lidar

kaya sansarlarını saklayan ormanlar ağlıyordu
dolmuşlar,unutulmuşlar ve çarşamba günleri ağlıyordu
baktığım her şeyi öldürüp öldürüp bırakmıyordu ağlamak
kalbim.bana günahlarımı hatırlat.
ben onun gözyaşı olabilmek için sana ne yaptım
içimde vahiyler ağlıyordu
içimde sevdiğim kadının içi ağlıyordu
ben ağlıyordum

Jan Ender Can

Ağlamam ben, ben erkeğim erkek,
Hayli güçtür bana cefâ etmek,
Minnet etmem bu ömre de felek,
Atını al, tımarını sikeyim!

Neyzen Tevfik

Sana vardığımda ağlamam bundan,
O en “bir” ve “tam” olana yürümek.
Yetmez mi ikimize bir sağanak.

Hüseyin Cahit

odamda bir kitap açar gibi sığınırım gecene, korkmazdım,
feneralaylarında balonlu çocuklardım, cankurtaran sireni,
hiç ağlamazdım

Kaan İnce

İyi olduğum yalan, inanma onlara
Kesik bilekten düşen, mendil gibiyim sana
Al beni, ama n’olur ağlama

İnan Arslanboğan

seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını.

Lale Müldür

Gideceksin ağlamaklı olacak her şey
Ağlamaklı olacak gökyüzü
Ve ağlamaklı olacak yurdum

Kadri Çelik

Durup durup geçmesin içinden ağlamak
Dur, neden ağlıyorsun ca’nım,
yetmez mi ikimize bir sağanak…

Birhan Keskin

Söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama
Mutlu aşk yok ki dünyada

Louis Aragon

Kalbimi bıraktım bir yanıbaşımda
Kanatlarımda hep böyle yalnız başıma
Son şiirimi de kaybettim.
Kalbim! Neden ben?
Son çocukluk resmimi de bir yabancıya gönderdim.

Didem Madak

Güneşte gülüp
Yağmurda ağlamak
Kolaydı…

Esra Güzelipek

Kaç yol ağlamaklı olmuşum geceleri
Asıl bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.

Ahmed Arif

sesimi biriktirmiyorum artık ağlama
kalbimde özlemi yok imkansız baharların

Refik Durbaş

Hangi tele vurunca böyle hıçkırabilir,
Güneşi kanadında taşıyan büyük melek

Süleyman Çobanoğlu

insan gülmekten, ağlamaktan,
sabah akşam hem kendine, hem Tanrı’ya
sebepli, sebepsiz yakınmaktan,
mızırdanıp durmaktan yaratılmıştır.

Cahit Koytak

Ağladığımı gör deye ağlamayorum;
Ağladığım için ağladığımı görüyorsun.

Özdemir Asaf

Ağlamalıdır ayrılanlar ayrıldıklarında.
Her ayrılık kanıtıdır çünkü
o bitmez arayışımızın
boş çıktığının yine.
Ağlamaya değer.
Ağlamaya değer.

Roni Margulies

ağlamak tüketmektir aşkı çünkü

her aşkın ardından ağlanır

Bayram Balcı

Senin mahzûnun olmak bana şâdân olmadan yeğdir
Gamınla ağlamak ellerde handan olmadan yeğdir

Nev’i

Sebepsiz tartışmalar,
Yüklenmeler sonucunda büyük ağlamalar…

Lütfü Şener

karanlıklarda
çok az kalmışsa zaman
aşk için konuşmaya
kaybolup gitmişse canan
ve vakit yoksa ağlamaya

Sıtkı Caney

Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karardı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin
Şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar

Victor Hugo

Böyle bir kız değildin sen eskiden
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Attila İlhan

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

?

Sen say ki
Ben hiç ağlamadım

Ahmet Hamdi Tanpınar

Ağaçlar hışıldıyor,bulutlar uçuşuyor
Bir kız oturmuş yeşilliklerinde kıyının
Dalgalar çarpıyor devler gibi,
Oysa içini çekiyor karanlık gecede,
Ağlamaktan buğulanmış gözleri.

Friedrich Schiller

Ağlama, ağlama, ağlama artık hepsi bitti,
bedeli ödendi

Leonard Cohen

Güzel varlık! Hasta yatıyorsun, yüreğimse
Yorgun ağlamaktan ve şimdiden bir korku
Doğuyor içime; fakat, fakat inanamıyorum
Öleceğine senin, sevdiğin sürece

Hölderlin

Okların yayları ve hedefleri, daha bir sonsuzdur
Gülümsemelerimizin parıltısı ağlamaklı olduğunda

R.M.Rilke

Ömür boyu ağlamak beyhude

Arthur Symons

Bir sona geldiğin için ağlama,
onu yaşadığın için gülümse

G.Garcia Marquez

Hiç yememişse keder içinde ekmeğini
Ve hiç geçirmemişse yarını bekleyerek,
Ağlamalarla gecenin en geç saatlerini,
Siz tanrısal güçleri asla bilemeyecektir o

Goethe

Ben isterim ki
Bulutlar ağlasın,
Ama çocuklar ağlamasın

Resul Rıza

Asla ağlamamalısın,
der bir şarkı

Ingeborg Bachmann

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama

Aşık Daimi

Aç kalsak ağlamayız biliyorum.

Turgut Uyar

Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor

Ümit Yaşar

Ben dayanamam bu sevince
Ben dayanamam
Ya ağlamak geliyor içimden
Ya bağırmak sokak ortasında

Nahit Ulvi Akgün

-Kendi düşen ağlamaz derler Olric, ben neden ağlıyorum .?
– Gidenin arkasından ağlanırmış efendimiz
-Neden giderler Olric?
– Sevdiyseniz giderler efendimiz…

Oğuz Atay

Madem ki ayrılıyoruz bana bir kere daha bak;
Fakat dikkat et ağlamayalım,
Zira bu aptallık olur

Paul Geraldy

gözyaşımı durduramıyorum
ağlamanın yeri olmadığı
zaman

Abbas Kiarostami

Desem ki, yumuşak bir sesle,
baştan yeniktir çağımızda her aşk.
Herkes gibi yenildik işte biz de.
İsyan etmesem, doğal karşılasam
ve ağlamayabilsem.
Ağlamasam.

Roni Margulies

Böylesi bir aptal kafa nereden bilsin ki
Herşey – kar misali –
Gelir, erir ve yitip gider.
Hiçbir şeye öyle ağlamaya değmez.

Kar yağıyor…

Gevorg Emin

ben şimdi susuyorum ya
tinerci çocuklar karton döşeklerinde uyuyorken
en dibinden karanlığın bir ağlamak geliyor

Fulya Codal

duygusallığımda bir çocuk ağlamaya başladı uzakta
sana onu anlatacağım;
adı ‘rengin’ bir Kürt kızı
elleri yüreği küçücük
tedirgin bakıyor
bakışlarındaki tedirginlik bin yıllarlık yazgı
ağlıyor; gözündeki yaş ülkesinin iliğindeki hasret
ve anası sever onu

Hasan Tan

Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
Göz yaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya…

William Shakespeare

-Muzaffer kenara çek…ağlayacağım galiba…

Şahan Çoker

resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

Ah Muhsin Ünlü

Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana

Birhan Keskin

Ey bülbül gel de bu dertten inleyelim
Gel de sabah benden öğren
Sen beş günlük bir çiçek için inliyorsun
Ben ise sevgilim için gece gündüz ağlıyorum.

Baba Tâhir Uryân

Seneler aktı gitti, artık ne kuş, ne anne
Biçare yaşlı asma sarardı ve çürüdü.
Kapıyı, duvarları vahşi otlar bürüdü,
Ve ben, ben ağlıyorum, o günlerin peşinde.

Alphonso de Lamartine

Bak, ilkokul talebesi kalbimden
Yine karne parası istiyorlar
Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa
Yağmur yağdıkça
Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor

Didem Madak

Kendinizi neşeli hissettiğinizde kalbinizin derinliklerine inin.
Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren, daha önce üzülmenize neden olmuştu.
Üzgün olduğunuzda, tekrar kalbinize dönün.
Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan bir şey için ağlıyorsunuz.

Halil Cibran

Ağla sevgili yıldızım
Yeryüzündeki dostun da
Ağlıyor bak burada

Mevlana İdris Zengin

Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor
İlktir dost elinin hançersizliği
Ağlıyor yeşil

Ahmet Arif

– Artık senin baban yok! Benim Çora’m yok! Bağışla, bağışla beni Çora diye bozladı Tanabay. Birileri gelip onları ayırdı. Sonra Tanabay kalabalığın arasına girdi. Herkesi yakından görüyordu şimdi ve o sırada, onu, Bibican’ı da gördü. Bibican Tanabay’a gözlerini dikti. Gözyaşları iri iri damlalar halinde akıyordu. Tanabay, öncekinden de büyük hıçkırıklarla sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Şimdiki ağlayışı, ömür boyu yitirdiği her şey içindi: Artık hiç göremeyeceği Çora için, işlediği suçlar için, karşısında duran Bibican için, kader ikisini ayırdığı için, o müthiş fırtınalı gece için, Bibican’ın yarsız ve yalnız kalması, birmutlu ve aydınlık gün görmeden yaşlanıp gitmesi içindi… Karalara bürünmüş Gülsarı için, çektiği bunca sıkıntı için ve eziyetler için, dile getiremeyip içine attığı her şey için ağlıyordu. Neler neler içinde o gözyaşları…

– Bağışla beni Çora! Bağışla beni! diyordu durmadan. Yalnız Çora’dan değil, bu çığlıklarıyla Bibican’dan da bağışlanmasını diler gibiydi.
Tanabay, “Bibican yanıma gelse, gözyaşlarımı kendi eliyle silse, beni avutsa..” diye düşünüyordu bir yandan. Ama Bibican gelmedi. Gelmedi ama, o da kendisi gibi ağlıyordu…
Tanabay’ı yatıştırmaya çalışanlar başkaları oldu:
– Sabır Tanabay, sabır.. Kendini topla artık. Göl kadar gözyaşı dökmek Çora’yı geri getirmez, topla kendini., dediler.
Bu sözler onu avutamıyor, acısını daha da arttırıyordu. Sarsılıyor, sarsılıyor, gözyaşlarını dindiremiyordu.

Cengiz Aytmatov / Elveda Gülsarı

Olması kâbil mi gönlüm neşve-dâr
Ağlıyor karşımda solgun sonbahar
Hüzne müstağrak bihâr ü kûhsâr
Ağlıyor karşımda solgun sonbahar!

Tâhirü’l-Mevlevî

Ağlayan maymunlara acıyan
eskilerin şairi ey,
güz rüzgârları karşısındaki 
bu yavrunun gözyaşlarına ne diyorsun?

Matsuo Başô

Yaslamış başını bir yosun taşına balık, Ağlıyordu…

F. Giray

Gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında 
Ulumak gibi ağlıyorum 
Köpekler koşuyor sağımda solumda 
Tanrım! 
Diyorum sadece 

Didem Madak

bütün meyhane başını önüne eğiyor
kadın şarkı söylüyor
kadın ağlıyor
yâr gidiyor

Pelin Onay

bir buluşma baharı bir gelincik bir çiçek
ağlıyor ötelerden hazan olmuş hayata

Sıtkı Caney

yırttığım takvim yapraklarında ağlıyor çocukluğum
söylesene, nasıldır dudaklarını bir dudakta uyutmak..?

Pelin Onay

kar yağarken serçeleri seyrettim
çocuklarım geldi birden aklıma
sabırsızlanıyorlar büyümek için
gelmeyin,burası derin!

İbrahim Tenekeci

Sanki gelecek günlerine ağlıyor.

Yusuf Atılgan

Güneş solumda ve dikenlerin yolunu aydınlatıyor.
Çocukluğumla aramda ölüm var.
Ölümle hayat arasına sıkışmış, uykulu, kadim bir tepedeyim.
Annem yoldan gelmiş yol olmuş kardeşime,
Ölümleri gösteriyor. Birlikte ağlıyorlar.
Ben güneşe ağlayacağım. Issızlığına bu tepelerin.

Bejan Matur

Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa
Donup kalıyordu gözyaşları çocuğun
Akarken yanağında

Bir zamanlar öyleydi
Şimdi yoksun
Mevsim kış, vakit hüzün
Ve bütün çocuklar ağlıyor

İsmail Uyaroğlu

Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
Bir yalnızlık duyuyorduk
Ağlıyordun, ağlıyordun…

Yavuz Bülent Bakiler

Biliyorum, sadece beni sevdiğini…sadece
Ve senin için anlaşılmaz olduğumu da,
Tüm tatlı sözleri söylerken, yine de ağlıyorum.

Else Lasker-Schüler

Biliyor musun Pablo, 
bazen ağlıyorum şiirlerini çevirirken. 

İsmail Haydar Aksoy 

nasıl da içiyorum ölürcesine
sahnede bir bezgin kadın
bir gariplik vermiş sesine
o niçin şarkı söylüyor şimdi
ben neye ağlıyorum.

Turgut Uyar

oğullarının cesedi üzerinde ağlıyordu annem

Tuğrul Keskin

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) hasta oğlu İbrâhim’i aldı, öptü ve kokladı. Daha sonra İbrâhim can çekişiyordu. Bu manzara karşısında Efendimiz’in gözlerinden yaş boşandı. Abdurrahman bin Avf (r.a.): ‘Sen de mi (ağlıyorsun) ey Allah’ın Rasûlü?’ dedi. Aleyhissalâtu ve’sselâm: “Ey İbn Avf! Bu merhamettir!” dedi ve ağlamasına devam etti.Sonra şöyle buyurdu: “Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabbimizi râzı etmeyecek söz sarfetmeyiz. Ey İbrâhim! Senin ayrılmanda bizler üzgünüz!”

Ve lamba söndüğü zaman
Hayaletindir
Aldığım kollarımın arasına

Güney Vietnam Halk Şiirinden

+ Bazen bir kadın geliyor oturuyor karşına… ve ağlıyor.
– Kadınlar hep ağlıyor.

Kaybedenler Kulübü

Ellerin yetişir vedalaşmaya
Niçin ağlıyorsun

Oktay Rifat

İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yenicami Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor

İlhan Berk

Çektirdiği son fotoğrafında ağlıyordu 
Bir vedâ iklimiydi gözlerinden yayılan 
Belki O’dur, aşkıyla ölüp şehîd sayılan

Nurullah Genç

İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,

Yusuf Ziya Ortaç

Neden ağlıyorsun? Ağlayacağına
elini uzat bana,
söz ver yeniden geleceğine bir düşte.

Anna Ahmatova

“Niçin ağlıyorsun Elisabeth, mutlu değil miyiz?”

Friedrich Nietzsche

Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne.

Ayla Aydemir

sen gidersin, denklem düşer, ben aşk olduğumu ağlarım
bir kelebek konduğu yerde bir mayın olduğunu anlar.

ah muhsin ünlü

Neden ağlıyorum?

Sappho

Seneler aktı gitti…
Ve ben, ben ağlıyorum, o günlerin peşinde

Alphonso de Lamartine

sevdiğin türküleri söylüyorum hıçkırarak
öksüzlüğüme ağlıyorum sevgili.

Ezher

Elvend eteğine bir çiçek ektim
Sabahlar ve akşamlar gözyaşı ile suladım
Kokusu bana geleceği sıra gelince
Onu rüzgâr diyar diyar götürüyor.

Baba Tâhir Uryân

Cam gibi ince yüreğim vardır
Öyle ki âh çekilince endişe duyarım
Gözyaşım kanlı ise ayıp değil
Ben, kökü kandan olan ağacım

Baba Tâhir Uryân

Ve gözyaşı,
Şiirden çok daha parlak
Olduktan sonra,

Melisa Gürpınar

Pencereden çekildim.
Günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedim
Yıllardır ilk olarak
Sanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim.

Edip Cansever

acaba zamanı gelmedi mi
bu küçük pencerenin ardına kadar açılmasının
ve gökyüzünün yağmasının
ve insanın kendi cenazesinde gözyaşı dökerek namaz kılmasının?”

Furuğ Ferruhzad

başkasının mendilinde gözyaşını arama
yalnızca gözlerinle bak ve beni
ara sıra ağlatmayı unutma

Haydar Ergülen

Aşk karanlığını bağışlar insana
kalbini sen toplarsın ona
kederi sen yakıştırırsın
ve sendeki yağmuru paylaştırırsın
kimin gözyaşından kaldıysa

Haydar Ergülen

Gözyaşı tufanıyla taşıp gidiyor ovalar.
“Nereye bu göç?” diye sesleniyorum kuşlara.
Bakıp bakıp arada açan geçen güneşlere,
Karım bana soruyor: ” Sana ne oldu? Neyin Var?”
“Hiç” diye susuyorum. Ama bir hoşum, avara.

Ahmet Muhip Dıranas

Nasıl görünürse dünya gözyaşının altından

Edip Cansever

Dolanıp sana geldim, hâlimi bil,
Yardım edeceksen gözyaşımı sil.

Yunus Emre

çekil şimdi biriktiğin gözyaşı damlasına
hiç bitmeyecek bir yoldan gelen
yağmurun çıplak bir ağaçta unuttuğu

o ıslak yaprağın içinde uyu

Ayten Mutlu

Selem ağaçlarını mı, ordaki dostları mı andın ki birden
Gözbebeğin kanlandı, gözyaşın aktı kırmızı kırmızı..

İmam Bûsîrî (Kaab bin Zubeyr)

Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin…
Fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı!

Tarık Tufan

Aşk benim için ne idi ? Çok kere, gözyaşından bir ırmak. Üzerinde hafif bir sandal yüzüyordu; içinde sandalcı benim ruhum ve onu iten rüzgâr ahlarımdı.

Şandor Petöfi

Sevgilim dinle, yağmur olup
Şu bulut sana yağarsa
Düşün gece gözyaşımı

Gim So-Vol

Yatağımın kenarında oturuyor oğlum
Bir şiir okumamı istiyor benden
Gözümden bir damla yaş düşüyor yastığa
Korkuyla izliyor oğlum ve
“Ama baba diyor, bu gözyaşı, şiir değil!” Ona diyorum ki:
Büyüdüğün zaman oğlum
Arap şiir kitaplarını okuyunca
Sözcükle gözyaşının kardeş olduğunu göreceksin
Ve Arap şiirinin yalnızca
Parmaklar arasından çıkan
Bir damla gözyaşı olduğunu

Nizar Kabbani

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin karı değil paylaşalım

Mehmet Akif

Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!

Mehmet Akif

Şi’r için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!

Mehmet Akif

İki damla yuvarlandı ozanın yanağına
Sağ yanağına – sol yanağına
Sevinç damlası – üzünç damlası
Sevgi gözyaşı – öfke gözyaşı

Resul Hamzatov

Bir zamanlar gözyaşım vardı.
Şimdi de var.

Süreyya Berfe

Soğanın derisi kanda yüzüyor, 
denizlerde, kurumuş bir gözyaşı denizi… 
… beni çağıranlar çoktan gitmişler.

Rafael Alberti

utanmasam bi gözyaşı daha. 

Özge Dirik

yaşlandığımızda
gözyaşı sebebidir
günün uzunluğu da

Issa


nedir gözyaşı? 
bedenin kaybettiği savaş.

Adonis

Ben gözyaşı kadar bir kadın arıyorum
kadınsa bir damla gözyaşı kadar kayıp şarapta

Haydar Ergülen

Ömür defterimde duruyor, yer yer,
Gözyaşı dökülmüş gibi silikler.
Her yılım bitmemiş bir şi’re benzer,
Her günüm yarıda kalan bir cümle.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Beni görmekten sıkılıp da
Gidersen
Ölsem de gözyaşı dökmeyeceğim.

Gim So-Vol

Geceleyin tek başına,
gözyaşından bir döşekte;
sanki ıssız bir deryada,
terk edilmiş bir tekne.

?

Sakin daha sakin kımıltı yok bakışında
Bırak toprak altında göl olsun gözyaşın

Cahit Zarifoğlu

Gözyaşı 
Nedamettir…

Adige Batur

Bu zayıf vücud üzre çiy gibi gözyaşı döküp
Can ipliği gibi mânâ cevherinde gizliyiz

Neşâtî

Sanki, yitirdiklerine ağlayacak; 
Ama, kimse benim için gözyaşı dökmeyecek.

Richard Henry Wilde

Evlendim de ne oldu ,
Her gün gözyaşı ve keder

A.Vasilyevich Koltsov

onu bir cenini çizerken ağlar gördüm
bütün öğeleri belliydi ama neden gözsüz
ama neden bir kaleden artmış kapı tokmağı gibi
ıssız ve dokunaklı
diye sormadım çünkü ben
ağlayanları severim ve güzeldir ağlamak
denebilir ki-
bir insan en çok ağlarken güzeldir

İlhami Çiçek

Siz, ey! Kalabalıklar içinden çıkmış kalabalıklar;
“Ölü gözünde yaş, buzdağında su…”
Ağlamak nedir? Gözyaşı dökmek…
…………..Bilemezsiniz doğrusu!
Susun!
Susun,
…………..Ben ağlayacağım!

Mustafa Ceylan 
ağzımla kuş tutsam yaranamam artık aşk’a
ben de alır kanatlarıyla lir çalarım
hadi uyan içimdeki kadın,
kır zincirlerini. Dört ikilik bu hüzün senin,
söyle şarkını, dillen..sahnedesin
sahne sensin
ağlayacaksan, başlamayalım

Pelin Onay
Bir dağ yoludur aşk, yürürüm ağlayarak;
Tanrım, kana boğ kalbimi, öldür ve bırak!
Baba Tâhir Uryân-ı Hemedânî
bu karanlıktan ve suskunluktan yorgun
dedim ki ey uyku, başparmağın yeşil bahçelerin anahtarı
gözlerin, dinginliğin balıklarının karanlık havuzu
ağlayan çocuğumun yarattığı yükü çekip al
ve beni unutmanın peri suretli ülkesine götür

Furuğ Ferruhzad
Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım ben bakakaldım
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
Ahmet Erhan
ağlayacağım
başka çarem yok
dostlarımın beni birer ikişer terk etmesi var
ağlayacağım
ağladığımı sonbahar ağaçlarına anlatacağım
Bünyamin Durali
gidiyorum
kal, demiyorsun
şimdi bozkırlarda usul usul ağlayan
kahır yüklü ağır bir tren gibiyim
kimsesiz bir aşkın ayak izinden
uzak yıldızlara doğru yol alan
ve gittikçe ırayan
ve gittikçe ırayan

Ayten Mutlu
Çöldür bu,
ve ben ona mahkûm oldum….
Ölüm kapıyı çalarsa
bu mutlu bir son olur.
Fakat bu sürgünde
ölüm bile terk etti beni
sadece,
anlamsız,
saçmalıkta,
boşluk,
ağlayan, bağıran,
ölüm belki gelir de kurtarır beni.
Behruz Kia

Sahi siz
Allaha sarılıp ağlamak istemediniz mi hiç?

Dilek Kartal

Hayat Kadınının Şarkısı

1

Canlarım, on yedi yaşımda
Çıktım aşk pazarına
Çok şey öğrendim.
Kötülükler çoktu
Ama oyun buydu.
Yine de midemi bulandırdı kimi şeyler
(Sonunda ben de bir insandım)
            Tanrıya şükür, her şey hızla geçer
            Aşk da, hatta keder de.
            Nerde dün akşamki gözyaşları?
            Geçen yılki karlar nerde?

2

Elbet zamanla
Daha kolay gidilir aşk pazarına
Ve daha hızlı geçer orda yıllar
Fakat duygu
Dehşetli soğuklaşır
İnsanlar birazcık tutumsuz olduklarında.
(Sonunda her stok bir gün erir)
            Tanrıya şükür, her şey hızla geçer
            Aşk da, hatta keder de.
            Nerde dün akşamki gözyaşları?
            Geçen yılki karlar nerde?

3

Ve iyi öğretilse bile pazarlık
Aşkın borsasında
Şehveti paraya dönüştürmek
Hiç de kolay değildir
Şimdilik bu kadar yetişir
Ne de olsa yaşlanıyor insan
(Hep on yedisinde kalınmaz ya.)
            Tanrıya şükür, her şey hızla geçer
            Aşk da, hatta keder de.
            Nerde dün akşamki gözyaşları?
            Geçen yılki karlar nerde?

Bertolt Brecht
Çeviri: Turgay Fişekçi

Uyanacağım Senden

ben önce senin mavi kaşlarını sevdim
tül perde salınırken sise
sonra dilinin ucundaki unutkanlığı
hani bir dörtyol vardı ya
tef güler
şifa istemem derdi

sonra şakayıklar ektin avuçlarımıza tek tek
susam serptin avuçlarımıza
kuşları çağırdın
ben deliliğe vurdum senin dişlerinde

güneş bir şarkılarından doğdu o kalabalık caddede
bir yan dönerken boynundan…

ben önce senin mavi sözcüklerini sevdim
sonra gözyaşlarımı emerken çırpınan göğsünü
hani on dört yaşında bir ekmek asfalta devrildi ya
sonra masal gibi kaldın hep

gözlerimi ovuşturup uyanacağım senden diyorum
olmuyor!

Haşim Hüsrevşahi
Kaynak: sardunyalar.com/

Güneşte

Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk
Kaygılandırır dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgâr alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.

Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman.
Breughel nasıl da toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz.
Güneşte her şey çözülür gider bir yana.

Melih Cevdet Anday