I Sevgilim bak, geçip gidiyor zaman;Aşındırarak bütün güzel duyguları.Bir yarım umuttur elimizde kalan,Göğüslemek için karanlık yarınları.Ağzımda ağzının silinmez ılık tadı,Damağımda kösnüyle gezinirken;Yüreğimde yılkı, aklımda ölüm vardı,Dışarda rüzgar acıyla inilderken.Unutulmuyor ne tuhaf dünya işleri,Seninle bir döşekte …
‘’Ben Metin Altıok, adanmış yüreği imgelerin. Türkçenin gece gezen mahalle bekçisi’’ İzmir’in Bergama ilçesinde 1941 yılında Göçbeyli isimli bir köyde dünyaya gelir Metin Altıok. Orta halli bir ailenin ilk çocuğu. Yaradılış itibari ile içe dönük, …
İnsan ömür boyu kendine dolanan bir bağGibi konuştu, gibi söyledi, gibi sevdiSeyrek neşe, biteviye dalgınlık, borçlu sabahlarBir şehrin ortasında hep yaşıyor gibi yaptı İlkeli ve tarafsız bir haber gibiydi yeryüzündeHerkes dinliyor gibi yaptı, çiçekler hariçHiçbir …
kendimden başkakimseye kızmıyorumkendime yakıştırmadığım her davranışher sözkalbimiiçinde Yusuf’un olmadığı bir kuyuya düşürüyoryaşamaktansınıfta kaldımoysasınıfımı geçmek için anneme söz vermiştim ölüm hak, ecel gerçekancak merhametsizlikten deölüyor insanlar omuzlarımda dağlaravuçlarımda ardıç kuşutaşıyorumve kalbimde umudum Allah’ım…her hatamdan sonra merhametinleyeniden …
Tavan arası penceresinden görüyorsun tepeyi, servi ağacını, köylülerin unuttuğu patatesleri bulmak için her alacakaranlıkta keşfe çıktığın tarlayı. Kabukları sen yiyip, içini karnı hep aç olan Mur’a ayırıyorsun. Oğlun öylesine sıskaydı ki zayıflıktan kemikleri sayılıyordu. Önce …
Zaman ırmağında, ilerliyoruz seni seyretme düşünde. Şebnemler saçarak akan sîmânı izliyoruz.
Kanatlarım mı? Yolundu. Umut gözüyüm; ıslandım bir bakışla. Burada değil, oradayım. Bakışın ötesinde bir şey görüyorum; arıyorum bir şey. Bir taş kırıyorum; resmine bir sır söylüyorum. Yaprak düştü; sağlık olsun. Ben kederle yaşıyorum. Bir bulut gitti; Dağım ben: İzlerim. Rüzgârım ben: Giderim. Bir başka kırda, açarsa bir hüzün çiçeği, Gelir, koklarım.
İnsanlara kelimeleri ile tesellîdârâne dokunan aramızdaki derviş Mecit Ömür Öztürk Beyefendiye
Ben işte miraç gecelerinde Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin Bir şiir aradım.
Didem Madak
Temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken Yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen Yaşamanın en büyük ilkesi sabrı öğütleyen
Sezai Karakoç
Çok yalnız olan için gürültü bile bir tesellidir.
Nietzsche
Bu şiirin gidecek bir yeri yok, Kasım gibi kimsesiz dalında bir yaprak gibi, güz ondan habersiz üç beş kelimem olsaydı benim de tütseydi ocağım nice bir iklime düştü ki ruh benden de tesellisiz
(Eski Yahudi Mistik Şiiri) Haydar Ergülen
Sen nasıl teselli edebilirsin beni sen, tesellim olan? Varlığının özünü sevdiğim küçük ayaklarının izlerini bıraktın ruhuma kıyıların ıslak kumlarında kalan
Gunnar Ekelöf
Gün ardı karanlık güz ardı kardır Hele elden gidince teselliler, Yalnızlık köşemize ne kalır? Teslim oluruz teessüflere. Neydi ey yürek sen ne beklerdin ki? Hüzün kalır mıydı gitmişken Sevgi…
Hüsrev Hatemi
Bitiş O en öksüz köşesine sığındığımız yalnızlığın Yalnızlığın teselli çiçekleri üstümüze Göçen son kuşların sedef gagalarından dökülür Şehir bir mahşer gibi içimizde ölür.
Erdem Bayazıt
Sevinçle seslendim yukarıya: “Çok teşekkür, eski dost Aydınlattın yolumu; Seni fazla tutmayayım, Götür başka yerlere nurunu! Bulursan bir sevdalı, Dertli bir aşk garibi. Var git onu teselli et, Eskiden beni ettiğin gibi.”
Heinrich Heine
Yanıyor değdiğin her yer ve yüreğim donan ateş – yitirdim ölümlülerin her tepkisini ne gözyaşı, ne de bir söz… Dokunmayın bana teselliciler çünkü avunmak ihanettir! Dokunmayın, ölmedi O ölmek bitti Onun için.
Mehmet Yaşin
Ayrılık bilemem ne zaman gelir sen bir okul defteri getir bana çünkü sadece yazmak tesellidir çektiğimiz acıya bu dünyada.
Ahmet Oktay
Bilseydi altın yıldızlar Derdimi, kederini, İner, gelir gökten, beni Teselli ederlerdi. … Dostluğun sürekliydi, vefalı, sadık, Esirgemedin kendini; Bunaldığım zamanlarda Teselli ettin beni.
Heinrich Heine
bir ateş tesellisi bir tatlı söz her akrebin içinde kalamadığında şeksiz şüphesiz örtün beni örtün, diyeceği bir vakitte büzüştüğünde yine kendine içini soğutacak kor serinlik mühürlenmiş evlerden serperek duasını yüzlere bir bir esirgenmek için
Mehmet Solak
Latika! Giderken geriye tek bir söz bile bırakmıyorsun En saf mercan inciliğiyle getirilen sözler Sadece ömür boyu yolculuğun tesellisi Her gün geleceğini bilmeden aynı saatte Aynı İstasyonda günleri yitirmenin adıdır
Hakkı Aytaç
Sahilleri sessiz dolaşan hasta hayale, Bir nûr-ı teselli taşır alnındaki hâle; Hatta o soluk çehreye nûrun dokunurken, Bir buseye benzerdi ki gelmiş ona senden.
Ahmet Hâşim
Ebedi sükût içinde tek teselli, sevmiş olmak O ışıldar, dokuna dokuna sedef taşlara; Oynatır, sıkışmış kütükleri yer yer – İnsan, bir nehir gibi kımıldar kendi içinde Öyle sahi, öyle acı kalmak ister.
Mektubunla teselli bulurum düşüncesi yanlış değildir Görme isteklisi gözler bununla yetinmese ben ne ederim?
Mirza Asadullah Han Galib
Beklemek çıkıyor lügatlerden bir bir “Bir teselli ver” diyemem mesela birine İngilizce
Murat Özeş
İstinye körfezinde bu akşam garipliği Bir mihnetin sonunda teselli kadar iyi.
Yahya Kemal Beyatlı
Başkasının derdini görürüm de, Durabilir miyim dertlenmeden ben de? Kederini görüp de başka birinin Teselli aramadan yapabilir miyim?
William Blake
Yaşamak bundan sonra, katlanılmaz eziyet. Bir şey istemiyorum, ne teselli, ne umut: Hareket edeceğiz!.. Kalbim dünyayı unut, Dağlar, taşlar, elveda; gün, hakkını helâl et!
Ziya Osman Saba
Ey şimdi hepsinin, ardımda kalan Yüzleri dağılmış, solgun birer iz. Hemşirem teselli, kardeşim yalan, Gidiyorum artık çağrıyor deniz.
Ahmet Kutsi Tecer
Karım bomboş bulacak dünyayı — Nolurdu birlikte ölseydik, deyip duracak Oysa insan yalnız ölür Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak
Erdem Beyazit
Yağmur serpeliyor…Yağmur değil bu, Teselli yağıyor sanki göklerden.
Allahın kalplere baktığı yerden Yağmur serpeliyor…Geceler serin, Zulmeti şifalı şimdi göklerin… Geceler kalbime daha çok yakın! Geceler, bu yaşlar dinmesin sakın, Gönülden muhtacım serinlemeğe, İçimden silkinip bir “Oh” demeğe…
Nazım Hikmet
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile.
Yahya Kemal Beyatlı
Teselli edilen ıstırap sevincin kendisinden belki daha tatlıdır.
Petöfi Şandor
Sen benim hem dem-i hayalâtım, Ben senin yârı tesellikârın Olacakken; fakat nedense, Nihal Sen benim gözlerimde dert aradın… Ah! Mâdem ki sen de bir şair, Ben de şâirim, bu kâfidir.
Osman Fahri
Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi Saatler geçip gider, kadehler boşalır Düşersin yollara canından bezmiş Başında bir ağrı, içinde kahır
Ümit Yaşar Oğuzcan
Sarışın buğdayı rüyalarımızın, Seni bağrımızda eker, biçeriz, Acılar kardeşin, teselli kızın, Zengin parıltınla dolar gecemiz.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hadi bir sonuç yaz bir teselli uzat Göğüs ağrılarına çırpınışlara Korkulara Ve bir çıngırak gibi öten zamana
Cahit Zarifoğlu
O mezar gecesinden, ey tesellim bir zaman, Pausilippe’i, İtalyan denizini ver geri, Ve o çiçeği, dertli gönlüme merhem olan, Çardakta asmalarla sarmaş dolaş gülleri.
Gerard De Nerval
Nice yüzler gördüm, geçti – ben unuttum- besbelli; Her çehre bir hayalettir bu süreksiz ru’yada Unut yavrum, sen de unut! . Bu ölümlü dünyada Her cefayı unutmaktır bizler için teselli. Sonbaharın matemini gözlerimde okuma! …
Rıza Tevfik Bölükbaşı
Uyku, katillerin bile çeşmesi; Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. Teselli pınarı, sabır memesi; Ele şerbet, bana kum dolu çanak.
Necip Fazıl
Ruh ufuksuz yaşamaz. Dağlar ufkunda mehabet, Ova ufkunda huzur, Deniz ufkunda teselli duyulur. Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Yahya Kemal Beyatlı
Anne, zannetme ki günler geçti de Değişti evvelki hissim gitgide! Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum; Seneler geçse de ben yine buyum! Senden umuyorum teselli yine!
Orhan Seyfi Orhon
Sanki hicrana bir teselliydi Şeceristan-ı kalb içinde revan Olan hafi suların musiki-i nevmidi.
Ahmet Haşim
Boş yere akıp gidiyor gözyaşları, Diriltmez ölenleri bu acı yakınışlar; Ama söyle, ne teselli eder, ne iyileştirir gönlü Tatlı bir sevginin kaybolmuş sevinci ardından. Ben, göksel varlık, yoksun koymayacağım seni ondan.
Friedrich Schiller
Şiirimle demâdem olurum muğfel ü mes’ûd: Tezhîb ederim nûr-ı hayâlât ile derdi; Bir dûd-ı zer-endûd-ı tesellî ile mahdûd Bir levha olur her elemin çehre-i serdi.
Cenab Şahabeddin
Ey sen, ah, ey sen, ey aşk! Çağlayanda rübabın. Şairin, sanatkârın ruhunda ıstırabın. Zindandan bin teselli yaratırdı serabın. “Zühre”nin ümit ile parlattığı çerağdın.
Enis Behiç Koryürek
Yok, bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar Rûh-i mâ’sûmunu, ey mâi deniz; Âh, lâkin ne zarar; Ben bu gözlerle mükedder, âciz Sana baktıkça teselli bulurum, Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım…
Tevfik Fikret
camları açın, camları açın yağmur: ağıt ve övgü, teselli ve tövbe kim kime ne anlatabilir
Ahmet Oktay
Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer, Derdim ki: ‘Elbet bir ağlayanım olur benim de; Ramazan geceleri Yasin okuyanım, Baharda kabrime menekşe getirenim de.’
Cahit Sıtkı Tarancı
Ah! Bahar benim derdimi okuyor Hala, eskisi gibi, şen, teselli edici bir türkü, Ama yok artık hayatımın sabahı, Kalbimin baharı soldu benim.
Friedrich Hölderlin
Sen o zulmet-fezâ tecelliye; İşte bak, ben de ben de muhtâcım Öyle bir perde-i teselliye!
Tevfik Fikret
Ölüm içimde Ölüm dışımda Ölüm talihsiz aşımda Ölüm kuru başımda Teselli benim gözyaşımda.
Rüştü Onur
Bilmem acaba rûhunun âlâmı geçer mi? Rûhumla okursam sana bir şi’r-i tesellî…
Şükûfe Nihal Başar
Kusura bakma teselli hazretleri Sana layık bir mürid olamadım, besbelli Büyük şehirlerin küçük içinde Dansa kaldırılan utangaç bir kız gibi Buldum bu dünyada kendimi.
İbrahim Tenekeci
Anlıyorsun ya, zarar yok, ben anlatacağım yine!… Elden hiçbir bey gelmediği zaman konuşup anlatmanın alçak tesellisi?
Nazım Hikmet
Dil hânesini yıkdı dönüp yüzüme güldi Ya‘nî ki tesellîler ėdüp ėtdi meremmet
(Gönül evini yıktı, bir de dönüp yüzüme güldü; yani teselli ederek küçük bir tamiratta bulundu)
Vusûlî
Nice ide tesellì idübeni Şılatü’l-kalbi uzletü’l-halevât
Şeyhî
olup nūr-ı temāşā-yı tecellî żiyā-baḫşende-yi çeşm-i tesellî
Sünbülzâde Vehbî
Kıldukda hayâl-i çeşm-i Leylî Sen ver men-i hasteye tesellî
Fuzûlî
Efkâra göre verir tesellî Mir’âta göre eder tecellî
Şeyh Gâlib
Hasretde koma bu hâk-sârı Bir sözle tesellî eyle bâri
Şeyh Gâlib
Biri geldi hâlim suâl eyledi Teselliyle def-i melâl eyledi
Keçecizâde İzzet Molla
Tesellî gibi geldiler yanına Avuc ile zehr ekdiler cânına
Keçecizâde İzzet Molla
Görinmezken göze nur-ı tecellì Hâylüñden bulur göñlüm tesellì
Firakî
Dil-i garîbi tesellî hoş eylemez sâki Gamım izâle eder hâssiyetde bir şey sun
Osman Nevres
Tesellî itmek isterler bana yârân gelmişler Ki bilmezler cigergâhumda zahm-ı hûn-feşân ağlar
Yâver
Âteş-i neyden tesellî-yâb-ı naḫl-i Ṭûr olur Ḫâne-i dil kim ola pür-sûz u ber-bâd-ı rebâb
Sâkıb Dede
Zihî lutf ehli dil-ber kim bu vîrân gönlüme her dem Tesellîler ‘ayân eyler temâşâ-yı tecellâdan
Hamdullah Hamdi
Lutf ile virüp aña teselli Didi ki degül keder mahalli
Nâbî
Baña lutfuñ ile eyle tecellî Bu tâc ü taht ile gelmez tesellî
Tâ ki zikrüñle hatm olup nefesi Hayr ola bu cihânda hâtimesi
(“Ey Rabbim! Kulun Vücûdî zebun oldu. O mahzun, ayrılık derdine dayanamaz.
Onun gönlünün Tur’una tecellî kıl, senin dertlindir, teselli et.
Ta ki nefesi senin zikrinle tükensin. Bitişi/hatimesi bu cihanda hayr olsun.”)
Vücudî
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
Mehmed Akif Ersoy
Dertlerin bölüşüldüğü yer burası; Teselliyi elbirliğiyle buluruz, Derken neşelenirsin, bir hoş olursun !
Kadehler daha yavaş içilmelidir; Çok daha uzun sürmeli öpüşmeler, Sabahlara dek muhabbet etmeliyiz!
Gün bizi ayıracak birbirimizden.
Cahit Sıtkı Tarancı
Birtakımları belki hatırlayacaklar seni Teselli bile olsa, um… Deliydi deyip gülecekler,
Aziz Nesin
Bir derin soluk alıp, özeti ölüm olan hayatın yollarında bir sacak altı aradım, bir sıcak yer başımı yaslayacak, teselli verecek, kimim kimsem yoktu ve cezasız kalmıştı suçlu.
Oya Uysal
Sende buldum teselliyi, umudu Senelerce bana yettin sevdiğim Pınarların ne de çabuk kurudu Ansızın tükendin, bittin sevdiğim.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Oldum olası gülmediğim Yalnızlığıma dönmeliyim; Hangi teselliden bahsediyorsun?
Behçet Necatigil
tesellisiz bir kederdim bir vakit bir vakit humma ve muamma sessizlik bir vakit…
Yine döndüm gecenin kalbinden kalbimde kör kuşlar -bazen bir çocuk ağlar ya içimde sabaha kadar- başını dayamış gecenin dizlerine odam
şehre bakan pencereyim ben hayatın dışına düşüyor gölgem.
–Sahi anne! Sen hiç çocuk olmuş muydun eskiden?
Oya Uysal
belkide boş bir kağıt: bana yağmur sözden yağar! Böyle teselli ederdim
varı yoğu boş luk olmuş cümlenin kederini, bir harf denizi olurdum maviden daha derin
ben başkasının kağıdı olsaydım kağıttan bir şairin eline sığınırdı kaderim
Haydar Ergülen
Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer Gitgide uzaklaşan tren sesi
Ataol Behramoğlu
sonra bir yanlışlık oldu küstüm kendime tesellisiz bir sabırla boşlukları biriktirdim evvel zaman önceydi… yılan gibi kaygandı mutluluk elimizden bir anda yitip gitti
Eren Aysan
Pencerede yorgun bir zamandım bir vakit Bir kuş kanadında teselli aradım. Nice söz dedim, hangisi süzüldü kalbe? Sözcükler topladım kalp gözümden Işığını verdi gözüm.
Buket Düzgen
Ergeç gideceksin; beni anlayamadan, beni sevemeden gideceksin. Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden, tesellisiz bir hüzün kalacak.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ayrılık bilemem ne zaman gelir, Sen bir okul defteri getir bana; çünkü sade yazmak tesellidir çektiğimiz acıya bu dünyada.
Ahmet Erhan
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı Bir tek düşünce teselli oldu bu derdime: Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime: “Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür; Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür!
Yahya Kemal
Ey şair, uğraşma kendi derdinle; Milletin ağlayan kalbini dinle. … Ağlıyor vatanın, bu dertli nine, Şiirinle teselli ver bu enîne!
Yusuf Ziya Ortaç
Batı dışındaki toplumlarda acı çeken insanların; bu aşk acısı olabilir, kimsesizlik acısı olabilir, parasızlık acısı ya da daha derin ruhumuza işleyen bir acı olabilir; acı ile, acıya teselli olarak eşyalara sarılmasını, eşyalara bağlanmasını, özel bazı eşyalarla takıntılı olmasını da irdeliyor, seviyor, bu konu üzerinde düşünüyor. Kemal de zaten önce bir toplayıcı, Füsun’un küpesinden kolyesine, içtiği sigaranın izmaritinden tuttuğu tuzluğa, hep birlikte yemek yerken kullandıkları eşyalara, Füsun’u ilk gördüğü zamanki sarı ayakkabısına ve Füsun’ların evindeki TV’nin üzerinde uyuklamakta olan köpeklere… Pek çok eşyasına yalnızca ilgi duymuyor, onları saklıyor. Çünkü onların (eşyaların) önce bir teselli edici gücü var. Hepimizin bildiği gibi bir hatıra gücü var.
Orhan Pamuk
İlk kitabımı yirmi bir yaşında Rumence yazdım, bundan sonra bir şey yazmamaya karar vermiştim. Sonra bir tane daha yazdım, bundan sonra kendime yine aynı sözü vererek…
Kırk yıldan fazla bir zamandır bu komedi tekrarlandı. Çünkü yazmak, ne kadar az olursa olsun, bana bir yıldan ötekine geçmede yardım etti, zira, ifade edilmiş saplantılar zayıflıyor ve bir ölçüde aşılıyor. Eminim ki eğer kağıtları karalamasaydım, uzun zaman önce kendimi öldürmüş olurdum. Yazmak olağanüstü bir tesellidir. Yayımlamak da. Bu size gülünç görünebilir, halbuki çok doğru. Çünkü bir kitap hayatınızdır, ya da hayatınızın bir bölümüdür ve sizi dışarı çıkarır. Sevdiğimiz her şeyden yakayı sıyırırız orada, aynı zamanda da özellikle nefret ettiğimiz her şeyden…
Daha da ileri gideceğim: Eğer yazmamış olsaydım, katil olabilirdim. İfade etmek bir kurtuluştur. Benim yaptığım tam olarak bu. Hayata küfretmek için, kendime küfretmek için yazdım. Sonuç? Kendime daha iyi katlandım, hayata da daha iyi katlandım.
E.M. Cioran
Edebiyat bana bir teselli bahşediyor. Yazmak, okumak, çok büyük bir teselli. Bir selin üzerinde bir sal gibi, ona tutunuyorum. Harflere, okumaya tutunuyorum, iyi ki edebiyat var diyorum.
Sibel Eraslan
Gurur bile teselli olmuyor. Kendimi ben yaratmadığıma göre, gururlanacak neyim var? Benliğimde övüneceğim bir şeyler olsaydı bile, övünülmeyecek olanlar onları katbekat aşardı.
Benimsediğim tavır hiç olmazsa bir yenilik getirdi mi bana? Böyle bir tesellinin izi bile yok. Herakleitos ve Vaiz söylenecekleri söylemişti çoktan: “Hayat kumda unutulmuş bir oyuncaktır […] ruhun boşluğu ve derin üzüntüsü.” Zavallı Eyüp’ten ise tek bir cümle:“Ruhum hayat yorgunu.”
Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı
Ortam alabildiğine olumsuz, her şey aleyhte olduğu bir anda, insanı rahatlatacak olan şey musibetin sona ermesinden ziyade, kalbe sekine inmesidir. Sekine inmeye başladığında, musibet ne kadar büyük olursa olsun, Rabbin huzurunda olma duygusu, bir dalgakıran gibi bütün acı ve zorlukları etkisiz hale getirecektir.
Mecit Ömür Öztürk Dervişin Teselli Koleksiyonu
Anne hayatta her şeydir: Hüzünde teselli, kederde umut ve zayıflıkta güçtür.
Halil Cibran Kırık Kanatlar
Ağladığında, gözyaşlarıyla teselli bulup içini hemen rahatlatıvermek de nefsin bir hastalığıdır.
Ebu Abdurrahman Es-Sülemi Ruhun Hastalıkları ve Çareleri
Gidenin yerine benzerini getirmek gayreti, işte insanların tesellisi. Ama o bazen daha cesur, daha pervasız davranarak, insanoğlunun bu körü körüne sarıldığı, başını göğsünde dinlendirdiği, ya da hizmetine çağırdığı ‘teselli’ adlı cariyeyi, ezel künyesinde rastladığı ismiyle çağırır: ‘gaflet’.
Sâmiha Ayverdi
Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Esasen kahir ve musibetlerin tahammül edilmez ağırlığını silen, biraz da alışmak tesellisi, bu şifa değil midir?
Sâmiha Ayverdi
Öylesine doluyum ki seninle, başka bir hayale, başka bir teselliye, başka bir eğlenceye, başka bir ıstıraba tahammülüm yok.
…
Sevgiliyi başkalarında aramak, tesellilerin en hazini.
Cemil Meriç
Beyaz Geceler – Fyodor Dostoyevski (Teselli olarak aşk)
İyimser aşkın el kitabı… Sonunda kavuşmak olmasa da her aşk kendince bir mutluluk değil mi? Kahramanımızın sevgili Nastenka’ya duyduğu aşkta topu topu dört gecenin hatırası vardır. Ama bu yeterlidir işte… Dostoyevski’nin romanı bitirirken söylediği gibi “Bir anlık mutluluk! Koca bir insan ömrü içinde bu kadarı bile yetmez mi!”
Kültür Sanat eki
Bir başkasının varlığıyla teselli olabiliriz gerçekten; ama tesellimizde bu insanın sadece vasıta olduğunu, kendi kendimizi teselli edenin yine kendimiz olduğunu çoğu kez fark edemeyiz. Dünyada hiçbir şey yoktur ki kendimizden ayrı olmasın.
Nihan Kaya İyi Toplum Yoktur
Durmadan Sevgi’nin gözlerinin içine bakmaktan yoruldum galiba. İyi bir öğrenci değildim. Hepiniz dünya çapındaydınız. Devler savaşı yapıyordunuz. Herkesin gözüne bakmak zorunda olduğumu sanıyordum. Savaş bitsin istiyordum; fakat, anlaşmaya hiç niyetiniz yoktu. Sizleri izlemekten yorulmuştum. Acaba şimdi ne yapacak? Bu söze kızdı mı? Düşünür dururdum. Sonra, kendimi teselli ederdim: Onlar kendi başlarının çaresine bakarlar. Oyunlarınızı heyecanla seyreden saf bir seyirci gibiydim.
Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar
Gene de gerçek bir sevgili, teselli olabilir.
Bunun için, onun da seni, senin onu sevdiğin gibi sevmesi gerekir.
Orhan Pamuk Kar
İnsan bilmediği bir acıyı teselli edemez.
Alexandre Dumas Kamelyalı Kadın
Yaşamadım. Çocukluğumu, gençliğimi, yaşamadım. Hep kafamın üzerinde yürüdü vücudum. Seni seviyorum sözünün bir yalan, bir teselli, bir alay olarak bile muhatabı olmamak.
Cemil Meriç Jurnal
Hayatta ne zaman mutlu olsam, bunun en iyi günlerim olduğunu hatırlatacak bir mutsuzluk habercisi daima karşıma çıkmıştır. Ya bizim kültürümüz bunlardan çok fazla yetiştiriyor ve ihraç edilemez olduklarından başımıza kalıyorlar, ya da dünkü mutsuzluklarını şimdiki zamanda yenmeye uğraşmayanlar, başkalarının mutluluklarını da sınırlayarak teselli buluyorlar!
Buket Uzuner Kumral Ada Mavi Tuna
Hayatının en mutlu zamanlarını iyi değerlendir; bu zamanlar öyle kısa ki! Bu günleri iyi değerlendirerek yeteri kadar mutlu olursak, nefis anılar yaşlılığımızda bizi teselli etmeyi ve eğlendirmeyi sürdürür. Bunları kaybedersek? Can yakıcı pişmanlıklar, vicdan azapları bizi yakar ve ölüme yaklaştıkça yaşlılığın ıstıraplarıyla birleşip gözyaşları ve acıyla bizi çevreler.
Marquis de Sade En Çok Kendisine Yabancıdır İnsan
Mümtaz kendi sıkıntılarının hikâyesiyle başkasını teselli etmek isteyen bir adamın sözünün bir türlü bitmeyeceğini birkaç defa tecrübe etmişti.
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur
Bununla beraber benim için şöyle bir teselli noktası da yok değil; mağlûbum, fakat düşmanla göğüs göğüse çarpıştıktan, son kurşunu attıktan sonra yere serilen bir asker gibi mağlûbum.
Reşat Nuri Güntekin Acımak
Etrafıma kırıldığım zaman beni sen teselli edeceksin, işte o zaman ben her şeyi unutarak senin boynuna sarılacağım,” diyorsun. O zaman bende senin boynuna sarılarak hiç, hiç bırakmayacağım. Sen herhangi bir şeye üzülürsen seni kollarımın arasında avutacağım. Eğer gözlerinden bir damla yaş gelirse, güzel gözlerini sıcak dudaklarımla öperek kurutacağım.
Sabahattin Ali Canım Aliye, Ruhum Filiz
İnançları zayıflayan insanlar kiliseleri boşaltıyor, bu mağazalara doluşuyorlardı. İnançsız ruhlar artık bu mağazalarda teselli buluyordu.
Emile Zola
Ve biz onlara diyeceğiz ki: Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarlarınıza baktınız.
Oğuz Atay Tutunamayanlar
Gücenmeyiniz, dedi, şiirlerinize teşekkür ederim. Sizin her gelişiniz benim için büyük teselli. Fakat hep birbirinize benziyorsunuz. Bir zevkli tecrübe, sonra elveda. Nevzat da öyle yaptı. Bir son vapur bahanesi kâfi.
Peyami Safa Selma ve Gölgesi
Bir ihtiyaç, derin, mukâvemetsiz, zâlim bir ihtiyaç, ele geçmesi muhâl olan bir kadın ihtiyacı ruhumu yakıyor; bir kadın, kalbimin bütün yaralarını saracak nazik ellerle, gayr-i kabil-i teselli matemlerimi unutturarak hararetli nazarlarla, ruhumun bu cevf-i melâlini dolduracak rakîk bir kalple bir kadın; bir kadın ki bütün harap olmuş gençliğime samimi yaşlarla ağlasın, dizinde hayatı-mın bütün elemlerini ağlayabileyim; bir kadın ki bu yalancı vaatlerin, ağlayan emellerin, âh eden ümitlerin matemlerini şefkat ve sadakati ile teselli etsin. Bu vefasız, bu kalpsiz kadınlardan, hatta aşklarıyla, hatta vefalarıyla bile zehirli yaralar açan, şebâbımın bütün hararet ve perestişini söndüren bu kadınlardan gelen merâretlerimi göğsünün üstünde ağlaya ağlaya unutayım…Böyle bir kadın ihtiyacıyla bütün gençliğim işte mahvoluyor: Ölüyorum. Birkadın ki bir hemşîre olsun, bir zevce olsun; yok, yok bir vâlide olsun, bir vâlidedeki her şeyiyle bir kadın, fakat kalbiyle, vefasıyla bir vâlide.”
Mehmet Rauf Kadın İhtiyacı, Siyah İnciler
Ben teselliye muhtaç değilim karıcığım, sen de teselliye muhtaç olma…Teselli, ekseriya, tamiri mümkün olmayan hadiseler karşısında verilir ve alınır. Halbuki bizim halimiz öyle değil.
Nazım Hikmet Piraye’ye Mektup (6 Şubat 1934)
Objektif bakımdan, ezilenlerin teselli olarak bir Tanrı’ya inanmaları, halk yığınlarını mücadeleden uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermez.
Jean-Jacques Rousseau Eşitsizliğin Kökeni Üzerine Söylem
Bir felaketzedeyi en fazla, teselli eden ağlatır.
Muallim Naci Ömer’in Çocukluğu
Şunu da arz edelim ki, gerçek bir din, insana güç verir, onu niyete hazırlar, onu en düşünceli ve üzüntülü günlerinde teselli eder. Böylece insanın gelecekteki hayatı korunmuş olur.
Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam İlmihali
Beni teselli etmeye geldin. Ne kadar incesin. Ama beni teselli olmuş görünce küplere biniyorsun.
Oscar Wilde Dorian Gray’in Portresi
Ben belki teselli edilmeye muhtacım, fakat bunu istemiyorum, anladın mı? Ben, yalan söylenmesini istemiyorum.Hem bu ne budalaca teselli! Aldandığımı anladıktan sonra daha fazla sıkılmayacak mıyım?
Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Geçmişimi kusmaktan ve acılarım için başkalarından teselli beklemekten vazgeçeli uzun zaman oluyordu.
Aslı Erdoğan Kabuk Adam
Güzel görelim, güzel konuşalım, güzeli arayalım. Güzelin bendeleri olalım. Ola ki yaralı ruhlarımız teselli bulur.
Kemal Sayar Başı Sınuklar İçin Kılavuz
Teselli edici sözler kişinin üzüntüsünü azaltmaz, aksine artırır. Önce kişilere üzülme, yani kendilerini ifade hakkı tanımak gerekir.
Nevzat Tarhan
Din hayata anlam veriyor ve teselli ediyor. Kriz anlarında aczini anlıyor insan, hekimi kutsal bir canlı olarak görüyor hâlbuki şifa Allah’tan. İnancı zayıf olan kimse ameliyata sorgulayarak giriyor ve teslim olamıyor dolayısıyla kaygı yükseliyor, terslikler yaşanıyor. Tevekkül ve teslimiyetin içindeki hazzı yaşayamıyor. Teslim olunca musibetler karşısında yalnız olmadığının bilincine varıyorsun.
Nevzat Tarhan
Aslında Heidi nin dediği gibi mükemmel bir teselli ilişkisi olabilirdi onun için.
Jackie Braun Teselli İlişkisi
Her makama göre teselli arayarak bu yolda ilerlenir. Teselli bir şeyle veya biriyle olur. Benle tek başına olmaz. Teselli ancak Hakla olur. Hak isim-sıfatı ile canlıyı ve hayatı tanımak genel bir kural hâlinde Divan da işlenmektedir. Hemedânî, insan niçin huzur bulması gerektiğini sorar. 38 Çünkü insan ilim, idrak ve temyiz gücüyle hayvanla aynı sınıfta olma durumundan hayâ, utanma, keder duymalı ve bu konuyu dert edinmekle huzursuz olur. Ancak huzursuz olan huzuru aramaya çıkar. Ayrıca arayan derviş niçin insan olmak gerektiğini bilir ve insan olmak mücadelesini bu bilince göre verir. Öncelikle arayışta olan kalp dünyadan teselli umudunu kesmelidir ve gören olmak, Hakka tam teslimiyet, güvenmeyi, iman etmeyi öğrenmek zorundandır. Hayatın en alt rütbesi dünya ile teselli olup onunla oyalanmaktır. Bu da hayvani yaşama benzer.
Mehmet Kasım Özgen Hoca Ahmed Yesevî’de Hikmet-Erdem ve Ahlak İlişkisi
İhtiyarlığa girdiğim zaman; bir gün güz mevsiminde, ikindi vaktinde, yüksek bir dağda dünyaya baktım. Birden gayet rikkatli ve hazîn ve bir cihette karanlıklı bir halet bana geldi. Gördüm ki ben ihtiyarlandım, gündüz de ihtiyarlanmış, sene de ihtiyarlanmış, dünya da ihtiyarlanmış. Bu ihtiyarlıklar içinde dünyadan firak ve sevdiklerimden iftirak zamanı yakınlaştığından, ihtiyarlık beni ziyade sarstı. Birden rahmet-i İlahiye öyle bir surette inkişaf etti ki o rikkatli hüzün ve firakı, kuvvetli bir rica ve parlak bir teselli nuruna çevirdi…
Senenin ihtiyarlık mevsimiyle benim ihtiyarlığım, kalenin ihtiyarlığı, beşerin ihtiyarlığı, şanlı Osmanlı Devleti nin ihtiyarlığı ve Hilafet saltanatının vefatı ve dünyanın ihtiyarlığı; bana gayet hazîn ve rikkatli ve firkatli bir halet içinde, o yüksek kalede geçmiş zamanın derelerine ve gelecek zamanın dağlarına baktırdı ve baktım. Birbiri içinde beni ihata eden dört beş ihtiyarlık karanlıkları içinde, Ankara da en kara bir halet-i ruhiye hissettiğimden (Hâşiye[3]) bir nur, bir teselli, bir rica aradım. Sağa, yani mazi olan geçmiş zamana bakıp teselli ararken bana mazi, pederimin ve ecdadımın ve nevimin bir mezar-ı ekberi suretinde göründü, teselli yerine vahşet verdi. Sol tarafım olan istikbale derman ararken baktım. Gördüm ki benim ve emsalimin ve nesl-i âtinin büyük ve karanlıklı bir kabri suretinde göründü, ünsiyet yerine dehşet verdi….
Kendi kendimi aldatmak ve yine başımı gaflete sokmak için İstanbul da haddimden çok fazla gördüğüm makam-ı içtimaînin ezvakına baktım, hiçbir faydası olmadı. Bütün onların teveccühü, iltifatı, tesellileri; yakınımda olan kabir kapısına kadar gelebilir, orada söner. Ve şöhret-perestlerin bir gaye-i hayali olan şan ve şerefin süslü perdesi altında sakîl bir riya, soğuk bir hodfüruşluk, muvakkat bir sersemlik suretinde gördüğümden anladım ki beni şimdiye kadar aldatan bu işler, hiçbir teselli veremez ve onlarda hiçbir nur yok. Yine tam uyanmak için Kur an ın semavî dersini işitmek üzere, yine Bayezid Camii ndeki hâfızları dinlemeye başladım. O vakit o semavî dersten و ب ش ر ال ذ ين ا م ن وا ا ل ى ا خ ر nevinden kudsî fermanlarla müjdeler işittim. Kur an dan aldığım feyiz ile hariçten teselli aramak değil belki dehşet ve vahşet ve meyusiyet aldığım noktalar içinde teselliyi, ricayı, nuru aradım. Cenab-ı Hakk a yüz bin şükür olsun ki ayn-ı dert içinde dermanı buldum, ayn-ı zulmet içinde nuru buldum, ayn-ı dehşet içinde teselliyi buldum. En evvel herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur an ile gördüm ki ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de fakat mü min için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.
Bediüzzaman Said Nursi İhtiyarlar Lem’ası (İhtiyarlara Teselli Veren Eser)
Ve serptiğim tohumlar basak vermiyor. Camus nasıl abes gorebilir dunyayı? Demek dünya kademe kademe abes. Bu bir teselli değil bir mahkumiyet. Herkes gibi yasamak.
Cemil Meriç Jurnal 1
Hayır; ona doğduğu günden beri bağlıydı. Hatta doğuşunun şartları düşünülürse, ona karşı minnettardı da. Pek az çocuk bu kadar zamanda bir eve teselli ve sevinç getirebilirdi.
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur
Ebediyet hazin bir teselli mukafatı.
Cemil Meriç Jurnal 1
Mamafih vaziyet de tuhaf. İlk defa tanıştığım ve bir gün evvel babasının ölümünü duymuş matemli bir kıza da hemen ilanı aşk edilmez ya… Ancak teselli verilir… Benim de ömrümde yapamadığım şey. Ne kimse beni teselli etmeli, ne de ben kimseyi… Riyakarlık tesellide son haddini bulur.
Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan
İnsan hayat boyu ne zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, ölüme yaklaşırken kendini teselli edecek bir şeyler buluyordu.
Yu Hua Yaşamak
Belki dünyayı kökten değiştiremiyoruz ama yaralı bir ruha, dertli bir başa teselli olduğumuz her seferinde dünyayı azıcık daha güzelleştiriyoruz. Bir ruhun diğerine dokunduğu an, hayatın mucizesidir.
Kemal Sayar Beni Sessiz De Sevebilir Misin?
Çocuk, kendisini evin emniyetiyle teselli edenlerin aslında onu bir zindana hapsedenler olduğunu fark edecek. Kendisine inandığında, kendisine güvendiğinde yürüyüp gidecek…
Kemal Sayar Olmak Cesareti
Kitaplar insanın mutsuzluğuna teselli sandığımız bir derinlik katar yalnızca.
Orhan Pamuk Benim Adım Kırmızı
Sadece teselli edilmek isteyenler teselli edilebilir.
Alexandre Dumas Monte Cristo Kontu
Madem Kur’an-ı Hakîm’in bize verdiği en mühim bir ders; iman-ı bil-âhirettir ve o iman da bu derece kuvvetlidir ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki; yüzbin ihtiyarlık bir tek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir. Biz ihtiyarlar “Elhamdülillahi alâ kemal-il iman” deyip ihtiyarlığımıza sevinmeliyiz.
Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, akibetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet bazan bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarfeder. Şimdi bu acib, dostsuz zamanda samimî kırk-elli dostunu birden bir-iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek; elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. Teşekki kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.
Eğer, bir saati beş farz namaza sarf etsek, o halde hapis ve musibet müddetinin herbir saati, bazan bir gün ibadet; ve fâni bir saati, bâki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî meyusiyet ve sıkıntıların kısmen zevâl bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara kefâreten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellîdârâne bir hoş sohbet olduğu düşünülsün…
Bediüzzaman Said Nursî
Hayat, teselli olmaktır. Kişi teselli bulduğu şeyle yaşar, onunla hayattadır… Dünyanın oyuncaklarıyla teselli olan kişi ‘dünya ile yaşayan’; Rabbinin zikri ve meşguliyeti ile teselli olan kişi ise ‘Mevla ile yaşayan’ insandır. Bu geçici yurtta, birbirimize en büyük vazifemiz tesellidir.
Yusuf Hemedâni Rutbetu’l-Hayat
İyi, iyi; bunların hepsini Hüsamettin Albayıma söylerim. Mezar taşıma yazdıramam ya bu kadar şeyi. Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar
Tek tesellim, kızım bu acıdan öldüğünde Bingley’nin de yaptıklarına bin pişman olacağından emin olmam.” Elizabeth böyle bir düşünceyle teselli bulamayacağı için cevap vermedi.
Aralarında saygı ve güven diye bir şey kalmamış, Bay Bennet’ın aile mutluluğu hakkındaki bütün hayalleri yıkılmıştı. Ancak Bay Bennet kendi düşüncesizliğinin neden olduğu bu hayal kırıklığını, kendi hataları veya kötülükleri yüzünden mutsuz olan birçok kişinin yaptığı gibi, bazı zevklere dalarak teselli arayacak yaradılışta bir adam değildi. Doğaya ve kitaplara düşkündü; işte bu zevklerini doyurmak onun başlıca eğlencesi oldu.
“Gerçekten çok üzücü bir konu ve büyük olasılıkla birçok dedikoduya neden olacak. Fakat biz zehirli dilleri susturmalı, birbirimizin yaralı kalplerine kardeşçe tesellinin merhemini sürmeliyiz.”
“Belki iyi niyetliydi, ama bu gibi durumlarda insan komşularını ne kadar az görürse o kadar iyi. Yardım etmeleri imkânsız. Teselli edilmek de hiç çekilmez. Uzaktan zaferin tadını çıkarıp memnun olsunlar.”
Jane Austen Aşk ve Gurur
Bu anda oğlunu tekdire değil, teselliye muhtaç bulan annesi, gülümseyerek: «Oğlum» dedi, «hastalığının sebebi buysa müsterih ol, sen iyi olunca her şeyi ben yaparım.»
Decameron Boccacio
”İnkâr edenler: Kur’ân ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’ân’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.” (Furkân, 25/32) İbn-i Abbâs’tan gelen rivayete göre bu itirazı yapanlar, Kureyş müşrikleridir.30 Bu itirazı Yahudiler’in yaptığına dair rivayetler de bulunmaktadır.31 Görüldüğü gibi bu âyete göre, Kur’ân’ın peyderpey nüzûlünün en önemli hikmetlerinden ve sebeplerinden birisi, “Hz. Peygamber (a.s.)’ın kalbini32 sürekli olarak takviye etmek” ve “O’nu tesellî etmek”tir.33
Kur’ân’dan yeni bir şey nâzil olduğunda, Hz. Peygamber (a.s.)’ın iç huzuru ve kararlılığı daha da artıyordu. Kalbinin itminan bulması, özellikle endişe verecek sebeplerin ortaya çıktığı zamanlarda daha da önemli bir hale geliyordu. Çünkü âyetlerin sıkıntı anında nazil olması, daha önce nazil olup da sıkıntı anında o ayetleri hatırlamasından daha tesirliydi.37 Çünkü insan tabiat olarak, yaşamadığı üzüntüleri belli bir seviyeye kadar aklen anlayıp hissedebilse de bu anlayış ve hissediş, o üzüntüleri bizzat yaşamış kişilerin anlayışı ve hissedişi gibi olmamaktadır. Bundan dolayı asıl tesirli olan, tesellinin yaşanan olaydan hemen sonra olmasıdır. Yoksa olay unutulduktan sonra yahut yaşanmadan önce yapılan teselli, kişi üzerinde önemli bir tesir icra etmeyecektir.38
Zeki Halis Hz. Peygamberi Tesellî ve Kalbini Takviye Bağlamında Tencîmu’l-Kur’ân
Kur’ân’da Hz. Peygamber’i (s.a.s.) teselli eden âyetlerin varlığı onun teselliye ihtiyaç duyduğunu gösteren en büyük delildir. Söz konusu âyetlerin çokluğu ise teselliye duyduğu ihtiyacın derecesini ifade etmesi bakımından önemlidir.81 Şüphesiz başta eşleri ve ashabı olmak üzere onu teselli eden insanlar vardı. Fakat bunlardan hiçbiri, kulu yaratan Allah Teâlâ’nın tesellisi gibi olamazdı.
İlgili âyetlere baktığımızda bu kelimenin daha çok kalp ile beraber kullanıldığı ve “kalbin sakinleşmesi, kesin bilgiye ulaşması sebebiyle huzur bulup şüpheden uzaklaşması ve rahatlaması, kendisine güvendiği bir varlığın anılmasıyla huzura kavuşması” anlamında kullanıldığını görüyoruz.35 Bu anlamıyla kelime, teselli olmak ve moral bulmak anlamlarına gelmektedir. Çünkü kalbin, huzurdan önceki hali huzursuzluk, rahatsızlık dolayısıyla kişinin mutsuzluğudur. Bu durum da kişiye bir teselli ihtiyacı, kendisini teselli edecek, dolayısıyla moral seviyesini yükseltecek bir kişi veya duruma ihtiyaç hissettirmektedir. Verilen teselli ile kişinin moral seviyesi yükselir ve huzura kavuşur ki bu durum itmi’nan olarak ifade edilir.
Salih Gedük Kur’ân’da Müminlere Teselli, Moral ve Motivasyon
4 Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.
Matta – 5
24 Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
Luka 6
5 Eğer biri bir başkasını kederlendirdiyse, beni değil –abartmadan söyleyeyim– bir dereceye kadar hepinizi kederlendirmiş olur. 6 Böyle birine çoğunluğun verdiği bu ceza yeterlidir. 7 Aşırı kedere boğulmasın diye o kişiyi daha fazla cezalandırmayıp bağışlamalı ve teselli etmelisiniz. 8 Bunun için ona duyduğunuz sevgiyi yenilemenizi rica ederim.
Korintliler
Bilesin ki, basîret ve yakîn ehline göre canlı, avunup tesellî olan kişidir. Hayat da avunmak ve tesellî olmaktır. Yedi kat gök ve yerin mahlûkatı, tesellî ve huzur bulma konusunun özünde hem-fikirdirler. Ancak tesellî olma ve huzur bulma yerleri farklı farklıdır. Herkesin kendi makâm ve durumuna göre bir tesellî yeri vardır. İnsan onun varlığı ile huzur bulur, rahatlar ve sâkinleşir. Onu kaybettiği zaman muzdarip ve huzursuz olur. * Ama canlı ile hayâtı, tafsilâtıyla ve sûfî tâifesinin târifi üzere tanımak istersen bilesin ki, dünyâ süsleri ile tesellî olup avunan kişinin mutluluğu, bu aldanış sarayı olan dünyanın malını toplamak, biriktirmek, almak ve vermektir. O kişi dünya ile yaşamaktadır, dünya ile canlıdır. Bu durum, Âdemoğlunun hayat derecesi ve konumunun en değersiz, en aşağı seviyesidir. * Mümin bir insanın tesellîsi ve huzuru, Kurân-ı Kerîmin işâret ettiği şu şekilde olur: Onlar inanmışlar ve kalpleri Allahı anmakla (zikirle) huzura kavuşmuştur: Dikkat edin, kalpler ancak Allahı anmakla huzura kavuşur14. Dünya hayatına râzı olmak ifâdesi, dünya ile tesellî olup avunanları kınamaktadır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, onunla huzurlu olur15 âyeti dünya hazları ile tesellî olanlara sitem etmekte, Huzurla yürürler âyeti, dünya emniyeti selâmetiyle avunup rahatlayanları kınamaktadır. Onlar inanmışlar ve kalpleri Allahı zikretmekle huzura kavuşmuştur16 âyeti ise Hak Teâlânın zikri ile huzur bulan, Onu anarak tesellî olanları övmektedir. * Bir kimseye nefsi dost ve keremli olunca, o kişinin dinini yaşaması kolaylaşır. Kişi, gereksiz dünyevî şeyleri terkedip dünyadaki tesellîgâhını tahrib ettiği nisbette Hakkın zikriyle tesellî ve huzuru îmâr etmiş olur. * Din ile tesellî olan, Hak Teâlânın zikri ile huzurlu ve mutlu olan kişinin yedi kat gök ve yer ile muhâlefeti kalmaz, herşeyle barışık olur. * İslâm ile tesellîden, imân ile tesellî noktasına geçebilmek için zikir tefekküre, amel müşâhedeye, göz gayba, nefs gönle, alenî olan gizliye ve zâhir bâtına dönüşmelidir.
Yusuf Hemedâni Hayat Nedir? (Rutbetu’l-Hayât) İnsan Yayınları
Ben bir kitabevine girdiğimde orada on binlerce kitap olduğunu bilsem de, bilgi veren kitaplarla huzur veren kitapları ayırırım. Orada benim yaralarıma merhem olacak mutlaka bir kitap olduğunu bilir, onu aramaya koyulurum. O kitabı bulamadığım zamanlar da olur ama onun ihtimal dahilindeki varlığı bana güven verir. Teselli meselesinden arındırılmış, huzur verme gayesi taşımayan bir kitap, benim dünyamda enformasyondur, dokumandır, belki lüzumludur ancak kitap değildir. * Bugün ister edebi alanda ister sanatın diğer dallarında olsun insanın kalbindeki ağır yükleri hafifletecek eserlere ihtiyaç var. Dervişin Teselli Koleksiyonu, kendi içinde bir teselli koleksiyonu oluşturdu ve son yıllarda yayınlanan ümit ve teselli odaklı kitaplar arasında yerini aldı. Bu kitap öncelikle benim kendi ihtiyacımdı. Her insanın ihtiyacı, insanlığın ihtiyaçlarının bir izdüşümü olduğuna göre, başkalarının da bu kitapla kendi kederlerini dindirebilmeleri mümkün görünüyor. * İnsanlar bir esere ihtiyaç duyduğunda kalem erbabından birinin kalbine bu fikir ilham olunur. Allah kime nasip edecekse, onun kalemi bu mesele üzerinde işlemeye başlar. Dervişin Teselli Koleksiyonu da bir ihtiyaçtı ve gelinen noktada anlaşılıyor ki bu ihtiyacı başarıyla gidermeye başladı. * Kitapla teselli kavramı bence yan yana bile değil, iç içe duruyor. Kitap demek teselli demektir. Yıllar önce, kederli bir dönemden geçerken, şehirlerarası bir yolculukta, bir mola yerinde bir kitaba rast gelmiştim. Üzerimdeki etkilerini halen unutamam. Yazarı tanınmış değildi, adını bile hatırlamıyorum şimdi, kısmen acemice yazılmış da sayılırdı. Ama insan bir kapıyı çalmaya görsün, kapının ardından hemen bazı kıpırdamalar başlar. Kafa karışıklığı içindeydim, ayrıldığım kentin olumsuz hatıraları, varmak üzere olduğum yerde beni bekleyen sıkıntılar ruhumu daraltmıştı. O dar vakitte çalabildiğim tek kapı o kitaptı ve çıkmaza girmemek için tek çarem oydu. Ve okuduklarımdan öyle etkilenmiştim ki sanki o yolculuğu bir şehre değil, o kitabı bulmak için yapmış gibiydim. Ben hayatımda düştüğüm neredeyse her sıkıntıdan kitapların el uzatmasıyla çıkabilmiş biriyim. * Teselli kelimesinin unutturma, akıldan çıkarma, gönül alma anlamlarına geldiğini görüyoruz. Bu üçüncü anlam bana göre daha etkin. Teselli etmek, bizde de gönül almak anlamında kullanılır daha çok. Ancak kastım zihni, düşünceler yoluyla uyuşturmak değil uyandırmaktı. Çünkü acı karşısında kendini uykuya bırakan zihin eninde sonunda uyanacak ve acı gerçeğin daha büyümüş bir haliyle yüzleşecek. Benim aradığım teselli, çekilen acıya bir başka açıdan bakabilmeyi içeren ve kalıcı bir rahatlama hissini beraberinde getiren bir kavram.
Mecit Öztürk Röportaj
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) ölüm anına yaklaştığı zaman, sık sık ıstıraplar bürümeye başladı. Kerîmeleri Hz. Fâtıma (r.a.) ‘Vay babacığım, ne çok ıstırap çekiyor!’ diye yakınmaya başladı. Peygamberimiz, kızını şöyle teselli ediyordu: “Bugünden sonra baban ıstırap çekmeyecek!”
şiddetine yutulursam bakışın yaralı benlik; yaralanabilirlik yüzü hatırlamak yetmez bana karşılaşma gerek … ara bölgede, askıda incinebilirliğimiz yüz hep hatırlatır öldürmeyeceksin!
yüzün hatıra sandığımdır.
Asuman Susam
tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz – babam bana küstü, döv onu babaanne
Küçük İskender
İnanmasına inanırım dostlarım İnanırım, Rakı sofrasında bile olsa, Beni zaman zaman hatırlayacağınıza … Kırıldım sanmayın birinizden birinize; Dersem ki size: – Sahiden öldüğüme olursa cevaz, Bana kimse anam kadar yanmaz.
Cahit Sıtkı Tarancı
Yabancı bir ülkeydi bundan sonrası, Bir aile, şimdiye dek tanımadığı… Sık sık kederli, gizli kuşkularla Gölgeleniyordu ışıltılı çizgileri. Duruşu, tavrı öyle bir anlamla, Öyle bir sadelikle doluydu ki, Tanrının ve cennetin düşmanı O sırada görseydi Tamara’yı. Eski yaşantısını hatırlayarak Başını çevirir, iç çekerdi mutlak…
Mihail Yurgeviç Lermontov
Fakat hatırla hepsinin asıl istediği Kalbini parça parça etmektir! Kızım dikkat et karanlığın gözleri yok
Albert Nyathi
Ailesine sevgilimin Rasladım yolculukta; Sevindiler beni görünce Küçük kardeş, anne, baba. Sordular hatırımı: Nasılsın? Eklediler sonra: “ Hiç değişmemişsin, Yüzün biraz solgun ama!”
Heinrich Heine
Görsen yüzümü bile tanımazsın O kadar uzaklarda kaldı ki O kadar çöktü ki kalbim kederinle Hatırlamazsın
Halim Yağcıoğlu
-Babanı eski haliyle hatırla.
Rüzgâr Gibi Geçti
Annemin yüzünü hatırlıyorum bunaldıkça Ve Allah’ı.
İlhami Atmaca
Kuşkusuz, bir çeşit sığınaktır bellek. Ama o da tükenir, onun da, rastgele ve yabancı bile olsa, yeni görüntülere gereksinimi vardır. Ben bu pencereyi seçtim. Buradan, yarı içerde yarı dışarda, sarkıp bakarken, görüyor ve hatırlıyorum. Hiçbir şey benim değil. Her şey sessiz.
Yannis Ritsos
Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.
Ahmet Altan
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
Aslı Erdoğan
hatıran belleğimde demirleyen bir gemi
Che Guevara
Seni hatırlamak için yolumu uzattım Daha fazla zaman verdim kendime Bu gece, bu orta yaş ovasında Bu hat üzerinde Bana bir tek söz söyle.
Birhan Keskin
Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin, Ve gitmeden önce Saçlarını tarayışın hâlâ aynada…
Necati Cumalı
Neyse ki en acı olayları en derine kaydedebilen hafıza aynı zamanda unutabilme ve hatırladıklarını yeniden kurgulayabilme yeteneğine de sahip. İnsana bahşedilen en büyük hediyelerden biri bu bence.
A. Esra Yalazan
insan tanıdık birini arar kötü kararlar verirken kolların hafızası en doğruyu hatırlar
Osman Konuk
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak, Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
Özdemir Asaf
Yitik hafızam: Öksüz çocuğum benim kendini unutma olur mu?
Birhan Keskin
”hafızamı kaybetttim, dedim doktora.. “bir tek, onu sevdiğimi hatırlıyorum…”
Küçük İskender
beni güzel hatırla
Okan Savcı
beni nasıl öldürmek istersen öyle hatırla
Jan Ender Can
Ben giderim adım kalır, Dostlar beni hatırlasın. Düğün olur, bayram gelir, Dostlar beni hatırlasın.
Can bedenden ayrılacak, Tütmez baca, yanmaz ocak, Selam olsun kucak kucak, Dostlar beni hatırlasın.
Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüş, kim gülecek Murat yalan, ölüm gerçek, Dostlar beni hatırlasın.
Gün ikindi akşam olur, Gör ki başa neler gelir, Veysel gider, adı kalır Dostlar beni hatırlasın
Aşık Veysel
Hatırla beni uzaklara gittiğin zaman, Uzaklara, o sessiz ülkeye; Bir daha elimden tutamıyacağın zaman Ya da ben gitmeye hazırlanırken Hatırla beni, bir daha geleceğimize dönük Düşüncelerini söyleyemeyeceğin zaman Yalnızca hatırla anlıyor musun, Ya da dua etmek icin geç olmadan Beni, unutman gerekirse, kısa bir süre Ve sonra hatırlarsan, üzülme. Bir zamanlar benim olan düşüncelerden Bir iz bırakırsa karanlıklar Daha iyidir beni unutman ve gülümsemen, Hatırlayıp üzülmektense.
Christina Georgina Rosetti
Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.
Füruğ Ferruhzad
Hatırla, gün gelip beni kader Sonsuza dek senden ayırınca, Üzüntü, sürgün ve seneler Bu çaresiz kalbi soldurunca; Düşün son elvedayı, hazin aşkımı düşün! Yokluk ve zaman hiçtir insan sevmeye görsün. Kalbim çarpıp durdukça, O hep diyecek sana: Hatırla.
Hatırla, soğuk toprak altında Kırık kalbim sonsuza dek uyurken; Hatırla, yalnız çiçek mezarımda Böyle usul usul açıyorken, Seni bir daha görmeyeceğim, ama ölümsüz ruhum Sadık kızkardeş gibi dönüp gelecek sana. Gecenin içersinde İnleyen sesi dinle: Hatırla.
Alfred De Musset
Kimse hatırlamıyor adımı Bahar gelmiş. Balkonlar serin Annelerin çocuk ambarı balkonlar serin Su dalgın değil. bademler açmış
Sahi kaç yıldır yalnızım ben
Refik Durbaş
Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret Çöldeki bir pelikan gibiyim Ve bir serçe gibiyim, damda tek başına kalmış. Dökülmüş su gibiyim Ve ölüp gitmişler gibiyim
Furuğ Ferruhzad
Ve ben artık mutsuz bir adamım. Günler,haftalar,aylar akıp giderken, ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum. Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum. Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum. Sadece h a t ı r l ı y o r u m…
Alper Canıgüz
“siz bana bir adamı hatırlatıyorsunuz, mısraların içinde gezinen…”
*
Şimdiden bir hatırasın Bulutsa, tozsa, uçarsa Bütün (aşklar) paranteze alınsın Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın Ne bir şarkısın, ne de dillerde nağme adın Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Didem Madak
Tahattur et o demde ki şikeste gönlüm türâb-ı bârid altında hâb-ı ebediye dalacaktır! Tahattur et o demde ki medfenim üzerindeki bir tek çiçek âheste âheste açılacaktır. Amma ki sermedî olan rûhûm bir hemşire-i sâdıka gibi senin nezdine gelecektir. Geceleyin dinle bir sadâyı ki tahattur et diye inleyecektir.
Alfred de Musset Tercüme: Nigar Bint-i Osman
Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda!
Ahmet Haşim
Dedim ki hatırla hatırlamaktır zaman Bütün dillerde. ………………………… Yüzün de odur Yüzün ki bir ormanın sayısız en sık yerinde Bir akşamın akşam olduğudur bende
İlhan Berk
Sustu bülbül gazel döktü bağlarım Her gün hatırlarım her gün ağlarım Veysel ağlamanın zamanı geldi
Aşık Veysel
uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken hatırlamak böyle bir şey olmalı diyorum
Ahmet Telli
İhtiyarın bir oğlu vardı ve yirmi yıl kadar önce savaşta ölmüştü. Pek gençti öldüğü zaman ve şimdi onu Çordon’dan başka kimse hatırlamıyordu.
Cengiz Aytmatov / Oğulla Buluşma
Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla
Nurullah Genç
Rıhtımda uyuyan gemi, Hatırladın mı engini? Gidip te gelmeyenleri, Beyhude bekleyenleri?
Ahmet Hamdi Tanpınar
intihar eden şairleri hatırla hatırla bazen yorulur insan kendisi olmaktan
Ümit Aydın
Huzursuz, üşümüş, türlü tehlikeye maruz Dışım buz kesmiş, yüreğimde buz Yaslı bir beste, yüreğimden Beynime doğru yükselirken Hatırladım ki birden, Bu kent benim sürgün yerim Kendimi buraya süren de Ben.
Hüsrev Hatemi
Nerde gençlikteki geçen çağlarım Sustu bülbül gazel döktü bağlarım Her gün hatırlarım her gün ağlarım Veysel ağlamanın zamanı geldi
Aşık Veysel
hatırlarken çocukların sevinçle ve babalarıyla ilk boy resimlerini
Cahit Zarifoğlu
Yok ve yaz günleri beni hatırlamıyor boğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerinden geçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş mora geçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarak Kara yaz! Karanlık yaz! Kararan vücutlardan rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.
İsmet Özel
öpüp koklarken sırma saçlarını toruncağızınızın birden ölümü hatırlarsınız!
Cahit Koytak
çekildi çamurdaki su benzim çekildi yüzümden sokağa çıkarken çekildiğim huzurevi derin suyun dibine iniyormuş gibi
nâdim olayım, beni hatırlayan olmasın idi
Yücel Kayıran
Zamanla bu güzel günler birer anı olur. Ve onları hatırladıkça yürekler burkulur…
Recep Küpçü
hatırlamak bir kuş unutmak gökyüzü…
Ertan Mısırlı
Ağladığını istemem ben ölürsem. Beni en sevdiğin halimle hatırla. Uzak bir yerde çalıştığımı düşün, Hayatta olduğuma inan, Bir gün gelir kendiliğinden Geçer bütün üzüntün.
Necati Cumalı
Göz ile gönül elinden feryat ediyorum Çünkü göz neyi gördüyse gönül onu hatırlar Ucu çelikten bir hançer yapayım Onu göze sokacağım ki gönül azat olsun
Baba Tâhir Uryân
Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Nazım Hikmet
Gün gelir, hatırlamak bile bir acı olur. Gençlik aşkı, sevinci, daha dünkü ümidi… Yumruklasan göğsünü bir boş yankı duyulur.
Ziya Osman Saba
Ey eski dostlar, ey yeşil dağlar, Sizi gördüm de hatırladım, Mutlu olduğum güzel günleri, Aramızdan ayrılıp yiten dünleri. Daha dün, yazın yamaçlarınızda, Açan çiçekler gibi kaybetmişiz onları.
Hovhannes Tumanyan
Dalar gider pencereler önünde şimdi Ilık yaz akşamlarını hatırlar Vapurlar geçer bomboş güverteleri Bomboş uzanan denizin üstünde Aç bir karabatak dalar çıkar
Necati Cumalı
Gece seni birdenbire hatırladım
Nasıl bakarsa sürüye dağdan bir canavar pencereden dışarıya öyle baktım
Dışarda seni benden ayıran hayat
Arif Damar
Ey seni hiç unutmadığım! Hiç beni hatırladığın oluyor mu?
Sâdî Şirâzî
ona inanıyorum, beni hatırlamasa da, biliyorum bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini…
bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!
Haydar Ergülen
“Beni hatırlayın dostlar” demeden Hatırlanmayı bir küçük çocuğun, Bir insan ömrü kadar ancak yaşayacak Beynine bırakır ve ölür kanarya… Bizim ömrümüzün son buluşu, kalın Bir cilt gibi… Oysa bir gül yaprağı gibi ince ve yalın Olmalısın Ey Ölüm.
Hüsrev Hatemi
hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın
Attila İlhan
Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum. Seni, Seni, Seni
Cahit Sıtkı Tarancı
Hatırla ki, sen de unutuşun kara gecesine yuvarlanacaksın. Bir adın kalacak geriye. Bir mezar taşın hatırlayacak belki Seni. Belki o da unutacak.
Mevlânâ Celâleddîn
Olan olmuştu ve hatırlandıkça sona erişi bu güzelliğin Acı tekrarlanacaktı
Guillaume Apollinaire
Birini unuttuktan sonra bile mutluluklarının ya da hüzünlerinin sesini hatırlayabiliyorsun, bedeninde hissedebiliyorsun.
Anne Michaels
Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın, Onların tohumunu havaya savurarak Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,
Ülkü Tamer
Bir zamanlar bizimle eyleşen Dostları hatırlatır bir bir, Ki ayrılığın kara büyüsüyle büyüyen Hasretleri artık insafsızca derindir.
Emily Dickinson
Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra?
A. Ali Ural
Söyle sarı saçlı daktiloya Ben yokum artık Vefasız dostlara hatırlat Kimseye kalmaz o dünya
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak Fakat hakkı varmış Oktay`ın “Hatıralar da dal istiyor” “Kuşlar gibi konacak”
Muzaffer Tayyip Uslu
“…sana dün çarşıda dolaşırken aldığım o atkıyı kaybetmemeye çalış… belki ilerde bu olanların gerçek olduğunu hatırlamana yardım eder… ben bana aldığın yüzüğü kaybetmemeye çalışacağım… bunların yaşandığını hatırlamak için…
Ahmet Altan / Son Oyun
Yıllar sonra tekrar görüşen iki insanın heyecanını hayal ediyorum. Bir zamanlar sık sık görüşmüşlerdir ve bu yüzden de, aynı yaşanmışlıklarla, aynı anılarla bağlı olduklarını düşünürler. Aynı anılar mı? Yanlış anlamalar burada başlar: Anıları aynı değildir. İkisi de geçmişten iki ya da üç durum hatırlamaktadır, ama herkesinki kendinedir; anları birbirine benzemez, birbiriyle örtüşmez; hatta nicel olarak bile birbirleriyle kıyaslanamazlar; biri öteki hakkında, onun kendisi hakkında hatırladığından çok daha fazla şey hatırlar.
neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım bilirim aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz ölüme direnerek şimdilik
Turgut Uyar
babaannesini hatırlamıştı o zaman hiç görmediği babaannesini ama yine de çok sevinirdi ondan söz edilince–
Turgut Uyar
Şu anda yine tek düşüncem o. Şarkılar vardır unutulan Birden hatırlarsınız Sesi kulaklarımda böyle bir şarkı
Bilhana
Elveda benim her mevsim dalları kırılan Sıska çelimsiz Ama son yaprağına son eriğine kadar cömert erik ağaçlarım
Ne zaman yolum düşse Gözlerimi yumup sizi hatırlayacağım.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu? Kim gölgesinden kaçabilir ki? Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu…
Murathan Mungan
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş, Sızlayıp resmine aktığında; Bir yer bulabilsem keşke Bir yer, seni hatırlatmayan; Kan tarlası gelincik şafağında…
Yusuf Hayaloğlu
Annemi ölmüş gördüm rüyamda. Ağlayarak uyanışım Hatırlattı bana, bir bayram sabahı Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp Ağlayışımı.
Orhan Veli
seni hatırlayınca kendimi unutup kızgın bir kaya gibi yağmurun altında için için eririm
Adnan Satıcı
Gölgemi gördüm yerde sonra, seni hatırladım Bir tekme yapıştırdım köpoğluna Baktım saat kulesi orda, akrep altıda Baktım insanlar eski yaşamlarında Baktım bir şarkı almış gidiyor dudaklarımı Gölgemi gördüm de yerde, seni hatırladım Belinin ortası budur diyerek Bir tekme yapıştırdım köpoğluna…
Cemal Süreya
9: geri geri zıplayan zaman, bütün bunları ezberle dur durak bil ve hatırlan, şiire yol aç: annem seni istiyordu sen beni iste- miyordun 5imde vardın da neden 15imde yoktun o kadar hızlı geçmeseydin belki duyardın dediğimi “seni özleyebilir miyim baba baba baba”
10: ben bugün babamdan öldüm bunu bana on gün söylemediler oğlum doğana kadar tuttum ağlamamı şimdi ne zaman uzanıp oğlumu öpsem alnıma sakalları batıyor babamın
Enis Akın
İnsan babasını hatırladığında ağlarsa Olur tarih. Kökleri kurur Belki ondan. Dağlara gidelim biz en iyisi Bağıralım. Belki eski bir sesle hatırlarız geçmişi O koca şehrin yerinde şimdi Sadece bir kar kuyusu var. Ve kurtlanır kar diyorlar Kurtlanır kar.
Bejan Matur
Sor ona: “ey uykulara dalan, bu gece yarısı kim Hatırlayarak seni kapatmış uykunun yollarını yaşlı gözlerle”?
Pervin-i Bamdad
git ve hatırlama n’olursun hatırlayan herkes mağluptur çünkü ya da kün’lâl!
Hüseyin Alemdar
Yarın bir kin gibi hatırlanacak Kanlı soy ağacının dalları
Onat Kutlar
ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra
Turgut Uyar
Burası da kalbin, vicdanın, hiç yorulmasını beklemediğimiz şeylerin yorulduğu yerdir, insan hatırlamaktan, hatırlatmaktan yorulur. Belki bu yazıyı unutmak en iyisi, ben unutmaya hazırım, isterseniz siz de unutun. Kelimeler beni bağışlasın, cümleler özrümü kabul etsin, siz de üzerinde durmayıp ‘neyse’ derseniz… ‘Hali pür melal’im anlaşılmş olur: İnsan bazen en çok kendinden yorulur!
Haydar Ergülen
Elbet hatırlarsın garipliğimi Sesimi duyarsan bir akşamüstü Yetim İstanbul’un kubbelerinden.
Nurettin Özdemir
Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün, Unutmam ben ayrıntıları, kimdi Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden Biri, cehennem kimdir diyordunuz?
Enis Batur
tamam ama şimdi nasıl rahat yaşayabilirim ben onun bütün söylediklerini hatırlamadan aman canım işte her şeyi her şeyi… gelsem bilmiyorum bulabilir miyim seni yine orada mısın ara sıra…
Turgut Uyar
oysa şiirin çok ilgisi var zamanla ne hatırlar ne unutur bir tarihte birinin yaşadığını bir aşk yaşandığını bir tarihte yani kaba saba bir anlatımla saçma duygular yaşadığımız bir mekânda denizin de zamanlı olduğunu çünkü Zeynep diye bir kız çocuk “canavarın zamanı yoktur” demişti yıllarca araştırdım bulamadım aslını belki de haklıydı, kimbilir
Turgut Uyar
Sabah uyandım, hala içim içime sığmıyordu Gerçekler tepeme çökene kadar: Geç kaldın. İşe. Bir: Yıllar oldu, günler değil. İki: Köpeğiniz filan yoktu. Üç: Dönmedi sana. Tersine başkasıyla evlendi. Ha bir de, dört: Sen terkettin onu hatırlasana. Ben? Evet ben. Ben terkettim. (Hatırlıyorum)
Geoffrey Brock
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz.
Melih Cevdet Anday
Unutmak istiyordum seni Fakat bir türlü gelmiyordu Elimden Fakat şimdi unuttum İşte seni Niye dün gece Rüyama giripde Hatırlattın kendini
Ancak hatırlar gibiyim çiçekleri…. Bu uğultudan nasıl ayrılır kederim? Savrulurken tipi kent üzerinde kışın, Keder de savrulsaydı ya..Hayır bilirim onu, kalır Savrulmaz bilirim beni kül eder keder Uzakta çay bahçeleri yerde çerçöp Gittiğimin farkında olsaydı eğer, Yeterdi bana, beklemiyordum özlenmeyi
Hüsrev Hatemi
hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri
Özlemek, unutulmak ile hatırlanılmak arasında bir ara istasyondur Çığlık çığlığa koşarak bir iki teselli yürür ömürlere Rakının tadı küflenir çürür bir iki âşık ağlar Bir iki yalnızın ismi okunur topraktan Senden hâlâ bir haber yoktur İnsan üzülmeye görsün ona hayat hep suçluluktur
Küçük İskender
Boyalarımız aktıkça ferahlamıştık hatırla Gözyaşlarımız simsiyahtı Sanırdım Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar Beni anla. Geçti ömrüm iklimden iklime Yuva yaptım kaç paket cigaranın bacasına Yorgunum, kahvem çamur gibi Batmaya da razıyım, artık beni anla Yeter ki sen beni Hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.
Didem Madak
Yorgundu oysa Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan. Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı. Okyanusları mavi olmayan. Benim için hayat, Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı. Geçmişim acıyor şimdi…
Didem Madak
Yalnızca hatırla anlıyor musun, Ya da dua etmek icin geç olmadan Beni, unutman gerekirse, kısa bir süre Ve sonra hatırlarsan, üzülme. Bir zamanlar benim olan düşüncelerden Bir iz bırakırsa karanlıklar Daha iyidir beni unutman ve gülümsemen, Hatırlayıp üzülmektense.
Christina Georgina Rosetti
O günden beri birçok, birçok aylar Geçti sessiz aşağı kaydılar Yok oldu o bütün erik ağaçları Ve bana sorarsan aşk n’oldu diye Sana derim ki: hatırlayamıyorum Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek istediğini. Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun yüzünü. Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.
Bertolt Brecht
Bu şiir unutulmak için yazıldı son cümlede kendi intiharını yazmak ve bir daha hatırlanmamak unutmayın her şiir kendi kalemiyle vurulur…
Dilek Akın
Birden adını hatırlamadığımı farkettim bu şiiri yazarken, ama terasta çırpınan havlunun rengi hâlâ gözlerimin önünde. On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendi kendime.Sonra anladım: Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
Murathan Mungan
Adam şapkasına rastladı sokakta Kimbilir kimin şapkası Adam ne yapıp yapıp hatırladı Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar Bir kadın kimbilir kimin karısı Adam ne yapıp yapıp hatırladı.
Cemal Süreya
hatırında mı o büyülü anlar? artık hatırlasam da neye yarar?
Paul Verlaine
durma kendini hatırlat
Turgut Uyar
herkes ölüm kınaları sürünüp beni unutacak ah ve ay’la görünecek görünmeyen etimde sınanan bir veda ki içimden o kelâm-ı kadîm akacak: beni herkes en son gördüğüyle hatırlayacak
Kemal Varol
Bunca aşkın çıkarıp canını, gömebiliyorsak gönül mezarlığımıza Hiç aramamalı hatırlamak için ölümü mezarlıklarda Sen farklı mı düşünüyorsun bu konuda, unutma ki; Her kalp bir mezarlıktır sevip de bitiyorsa bir aşk orada…
Sertaç Öner
Böyle anlarda kızım, sakın unutma, hep beni hatırla zamanında seni düşünerek yazdığım şeyleri tıpkı şimdi, şu anda yaptığım gibi.
José Agustín Goytisolo
bazı şeyler… bir gün kapıdan çıkar gider unutulur gibi değil, boğazımda düğümlenip kalan aşklar, -oğlum, nasılsa ateşi söner evlerin; kırmızı gülleri hep hatırla! orda mısın baba?
Mustafa Erdem Özler
Korkarım felekte bir gün Bir bayram yemeğinde. Anam, babam gibi kardeşlerimde, En güzel dalgınlığında ömrün. Beni gurbette sanıp Keşke gelseydi bu bayram Diyecekler. Ve birdenbire yürekler, Aynı acıyla yanıp Hepsinin gözleri yaşaracak. Öldüğümü hatırlayarak.
Cahit Sıtkı Tarancı
Eski bir fotoğraf hatırlattı bana Ölüm yıllar önce omzuma Dokunmuş Sana saklıyordum Oysa omzumu anne Başını yaslayacağın Günler için.
Gökhan Akçiçek
beni hatırlama uyandığında
Zeynep Köylü
Demiştim sana hatırlarsan: “Önemli olan zamana bırakmak değil, zamanla bırakmamaktır…” Şimdi bana, geçen o zamanın Unutulmaz sancısı kalır.
Nazım Hikmet
Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa, Uykudan uyandığın zaman Yaşamakta olduğundan önce Onu hatırlamıyorsan,
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bülbülün lalezardan neden kovulduğunu Bu hayal zindanını yıktığım gün hatırla Balığın susuz kalıp suda boğulduğunu Acılar evreninden çıktığım gün hatırla
Nurullah Genç
bırak da can çekişsin bir alabalık gibi ruhun kirli sularda gözeyi anımsama künyende tabiatı hatırlatan ne varsa rendele hafiflesin boynundaki ağırlık
Ali Ayçil
Sende güzel kalmak istiyorum. Seni tüketmek değil. Beni güzel hatırla dedim, sende tükettiklerimle değil.. Şimdi burda ayrılıyor yollarımız.
Gidiyorum.. Beni affetme..
Günyeli
Kimse hatırlamıyor adımı
Refik Durbaş
Beni hatırladıkça Arasıra gönlümü al Sokakta görünce, gülümse Yanıma yaklaş Az elin elimde kal
Evine misafir geleyim Kahvemi sen pişir Taze doldurulmuş sürahiden Bir bardak su ver Yetişir
Ziya Osman Saba
Sonra sonra açılan boşluklardan Sevdiğiniz, dost olduğunuz, bel bağladığınız Birinin kayıp gittiğini hatırlarsanız, Sessizce… ah, yaralandım diyebilirsiniz, Bütün ölenleri bağışlıyorum.
Ceyhun Atuf Kansu
Bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden? İkimiz de artık bir başkasıyken, Gene de sen bilirsin Joe, sen bilirsin, Öyle iyiydi, bir düşün istersen.
Murathan Mungan
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım Bir ‘eşya toplayıcısıyım’ bayım.
Didem Madak
Sen kal yine aklımda… Hep hatırladığım, hep sevdiğim gibi…
Asu Çiçek
düzensiz intiharlar çiziyorum kağıda nasıl çizilir deme, bari sen deme bunu bulduğun ilk ipi dola boynuna, bulduğun ilk yarasayı koynuna al, beni hatırla, beni acıt ya!
göğsünden havalanan göçmen bir kuş kadar bari sen kabul et, yakışıyorum aşka!
Altay Öktem
Nereye gitsek birbirimize varıyorduk hatırla Yolları kimin çizdiğini öğrenmedik hiç Ama bilmiyor da değildik Doğudan batıya ben Kuzeyden güneye sen Ne çok güneş vardı hatırla ne çok Seni gördüğümde ırmak kıyısında
Mevlana İdris Zengin
bense bir şehirden bir oğlan sonunun nereye varacağı belli olmayan, adı ya büyük bir aşka karışan ya da hiç hatırlanmayan.
Hatırlarsın
Mevlana İdris Zengin
Olan olmuştu ve hatırlandıkça sona erişi bu güzelliğin Acı tekrarlanacaktı
Guillaume Apollinaire
Hatırla ki, sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun. Tenin soluyor. Gözlerinin feri çekiliyor. Öbür kıyısındasın artık nehrin. Güz yaprakları gibi. Hem dalındasın hayatın hem de düşmeye hazırsın. Rüzgârı bekliyor gibisin. İnceldiğin yerden kopmaya hazırsın. Hoyrat bir rüzgâr artık zaman
M.C. Rûmi
“Hatırla ki, senin de akşamın olacak bir gün. Ömrünün ışıkları solacak. Hayatının perdesi çekilecek. Dudaklarında donacak gülüşün güneşi. Zaman uçurumun olacak; gelen günün güneşi sana doğmayacak
M. C. Rûmi
Bir tür kavuşmadır hatırlayış. Unutuş, bir tür özgürlük
Halil Cibran
Hatırla beni Kendimi unutmadan önce
Mahmud Derviş
“Acıları mutsuzlukları karşılıklı haksızlıkları ‘hatırlamaya bile değmez’
Vladimir Mayakovski, “Son Mektup”
Günleri değil, anları hatırlarız
Cesare Pavese
Tüm başarabileceğimiz, kendimizi hatırlatacak hiçbir şey bırakmadan yok olmak
R. M. Rilke
“Yeşil çimeni sen ol toprağımın…” ..Sonra da istersen hatırla İstersen de unut
Christina Georgina Rossetti
Problem, insanların fotoğraflar vasıtasıyla geçmişlerini hatırlamalarında değil, sadece fotoğrafları hatırlamalarındadır. Fotoğraflarla hatırlama, diğer anlama ve hatırlama biçimlerini gölgede bırakır.
Susan Sontag
Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.
Aslı Erdoğan
babanın petscan sonucu alınmıştır, kanserin tüm vücuda yayıldığı öğrenilmiştir; p– n’aber baba? b– boktan p- n’olucak şimdi? b- ölücez.. p- konuşma öyle, vardır bi’ çaresi! b- ölmekten korkmuyorum ki ben.. ölüm korkutucu değil, yalnız ölmek korkutucu. ben yalnız değilim, siz elimden tutuyorsunuz hep. p- … b- benden sonra annenizi yalnız bırakmayın, yalnız ölmesin.. birkaç ay sonra baba ölürken elinden tutulur, kalbi durunca güzel gözleri kapatılır. işte o zaman diyaloglar bir ömür monolog olmaya mahkum olurlar.. p- bak burdayım baba, elinden tutuyorum, gözlerini ben kapatıyorum, yalnız değilsin, seni seviyorum..
Bazı insanlar Bazı insanlara Bazı insanları hatırlatır
Onlar uzak bir şehirde Büyük ihtimalle hiç bir şey -hatırlamamaktadırlar..
Abdullah Harmancı
Dostum! Benim hem gönülsüz, hem akılsız olarak göçeceğim zaman geldi Bana acı, benden yüz çevirme! Beni helak etme! Hatırlamayarak, unutarak beni mahvetme!
Mevlânâ Celâleddîn
Her şeyleri bırakıp kaçmanın, unutulmanın meleği Ne var beni hatırlatacak sana Okunmayan şiirlerden, toprak kokan türkülerden Ve insanların bitmeyen hüznünden başka
Süreyya Berfe
Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın, Onların tohumunu havaya savurarak Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine, Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu. İşte o zaman an beni, yaşa beni, Kıyılarda bile boğulan seni, Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini, Çeliğinden kemik oyan gövdeni.
İçinde bir kaçakçı yaşar senin, Kayıkla dolaşır göllerinde, Beynine tabanca ve şiir satar, O kaçakçının bakışını sakın unutma.
Ülkü Tamer
Benim soğuklarla bir alıp vermediğim yok Elimin üşümesi yarımlığından Ki sen Bir yar bırakıp gitmiştin avucuma, hatırla! Ben de koşup , o yardan düşmüştüm Ne gerek vardı deme sakın Yâr’ın hakkı Yardan yuvarlanmaktır bilirsin
Dilek Kartal
ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata. insan olmuştum ilk o zaman. ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan. kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım, ölünmüyordu, hatırladım.
Birhan Keskin
Ey Fuzûlî çek melâmet reh-güzârından kadem Lahza lahza çekdiğün bî-hûde efgânı unut
Fuzûlî
Azm-i sefer ettin dil-i nâçârı unutma Gittin güzel ammâ bu dil-efkârı unutma
Gâhîce uyandıkça şebistân-i safâda Şol gice olan sohbet-i hemvârı unutma
Vardıkça şeker-hâba girip bister-i nâza Ne zehr içer dîde-i bîdârı unutma
Ben sabr edeyim derd ü gam-i hecrine ammâ Sen de güzelim ettiğin ikrârı unutma
Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın Ol va’de-i tekrâr-be-tekrârı unutma
Yok tâkati hicrânına lutf eyle efendim Dil-haste-i aşkın olan Esrârı unutma
Nisyan (oubli): Lügaten nisyan mutlaka unatmak, zühul de bir şağilden dolayı unutmaktır. Tecrid şarihi Ali Kuşcu iki lügat beynindeki fark-ııstılahiyi şöyle beyan ediyor: “Hiss-i müşterekte hazır olan süret bazan bir ihsas-ı cedide muhtaç olacak vech ile bi’l-külliye zail olur ki buna nisyan denir. Bazan da edna iltifat (retlexion veya attention) ile yine hazır olacakvechile la-bi’l-küll ye zail olur ki buna zühul denir” (Babanzade, İN, 278).
Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et
Sünbülzâde Vehbî
Remember! Ey savurgan! Esto memor! Hatırla!. (Benim maden gırtlağım bütün dilleri bilir.) Sen ey ölümlü çılgın, dakikalar cevherdir, İçindeki altın’ı almadan sakın atma!
Hatırla ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman Hile yapmadan her el kazanır! bu bir yasa, Giderek küçülür gün; gece büyür; hatırla! Hep susuzdur uçurum; su çekilir saattan.
Derken saat çalacak ve o tanrısal Kader, Ve eşin yüce erdem, hâlâ bir kız olarak, Ve son Pişmanlık bir de (eyvah! bu en son durak!), Ve diyecek : “Geç kaldın! ey koca ödlek, geber!”
Charles Baudelaire
şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki Her yerde seni hatırlıyorum durmadan Saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin Açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda Durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan Itilirken ve dövülürken ve kovalanırken Güneş batarken ve doğarken Bir parmaklığa dayayıp ellerimi Durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan Itilirken ve dövülürken ve kovalanırken Güneş batarken ve doğarken Bir parmaklığa dayayıp ellerimi Durmak istediğimi
Turgut Uyar
Hatırla beni! Hep onları bekledim Ağzımda kullanılmamış bir ses Elimde bir bıçak Şehir bir ihanet gibi karşımda Ah tarlalar tarlalar tarlalar
Turgut Uyar
hatırla desem neydi hatırlanacak olan
Turgut Uyar
Vakta ki durup şu kalb-i gam-nâk Toprakta nihân olur vücûdum Vakta ki dolup dehânıma hâk Şevkiñle tamâm olur sürûrum Tenhâ geceler de bir hayâlet Manzûruñ olunca bittahayyür Yum çeşmini bâ-kemâl-i rikkat Bedbahtî-yi aşkım et tasavvur Yâd et beni gamlı gamlı yâd et
Recâ’zâde Ekrem
Bu, garip, dün akşamın sıcaklığından mahrum, fakat onların hatırasıyle dolu bir temastı ve genç adam farkında olmadan onların kendisine doğru gelmesini arzu ediyor, bu bekleyiş içinde omuzu adeta katılaşıyordu. İşte bu bekleyişlerden birindeydi ki, gözü arabacının elinde tuttuğu meşin kırbacın ucundaki mavi boncuklarda, hiçbir şey düşünmeden beklerken o zamana kadar duyduğu acıların çok üstünde, çok değişik, her ayrılığı atlamaya hazır, aralarındaki her mesafeyi küçük gören bir acıyle, babasını hatırladı. Onu bir daha göremiyecekti. O sonuna kadar hayatından çekilmişti. Mümtaz bu anı bütün hayatında unutamazdı. … Birdenbire babasını olduğu gibi karşısında gördü ve bu hayal ona bir daha onu görmeyeceğini, sonuna kadar onun varlığından uzak kalacağını, bir insanı bir daha görmemenin, sesini bir daha işitmemenin, bir daha hayatına girmemenin keskin ve yenilmez acısıyle ona hatırlattı. … …o çılgın mısraları birdenbire içinde taze bir bıçak yarası gibi hatırladı. Bu acıyla başını kaldırdı. Emma’nın otuz iki dişinin, önündeki istakozu yavaş yavaş, son derecede masum ve dalgın bakışlarla, adeta ezberinde olan bir şiiri hafızasından okur gibi öğütmesini, hakiki bir güzellik mucizesi gibi seyretti. En iyisi bu manasız düşünceleri bırakmaktı. Kadehini kaldırdı. Emma Türkçe öğrendiği ilk kelimeyi, sanki vefasız aşkına geçmiş güzel günleri hatırlatmak isteyen bir acemilikle tekrarladı:
-Şerefinize efendim…
*
Tekrar ayakkabılara baktı; -şu dünyada etrafımızdaki şeylere ne kadar az sahip olabiliyoruz.- Bu ayakkabılar, bu şemsiye, bu evin içindeki eşya, evin kendisi, her şey gibi onundu. Yalnız kendisinin olanlar vardı; başkalarıyla paylaştıkları vardı. Fakat yarın, Allah göstermesin, ona bir şey olsa.
Hepsi onun olmaktan çıkacaklardı. Meğer ki, hatırlayan bir insan, bir hafıza bulunsun. Hakiki tasarrufumuz yalnız insanla ve insanda idi. İnsan zekası, insan kalbi, insan ruhu, insan hafızası… İnsan çekilince orta yerde hiçbir şey kalmıyordu.
*
Nuran’ın adı bir sıtma gibi vücudunu dolaştı. Fakat hatırlamanın hazzı artık eskiden olduğu gibi saf değildi.
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur
Günahları göklere ulaştığı için Tanrı kötülüklerini hatırladı…
Aziz John
Diyorum, gün gelir, bir hatırlayan çıkar bizi.
Sappho
İsmet Özel diyordu ya “Neyi kaybettiğini hatırla!” Bize unuttuklarımızı hatırlat ya Rabbi! Biliyoruz ki unutulan hatırlanabilir. Senin böyle bir ikramın var kullarına.
Asım Gültekin
Unutmanın bazen zaâf, bazen rahmet, bazen de gazap olması insanı nasıl etkilemektedir?
Ahmet Erdinçli Kur‟ân-ı Kerîm‟de „Nisyân/Unutma‟ Kavramı
Ve doğum sancısı (tutunacak bir dal arayan Meryem’i) hurma ağacının gövdesine doğru sürüklerken diyordu ki: “Ah n’olaydım, keşke bundan önce öleydim de unutulup gidenlerden olaydım!”
Meryem Suresi-23
Bir görsek andığımız yüzü, Tanır mıyız? —Tanır mıyız Sevdiğimizi, bilir miyiz neydi— Sevdik mi, seviyor muyuz? Yürüyüşü, saçının dökülüşü— Anımsar mıyız, anımsıyor muyuz? Bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?
Oruç Aruoba
Ey sevimli ay, anımsamak gene de güzel, yapmak muhasebesini acı yılların. Ne kadar sevimlidir bir bilsen! Hüzünlü olsa da geçmiş…
Giacomo Leopardi
son eskinin, artık unutulmuşun bir yorumu en yakın katmandaki yara gibi taze anı.
Anımsadıkça bilecek insan neyi unutmaması gerektiğini.
Ahmet Oktay
anımsamalıyım tabi andaç hafıza kaybıdır anımsamalıyım insan yarının kaybıdır
Kenan Çağan
dönüp bakılır son kez parmaklardaki şefkat azalır anımsanmaz hangi kadaya gönül borcumuz kaldığı anımsanmaz: hâlâ kısa seyirdir dünyada insan ağır iyiliğim, sevgilim uzun ayrılık oldum, öyle farz et yürüdüm, tükendim ‘her kayanın gediğinde ağladım’ gıyâbında yargılandı kalbim anladım: buymuş bana kısmet
Kemal Varol
Anılar bitti artık, anımsamak istemiyorum; Belleğimi ölüm almış,
Yaşamın sonu yok. Bütün günler Bizim. Vakit geçti diyerek sen de Bırakacaksın beni, durunca de
olanı ah! öfke için geç çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.
Birhan Keskin
Durur bellek çizmez olur bu bir tehdit midir hayatımıza anımsamak o daha mı bü- yüktür yoksa?
Gülten Akın
Anımsayamıyorum tek tek hiçbirini Zaten Duymuyorum böyle bir gereksinmeyi de Bir alaşım halinde olup bitenleri Acılar, ölümler ve bütün sevgisizlikler Ve ödetilmesi bütün bunların
Edip Cansever
Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile… Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Şükrü Erbaş
beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
bir çok adın var senin evlerden evlere geçerken değişmez rakıda sınırsız…şarapta aynı sessizlik sarısabır çiçeklerinin okşanması sırf telaş! yüzünde gezinen gün sonları alacası var karanlığı var sesinde bitimsiz yeryüzünde an çağcıl acıdır: ansızın unutmak önce beni sonra adını unutun. ve ellerini tutuşturdun gün sonları sonra kapalıçarşı’yı, ayasofya’yı bir istanbul gibi yandın iskeletinde oysa ten sarı, dil sarı, ateş sarı bir tek unutmazsa kendini sarı unutmaz sakla bunu. tekrarlarsam adını unutmam seni. bir çok adın var senin boz bulanık sardunyanın yazgısı güz gözüydü gözlerin fotoğraflarda hep arka sol köşe ha gittim ha gidiyorum duruşun bir lunapark enkazı gibi dudağında kalmış çocukluğun yeryüzünde en çağcıl suskudur utanmak acılardan utanılır mı…? utanırım! utanırım unutursam seni. birçok adın var senin bir adını unutsam… diğerini hatırlarım
Betül Dünder
Hulusi Kentmen’in 1970 yapımı Güzel Şoför adlı filmde Rumeli Hisarı otobüs durağında görüntülendiği film karesi
Neden diye sormayın hemen. Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz. Kişinin ihtiyaç duyunca aramasının binlerce çeşidi olmalı.
Aradığımızın ne olduğunu biliyorsak, arayacağımız yer bellidir. Bakınırız ve onun işaretlerini tanımakta güçlük çekmeyiz.
Sıkıntı kollarını göğsümde kavuşturmuş. Soluk alırken, genişleyip daralan kaburgalarım, zamanın boşuna ve nedensiz geçtiğini biliyor.
Çoktandır yabancı bir cismin kalbime sürtünmekte olduğunu biliyorum.
Yine de biri çıksa, nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğumda söylenemez zaten. Buna sebepte yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felâket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.
Hiç beklemiyordum, birden kadın bana çevirdi bakışını. Tanrım ne büyük bir merak içindeydi bu bakış. Durmadan sormaktaydı. Hayattan ne beklediğimi sormaktaydı…Günü birlik yaşama içinde elde edilebilen sayısız imkanlar kaçırmıştı.
Bu durumda ona bakmak zordu. Huzursuz kımıldayarak ondan kurtulmaya çalıştım. Fakat bakışımı tutmuştu, ondan ayrılamıyordum, tanışmıştık bir kere. Tekrar karşılaştığımız takrirde, sorularını, ikinci kez tekrarladığını bilerek, düşündü mü der gibi, başkalarının öğrenmelerine duyulan güvensizlikle, yine alay ederek tekrarliyacağını düşünüyordum. Fakat umulmadık bir anda başka, herhangi bir şeyle ilgilenmeye başladı… Birden sahipsiz kalmıştım. Bakışım, yere paralel durmak zorunda bulunan, fakat içindeki sertlik süratle yumuşayan bir bakır tel gibi eğiliyordu boyuna. Durumun saçmalığını kavrayıncaya kadar bir an bocaladım. Bu belki de devam edecekti ama, seni hissettim. Evet, bakıyordun, yanılmamıştım…Bunu hissetmemden ne kadar önce başlamıştım bilmiyorum ama, bakışlarımız karşılaşınca kaçtın, önüne döndün…ve dönmen için zamanın vardı. Fakat dönmemiştin. Omuzlarından bana dokunup kaldığını anladım.
Görüyordun, beni hissediyordun.
Ve o zaman başladı.
İste yine bir şey var.
Bakıyordum sana.
Şimdi birşeysin benim için…Varsın. Fakat bocalıyordum.
Gizlice düşündüğüm, farkedilmesinden korktuğum hakikat sen miydin, yoksa ben, hatırasızlığı, boşluğu, en ucuz şekilde, sırtımdan korkakça, hiç bir teşebbüste bulunmadan birden bire atmak için yine hayal mi kuruyordum.
gökten zembille inen sadece aşktır ve ölüm daha şık durur bronz bir tende her daim sıfır kilometre bir gün var önümüzde gir ve ortalığı karıştır.
ah diyorum, ahı bilir misin sen dünya dedikleri gömgök bir yatır nereden bilmiş beni, röntgeni icat eden otuz yıl yaşadım elde var sıfır.
git ve körünü öldür, bitsin artık nazları şöförlerin kurşunlaması gibi birtakım tabelaları iştah kabartan ne varsa iste onları vurmak, her insana yakışır.
dünya küçük demişlerdi, nerdesin kuyruğunu bırakması gibi bir kertenkelenin kim böyle orta yerde bırakır ve yazmaz birkaç satır.
bana günahtır, nereye gidersem orası senin yurdun çünkü aklımdan çıkmıyorsun.
Yedi asır önce Derin bir vadiden Yedi beyaz güvercin havalanır Ve karlarla kaplı Yüce bir dağın doruğuna doğru kanat çırparlar. Kuşları temaşa eden yedi adamdan biri ‘Ben yedinci güvercinin kanadında Siyah bir nokta görüyorum.’ Der. Bugün O vadide yaşayan insanlar Evvel zaman içinde Karlarla kaplı Bir dağın doruğuna doğru havalanan Yedi siyah güvercini Anlatıp dururlar.
Aşk, merakla başlar. Sonra koku ve ısrar gelir arkasından. Kurtulamazsın, sıyrılamazsın derinliklerden, boğulursun sularda, ay vururken denize ve boyarken göğü, gökyüzünün gördüklerini. Uzaklarda kalınca birbirini ısıtan eller, kalakalırım, sarsılırım kendi başıma.
Aşk, merakla başlar. Sonra koku ve ısrar gelir arkasından. Kalplerdeki harita, yeniden şekillenir. (Kalbim sağda şimdi, orda şekillendi.) Aşk, meşk gerektirir.
…Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı… ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor Ömür hanım…gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına…Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Dönelim…Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır…Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama… Değil mi yoksa?
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya…
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir “ben”e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde…Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük…Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün,yalnızım… Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki…Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı…Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya…
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür…Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz…
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak…Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde…O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye…Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su…Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan… dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık…Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de…Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.
Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir…Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim mi? Kim ne diyebilir ki?
Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,ben geçtim…Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile… Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen Herkesin perde perde çekildiği bir akşam Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun Ağzında eriklerin aceleci tadı Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun. Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun. Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar. Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun. Örseler acıyla düştüğü yeri Susarak büyüyen adamların sevgisi. Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun. İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını. Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.