Taşa Değil

Zaman ırmağında, ilerliyoruz seni seyretme düşünde.
Şebnemler saçarak akan sîmânı izliyoruz.

Kanatlarım mı? Yolundu. Umut gözüyüm; ıslandım bir bakışla.
Burada değil, oradayım.
Bakışın ötesinde bir şey görüyorum; arıyorum bir şey.
Bir taş kırıyorum; resmine bir sır söylüyorum.
Yaprak düştü; sağlık olsun. Ben kederle yaşıyorum.
Bir bulut gitti;
Dağım ben: İzlerim. Rüzgârım ben: Giderim.
Bir başka kırda, açarsa bir hüzün çiçeği,
Gelir, koklarım.

Sohrab Sepehri
Farsçadan Çeviren: Mehmet Kanar

“Bu geçici yurtta, birbirimize en büyük vazifemiz tesellidir.”

İnsanlara kelimeleri ile tesellîdârâne dokunan
aramızdaki derviş
Mecit Ömür Öztürk Beyefendiye

Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.

Didem Madak

Temmuzda ağustosta ağaçlar cayır cayır yanarken
Yalnız o, odur teselli eden dayanın diyen
Yaşamanın en büyük ilkesi sabrı öğütleyen

Sezai Karakoç

Çok yalnız olan için gürültü bile bir tesellidir.

Nietzsche

Bu şiirin gidecek bir yeri yok,
Kasım gibi kimsesiz dalında bir yaprak gibi, güz
ondan habersiz
üç beş kelimem olsaydı benim de tütseydi ocağım
nice bir iklime düştü ki ruh benden de tesellisiz

(Eski Yahudi Mistik Şiiri)
Haydar Ergülen

Sen nasıl teselli edebilirsin beni
sen, tesellim olan?
Varlığının özünü sevdiğim
küçük ayaklarının izlerini bıraktın
ruhuma
kıyıların ıslak kumlarında kalan

Gunnar Ekelöf

Gün ardı karanlık güz ardı kardır
Hele elden gidince teselliler,
Yalnızlık köşemize ne kalır?
Teslim oluruz teessüflere.
Neydi ey yürek sen ne beklerdin ki?
Hüzün kalır mıydı gitmişken Sevgi…

Hüsrev Hatemi

Bitiş
O en öksüz köşesine sığındığımız yalnızlığın
Yalnızlığın teselli çiçekleri üstümüze
Göçen son kuşların sedef gagalarından dökülür
Şehir bir mahşer gibi içimizde ölür.

Erdem Bayazıt

Sevinçle seslendim yukarıya:
“Çok teşekkür, eski dost
Aydınlattın yolumu;
Seni fazla tutmayayım,
Götür başka yerlere nurunu!
Bulursan bir sevdalı,
Dertli bir aşk garibi.
Var git onu teselli et,
Eskiden beni ettiğin gibi.”

Heinrich Heine

Yanıyor değdiğin her yer
ve yüreğim donan ateş
– yitirdim ölümlülerin her tepkisini
ne gözyaşı, ne de bir söz…
Dokunmayın bana teselliciler
çünkü avunmak ihanettir!
Dokunmayın, ölmedi O
ölmek bitti Onun için.

Mehmet Yaşin

Ayrılık bilemem ne zaman gelir
sen bir okul defteri getir bana
çünkü sadece yazmak tesellidir
çektiğimiz acıya bu dünyada.

Ahmet Oktay

Bilseydi altın yıldızlar
Derdimi, kederini,
İner, gelir gökten, beni
Teselli ederlerdi.

Dostluğun sürekliydi, vefalı, sadık,
Esirgemedin kendini;
Bunaldığım zamanlarda
Teselli ettin beni.

Heinrich Heine

bir ateş tesellisi
bir tatlı söz
her akrebin içinde
kalamadığında şeksiz şüphesiz
örtün beni örtün, diyeceği bir vakitte
büzüştüğünde yine kendine
içini soğutacak kor serinlik
mühürlenmiş evlerden
serperek duasını yüzlere bir bir
esirgenmek için

Mehmet Solak

Latika! Giderken geriye tek bir söz bile bırakmıyorsun
En saf mercan inciliğiyle getirilen sözler
Sadece ömür boyu yolculuğun tesellisi
Her gün geleceğini bilmeden aynı saatte
Aynı İstasyonda günleri yitirmenin adıdır

Hakkı Aytaç

Sahilleri sessiz dolaşan hasta hayale,
Bir nûr-ı teselli taşır alnındaki hâle;
Hatta o soluk çehreye nûrun dokunurken,
Bir buseye benzerdi ki gelmiş ona senden.

Ahmet Hâşim

Ebedi sükût içinde tek teselli, sevmiş olmak
O ışıldar, dokuna dokuna sedef taşlara;
Oynatır, sıkışmış kütükleri yer yer –
İnsan, bir nehir gibi kımıldar kendi içinde
Öyle sahi, öyle acı kalmak ister.

Mehmet Taner

Hayâlile tesellidir gönül meyl-i visâl itmez
Gönülden taşra bir yâr olduğun âşık hayâl itmez

Fuzûlî

Yalnızlığın teselli çiçekleri üstümüze
Göçen son kuşların sedef gagalarından dökülür
Şehir bir mahşer gibi içimizde ölür.

Erdem Bayazit

Bakışlarda küçümseyiş okuyorum
Yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.

W. Shakespeare

Mektubunla teselli bulurum düşüncesi yanlış değildir
Görme isteklisi gözler bununla yetinmese ben ne ederim?

Mirza Asadullah Han Galib

Beklemek çıkıyor lügatlerden bir bir
“Bir teselli ver” diyemem mesela birine İngilizce

Murat Özeş

İstinye körfezinde bu akşam garipliği
Bir mihnetin sonunda teselli kadar iyi.

Yahya Kemal Beyatlı

Başkasının derdini görürüm de,
Durabilir miyim dertlenmeden ben de?
Kederini görüp de başka birinin
Teselli aramadan yapabilir miyim?

William Blake

Yaşamak bundan sonra, katlanılmaz eziyet.
Bir şey istemiyorum, ne teselli, ne umut:
Hareket edeceğiz!.. Kalbim dünyayı unut,
Dağlar, taşlar, elveda; gün, hakkını helâl et!

Ziya Osman Saba

Ey şimdi hepsinin, ardımda kalan
Yüzleri dağılmış, solgun birer iz.
Hemşirem teselli, kardeşim yalan,
Gidiyorum artık çağrıyor deniz.

Ahmet Kutsi Tecer

Karım bomboş bulacak dünyayı
— Nolurdu birlikte ölseydik, deyip duracak
Oysa insan yalnız ölür
Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak

Erdem Beyazit

Yağmur serpeliyor…Yağmur değil bu,
Teselli yağıyor sanki göklerden.

Allahın kalplere baktığı yerden
Yağmur serpeliyor…Geceler serin,
Zulmeti şifalı şimdi göklerin…
Geceler kalbime daha çok yakın!
Geceler, bu yaşlar dinmesin sakın,
Gönülden muhtacım serinlemeğe,
İçimden silkinip bir “Oh” demeğe…

Nazım Hikmet

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile.

Yahya Kemal Beyatlı

Teselli edilen ıstırap sevincin kendisinden belki daha tatlıdır.

Petöfi Şandor

Sen benim hem dem-i hayalâtım,
Ben senin yârı tesellikârın
Olacakken; fakat nedense, Nihal
Sen benim gözlerimde dert aradın…
Ah! Mâdem ki sen de bir şair,
Ben de şâirim, bu kâfidir.

Osman Fahri

Bir meyhane köşesinde ararsın teselliyi
Saatler geçip gider, kadehler boşalır
Düşersin yollara canından bezmiş
Başında bir ağrı, içinde kahır

Ümit Yaşar Oğuzcan

Sarışın buğdayı rüyalarımızın,
Seni bağrımızda eker, biçeriz,
Acılar kardeşin, teselli kızın,
Zengin parıltınla dolar gecemiz.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Hadi bir sonuç yaz bir teselli uzat
Göğüs ağrılarına çırpınışlara
Korkulara
Ve bir çıngırak gibi öten zamana

Cahit Zarifoğlu

O mezar gecesinden, ey tesellim bir zaman,
Pausilippe’i, İtalyan denizini ver geri,
Ve o çiçeği, dertli gönlüme merhem olan,
Çardakta asmalarla sarmaş dolaş gülleri.

Gerard De Nerval

Nice yüzler gördüm, geçti – ben unuttum- besbelli;
Her çehre bir hayalettir bu süreksiz ru’yada
Unut yavrum, sen de unut! . Bu ölümlü dünyada
Her cefayı unutmaktır bizler için teselli.
Sonbaharın matemini gözlerimde okuma! …

Rıza Tevfik Bölükbaşı

Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Ele şerbet, bana kum dolu çanak.

Necip Fazıl

Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehabet,
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.

Yahya Kemal Beyatlı

Anne, zannetme ki günler geçti de
Değişti evvelki hissim gitgide!
Bir hırçın çocuğum, değişmez huyum;
Seneler geçse de ben yine buyum!
Senden umuyorum teselli yine!

Orhan Seyfi Orhon

Sanki hicrana bir teselliydi
Şeceristan-ı kalb içinde revan
Olan hafi suların musiki-i nevmidi.

Ahmet Haşim

Boş yere akıp gidiyor gözyaşları,
Diriltmez ölenleri bu acı yakınışlar;
Ama söyle, ne teselli eder, ne iyileştirir gönlü
Tatlı bir sevginin kaybolmuş sevinci ardından.
Ben, göksel varlık, yoksun koymayacağım seni ondan.

Friedrich Schiller

Şiirimle demâdem olurum muğfel ü mes’ûd:
Tezhîb ederim nûr-ı hayâlât ile derdi;
Bir dûd-ı zer-endûd-ı tesellî ile mahdûd
Bir levha olur her elemin çehre-i serdi.

Cenab Şahabeddin

Ey sen, ah, ey sen, ey aşk! Çağlayanda rübabın.
Şairin, sanatkârın ruhunda ıstırabın.
Zindandan bin teselli yaratırdı serabın.
“Zühre”nin ümit ile parlattığı çerağdın.

Enis Behiç Koryürek

Yok, bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar
Rûh-i mâ’sûmunu, ey mâi deniz;
Âh, lâkin ne zarar;
Ben bu gözlerle mükedder, âciz
Sana baktıkça teselli bulurum,
Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım…

Tevfik Fikret

camları açın, camları açın
yağmur: ağıt ve övgü, teselli ve tövbe
kim kime ne anlatabilir

Ahmet Oktay

Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer,
Derdim ki: ‘Elbet bir ağlayanım olur benim de;
Ramazan geceleri Yasin okuyanım,
Baharda kabrime menekşe getirenim de.’

Cahit Sıtkı Tarancı

Ah! Bahar benim derdimi okuyor
Hala, eskisi gibi, şen, teselli edici bir türkü,
Ama yok artık hayatımın sabahı,
Kalbimin baharı soldu benim.

Friedrich Hölderlin

Sen o zulmet-fezâ tecelliye;
İşte bak, ben de ben de muhtâcım
Öyle bir perde-i teselliye!

Tevfik Fikret

Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda.

Rüştü Onur

Bilmem acaba rûhunun âlâmı geçer mi?
Rûhumla okursam sana bir şi’r-i tesellî…

Şükûfe Nihal Başar

Kusura bakma teselli hazretleri
Sana layık bir mürid olamadım,
besbelli Büyük şehirlerin küçük içinde
Dansa kaldırılan utangaç bir kız gibi
Buldum bu dünyada kendimi.

İbrahim Tenekeci

Anlıyorsun ya,
zarar yok,
ben anlatacağım yine!…
Elden hiçbir bey gelmediği zaman
konuşup anlatmanın alçak tesellisi?

Nazım Hikmet

Dil hânesini yıkdı dönüp yüzüme güldi
Ya‘nî ki tesellîler ėdüp ėtdi meremmet

(Gönül evini yıktı, bir de dönüp yüzüme güldü;
yani teselli ederek küçük bir tamiratta bulundu)

Vusûlî

Nice ide tesellì idübeni
Şılatü’l-kalbi uzletü’l-halevât

Şeyhî

olup nūr-ı temāşā-yı tecellî
żiyā-baḫşende-yi çeşm-i tesellî

Sünbülzâde Vehbî

Kıldukda hayâl-i çeşm-i Leylî
Sen ver men-i hasteye tesellî

Fuzûlî

Efkâra göre verir tesellî
Mir’âta göre eder tecellî

Şeyh Gâlib

Hasretde koma bu hâk-sârı
Bir sözle tesellî eyle bâri

Şeyh Gâlib

Biri geldi hâlim suâl eyledi
Teselliyle def-i melâl eyledi

Keçecizâde İzzet Molla

Tesellî gibi geldiler yanına
Avuc ile zehr ekdiler cânına

Keçecizâde İzzet Molla

Görinmezken göze nur-ı tecellì
Hâylüñden bulur göñlüm tesellì

Firakî

Dil-i garîbi tesellî hoş eylemez sâki
Gamım izâle eder hâssiyetde bir şey sun

Osman Nevres

Tesellî itmek isterler bana yârân gelmişler
Ki bilmezler cigergâhumda zahm-ı hûn-feşân ağlar

Yâver

Âteş-i neyden tesellî-yâb-ı naḫl-i Ṭûr olur
Ḫâne-i dil kim ola pür-sûz u ber-bâd-ı rebâb

Sâkıb Dede

Zihî lutf ehli dil-ber kim bu vîrân gönlüme her dem
Tesellîler ‘ayân eyler temâşâ-yı tecellâdan

Hamdullah Hamdi

Lutf ile virüp aña teselli
Didi ki degül keder mahalli

Nâbî

Baña lutfuñ ile eyle tecellî
Bu tâc ü taht ile gelmez tesellî

Sultan I. Ahmed

Yâ Rab oldı kuluñ Vücûdî zebûn
Döyemez derd-i hecre ol mahzûn

Göñlinüñ Tûr’ına tecellî kıl
Derd-mendüñdür tesellî kıl

Tâ ki zikrüñle hatm olup nefesi
Hayr ola bu cihânda hâtimesi

(“Ey Rabbim! Kulun Vücûdî zebun oldu.
O mahzun, ayrılık derdine dayanamaz.

Onun gönlünün Tur’una tecellî kıl,
senin dertlindir, teselli et.

Ta ki nefesi senin zikrinle tükensin.
Bitişi/hatimesi bu cihanda hayr olsun.”)

Vücudî

Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!

Mehmed Akif Ersoy

Dertlerin bölüşüldüğü yer burası;
Teselliyi elbirliğiyle buluruz,
Derken neşelenirsin, bir hoş olursun !

Kadehler daha yavaş içilmelidir;
Çok daha uzun sürmeli öpüşmeler,
Sabahlara dek muhabbet etmeliyiz!

Gün bizi ayıracak birbirimizden.

Cahit Sıtkı Tarancı

Birtakımları belki hatırlayacaklar seni
Teselli bile olsa, um…
Deliydi deyip gülecekler,

Aziz Nesin

Bir derin soluk alıp, özeti ölüm olan hayatın yollarında
bir sacak altı aradım, bir sıcak yer başımı yaslayacak,
teselli verecek, kimim kimsem yoktu
ve cezasız kalmıştı suçlu.

Oya Uysal

Sende buldum teselliyi, umudu
Senelerce bana yettin sevdiğim
Pınarların ne de çabuk kurudu
Ansızın tükendin, bittin sevdiğim.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Oldum olası gülmediğim
Yalnızlığıma dönmeliyim;
Hangi teselliden bahsediyorsun?

Behçet Necatigil

tesellisiz bir kederdim bir vakit
bir vakit humma ve muamma
sessizlik bir vakit…

Yine döndüm gecenin kalbinden kalbimde kör kuşlar
-bazen bir çocuk ağlar ya içimde sabaha kadar-
başını dayamış gecenin dizlerine odam

şehre bakan pencereyim ben
hayatın dışına düşüyor gölgem.

–Sahi anne! Sen hiç çocuk olmuş muydun eskiden?

Oya Uysal

belkide boş bir kağıt: bana yağmur
sözden yağar! Böyle teselli ederdim

varı yoğu boş
luk olmuş cümlenin kederini,
bir harf denizi olurdum maviden daha derin

ben başkasının kağıdı olsaydım
kağıttan bir şairin eline sığınırdı kaderim

Haydar Ergülen

Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi
İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener
Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer
Gitgide uzaklaşan tren sesi

Ataol Behramoğlu

sonra bir yanlışlık oldu küstüm kendime
tesellisiz bir sabırla boşlukları biriktirdim
evvel zaman önceydi…
yılan gibi kaygandı mutluluk
elimizden bir anda yitip gitti

Eren Aysan

Pencerede yorgun bir zamandım bir vakit
Bir kuş kanadında teselli aradım.
Nice söz dedim, hangisi süzüldü kalbe?
Sözcükler topladım kalp gözümden
Işığını verdi gözüm.

Buket Düzgen

Ergeç gideceksin; beni anlayamadan,
beni sevemeden gideceksin.
Yalnız bir iç kırıklığı kalacak senden,
tesellisiz bir hüzün kalacak.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Ayrılık bilemem ne zaman gelir,
Sen bir okul defteri getir bana;
çünkü sade yazmak tesellidir
çektiğimiz acıya bu dünyada.

Ahmet Erhan

Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı
Bir tek düşünce teselli oldu bu derdime:
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür!

Yahya Kemal

Ey şair, uğraşma kendi derdinle;
Milletin ağlayan kalbini dinle.

Ağlıyor vatanın, bu dertli nine,
Şiirinle teselli ver bu enîne!

Yusuf Ziya Ortaç

Batı dışındaki toplumlarda acı çeken insanların; bu aşk acısı olabilir, kimsesizlik acısı olabilir, parasızlık acısı ya da daha derin ruhumuza işleyen bir acı olabilir; acı ile, acıya teselli olarak eşyalara sarılmasını, eşyalara bağlanmasını, özel bazı eşyalarla takıntılı olmasını da irdeliyor, seviyor, bu konu üzerinde düşünüyor. Kemal de zaten önce bir toplayıcı, Füsun’un küpesinden kolyesine, içtiği sigaranın izmaritinden tuttuğu tuzluğa, hep birlikte yemek yerken kullandıkları eşyalara, Füsun’u ilk gördüğü zamanki sarı ayakkabısına ve Füsun’ların evindeki TV’nin üzerinde uyuklamakta olan köpeklere… Pek çok eşyasına yalnızca ilgi duymuyor, onları saklıyor. Çünkü onların (eşyaların) önce bir teselli edici gücü var. Hepimizin bildiği gibi bir hatıra gücü var.

Orhan Pamuk

İlk kitabımı yirmi bir yaşında Rumence yazdım, bundan sonra bir şey yazmamaya karar vermiştim. Sonra bir tane daha yazdım, bundan sonra kendime yine aynı sözü vererek…

Kırk yıldan fazla bir zamandır bu komedi tekrarlandı. Çünkü yazmak, ne kadar az olursa olsun, bana bir yıldan ötekine geçmede yardım etti, zira, ifade edilmiş saplantılar zayıflıyor ve bir ölçüde aşılıyor. Eminim ki eğer kağıtları karalamasaydım, uzun zaman önce kendimi öldürmüş olurdum. Yazmak olağanüstü bir tesellidir. Yayımlamak da. Bu size gülünç görünebilir, halbuki çok doğru. Çünkü bir kitap hayatınızdır, ya da hayatınızın bir bölümüdür ve sizi dışarı çıkarır. Sevdiğimiz her şeyden yakayı sıyırırız orada, aynı zamanda da özellikle nefret ettiğimiz her şeyden…

Daha da ileri gideceğim: Eğer yazmamış olsaydım, katil olabilirdim. İfade etmek bir kurtuluştur. Benim yaptığım tam olarak bu. Hayata küfretmek için, kendime küfretmek için yazdım. Sonuç? Kendime daha iyi katlandım, hayata da daha iyi katlandım.

E.M. Cioran

Edebiyat bana bir teselli bahşediyor. Yazmak, okumak, çok büyük bir teselli. Bir selin üzerinde bir sal gibi, ona tutunuyorum. Harflere, okumaya tutunuyorum, iyi ki edebiyat var diyorum.

Sibel Eraslan

Gurur bile teselli olmuyor. Kendimi ben yaratmadığıma göre, gururlanacak neyim var? Benliğimde övüneceğim bir şeyler olsaydı bile, övünülmeyecek olanlar onları katbekat aşardı.

Benimsediğim tavır hiç olmazsa bir yenilik getirdi mi bana? Böyle bir tesellinin izi bile yok. Herakleitos ve Vaiz söylenecekleri söylemişti çoktan: “Hayat kumda unutulmuş bir oyuncaktır […] ruhun boşluğu ve derin üzüntüsü.” Zavallı Eyüp’ten ise tek bir cümle:“Ruhum hayat yorgunu.”

Fernando Pessoa
Huzursuzluğun Kitabı

Ortam alabildiğine olumsuz, her şey aleyhte olduğu bir anda, insanı rahatlatacak olan şey musibetin sona ermesinden ziyade, kalbe sekine inmesidir. Sekine inmeye başladığında, musibet ne kadar büyük olursa olsun, Rabbin huzurunda olma duygusu, bir dalgakıran gibi bütün acı ve zorlukları etkisiz hale getirecektir.

Mecit Ömür Öztürk
Dervişin Teselli Koleksiyonu

Anne hayatta her şeydir: Hüzünde teselli, kederde umut ve zayıflıkta güçtür.

Halil Cibran
Kırık Kanatlar

Ağladığında, gözyaşlarıyla teselli bulup içini hemen rahatlatıvermek de nefsin bir hastalığıdır.

Ebu Abdurrahman Es-Sülemi
Ruhun Hastalıkları ve Çareleri

Gidenin yerine benzerini getirmek gayreti, işte insanların tesellisi. Ama o bazen daha cesur, daha pervasız davranarak, insanoğlunun bu körü körüne sarıldığı, başını göğsünde dinlendirdiği, ya da hizmetine çağırdığı ‘teselli’ adlı cariyeyi, ezel künyesinde rastladığı ismiyle çağırır: ‘gaflet’.

Sâmiha Ayverdi

Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.

Stefan Zweig
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Esasen kahir ve musibetlerin tahammül edilmez ağırlığını silen, biraz da alışmak tesellisi, bu şifa değil midir?

Sâmiha Ayverdi

Öylesine doluyum ki seninle, başka bir hayale, başka bir teselliye, başka bir eğlenceye, başka bir ıstıraba tahammülüm yok.

Sevgiliyi başkalarında aramak, tesellilerin en hazini.

Cemil Meriç

Beyaz Geceler – Fyodor Dostoyevski
(Teselli olarak aşk)

İyimser aşkın el kitabı… Sonunda kavuşmak olmasa da her aşk kendince bir mutluluk değil mi? Kahramanımızın sevgili Nastenka’ya duyduğu aşkta topu topu dört gecenin hatırası vardır. Ama bu yeterlidir işte… Dostoyevski’nin romanı bitirirken söylediği gibi “Bir anlık mutluluk! Koca bir insan ömrü içinde bu kadarı bile yetmez mi!”

Kültür Sanat eki

Bir başkasının varlığıyla teselli olabiliriz gerçekten; ama tesellimizde bu insanın sadece vasıta olduğunu, kendi kendimizi teselli edenin yine kendimiz olduğunu çoğu kez fark edemeyiz. Dünyada hiçbir şey yoktur ki kendimizden ayrı olmasın.

Nihan Kaya
İyi Toplum Yoktur

Durmadan Sevgi’nin gözlerinin içine bakmaktan yoruldum galiba. İyi bir öğrenci değildim. Hepiniz dünya çapındaydınız. Devler savaşı yapıyordunuz. Herkesin gözüne bakmak zorunda olduğumu sanıyordum. Savaş bitsin istiyordum; fakat, anlaşmaya hiç niyetiniz yoktu. Sizleri izlemekten yorulmuştum. Acaba şimdi ne yapacak? Bu söze kızdı mı? Düşünür dururdum. Sonra, kendimi teselli ederdim: Onlar kendi başlarının çaresine bakarlar. Oyunlarınızı heyecanla seyreden saf bir seyirci gibiydim.

Oğuz Atay
Tehlikeli Oyunlar

  • Gene de gerçek bir sevgili, teselli olabilir.
  • Bunun için, onun da seni, senin onu sevdiğin gibi sevmesi gerekir.

Orhan Pamuk
Kar

İnsan bilmediği bir acıyı teselli edemez.

Alexandre Dumas
Kamelyalı Kadın

Yaşamadım. Çocukluğumu, gençliğimi, yaşamadım. Hep kafamın üzerinde yürüdü vücudum. Seni seviyorum sözünün bir yalan, bir teselli, bir alay olarak bile muhatabı olmamak.

Cemil Meriç
Jurnal

Hayatta ne zaman mutlu olsam, bunun en iyi günlerim olduğunu hatırlatacak bir mutsuzluk habercisi daima karşıma çıkmıştır. Ya bizim kültürümüz bunlardan çok fazla yetiştiriyor ve ihraç edilemez olduklarından başımıza kalıyorlar, ya da dünkü mutsuzluklarını şimdiki zamanda yenmeye uğraşmayanlar, başkalarının mutluluklarını da sınırlayarak teselli buluyorlar!

Buket Uzuner
Kumral Ada Mavi Tuna

Hayatının en mutlu zamanlarını iyi değerlendir; bu zamanlar öyle kısa ki! Bu günleri iyi değerlendirerek yeteri kadar mutlu olursak, nefis anılar yaşlılığımızda bizi teselli etmeyi ve eğlendirmeyi sürdürür. Bunları kaybedersek? Can yakıcı pişmanlıklar, vicdan azapları bizi yakar ve ölüme yaklaştıkça yaşlılığın ıstıraplarıyla birleşip gözyaşları ve acıyla bizi çevreler.

Marquis de Sade
En Çok Kendisine Yabancıdır İnsan

Mümtaz kendi sıkıntılarının hikâyesiyle başkasını teselli etmek isteyen bir adamın sözünün bir türlü bitmeyeceğini birkaç defa tecrübe etmişti.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Huzur

Bununla beraber benim için şöyle bir teselli noktası da yok değil; mağlûbum, fakat düşmanla göğüs göğüse çarpıştıktan, son kurşunu attıktan sonra yere serilen bir asker gibi mağlûbum.

Reşat Nuri Güntekin
Acımak

Etrafıma kırıldığım zaman beni sen teselli edeceksin, işte o zaman ben her şeyi unutarak senin boynuna sarılacağım,” diyorsun. O zaman bende senin boynuna sarılarak hiç, hiç bırakmayacağım. Sen herhangi bir şeye üzülürsen seni kollarımın arasında avutacağım. Eğer gözlerinden bir damla yaş gelirse, güzel gözlerini sıcak dudaklarımla öperek kurutacağım.

Sabahattin Ali
Canım Aliye, Ruhum Filiz

İnançları zayıflayan insanlar kiliseleri boşaltıyor, bu mağazalara doluşuyorlardı. İnançsız ruhlar artık bu mağazalarda teselli buluyordu.

Emile Zola

Ve biz onlara diyeceğiz ki:
Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarlarınıza baktınız.

Oğuz Atay
Tutunamayanlar

Gücenmeyiniz, dedi, şiirlerinize teşekkür ederim. Sizin her gelişiniz benim için büyük teselli. Fakat hep birbirinize benziyorsunuz. Bir zevkli tecrübe, sonra elveda. Nevzat da öyle yaptı. Bir son vapur bahanesi kâfi.

Peyami Safa
Selma ve Gölgesi

Bir ihtiyaç, derin, mukâvemetsiz, zâlim bir ihtiyaç, ele geçmesi muhâl olan bir kadın ihtiyacı ruhumu yakıyor; bir kadın, kalbimin bütün yaralarını saracak nazik ellerle, gayr-i kabil-i teselli matemlerimi unutturarak hararetli nazarlarla, ruhumun bu cevf-i melâlini dolduracak rakîk bir kalple bir kadın; bir kadın ki bütün harap olmuş gençliğime samimi yaşlarla ağlasın, dizinde hayatı-mın bütün elemlerini ağlayabileyim; bir kadın ki bu yalancı vaatlerin, ağlayan emellerin, âh eden ümitlerin matemlerini şefkat ve sadakati ile teselli etsin. Bu vefasız, bu kalpsiz kadınlardan, hatta aşklarıyla, hatta vefalarıyla bile zehirli yaralar açan, şebâbımın bütün hararet ve perestişini söndüren bu kadınlardan gelen merâretlerimi göğsünün üstünde ağlaya ağlaya unutayım…Böyle bir kadın ihtiyacıyla bütün gençliğim işte mahvoluyor: Ölüyorum. Birkadın ki bir hemşîre olsun, bir zevce olsun; yok, yok bir vâlide olsun, bir vâlidedeki her şeyiyle bir kadın, fakat kalbiyle, vefasıyla bir vâlide.”

Mehmet Rauf
Kadın İhtiyacı, Siyah İnciler

Ben teselliye muhtaç değilim karıcığım, sen de teselliye muhtaç olma…Teselli, ekseriya, tamiri mümkün olmayan hadiseler karşısında verilir ve alınır. Halbuki bizim halimiz öyle değil.

Nazım Hikmet
Piraye’ye Mektup
(6 Şubat 1934)

Objektif bakımdan, ezilenlerin teselli olarak bir Tanrı’ya inanmaları, halk yığınlarını mücadeleden uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermez.

Jean-Jacques Rousseau
Eşitsizliğin Kökeni Üzerine Söylem

Bir felaketzedeyi en fazla, teselli eden ağlatır.

Muallim Naci
Ömer’in Çocukluğu

Şunu da arz edelim ki, gerçek bir din, insana güç verir, onu niyete hazırlar, onu en düşünceli ve üzüntülü günlerinde teselli eder. Böylece insanın gelecekteki hayatı korunmuş olur.

Ömer Nasuhi Bilmen
Büyük İslam İlmihali

Beni teselli etmeye geldin. Ne kadar incesin. Ama beni teselli olmuş görünce küplere biniyorsun.

Oscar Wilde
Dorian Gray’in Portresi

Ben belki teselli edilmeye muhtacım, fakat bunu istemiyorum, anladın mı? Ben, yalan söylenmesini istemiyorum.Hem bu ne budalaca teselli! Aldandığımı anladıktan sonra daha fazla sıkılmayacak mıyım?

Peyami Safa
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

Geçmişimi kusmaktan ve acılarım için başkalarından teselli beklemekten vazgeçeli uzun zaman oluyordu.

Aslı Erdoğan
Kabuk Adam

Güzel görelim, güzel konuşalım, güzeli arayalım. Güzelin bendeleri olalım. Ola ki yaralı ruhlarımız teselli bulur.

Kemal Sayar
Başı Sınuklar İçin Kılavuz

Teselli edici sözler kişinin üzüntüsünü azaltmaz, aksine artırır. Önce kişilere üzülme, yani kendilerini ifade hakkı tanımak gerekir.

Nevzat Tarhan

Din hayata anlam veriyor ve teselli ediyor. Kriz anlarında aczini anlıyor insan, hekimi kutsal bir canlı olarak görüyor hâlbuki şifa Allah’tan. İnancı zayıf olan kimse ameliyata sorgulayarak giriyor ve teslim olamıyor dolayısıyla kaygı yükseliyor, terslikler yaşanıyor. Tevekkül ve teslimiyetin içindeki hazzı yaşayamıyor. Teslim olunca musibetler karşısında yalnız olmadığının bilincine varıyorsun.

Nevzat Tarhan

Aslında Heidi nin dediği gibi mükemmel bir teselli ilişkisi olabilirdi onun için.

Jackie Braun
Teselli İlişkisi

Her makama göre teselli arayarak bu yolda ilerlenir. Teselli bir şeyle veya biriyle olur. Benle tek başına olmaz. Teselli ancak Hakla olur. Hak isim-sıfatı ile canlıyı ve hayatı tanımak genel bir kural hâlinde Divan da işlenmektedir. Hemedânî, insan niçin huzur bulması gerektiğini sorar. 38 Çünkü insan ilim, idrak ve temyiz gücüyle hayvanla aynı sınıfta olma durumundan hayâ, utanma, keder duymalı ve bu konuyu dert edinmekle huzursuz olur. Ancak huzursuz olan huzuru aramaya çıkar. Ayrıca arayan derviş niçin insan olmak gerektiğini bilir ve insan olmak mücadelesini bu bilince göre verir. Öncelikle arayışta olan kalp dünyadan teselli umudunu kesmelidir ve gören olmak, Hakka tam teslimiyet, güvenmeyi, iman etmeyi öğrenmek zorundandır. Hayatın en alt rütbesi dünya ile teselli olup onunla oyalanmaktır. Bu da hayvani yaşama benzer.

Mehmet Kasım Özgen
Hoca Ahmed Yesevî’de Hikmet-Erdem ve Ahlak İlişkisi

İhtiyarlığa girdiğim zaman; bir gün güz mevsiminde, ikindi vaktinde, yüksek bir dağda dünyaya baktım. Birden gayet rikkatli ve hazîn ve bir cihette karanlıklı bir halet bana geldi. Gördüm ki ben ihtiyarlandım, gündüz de ihtiyarlanmış, sene de ihtiyarlanmış, dünya da ihtiyarlanmış. Bu ihtiyarlıklar içinde dünyadan firak ve sevdiklerimden iftirak zamanı yakınlaştığından, ihtiyarlık beni ziyade sarstı. Birden rahmet-i İlahiye öyle bir surette inkişaf etti ki o rikkatli hüzün ve firakı, kuvvetli bir rica ve parlak bir teselli nuruna çevirdi…

Senenin ihtiyarlık mevsimiyle benim ihtiyarlığım, kalenin ihtiyarlığı, beşerin ihtiyarlığı, şanlı Osmanlı Devleti nin ihtiyarlığı ve Hilafet saltanatının vefatı ve dünyanın ihtiyarlığı; bana gayet hazîn ve rikkatli ve firkatli bir halet içinde, o yüksek kalede geçmiş zamanın derelerine ve gelecek zamanın dağlarına baktırdı ve baktım. Birbiri içinde beni ihata eden dört beş ihtiyarlık karanlıkları içinde, Ankara da en kara bir halet-i ruhiye hissettiğimden (Hâşiye[3]) bir nur, bir teselli, bir rica aradım. Sağa, yani mazi olan geçmiş zamana bakıp teselli ararken bana mazi, pederimin ve ecdadımın ve nevimin bir mezar-ı ekberi suretinde göründü, teselli yerine vahşet verdi. Sol tarafım olan istikbale derman ararken baktım. Gördüm ki benim ve emsalimin ve nesl-i âtinin büyük ve karanlıklı bir kabri suretinde göründü, ünsiyet yerine dehşet verdi….

Kendi kendimi aldatmak ve yine başımı gaflete sokmak için İstanbul da haddimden çok fazla gördüğüm makam-ı içtimaînin ezvakına baktım, hiçbir faydası olmadı. Bütün onların teveccühü, iltifatı, tesellileri; yakınımda olan kabir kapısına kadar gelebilir, orada söner. Ve şöhret-perestlerin bir gaye-i hayali olan şan ve şerefin süslü perdesi altında sakîl bir riya, soğuk bir hodfüruşluk, muvakkat bir sersemlik suretinde gördüğümden anladım ki beni şimdiye kadar aldatan bu işler, hiçbir teselli veremez ve onlarda hiçbir nur yok. Yine tam uyanmak için Kur an ın semavî dersini işitmek üzere, yine Bayezid Camii ndeki hâfızları dinlemeye başladım. O vakit o semavî dersten و ب ش ر ال ذ ين ا م ن وا ا ل ى ا خ ر nevinden kudsî fermanlarla müjdeler işittim. Kur an dan aldığım feyiz ile hariçten teselli aramak değil belki dehşet ve vahşet ve meyusiyet aldığım noktalar içinde teselliyi, ricayı, nuru aradım. Cenab-ı Hakk a yüz bin şükür olsun ki ayn-ı dert içinde dermanı buldum, ayn-ı zulmet içinde nuru buldum, ayn-ı dehşet içinde teselliyi buldum. En evvel herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur an ile gördüm ki ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de fakat mü min için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.

Bediüzzaman Said Nursi
İhtiyarlar Lem’ası
(İhtiyarlara Teselli Veren Eser)

Ve serptiğim tohumlar basak vermiyor. Camus nasıl abes gorebilir dunyayı? Demek dünya kademe kademe abes. Bu bir teselli değil bir mahkumiyet. Herkes gibi yasamak.

Cemil Meriç
Jurnal 1

Hayır; ona doğduğu günden beri bağlıydı. Hatta doğuşunun şartları düşünülürse, ona karşı minnettardı da. Pek az çocuk bu kadar zamanda bir eve teselli ve sevinç getirebilirdi.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Huzur

Ebediyet hazin bir teselli mukafatı.

Cemil Meriç
Jurnal 1

Mamafih vaziyet de tuhaf. İlk defa tanıştığım ve bir gün evvel babasının ölümünü duymuş matemli bir kıza da hemen ilanı aşk edilmez ya… Ancak teselli verilir… Benim de ömrümde yapamadığım şey. Ne kimse beni teselli etmeli, ne de ben kimseyi… Riyakarlık tesellide son haddini bulur.

Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan

İnsan hayat boyu ne zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsın, ölüme yaklaşırken kendini teselli edecek bir şeyler buluyordu.

Yu Hua
Yaşamak

Belki dünyayı kökten değiştiremiyoruz ama yaralı bir ruha, dertli bir başa teselli olduğumuz her seferinde dünyayı azıcık daha güzelleştiriyoruz. Bir ruhun diğerine dokunduğu an, hayatın mucizesidir.

Kemal Sayar
Beni Sessiz De Sevebilir Misin?

Çocuk, kendisini evin emniyetiyle teselli edenlerin aslında onu bir zindana hapsedenler olduğunu fark edecek. Kendisine inandığında, kendisine güvendiğinde yürüyüp gidecek…

Kemal Sayar
Olmak Cesareti

Kitaplar insanın mutsuzluğuna teselli sandığımız bir derinlik katar yalnızca.

Orhan Pamuk
Benim Adım Kırmızı

Sadece teselli edilmek isteyenler teselli edilebilir.

Alexandre Dumas
Monte Cristo Kontu

Madem Kur’an-ı Hakîm’in bize verdiği en mühim bir ders; iman-ı bil-âhirettir ve o iman da bu derece kuvvetlidir ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki; yüzbin ihtiyarlık bir tek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir. Biz ihtiyarlar “Elhamdülillahi alâ kemal-il iman” deyip ihtiyarlığımıza sevinmeliyiz.


Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, akibetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet bazan bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarfeder. Şimdi bu acib, dostsuz zamanda samimî kırk-elli dostunu birden bir-iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek; elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. Teşekki kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.


Eğer, bir saati beş farz namaza sarf etsek, o halde hapis ve musibet müddetinin herbir saati, bazan bir gün ibadet; ve fâni bir saati, bâki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî meyusiyet ve sıkıntıların kısmen zevâl bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara kefâreten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellîdârâne bir hoş sohbet olduğu düşünülsün…

Bediüzzaman Said Nursî

Hayat, teselli olmaktır. Kişi teselli bulduğu şeyle yaşar, onunla hayattadır… Dünyanın oyuncaklarıyla teselli olan kişi ‘dünya ile yaşayan’; Rabbinin zikri ve meşguliyeti ile teselli olan kişi ise ‘Mevla ile yaşayan’ insandır. Bu geçici yurtta, birbirimize en büyük vazifemiz tesellidir.

Yusuf Hemedâni
Rutbetu’l-Hayat

İyi, iyi; bunların hepsini Hüsamettin Albayıma söylerim. Mezar taşıma yazdıramam ya bu kadar şeyi. Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.

Oğuz Atay
Tehlikeli Oyunlar

Tek tesellim, kızım bu acıdan öldüğünde Bingley’nin de yaptıklarına bin pişman olacağından emin olmam.” Elizabeth böyle bir düşünceyle teselli bulamayacağı için cevap vermedi.


Aralarında saygı ve güven diye bir şey kalmamış, Bay Bennet’ın aile mutluluğu hakkındaki bütün hayalleri yıkılmıştı. Ancak Bay Bennet kendi düşüncesizliğinin neden olduğu bu hayal kırıklığını, kendi hataları veya kötülükleri yüzünden mutsuz olan birçok kişinin yaptığı gibi, bazı zevklere dalarak teselli arayacak yaradılışta bir adam değildi. Doğaya ve kitaplara düşkündü; işte bu zevklerini doyurmak onun başlıca eğlencesi oldu.


“Gerçekten çok üzücü bir konu ve büyük olasılıkla birçok dedikoduya neden olacak. Fakat biz zehirli dilleri susturmalı, birbirimizin yaralı kalplerine kardeşçe tesellinin merhemini sürmeliyiz.”


“Belki iyi niyetliydi, ama bu gibi durumlarda insan komşularını ne kadar az görürse o kadar iyi. Yardım
etmeleri imkânsız. Teselli edilmek de hiç çekilmez. Uzaktan zaferin tadını çıkarıp memnun olsunlar.”

Jane Austen
Aşk ve Gurur

Bu anda oğlunu tekdire değil, teselliye muhtaç bulan annesi, gülümseyerek: «Oğlum» dedi, «hastalığının sebebi buysa müsterih ol, sen iyi olunca her şeyi ben yaparım.»

Decameron
Boccacio

”İnkâr edenler: Kur’ân ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’ân’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.” (Furkân, 25/32)
İbn-i Abbâs’tan gelen rivayete göre bu itirazı yapanlar, Kureyş müşrikleridir.30 Bu itirazı Yahudiler’in yaptığına dair rivayetler de bulunmaktadır.31 Görüldüğü gibi bu âyete göre, Kur’ân’ın peyderpey nüzûlünün en önemli hikmetlerinden ve sebeplerinden birisi, “Hz. Peygamber (a.s.)’ın kalbini32 sürekli olarak takviye etmek” ve “O’nu tesellî etmek”tir.33


Kur’ân’dan yeni bir şey nâzil olduğunda, Hz. Peygamber (a.s.)’ın iç huzuru ve kararlılığı daha da artıyordu. Kalbinin itminan bulması, özellikle endişe verecek sebeplerin ortaya çıktığı zamanlarda daha da önemli bir hale geliyordu. Çünkü âyetlerin sıkıntı anında nazil olması, daha önce nazil olup da sıkıntı anında o ayetleri hatırlamasından daha tesirliydi.37 Çünkü insan tabiat olarak, yaşamadığı üzüntüleri belli bir seviyeye kadar aklen anlayıp hissedebilse de bu anlayış ve hissediş, o üzüntüleri bizzat yaşamış kişilerin anlayışı ve hissedişi gibi olmamaktadır. Bundan dolayı asıl tesirli olan, tesellinin yaşanan olaydan hemen sonra olmasıdır. Yoksa olay unutulduktan sonra yahut yaşanmadan önce yapılan teselli, kişi üzerinde önemli bir tesir icra etmeyecektir.38

Zeki Halis
Hz. Peygamberi Tesellî ve Kalbini Takviye Bağlamında Tencîmu’l-Kur’ân

Kur’ân’da Hz. Peygamber’i (s.a.s.) teselli eden âyetlerin varlığı onun teselliye ihtiyaç duyduğunu gösteren en büyük delildir. Söz konusu âyetlerin çokluğu ise teselliye duyduğu ihtiyacın derecesini ifade etmesi bakımından önemlidir.81 Şüphesiz başta eşleri ve ashabı olmak üzere onu teselli eden insanlar vardı. Fakat bunlardan hiçbiri, kulu yaratan Allah Teâlâ’nın tesellisi gibi olamazdı.


İlgili âyetlere baktığımızda bu kelimenin daha çok kalp ile beraber kullanıldığı ve “kalbin sakinleşmesi, kesin bilgiye ulaşması sebebiyle huzur bulup şüpheden uzaklaşması ve rahatlaması, kendisine güvendiği bir varlığın anılmasıyla huzura kavuşması” anlamında kullanıldığını görüyoruz.35 Bu anlamıyla kelime, teselli olmak ve moral bulmak anlamlarına gelmektedir. Çünkü kalbin, huzurdan önceki hali huzursuzluk, rahatsızlık dolayısıyla kişinin mutsuzluğudur. Bu durum da kişiye bir teselli ihtiyacı, kendisini teselli edecek, dolayısıyla moral seviyesini yükseltecek bir kişi veya duruma ihtiyaç hissettirmektedir. Verilen teselli ile kişinin moral seviyesi yükselir ve huzura kavuşur ki bu durum itmi’nan olarak ifade edilir.

Salih Gedük
Kur’ân’da Müminlere Teselli, Moral ve Motivasyon

4 Ne mutlu yaslı olanlara!
Çünkü onlar teselli edilecekler.

Matta – 5

24 Ama vay halinize, ey zenginler,
Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!

Luka 6

5 Eğer biri bir başkasını kederlendirdiyse, beni değil –abartmadan söyleyeyim– bir dereceye kadar hepinizi kederlendirmiş olur. 6 Böyle birine çoğunluğun verdiği bu ceza yeterlidir. 7 Aşırı kedere boğulmasın diye o kişiyi daha fazla cezalandırmayıp bağışlamalı ve teselli etmelisiniz. 8 Bunun için ona duyduğunuz sevgiyi yenilemenizi rica ederim.

  1. Korintliler

Bilesin ki, basîret ve yakîn ehline göre “canlı”, avunup tesellî olan kişidir. “Hayat” da avunmak ve tesellî olmaktır. Yedi kat gök ve yerin mahlûkatı, tesellî ve huzur bulma konusunun özünde hem-fikirdirler. Ancak tesellî olma ve huzur bulma yerleri farklı farklıdır. Herkesin kendi makâm ve durumuna göre bir tesellî yeri vardır. İnsan onun varlığı ile huzur bulur, rahatlar ve sâkinleşir. Onu kaybettiği zaman muzdarip ve huzursuz olur.
*
Ama canlı ile hayâtı, tafsilâtıyla ve sûfî tâifesinin târifi üzere tanımak istersen bilesin ki, dünyâ süsleri ile tesellî olup avunan kişinin mutluluğu, bu aldanış sarayı olan dünyanın malını toplamak, biriktirmek, almak ve vermektir. O kişi dünya ile yaşamaktadır, dünya ile canlıdır. Bu durum, Âdemoğlunun hayat derecesi ve konumunun en değersiz, en aşağı seviyesidir.
*
Mü’min bir insanın tesellîsi ve huzuru, Kur’ân-ı Kerîm’in işâret ettiği şu şekilde olur: “Onlar inanmışlar ve kalpleri Allah’ı anmakla (zikirle) huzura kavuşmuştur: Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur”14. “Dünya hayatına râzı olmak” ifâdesi, dünya ile tesellî olup avunanları kınamaktadır. “Ona bir iyilik gelirse yatışır, onunla huzurlu olur”15 âyeti dünya hazları ile tesellî olanlara sitem etmekte, “Huzurla yürürler” âyeti, dünya emniyeti selâmetiyle avunup rahatlayanları kınamaktadır. “Onlar inanmışlar ve kalpleri Allah’ı zikretmekle huzura kavuşmuştur”16 âyeti ise Hak Teâlâ’nın zikri ile huzur bulan, O’nu anarak tesellî olanları övmektedir.
*
Bir kimseye nefsi dost ve keremli olunca, o kişinin dinini yaşaması kolaylaşır. Kişi, gereksiz dünyevî şeyleri terkedip dünyadaki tesellîgâhını tahrib ettiği nisbette Hakk’ın zikriyle tesellî ve huzuru îmâr etmiş olur.
*
Din ile tesellî olan, Hak Teâlâ’nın zikri ile huzurlu ve mutlu olan kişinin yedi kat gök ve yer ile muhâlefeti kalmaz, herşeyle barışık olur.
*
İslâm ile tesellîden, imân ile tesellî noktasına geçebilmek için zikir tefekküre, amel müşâhedeye, göz gayba, nefs gönle, alenî olan gizliye ve zâhir bâtına dönüşmelidir.

Yusuf Hemedâni
Hayat Nedir?
(Rutbetu’l-Hayât)
İnsan Yayınları

Ben bir kitabevine girdiğimde orada on binlerce kitap olduğunu bilsem de, bilgi veren kitaplarla huzur veren kitapları ayırırım. Orada benim yaralarıma merhem olacak mutlaka bir kitap olduğunu bilir, onu aramaya koyulurum. O kitabı bulamadığım zamanlar da olur ama onun ihtimal dahilindeki varlığı bana güven verir. Teselli meselesinden arındırılmış, huzur verme gayesi taşımayan bir kitap, benim dünyamda enformasyondur, dokumandır, belki lüzumludur ancak kitap değildir.
*
Bugün ister edebi alanda ister sanatın diğer dallarında olsun insanın kalbindeki ağır yükleri hafifletecek eserlere ihtiyaç var. Dervişin Teselli Koleksiyonu, kendi içinde bir teselli koleksiyonu oluşturdu ve son yıllarda yayınlanan ümit ve teselli odaklı kitaplar arasında yerini aldı. Bu kitap öncelikle benim kendi ihtiyacımdı. Her insanın ihtiyacı, insanlığın ihtiyaçlarının bir izdüşümü olduğuna göre, başkalarının da bu kitapla kendi kederlerini dindirebilmeleri mümkün görünüyor.
*
İnsanlar bir esere ihtiyaç duyduğunda kalem erbabından birinin kalbine bu fikir ilham olunur. Allah kime nasip edecekse, onun kalemi bu mesele üzerinde işlemeye başlar. Dervişin Teselli Koleksiyonu da bir ihtiyaçtı ve gelinen noktada anlaşılıyor ki bu ihtiyacı başarıyla gidermeye başladı.
*
Kitapla teselli kavramı bence yan yana bile değil, iç içe duruyor. Kitap demek teselli demektir. Yıllar önce, kederli bir dönemden geçerken, şehirlerarası bir yolculukta, bir mola yerinde bir kitaba rast gelmiştim. Üzerimdeki etkilerini halen unutamam. Yazarı tanınmış değildi, adını bile hatırlamıyorum şimdi, kısmen acemice yazılmış da sayılırdı. Ama insan bir kapıyı çalmaya görsün, kapının ardından hemen bazı kıpırdamalar başlar. Kafa karışıklığı içindeydim, ayrıldığım kentin olumsuz hatıraları, varmak üzere olduğum yerde beni bekleyen sıkıntılar ruhumu daraltmıştı. O dar vakitte çalabildiğim tek kapı o kitaptı ve çıkmaza girmemek için tek çarem oydu. Ve okuduklarımdan öyle etkilenmiştim ki sanki o yolculuğu bir şehre değil, o kitabı bulmak için yapmış gibiydim. Ben hayatımda düştüğüm neredeyse her sıkıntıdan kitapların el uzatmasıyla çıkabilmiş biriyim.
*
Teselli kelimesinin unutturma, akıldan çıkarma, gönül alma anlamlarına geldiğini görüyoruz. Bu üçüncü anlam bana göre daha etkin. Teselli etmek, bizde de gönül almak anlamında kullanılır daha çok. Ancak kastım zihni, düşünceler yoluyla uyuşturmak değil uyandırmaktı. Çünkü acı karşısında kendini uykuya bırakan zihin eninde sonunda uyanacak ve acı gerçeğin daha büyümüş bir haliyle yüzleşecek. Benim aradığım teselli, çekilen acıya bir başka açıdan bakabilmeyi içeren ve kalıcı bir rahatlama hissini beraberinde getiren bir kavram.

Mecit Öztürk
Röportaj

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) ölüm anına yaklaştığı zaman, sık sık ıstıraplar bürümeye başladı. Kerîmeleri Hz. Fâtıma (r.a.) ‘Vay babacığım, ne çok ıstırap çekiyor!’ diye yakınmaya başladı. Peygamberimiz, kızını şöyle teselli ediyordu: “Bugünden sonra baban ıstırap çekmeyecek!”

Hatırla desem neydi hatırlanacak olan

Hatırasında yer aldıklarıma

Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
Çünkü sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla!…

Mevlâna Celâleddin-i Rûmî

Hatırladıkça kalbimi yırtan bir söz duyarım da
Tebessüm ederim bu sözün sahibine

İmam-ı Şafiî

Kâküllerini şâneye çektikçe seherler
Yadına getür, kalb-i dil-efgârı unutma

Esrâr Dede

kırılırsam

şiddetine yutulursam bakışın
yaralı benlik; yaralanabilirlik
yüzü hatırlamak yetmez
bana karşılaşma gerek

ara bölgede, askıda
incinebilirliğimiz
yüz hep hatırlatır
öldürmeyeceksin!

yüzün hatıra sandığımdır.

Asuman Susam

tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı
bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız
bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz
– babam bana küstü, döv onu babaanne

Küçük İskender

İnanmasına inanırım dostlarım
İnanırım,
Rakı sofrasında bile olsa,
Beni zaman zaman hatırlayacağınıza

Kırıldım sanmayın birinizden birinize;
Dersem ki size:
– Sahiden öldüğüme olursa cevaz,
Bana kimse anam kadar yanmaz.

Cahit Sıtkı Tarancı

Yabancı bir ülkeydi bundan sonrası,
Bir aile, şimdiye dek tanımadığı…
Sık sık kederli, gizli kuşkularla
Gölgeleniyordu ışıltılı çizgileri.
Duruşu, tavrı öyle bir anlamla,
Öyle bir sadelikle doluydu ki,
Tanrının ve cennetin düşmanı
O sırada görseydi Tamara’yı.
Eski yaşantısını hatırlayarak
Başını çevirir, iç çekerdi mutlak…

Mihail Yurgeviç Lermontov

Fakat hatırla hepsinin asıl istediği
Kalbini parça parça etmektir!
Kızım dikkat et karanlığın gözleri yok

Albert Nyathi

Ailesine sevgilimin
Rasladım yolculukta;
Sevindiler beni görünce
Küçük kardeş, anne, baba.
Sordular hatırımı: Nasılsın?
Eklediler sonra:
“ Hiç değişmemişsin,
Yüzün biraz solgun ama!”

Heinrich Heine

Görsen yüzümü bile tanımazsın
O kadar uzaklarda kaldı ki
O kadar çöktü ki kalbim kederinle
Hatırlamazsın

Halim Yağcıoğlu

-Babanı eski haliyle hatırla.

Rüzgâr Gibi Geçti

Annemin yüzünü hatırlıyorum bunaldıkça
Ve Allah’ı.

İlhami Atmaca

Kuşkusuz, bir çeşit sığınaktır bellek. Ama o da
tükenir,
onun da, rastgele ve yabancı bile olsa, yeni görüntülere
gereksinimi vardır.
Ben bu pencereyi seçtim. Buradan, yarı içerde yarı
dışarda, sarkıp bakarken,
görüyor ve hatırlıyorum. Hiçbir şey benim değil.
Her şey sessiz.

Yannis Ritsos

Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.

Ahmet Altan

Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.

Aslı Erdoğan

hatıran belleğimde demirleyen bir gemi

Che Guevara

Seni hatırlamak için yolumu uzattım
Daha fazla zaman verdim kendime
Bu gece, bu orta yaş ovasında
Bu hat üzerinde
Bana bir tek söz söyle.

Birhan Keskin

Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin,
Ve gitmeden önce
Saçlarını tarayışın hâlâ aynada…

Necati Cumalı

Neyse ki en acı olayları en derine kaydedebilen hafıza aynı zamanda unutabilme ve hatırladıklarını yeniden kurgulayabilme yeteneğine de sahip. İnsana bahşedilen en büyük hediyelerden biri bu bence.

A. Esra Yalazan

insan tanıdık birini arar kötü kararlar verirken
kolların hafızası en doğruyu hatırlar

Osman Konuk

Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..

Özdemir Asaf

Yitik hafızam: Öksüz çocuğum benim
kendini unutma olur mu?

Birhan Keskin

”hafızamı kaybetttim, dedim doktora..
“bir tek, onu sevdiğimi hatırlıyorum…”

Küçük İskender

beni güzel hatırla

Okan Savcı

beni nasıl öldürmek istersen öyle hatırla

Jan Ender Can

Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.

Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.

Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş, kim gülecek
Murat yalan, ölüm gerçek,
Dostlar beni hatırlasın.

Gün ikindi akşam olur,
Gör ki başa neler gelir,
Veysel gider, adı kalır
Dostlar beni hatırlasın

Aşık Veysel

Hatırla beni uzaklara gittiğin zaman,
Uzaklara, o sessiz ülkeye;
Bir daha elimden tutamıyacağın zaman
Ya da ben gitmeye hazırlanırken
Hatırla beni, bir daha geleceğimize dönük
Düşüncelerini söyleyemeyeceğin zaman
Yalnızca hatırla anlıyor musun,
Ya da dua etmek icin geç olmadan
Beni, unutman gerekirse, kısa bir süre
Ve sonra hatırlarsan, üzülme.
Bir zamanlar benim olan düşüncelerden
Bir iz bırakırsa karanlıklar
Daha iyidir beni unutman ve gülümsemen,
Hatırlayıp üzülmektense.

Christina Georgina Rosetti

Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.

Füruğ Ferruhzad

Hatırla, gün gelip beni kader
Sonsuza dek senden ayırınca,
Üzüntü, sürgün ve seneler
Bu çaresiz kalbi soldurunca;
Düşün son elvedayı, hazin aşkımı düşün!
Yokluk ve zaman hiçtir insan sevmeye görsün.
Kalbim çarpıp durdukça,
O hep diyecek sana:
Hatırla.

Hatırla, soğuk toprak altında
Kırık kalbim sonsuza dek uyurken;
Hatırla, yalnız çiçek mezarımda
Böyle usul usul açıyorken,
Seni bir daha görmeyeceğim, ama ölümsüz ruhum
Sadık kızkardeş gibi dönüp gelecek sana.
Gecenin içersinde
İnleyen sesi dinle:
Hatırla.

Alfred De Musset

Kimse hatırlamıyor adımı
Bahar gelmiş.
Balkonlar serin
Annelerin çocuk ambarı balkonlar serin
Su dalgın değil. bademler açmış

  • Sahi kaç yıldır yalnızım ben

Refik Durbaş

Hatırla; hayatım bir soluktan ibaret
Çöldeki bir pelikan gibiyim
Ve bir serçe gibiyim, damda tek başına kalmış.
Dökülmüş su gibiyim
Ve ölüp gitmişler gibiyim

Furuğ Ferruhzad

Ve ben artık mutsuz bir adamım.
Günler,haftalar,aylar akıp giderken,
ben yaşamıyor da daha ziyade vakit geçiriyorum.
Ortalık karardıktan sonra pencereden yıldızları izliyorum.
Umut etmiyorum, kızmıyorum, üzülmüyorum.
Sadece h a t ı r l ı y o r u m…

Alper Canıgüz

“siz bana bir adamı hatırlatıyorsunuz, mısraların içinde gezinen…”

*

Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın

Didem Madak

Tahattur et o demde ki şikeste gönlüm türâb-ı
bârid altında hâb-ı ebediye dalacaktır!
Tahattur et o demde ki medfenim üzerindeki bir
tek çiçek âheste âheste açılacaktır.
Amma ki sermedî olan rûhûm bir hemşire-i sâdıka
gibi senin nezdine gelecektir.
Geceleyin dinle bir sadâyı ki tahattur et diye
inleyecektir.

Alfred de Musset
Tercüme: Nigar Bint-i Osman

Bize bir zevk-i tahattur kaldı
Bu sönen, gölgelenen dünyâda!

Ahmet Haşim

Dedim ki hatırla hatırlamaktır zaman
Bütün dillerde.
………………………… Yüzün de odur
Yüzün ki bir ormanın sayısız en sık yerinde
Bir akşamın akşam olduğudur bende

İlhan Berk

Sustu bülbül gazel döktü bağlarım
Her gün hatırlarım her gün ağlarım
Veysel ağlamanın zamanı geldi

Aşık Veysel

uzun uzun susuyorsun bir gülü koklarken
hatırlamak böyle bir şey olmalı diyorum

Ahmet Telli

İhtiyarın bir oğlu vardı ve yirmi yıl kadar önce savaşta ölmüştü. Pek gençti öldüğü zaman ve şimdi onu Çordon’dan başka kimse hatırlamıyordu.

Cengiz Aytmatov / Oğulla Buluşma

Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu
Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla
Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu
Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla

Nurullah Genç

Rıhtımda uyuyan gemi,
Hatırladın mı engini?
Gidip te gelmeyenleri,
Beyhude bekleyenleri?

Ahmet Hamdi Tanpınar

intihar eden şairleri hatırla
hatırla bazen yorulur insan kendisi olmaktan

Ümit Aydın

Huzursuz, üşümüş, türlü tehlikeye maruz
Dışım buz kesmiş, yüreğimde buz
Yaslı bir beste, yüreğimden
Beynime doğru yükselirken
Hatırladım ki birden,
Bu kent benim sürgün yerim
Kendimi buraya süren de Ben.

Hüsrev Hatemi

Nerde gençlikteki geçen çağlarım
Sustu bülbül gazel döktü bağlarım
Her gün hatırlarım her gün ağlarım
Veysel ağlamanın zamanı geldi

Aşık Veysel

hatırlarken çocukların sevinçle
ve babalarıyla ilk boy resimlerini

Cahit Zarifoğlu

Yok ve yaz günleri beni hatırlamıyor
boğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerinden
geçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş mora
geçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarak
Kara yaz! Karanlık yaz! Kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.

İsmet Özel

öpüp koklarken sırma saçlarını toruncağızınızın
birden ölümü hatırlarsınız!

Cahit Koytak

çekildi çamurdaki su
benzim çekildi yüzümden
sokağa çıkarken çekildiğim huzurevi
derin suyun dibine iniyormuş gibi

nâdim olayım, beni hatırlayan olmasın idi

Yücel Kayıran

Zamanla bu güzel günler
birer anı olur.
Ve onları hatırladıkça
yürekler burkulur…

Recep Küpçü

hatırlamak bir kuş
unutmak gökyüzü…

Ertan Mısırlı

Ağladığını istemem ben ölürsem.
Beni en sevdiğin halimle hatırla.
Uzak bir yerde çalıştığımı düşün,
Hayatta olduğuma inan,
Bir gün gelir kendiliğinden
Geçer bütün üzüntün.

Necati Cumalı

Göz ile gönül elinden feryat ediyorum
Çünkü göz neyi gördüyse gönül onu hatırlar
Ucu çelikten bir hançer yapayım
Onu göze sokacağım ki gönül azat olsun

Baba Tâhir Uryân

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.

Nazım Hikmet

Gün gelir, hatırlamak bile bir acı olur.
Gençlik aşkı, sevinci, daha dünkü ümidi…
Yumruklasan göğsünü bir boş yankı duyulur.

Ziya Osman Saba

Ey eski dostlar, ey yeşil dağlar,
Sizi gördüm de hatırladım,
Mutlu olduğum güzel günleri,
Aramızdan ayrılıp yiten dünleri.
Daha dün, yazın yamaçlarınızda,
Açan çiçekler gibi kaybetmişiz onları.

Hovhannes Tumanyan

Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar

Necati Cumalı

Gece seni birdenbire hatırladım

Nasıl bakarsa sürüye dağdan bir canavar
pencereden dışarıya öyle baktım

Dışarda seni benden ayıran hayat

Arif Damar

Ey seni hiç unutmadığım!
Hiç beni hatırladığın oluyor mu?

Sâdî Şirâzî

ona inanıyorum, beni hatırlamasa da, biliyorum
bazı uzaklıkların hiç mektup beklemediğini…

bazı şiirler de bekleyemiyor yağmurun dinmesini!

Haydar Ergülen

“Beni hatırlayın dostlar” demeden
Hatırlanmayı bir küçük çocuğun,
Bir insan ömrü kadar ancak yaşayacak
Beynine bırakır ve ölür kanarya…
Bizim ömrümüzün son buluşu, kalın
Bir cilt gibi…
Oysa bir gül yaprağı gibi ince ve yalın
Olmalısın Ey Ölüm.

Hüsrev Hatemi

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın

Attila İlhan

Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum.
Seni, Seni, Seni

Cahit Sıtkı Tarancı

Hatırla ki, sen de unutuşun kara gecesine yuvarlanacaksın.
Bir adın kalacak geriye.
Bir mezar taşın hatırlayacak belki Seni.
Belki o da unutacak.

Mevlânâ Celâleddîn

Olan olmuştu ve hatırlandıkça sona erişi bu güzelliğin
Acı tekrarlanacaktı

Guillaume Apollinaire

Birini unuttuktan sonra bile mutluluklarının ya da hüzünlerinin sesini hatırlayabiliyorsun, bedeninde hissedebiliyorsun.

Anne Michaels

Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,
Onların tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,

Ülkü Tamer

Bir zamanlar bizimle eyleşen
Dostları hatırlatır bir bir,
Ki ayrılığın kara büyüsüyle büyüyen
Hasretleri artık insafsızca derindir.

Emily Dickinson

Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra?

A. Ali Ural

Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya

Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay`ın
“Hatıralar da dal istiyor”
“Kuşlar gibi konacak”

Muzaffer Tayyip Uslu

“…sana dün çarşıda dolaşırken aldığım o atkıyı kaybetmemeye çalış… belki ilerde bu olanların gerçek olduğunu hatırlamana yardım eder… ben bana aldığın yüzüğü kaybetmemeye çalışacağım… bunların yaşandığını hatırlamak için…

Ahmet Altan / Son Oyun

Yıllar sonra tekrar görüşen iki insanın heyecanını hayal ediyorum. Bir zamanlar sık sık görüşmüşlerdir ve bu yüzden de, aynı yaşanmışlıklarla, aynı anılarla bağlı olduklarını düşünürler. Aynı anılar mı? Yanlış anlamalar burada başlar: Anıları aynı değildir. İkisi de geçmişten iki ya da üç durum hatırlamaktadır, ama herkesinki kendinedir; anları birbirine benzemez, birbiriyle örtüşmez; hatta nicel olarak bile birbirleriyle kıyaslanamazlar; biri öteki hakkında, onun kendisi hakkında hatırladığından çok daha fazla şey hatırlar.

Milan Kundera/Bilmemek

Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar
Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
Omzunuzdan vaveyla heybesini atın
Boşa çıksın reislerin, kahinlerin, şairlerin kuvveti
Güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
Neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta…

İsmet Özel

Ben, sendeki beni hatırladım hep.
Unutmadım.
Gözlerin, gözlerimden gitmedi.
Gözlerim, gözlerinden.

Seyhan Erözçelik

neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım
bilirim
aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
ölüme direnerek şimdilik

Turgut Uyar

babaannesini hatırlamıştı o zaman
hiç görmediği babaannesini
ama yine de çok sevinirdi
ondan söz edilince–

Turgut Uyar

Şu anda yine tek düşüncem o.
Şarkılar vardır unutulan
Birden hatırlarsınız
Sesi kulaklarımda böyle bir şarkı

Bilhana

Elveda benim her mevsim dalları kırılan
Sıska çelimsiz
Ama son yaprağına son eriğine kadar cömert erik ağaçlarım

Ne zaman yolum düşse
Gözlerimi yumup sizi hatırlayacağım.

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü
kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır.
Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız.
Ne biçim kaybetmektir bu?
Kim gölgesinden kaçabilir ki?
Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.
Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu…

Murathan Mungan

Kalacak tüm izlerin hayatımda.

Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında…

Yusuf Hayaloğlu

Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.

Orhan Veli

seni hatırlayınca kendimi unutup
kızgın bir kaya gibi yağmurun altında
için için eririm

Adnan Satıcı

Gölgemi gördüm yerde sonra, seni hatırladım
Bir tekme yapıştırdım köpoğluna
Baktım saat kulesi orda, akrep altıda
Baktım insanlar eski yaşamlarında
Baktım bir şarkı almış gidiyor dudaklarımı
Gölgemi gördüm de yerde, seni hatırladım
Belinin ortası budur diyerek
Bir tekme yapıştırdım köpoğluna…

Cemal Süreya

9: geri geri zıplayan zaman, bütün bunları ezberle
dur durak bil ve hatırlan,
şiire yol aç:
annem seni istiyordu
sen beni iste-
miyordun
5imde vardın da
neden 15imde yoktun
o kadar hızlı geçmeseydin
belki duyardın dediğimi
“seni özleyebilir miyim
baba
baba
baba”

10: ben bugün babamdan öldüm
bunu bana on gün söylemediler
oğlum doğana kadar tuttum ağlamamı
şimdi ne zaman uzanıp oğlumu öpsem
alnıma sakalları batıyor babamın

Enis Akın

İnsan babasını hatırladığında ağlarsa
Olur tarih.
Kökleri kurur
Belki ondan.
Dağlara gidelim biz en iyisi
Bağıralım.
Belki eski bir sesle hatırlarız geçmişi
O koca şehrin yerinde şimdi
Sadece bir kar kuyusu var.
Ve kurtlanır kar diyorlar
Kurtlanır kar.

Bejan Matur

Sor ona: “ey uykulara dalan, bu gece yarısı kim
Hatırlayarak seni kapatmış uykunun yollarını yaşlı gözlerle”?

Pervin-i Bamdad

git ve hatırlama n’olursun
hatırlayan herkes mağluptur çünkü ya da kün’lâl!

Hüseyin Alemdar

Yarın bir kin gibi hatırlanacak
Kanlı soy ağacının dalları

Onat Kutlar

ey canımın güftesi, ey penceresi bütün sıkıntılarımızın
bizim babalarımız neden ölürlerdi hatırla sıra sıra

Turgut Uyar

Burası da kalbin, vicdanın, hiç yorulmasını beklemediğimiz şeylerin yorulduğu yerdir, insan hatırlamaktan, hatırlatmaktan yorulur.
Belki bu yazıyı unutmak en iyisi, ben unutmaya hazırım, isterseniz siz de unutun. Kelimeler beni bağışlasın, cümleler özrümü kabul etsin, siz de üzerinde durmayıp ‘neyse’ derseniz… ‘Hali pür melal’im anlaşılmş olur: İnsan bazen en çok kendinden yorulur!

Haydar Ergülen

Elbet hatırlarsın garipliğimi
Sesimi duyarsan bir akşamüstü
Yetim İstanbul’un kubbelerinden.

Nurettin Özdemir

Yağmur yürüyüşüne çıkmıştık o gün,
Unutmam ben ayrıntıları, kimdi
Hatırlayamıyorum tabii, ne önemi olabilir
İsimlerin, evet yüzünü de getiremiyorum
Gözümün önüne, eylüldü, eylüllerden
Biri, cehennem kimdir diyordunuz?

Enis Batur

tamam ama şimdi nasıl rahat yaşayabilirim ben
onun bütün söylediklerini hatırlamadan
aman canım işte her şeyi her şeyi…
gelsem bilmiyorum bulabilir miyim seni
yine orada mısın ara sıra…

Turgut Uyar

oysa şiirin çok ilgisi var zamanla
ne hatırlar ne unutur
bir tarihte birinin yaşadığını
bir aşk yaşandığını bir tarihte
yani kaba saba bir anlatımla
saçma duygular yaşadığımız bir mekânda
denizin de zamanlı olduğunu
çünkü Zeynep diye bir kız çocuk
“canavarın zamanı yoktur” demişti
yıllarca araştırdım bulamadım aslını
belki de haklıydı, kimbilir

Turgut Uyar

Sabah uyandım, hala içim içime sığmıyordu
Gerçekler tepeme çökene kadar: Geç kaldın. İşe.
Bir: Yıllar oldu, günler değil.
İki: Köpeğiniz filan yoktu.
Üç: Dönmedi sana. Tersine başkasıyla evlendi.
Ha bir de, dört: Sen terkettin onu hatırlasana.
Ben? Evet ben. Ben terkettim. (Hatırlıyorum)

Geoffrey Brock

Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.

Melih Cevdet Anday

Unutmak istiyordum seni
Fakat bir türlü gelmiyordu
Elimden
Fakat şimdi unuttum
İşte seni
Niye dün gece
Rüyama giripde
Hatırlattın kendini

33-A Servisten
G….Ö….

(İnilti / Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler 1961)

Ancak hatırlar gibiyim çiçekleri….
Bu uğultudan nasıl ayrılır kederim?
Savrulurken tipi kent üzerinde kışın,
Keder de savrulsaydı ya..Hayır bilirim onu, kalır
Savrulmaz bilirim beni kül eder keder
Uzakta çay bahçeleri yerde çerçöp
Gittiğimin farkında olsaydı eğer,
Yeterdi bana, beklemiyordum özlenmeyi

Hüsrev Hatemi

hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden
hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri

hatırla, karada büyük taşları üstüste kodun, hatırla
yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri

Turgut Uyar

Özlemek, unutulmak ile hatırlanılmak arasında bir ara istasyondur
Çığlık çığlığa koşarak bir iki teselli yürür ömürlere
Rakının tadı küflenir çürür bir iki âşık ağlar
Bir iki yalnızın ismi okunur topraktan
Senden hâlâ bir haber yoktur
İnsan üzülmeye görsün ona hayat hep suçluluktur

Küçük İskender

Boyalarımız aktıkça ferahlamıştık hatırla
Gözyaşlarımız simsiyahtı
Sanırdım
Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar
Beni anla.
Geçti ömrüm iklimden iklime
Yuva yaptım kaç paket cigaranın bacasına
Yorgunum, kahvem çamur gibi
Batmaya da razıyım, artık beni anla
Yeter ki sen beni
Hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.

Didem Madak

Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.
Benim için hayat,
Kalbi kalpazanlıktan kırk sene yatmış çıkmış bir adamdı.
Geçmişim acıyor şimdi…

Didem Madak

Yalnızca hatırla anlıyor musun,
Ya da dua etmek icin geç olmadan
Beni, unutman gerekirse, kısa bir süre
Ve sonra hatırlarsan, üzülme.
Bir zamanlar benim olan düşüncelerden
Bir iz bırakırsa karanlıklar
Daha iyidir beni unutman ve gülümsemen,
Hatırlayıp üzülmektense.

Christina Georgina Rosetti

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n’oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Bertolt Brecht

Bu şiir unutulmak için yazıldı
son cümlede kendi intiharını yazmak
ve bir daha hatırlanmamak
unutmayın
her şiir kendi kalemiyle vurulur…

Dilek Akın

Birden adını hatırlamadığımı farkettim bu şiiri yazarken, ama terasta çırpınan havlunun rengi hâlâ gözlerimin önünde.
On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendi kendime.Sonra anladım:
Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.

Murathan Mungan

Adam şapkasına rastladı sokakta
Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı.

Cemal Süreya

hatırında mı o büyülü anlar?
artık hatırlasam da neye yarar?

Paul Verlaine

durma kendini hatırlat

Turgut Uyar

herkes ölüm kınaları sürünüp beni unutacak
ah ve ay’la görünecek görünmeyen
etimde sınanan bir veda ki
içimden o kelâm-ı kadîm akacak:
beni herkes en son gördüğüyle hatırlayacak

Kemal Varol

Bunca aşkın çıkarıp canını, gömebiliyorsak gönül mezarlığımıza
Hiç aramamalı hatırlamak için ölümü mezarlıklarda
Sen farklı mı düşünüyorsun bu konuda, unutma ki;
Her kalp bir mezarlıktır sevip de bitiyorsa bir aşk orada…

Sertaç Öner

Böyle anlarda kızım, sakın unutma, hep beni hatırla
zamanında seni düşünerek yazdığım şeyleri
tıpkı şimdi, şu anda yaptığım gibi.

José Agustín Goytisolo

bazı şeyler… bir gün kapıdan çıkar gider
unutulur gibi değil, boğazımda düğümlenip kalan aşklar,
-oğlum, nasılsa ateşi söner evlerin;
kırmızı gülleri hep hatırla!
orda mısın baba?

Mustafa Erdem Özler

Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerimde,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.

Cahit Sıtkı Tarancı

Eski bir fotoğraf hatırlattı bana
Ölüm yıllar önce omzuma
Dokunmuş
Sana saklıyordum
Oysa omzumu anne
Başını yaslayacağın
Günler için.

Gökhan Akçiçek

beni hatırlama uyandığında

Zeynep Köylü

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan
zamana bırakmak değil,
zamanla bırakmamaktır…”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır.

Nazım Hikmet

Hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,
Uykudan uyandığın zaman
Yaşamakta olduğundan önce
Onu hatırlamıyorsan,

Ümit Yaşar Oğuzcan

Bülbülün lalezardan neden kovulduğunu
Bu hayal zindanını yıktığım gün hatırla
Balığın susuz kalıp suda boğulduğunu
Acılar evreninden çıktığım gün hatırla

Nurullah Genç

bırak da can çekişsin bir alabalık gibi
ruhun kirli sularda gözeyi anımsama
künyende tabiatı hatırlatan ne varsa
rendele hafiflesin boynundaki ağırlık

Ali Ayçil

Sende güzel kalmak istiyorum. Seni tüketmek değil.
Beni güzel hatırla dedim, sende tükettiklerimle değil..
Şimdi burda ayrılıyor yollarımız.

Gidiyorum..
Beni affetme..

Günyeli

Kimse hatırlamıyor adımı

Refik Durbaş

Beni hatırladıkça
Arasıra gönlümü al
Sokakta görünce, gülümse
Yanıma yaklaş
Az elin elimde kal

Evine misafir geleyim
Kahvemi sen pişir
Taze doldurulmuş sürahiden
Bir bardak su ver
Yetişir

Ziya Osman Saba

Sonra sonra açılan boşluklardan
Sevdiğiniz, dost olduğunuz, bel bağladığınız
Birinin kayıp gittiğini hatırlarsanız,
Sessizce… ah, yaralandım diyebilirsiniz,
Bütün ölenleri bağışlıyorum.

Ceyhun Atuf Kansu

Bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden?
İkimiz de artık bir başkasıyken,
Gene de sen bilirsin Joe, sen bilirsin,
Öyle iyiydi, bir düşün istersen.

Murathan Mungan

Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir ‘eşya toplayıcısıyım’ bayım.

Didem Madak

Sen kal yine aklımda…
Hep hatırladığım, hep sevdiğim gibi…

Asu Çiçek

düzensiz intiharlar çiziyorum kağıda
nasıl çizilir deme, bari sen deme bunu
bulduğun ilk ipi dola boynuna, bulduğun ilk yarasayı
koynuna al, beni hatırla, beni acıt ya!

göğsünden havalanan göçmen bir kuş kadar
bari sen kabul et, yakışıyorum aşka!

Altay Öktem

Nereye gitsek birbirimize varıyorduk hatırla
Yolları kimin çizdiğini öğrenmedik hiç
Ama bilmiyor da değildik
Doğudan batıya ben
Kuzeyden güneye sen
Ne çok güneş vardı hatırla ne çok
Seni gördüğümde ırmak kıyısında

Mevlana İdris Zengin

bense bir şehirden bir oğlan
sonunun nereye varacağı belli olmayan,
adı ya büyük bir aşka karışan
ya da hiç hatırlanmayan.

Hatırlarsın

Mevlana İdris Zengin

Olan olmuştu ve hatırlandıkça sona erişi bu güzelliğin
Acı tekrarlanacaktı

Guillaume Apollinaire

Hatırla ki,
sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun.
Tenin soluyor. Gözlerinin feri çekiliyor.
Öbür kıyısındasın artık nehrin. Güz yaprakları gibi.
Hem dalındasın hayatın hem de düşmeye hazırsın.
Rüzgârı bekliyor gibisin. İnceldiğin yerden kopmaya hazırsın.
Hoyrat bir rüzgâr artık zaman

M.C. Rûmi

“Hatırla ki,
senin de akşamın olacak bir gün.
Ömrünün ışıkları solacak. Hayatının perdesi çekilecek.
Dudaklarında donacak gülüşün güneşi.
Zaman uçurumun olacak; gelen günün güneşi sana doğmayacak

M. C. Rûmi

Bir tür kavuşmadır hatırlayış.
Unutuş, bir tür özgürlük

Halil Cibran

Hatırla beni
Kendimi unutmadan önce

Mahmud Derviş

“Acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
‘hatırlamaya bile değmez’

Vladimir Mayakovski, “Son Mektup”

Günleri değil, anları hatırlarız

Cesare Pavese

Tüm başarabileceğimiz,
kendimizi hatırlatacak hiçbir şey bırakmadan yok olmak

R. M. Rilke

“Yeşil çimeni sen ol toprağımın…”
..Sonra da istersen hatırla
İstersen de unut

Christina Georgina Rossetti

Problem, insanların fotoğraflar vasıtasıyla geçmişlerini hatırlamalarında değil, sadece fotoğrafları hatırlamalarındadır. Fotoğraflarla hatırlama, diğer anlama ve hatırlama biçimlerini gölgede bırakır.

Susan Sontag

Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.

Aslı Erdoğan

babanın petscan sonucu alınmıştır, kanserin tüm vücuda yayıldığı öğrenilmiştir;
p– n’aber baba? b– boktan
p- n’olucak şimdi?
b- ölücez..
p- konuşma öyle, vardır bi’ çaresi!
b- ölmekten korkmuyorum ki ben.. ölüm korkutucu değil, yalnız ölmek korkutucu. ben yalnız değilim, siz elimden tutuyorsunuz hep.
p- …
b- benden sonra annenizi yalnız bırakmayın, yalnız ölmesin..
birkaç ay sonra baba ölürken elinden tutulur, kalbi durunca güzel gözleri kapatılır. işte o zaman diyaloglar bir ömür monolog olmaya mahkum olurlar..
p- bak burdayım baba, elinden tutuyorum, gözlerini ben kapatıyorum, yalnız değilsin, seni seviyorum..

Bazı insanlar
Bazı insanlara
Bazı insanları hatırlatır

Hatırlayanlar üzgündür
Hatırlatanlar habersiz
Hatırlananlar mı?

Onlar uzak bir şehirde
Büyük ihtimalle hiç bir şey
-hatırlamamaktadırlar..

Abdullah Harmancı

Dostum! Benim hem gönülsüz, hem akılsız olarak göçeceğim zaman geldi
Bana acı, benden yüz çevirme! Beni helak etme! Hatırlamayarak, unutarak beni mahvetme!

Mevlânâ Celâleddîn

Her şeyleri bırakıp kaçmanın, unutulmanın meleği
Ne var beni hatırlatacak sana
Okunmayan şiirlerden, toprak kokan türkülerden
Ve insanların bitmeyen hüznünden başka

Süreyya Berfe

Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,
Onların tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,
Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
Kıyılarda bile boğulan seni,
Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini,
Çeliğinden kemik oyan gövdeni.

İçinde bir kaçakçı yaşar senin,
Kayıkla dolaşır göllerinde,
Beynine tabanca ve şiir satar,
O kaçakçının bakışını sakın unutma.

Ülkü Tamer

Benim soğuklarla bir alıp vermediğim yok
Elimin üşümesi yarımlığından
Ki sen
Bir yar bırakıp gitmiştin avucuma, hatırla!
Ben de koşup , o yardan düşmüştüm
Ne gerek vardı deme sakın
Yâr’ın hakkı
Yardan yuvarlanmaktır bilirsin

Dilek Kartal

ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
insan olmuştum ilk o zaman.
ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan.
kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.

Birhan Keskin

Ey Fuzûlî çek melâmet reh-güzârından kadem
Lahza lahza çekdiğün bî-hûde efgânı unut

Fuzûlî

Azm-i sefer ettin dil-i nâçârı unutma
Gittin güzel ammâ bu dil-efkârı unutma

Gâhîce uyandıkça şebistân-i safâda
Şol gice olan sohbet-i hemvârı unutma

Vardıkça şeker-hâba girip bister-i nâza
Ne zehr içer dîde-i bîdârı unutma

Ben sabr edeyim derd ü gam-i hecrine ammâ
Sen de güzelim ettiğin ikrârı unutma

Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın
Ol va’de-i tekrâr-be-tekrârı unutma

Yok tâkati hicrânına lutf eyle efendim
Dil-haste-i aşkın olan Esrârı unutma

Esrâr Dede

Kaygı kayıklarında unutma Necâtîyi
Gird-âba atma merhamet eyle levendine

Necâtî

Nisyan (oubli): Lügaten nisyan mutlaka unatmak, zühul de bir şağilden dolayı unutmaktır.
Tecrid şarihi Ali Kuşcu iki lügat beynindeki fark-ııstılahiyi şöyle beyan ediyor: “Hiss-i
müşterekte hazır olan süret bazan bir ihsas-ı cedide muhtaç olacak vech ile bi’l-külliye zail
olur ki buna nisyan denir. Bazan da edna iltifat (retlexion veya attention) ile yine hazır
olacakvechile la-bi’l-küll ye zail olur ki buna zühul denir” (Babanzade, İN, 278).

Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et

Sünbülzâde Vehbî

Remember! Ey savurgan! Esto memor! Hatırla!.
(Benim maden gırtlağım bütün dilleri bilir.)
Sen ey ölümlü çılgın, dakikalar cevherdir,
İçindeki altın’ı almadan sakın atma!

Hatırla ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman
Hile yapmadan her el kazanır! bu bir yasa,
Giderek küçülür gün; gece büyür; hatırla!
Hep susuzdur uçurum; su çekilir saattan.

Derken saat çalacak ve o tanrısal Kader,
Ve eşin yüce erdem, hâlâ bir kız olarak,
Ve son Pişmanlık bir de (eyvah! bu en son durak!),
Ve diyecek : “Geç kaldın! ey koca ödlek, geber!”

Charles Baudelaire

şimdi ey eski gümüş, batık gemi, diyorum ki
Her yerde seni hatırlıyorum durmadan
Saat kaç olursa olsun, takvim ne derse desin
Açlıkta, bir bıçağın kabzasında ve dağda
Durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
Itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
Güneş batarken ve doğarken
Bir parmaklığa dayayıp ellerimi
Durmak istediğimi hatırlıyorum durmadan
Itilirken ve dövülürken ve kovalanırken
Güneş batarken ve doğarken
Bir parmaklığa dayayıp ellerimi
Durmak istediğimi

Turgut Uyar

Hatırla beni!
Hep onları bekledim
Ağzımda kullanılmamış bir ses
Elimde bir bıçak
Şehir bir ihanet gibi karşımda
Ah tarlalar tarlalar tarlalar

Turgut Uyar

hatırla desem
neydi hatırlanacak olan

Turgut Uyar

Vakta ki durup şu kalb-i gam-nâk
Toprakta nihân olur vücûdum
Vakta ki dolup dehânıma hâk
Şevkiñle tamâm olur sürûrum
Tenhâ geceler de bir hayâlet
Manzûruñ olunca bittahayyür
Yum çeşmini bâ-kemâl-i rikkat
Bedbahtî-yi aşkım et tasavvur
Yâd et beni gamlı gamlı yâd et

Recâ’zâde Ekrem

Bu, garip, dün akşamın sıcaklığından mahrum, fakat onların hatırasıyle dolu bir temastı ve
genç adam farkında olmadan onların kendisine doğru gelmesini arzu ediyor, bu bekleyiş
içinde omuzu adeta katılaşıyordu. İşte bu bekleyişlerden birindeydi ki, gözü arabacının elinde tuttuğu meşin kırbacın ucundaki mavi boncuklarda, hiçbir şey düşünmeden beklerken o zamana kadar duyduğu acıların çok üstünde, çok değişik, her ayrılığı atlamaya hazır, aralarındaki her mesafeyi küçük gören bir acıyle, babasını hatırladı. Onu bir daha göremiyecekti. O sonuna kadar hayatından çekilmişti. Mümtaz bu anı bütün hayatında unutamazdı.

Birdenbire babasını olduğu gibi karşısında gördü ve bu hayal ona bir daha onu görmeyeceğini, sonuna kadar onun varlığından uzak kalacağını, bir insanı bir daha görmemenin, sesini bir daha işitmemenin, bir daha hayatına girmemenin keskin ve yenilmez acısıyle ona hatırlattı.

…o çılgın mısraları birdenbire içinde taze bir bıçak yarası gibi hatırladı. Bu acıyla başını kaldırdı. Emma’nın otuz iki dişinin, önündeki istakozu yavaş yavaş, son derecede masum ve dalgın bakışlarla, adeta ezberinde olan bir şiiri hafızasından okur gibi öğütmesini, hakiki bir güzellik mucizesi gibi seyretti. En iyisi bu manasız düşünceleri bırakmaktı. Kadehini kaldırdı. Emma Türkçe öğrendiği ilk kelimeyi, sanki vefasız aşkına geçmiş güzel günleri hatırlatmak isteyen bir acemilikle tekrarladı:

-Şerefinize efendim…

*

Tekrar ayakkabılara baktı; -şu dünyada etrafımızdaki şeylere ne kadar az sahip olabiliyoruz.-
Bu ayakkabılar, bu şemsiye, bu evin içindeki eşya, evin kendisi, her şey gibi onundu. Yalnız
kendisinin olanlar vardı; başkalarıyla paylaştıkları vardı. Fakat yarın, Allah göstermesin, ona
bir şey olsa.

Hepsi onun olmaktan çıkacaklardı. Meğer ki, hatırlayan bir insan, bir hafıza bulunsun.
Hakiki tasarrufumuz yalnız insanla ve insanda idi. İnsan zekası, insan kalbi, insan ruhu, insan hafızası… İnsan çekilince orta yerde hiçbir şey kalmıyordu.

*

Nuran’ın adı bir sıtma gibi vücudunu dolaştı. Fakat hatırlamanın hazzı artık eskiden olduğu
gibi saf değildi.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Huzur

Günahları göklere ulaştığı için
Tanrı kötülüklerini hatırladı…

Aziz John

Diyorum, gün gelir, bir hatırlayan çıkar bizi.

Sappho

İsmet Özel diyordu ya “Neyi kaybettiğini hatırla!” Bize unuttuklarımızı hatırlat ya Rabbi!
Biliyoruz ki unutulan hatırlanabilir. Senin böyle bir ikramın var kullarına.

Asım Gültekin

Unutmanın bazen zaâf, bazen rahmet, bazen de gazap olması insanı nasıl etkilemektedir?

Ahmet Erdinçli
Kur‟ân-ı Kerîm‟de „Nisyân/Unutma‟ Kavramı

Ve doğum sancısı (tutunacak bir dal arayan Meryem’i) hurma ağacının gövdesine doğru sürüklerken diyordu ki: “Ah n’olaydım, keşke bundan önce öleydim de unutulup gidenlerden olaydım!”

Meryem Suresi-23

Bir görsek andığımız yüzü,
Tanır mıyız? —Tanır mıyız
Sevdiğimizi, bilir miyiz neydi—
Sevdik mi, seviyor muyuz?
Yürüyüşü, saçının dökülüşü—
Anımsar mıyız, anımsıyor muyuz?
Bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?

Oruç Aruoba

Ey sevimli ay, anımsamak gene de güzel,
yapmak muhasebesini acı yılların.
Ne kadar sevimlidir bir bilsen!
Hüzünlü olsa da geçmiş…

Giacomo Leopardi

son eskinin, artık unutulmuşun
bir yorumu en yakın katmandaki
yara gibi taze anı.

Anımsadıkça bilecek insan
neyi unutmaması gerektiğini.

Ahmet Oktay

anımsamalıyım tabi
andaç hafıza kaybıdır
anımsamalıyım
insan yarının kaybıdır

Kenan Çağan

dönüp bakılır son kez
parmaklardaki şefkat azalır
anımsanmaz hangi kadaya gönül borcumuz kaldığı
anımsanmaz:
hâlâ kısa seyirdir dünyada insan
ağır iyiliğim, sevgilim
uzun ayrılık oldum, öyle farz et
yürüdüm, tükendim
‘her kayanın gediğinde ağladım’
gıyâbında yargılandı kalbim
anladım: buymuş bana kısmet

Kemal Varol

Anılar bitti artık, anımsamak istemiyorum;
Belleğimi ölüm almış,

Yaşamın sonu yok.
Bütün günler
Bizim.
Vakit geçti diyerek sen de
Bırakacaksın beni, durunca de

olanı
ah! öfke için geç
çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.

Birhan Keskin

Durur bellek çizmez olur
bu bir tehdit midir hayatımıza
anımsamak o daha mı bü- yüktür yoksa?

Gülten Akın

Anımsayamıyorum tek tek hiçbirini
Zaten
Duymuyorum böyle bir gereksinmeyi de
Bir alaşım halinde olup bitenleri
Acılar, ölümler ve bütün sevgisizlikler
Ve ödetilmesi bütün bunların

Edip Cansever

Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile… Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

Şükrü Erbaş

beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak

Ahmet Erhan

Sardunyanın Yazgısı

bir çok adın var senin
evlerden evlere geçerken değişmez
rakıda sınırsız…şarapta aynı sessizlik
sarısabır çiçeklerinin okşanması sırf telaş!
yüzünde gezinen gün sonları
alacası var karanlığı var
sesinde bitimsiz
yeryüzünde an çağcıl acıdır:
ansızın unutmak
önce beni sonra
adını unutun.
ve ellerini tutuşturdun gün sonları
sonra kapalıçarşı’yı, ayasofya’yı
bir istanbul gibi yandın iskeletinde
oysa ten sarı, dil sarı, ateş sarı
bir tek unutmazsa kendini sarı unutmaz
sakla bunu.
tekrarlarsam adını unutmam seni.
bir çok adın var senin
boz bulanık sardunyanın yazgısı
güz gözüydü gözlerin
fotoğraflarda hep arka sol köşe
ha gittim ha gidiyorum duruşun
bir lunapark enkazı gibi
dudağında kalmış çocukluğun
yeryüzünde en çağcıl suskudur utanmak
acılardan utanılır mı…?
utanırım!
utanırım unutursam seni.
birçok adın var senin
bir adını unutsam…
diğerini hatırlarım

Betül Dünder

Hulusi Kentmen’in 1970 yapımı Güzel Şoför adlı filmde Rumeli Hisarı otobüs durağında görüntülendiği film karesi

Yaşamak

 

Neden diye sormayın hemen. Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.
Kişinin ihtiyaç duyunca aramasının binlerce çeşidi olmalı.

Aradığımızın ne olduğunu biliyorsak, arayacağımız yer bellidir. Bakınırız ve onun işaretlerini tanımakta güçlük çekmeyiz.

Sıkıntı kollarını göğsümde kavuşturmuş. Soluk alırken, genişleyip daralan kaburgalarım, zamanın boşuna ve nedensiz geçtiğini biliyor.

Çoktandır yabancı bir cismin kalbime sürtünmekte olduğunu biliyorum.

Yine de biri çıksa, nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim.
Kederli olduğumda söylenemez zaten. Buna sebepte yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felâket geçirenlerim var.
Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.

Hiç beklemiyordum, birden kadın bana çevirdi bakışını. Tanrım ne büyük bir merak içindeydi bu bakış. Durmadan sormaktaydı. Hayattan ne beklediğimi sormaktaydı…Günü birlik yaşama içinde elde edilebilen sayısız imkanlar kaçırmıştı.

Bu durumda ona bakmak zordu. Huzursuz kımıldayarak ondan kurtulmaya çalıştım. Fakat bakışımı tutmuştu, ondan ayrılamıyordum, tanışmıştık bir kere. Tekrar karşılaştığımız takrirde, sorularını, ikinci kez tekrarladığını bilerek, düşündü mü der gibi, başkalarının öğrenmelerine duyulan güvensizlikle, yine alay ederek tekrarliyacağını düşünüyordum. Fakat umulmadık bir anda başka, herhangi bir şeyle ilgilenmeye başladı… Birden sahipsiz kalmıştım. Bakışım, yere paralel durmak zorunda bulunan, fakat içindeki sertlik süratle yumuşayan bir bakır tel gibi eğiliyordu boyuna. Durumun saçmalığını kavrayıncaya kadar bir an bocaladım. Bu belki de devam edecekti ama, seni hissettim. Evet, bakıyordun, yanılmamıştım…Bunu hissetmemden ne kadar önce başlamıştım bilmiyorum ama, bakışlarımız karşılaşınca kaçtın, önüne döndün…ve dönmen için zamanın vardı. Fakat dönmemiştin. Omuzlarından bana dokunup kaldığını anladım.

Görüyordun, beni hissediyordun.

Ve o zaman başladı.

İste yine bir şey var.

Bakıyordum sana.

Şimdi birşeysin benim için…Varsın.
Fakat bocalıyordum.

Gizlice düşündüğüm, farkedilmesinden korktuğum hakikat sen miydin, yoksa ben, hatırasızlığı, boşluğu, en ucuz şekilde, sırtımdan korkakça, hiç bir teşebbüste bulunmadan birden bire atmak için yine hayal mi kuruyordum.

Dedim ya işte, bocalıyorum.

Yeniden yaşamaya başlamak kolay mı?

Cahit Zarifoğlu / Yaşamak (S.168-174)

Sen türkü yak ben mermi

gökten zembille inen sadece aşktır
ve ölüm daha şık durur bronz bir tende
her daim sıfır kilometre bir gün var önümüzde
gir ve ortalığı karıştır.

ah diyorum, ahı bilir misin sen
dünya dedikleri gömgök bir yatır
nereden bilmiş beni, röntgeni icat eden
otuz yıl yaşadım elde var sıfır.

git ve körünü öldür, bitsin artık nazları
şöförlerin kurşunlaması gibi birtakım tabelaları
iştah kabartan ne varsa iste onları
vurmak, her insana yakışır.

dünya küçük demişlerdi, nerdesin
kuyruğunu bırakması gibi bir kertenkelenin
kim böyle orta yerde bırakır
ve yazmaz birkaç satır.

bana günahtır,
nereye gidersem orası senin yurdun
çünkü aklımdan çıkmıyorsun.

İbrahim Tenekeci

Yedi Beyaz Güvercin

Yedi asır önce
Derin bir vadiden
Yedi beyaz güvercin havalanır
Ve karlarla kaplı
Yüce bir dağın doruğuna doğru kanat çırparlar.
Kuşları temaşa eden yedi adamdan biri
‘Ben yedinci güvercinin kanadında
Siyah bir nokta görüyorum.’
Der.
Bugün
O vadide yaşayan insanlar
Evvel zaman içinde
Karlarla kaplı
Bir dağın doruğuna doğru havalanan
Yedi siyah güvercini
Anlatıp dururlar.

Halil Cibran

Merak Kediyi Öldürür

 

Aşk, merakla başlar.
Sonra koku ve ısrar gelir arkasından.
Kurtulamazsın, sıyrılamazsın
derinliklerden, boğulursun sularda, ay
vururken denize ve boyarken göğü,
gökyüzünün gördüklerini.
Uzaklarda
kalınca birbirini ısıtan eller, kalakalırım,
sarsılırım kendi başıma.

Aşk, merakla başlar.
Sonra koku ve ısrar gelir arkasından.
Kalplerdeki harita, yeniden şekillenir.
(Kalbim sağda şimdi, orda şekillendi.)
Aşk, meşk gerektirir.

İşte böyle.

Seyhan Erözçelik

Ömür Hanım’la Güz Konuşmaları

 

…Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı… ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?

Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?

Yağmur yağıyor Ömür hanım…gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına…Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?

Dönelim…Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır…Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.

Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama… Değil mi yoksa?

Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya…

Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir “ben”e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde…Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?

Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük…Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün,yalnızım… Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki…Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı…Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya…

Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür…Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.

Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz…

Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak…Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde…O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye…Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.

Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su…Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan… dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık…Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de…Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.

Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun
ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?

Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir…Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim mi? Kim ne diyebilir ki?

Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,ben geçtim…Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile… Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?

Şükrü Erbaş
Ankara, Güz/1983

Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

 

Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

(1995)

Şükrü Erbaş