Berceste Mısralar

A‘mâya şerh-i hâsiyyet-i tûtiyâ abes
Belîğ

Âb-ı engûr hum içre durarak bâde olur
Sabrî
Âb-ı pâke ne zarar vakvaka-i kurbağadan
Lâ-edrî
Acı sözler tatlı cânımdan usandırdı beni
Lâ-edrî
Acımaz şer‘ kestiği parmak
Sâbit
Âcizdir iştiyâkımı inhâda nâmeler
Râşid
Âciz-i mahlûkun elinde ne var
Lâ-edrî
Açıl ey gonce-i bâğ-ı letâfet bî-vefâ koptun
Kabûlî
Açtır köpek, ister ki yemek sohbeti olsun!
Sürûrî
Açtırma ehl-i keyfe kutunun kapağını
Kerîmî
Âdem bu bezm-i devr-i dil-ârâya bir gelir
Sabrî
Âdeme kendi ayağı ile devlet gelmez
Seyyid Vehbî
Âdet budur âhirde gelir bezme ekâbir
Lâ-edrî
Âfitâbı göricek zerrede tâkat mı kalır
Âgâh
Âfitâb-ı kadeh etmez Ramazân ayı tulû‘
Fuzûlî
Ağla ey gözlerim ağla ne gelir var ne gider
Lâ-edrî

Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz
Lâ-edrî

Ahbâba değil düşmenine eyle mürüvvet
Lâ-edrî

Ak akçe kara gün için denir meseldir bu
Figânî

Akçe yok borçlulara söz verdim
Veleh

Âkıbet erbâb-ı derdin merg erer imdâdına
Şeyhülislâm Mekkî

Âkıl düşer mi düştüğü zindâna bir dahi
İkbâl

Âkıl isen aşk ile dîvâne ol
Şerîf Paşa-zâde

Âkıl ne şâd olur bu dehrde ne gam çeker
Lâ-edrî

Âkıl olan fırsatı fevt eylemez
Lâ-edrî

Âkıl oldur ki ede düşmenini kendiye dost
İzzet Mollâ

Âkılsan eyle fikrini zikr-i Hudâ’ya sarf
Fıtnat

Akılsız dost düşmenden beterdir
Lâ-edrî

Akîk-i sâf-gevher âb-ı rûyun nâm içün saklar
Râşid

Aklınız ermediği yer vardır
Lâ-edrî

Akreb etmez akrabânın ettiğin
Lâ-edrî

Aldın cevâb-ı ye’si belâlar mübâreki
Lâ-edrî

Âlemde bir çerâğ uyandır ki sönmesin
Şeyhülislâm Yahyâ

Âlemde nîk ü bed kişi hep ektiğin biçer
Lâ-edrî

Âlemin râhatını iste ki râhat bulasın
Haşmet

Alır mısın akîdeyi miski bahâsına
Emrî

Âlimin âlemi yok âlem-i demden gayrı
Câvîd

Allâh ne verir ki kul götürmez
Şeyh Gâlib

Allâh’ı seversen beni söyletme gamım var
Sultân Veled

Amân ey lutfı çok perverdigârım iş sana kaldı
Pertev

Anladım nûş etmeden kim şerbet-i eyyâm tel
Vehbî

Ara zengini ararsan fukarâ şeklinde
Münîb

Arak-âşâma Sakız bâde-keşâna Erdek
Lâ-edrî

Ârif olana besdir işâret
Lâ-edrî

Ârife bir gül yeterse bana yârim gül yeter
Basîrî

Arkası üzre yatıp ehl-i kubûr etti huzûr
İşretî

Artık çekemem yayını ol kaşı kemânın
Râzî

Artık dayandı tîğ-i elem ustuhvânıma
Fezâyî

Arûs-ı vuslata tâlib olan nişân verir
Râşid

Âsumânî bir belâdır âdeme baht-ı siyâh
Ganî

Âşıkın bir bilinmedik nesi var
Lâ-edrî

Âşık-ülfet dil-berin tahsîli tedbîr istemez
Râşid

Âşinâ râz-ı nihânın âşinâdan saklamaz
Fuzûlî

Âşinâya âşinâ bîgâneye bîgâneyiz
Lâ-edrî

Aşk âteşine kim ki yana nârı nûr olur
Çelebî-zâde Âsım

Aşk bir yüktür ki ham olmuş onun altında Kâf
Fuzûlî

Aşkı kûdek-meşrebân bâzîçe-i tıflân sanır
Seyyid Vehbî

Aşkın safâsı yok değil ammâ belâsı çok
Şeyhülislâm Yahyâ

Atarlar taşı elbette dıraht-ı mîve-dâr üzre
Lâ-edrî

Âteş kenârı kış gününün lâle-zârıdır
Vâsıf-ı Enderûnî

Avâtıf-ı küremâya bahâne lâzımdır
Seyyid Vehbî

Ayağı yer mi basar rahş-ı murâda binenin
Lâ-edrî

Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın
Necâtî

Ayağından bu bezmin el çekip dûr olmamız yeğdir
Rüşdî

Ayı gör sonra eyle bayramı
Fasîh Dede

Azîz olmazdı Yûsuf çekmese dâmen Züleyhâ’dan
Râgıb Paşa

Ba‘zı âdem köpeğe oş kediye pis diyemez
Lâ-edrî

Ba‘zı âdem tavrı hicve şâiri mecbûr eder
Recâî-zâde Şefîk

Ba‘zı nâ-pâkin adı Tâhir olur
Vehbî

Bâğ-bân bir gül için bin hâre hıdmet-kâr olur
Lâ-edrî

Bâğ-ı dehrin değmedik biz bir yeşil yaprağına
Veysî

Bahr-ı emel sefînesine nâ-hudâ abes
Fıtnat

Baht olmayınca hüsn-i tabîat neyi müfîd
Râgıb Paşa

Bahti vârûn olanın sa‘yi de meşkûr olmaz
Fehîm-i Atîk

Bakalım âyîne-i devrân ne sûret gösterir
Bâkî

Bakılmaz hâtır-ı ahbâba hîç dil-ber husûsunda
Râgıb Paşa

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Bâkî

Bakmaz esîr-i neş’e meyin dürd ü sâfına
Râşid

Bal tutan parmağın yalar derler
Gazâlî

Balık baştan kokar derler fesâdın başı ma‘lûmdur
Lâ-edrî

Bana bu tîr yine kendi terkeşimdendir
Nâbî

Bana mîrâs-ı pederdir bu züğürtlük bu züğürtlük
Şefîk

Bana yâr olsa yârim âlem ağyâr olsa havf etmem
İzzet Mollâ

Bâr olma sakın kimseye mümkin ise yâr ol
Lâ-edrî

Başa çıkmaz cihân ile gavgâ
İzzet Mollâ

Başını tavlaya bend eyleme mânende-i har
İzzet Mollâ

Behişt oldur mezâkın anda âdem eyleye icrâ
Râgıb Paşa

Ben ârifem hemîşe sözüm ârifânedir
Lâ-edrî

Ben âşıkam hemîşe sözüm âşıkânedir
Fuzûlî

Ben her gece bîdâr-ı elem baht gunûde
Nedîm

Ben perîşânlıkta buldum rağbeti kâkül gibi
Lâ-edrî

Bende ol Hazret-i Mevlâ’ya ki âzâd olasın
İzzet Mollâ

Beni aşk içre Ferhâd eyleyen Şîrîn-zebânındır
Sultân Murâd-ı Sâlis

Beni yahşi mi anlarsın yamanım
Lâ-edrî

Benim işim hele lutf-ı Hudâ’ya kalmıştır
Lâ-edrî

Benim sensin efendim söyle sultânım senin kimdir
Şâkir

Benim, ol başını ortaya koyup yâr diyen
Dîvânî

Berây-ı kârdır da‘vâ-yı ihlâs ettiği halkın
Râşid

Besdir bize müşâhede-i rûy-ı dil-rübâ
Şeyh-zâde Es‘ad

Besdir bu cihâna bir cihân-dâr
Şeyh Gâlib

Beyim ammâ ki sen de pek paşamsın
Vâsıf-ı Enderûnî

Bî-çâre katır müfte satıldı semeriyle
Lâ-edrî

Bîgâne-i merâm kalır âşinâ-yı hırs
Râşid

Bil kadrini vakt-i hoş-güzârın
Lâ-edrî

Bilelim kadrini cennet gibidir İstanbul
Vehbî

Bilemem eyleyecek girye midir hande midir
Nâbî

Bilinir kadr-i abâ mevsim-i bârân olsun
Fâzıl Bey

Bilinir zîver-i efser olacak cevher-i sâf
İzzet Mollâ

Bilinmezmiş safâ-yı vasl-ı yâr ile geçen demler
Fâizî

Bilirler şâirin bir mısra‘-ı ber-cesteden kadrin
Lâ-edrî

Bilmezlik ile ettiğimiz hep hevâ imiş
Lâ-edrî

Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilir
Bâkî

Bîmâr olmaktır iyi bîmâra tîmâr etmeden
Lâ-edrî

Bin ma‘rifet zemânede bir âferînedir
Nâbî

Bir an kaldı mülket-i hüsnün zevâline
İzzet Mollâ

Bir bâde var cihânda anın da humârı var
Lâ-edrî

Bir binâ tâ ki harâb olmaya ma‘mûr olmaz
Fehîm-i Atîk

Bir bunda beni bir dahi mahşerde görürsün
Âşık Ömer

Bir çiçek ile beyim yaz gelmez!
Lâ-edrî

Bir dil-beri görmek ne fenâdır pederiyle
Sâbit

Bir efendi bulmadım devletlü sultânım gibi
Nedîm

Bir gazâ ettin ki hoşnûd eyledin peygamberi
Nef‘î

Bir gonce vardı koklanacak hârı olmasa
İzzet Mollâ

Bir gül açılmadı kendi emelim bâğında
Lâ-edrî

Bir gün aranır elde hemân bir hüner olsun
İzzet Mollâ

Bir gün bulur elbet arayan derdine dermân
İzzet Mollâ

Bir gün olur ki nahl-i ümîdim semer verir
Dürrî

Bir güzel çehrede ân olsa ben anı severim
Nef‘î

Bir kadeh mey kişinin cümle hicâbın götürür
İshâk

Bir neşve kim talebdedir olmaz husûlde
Râgıb Paşa

Bir pâre açıl ey gül-i ra‘nâ niçe bir bû
Lâ-edrî

Bir silke gir ki düşmeyesin intizâmdan
Zihnî

Bir şem‘ kande belirse cem‘ olur pervâneler
Lâ-edrî

Bir şem‘ ki Allâh yaka bir dahi sönmez
Lâ-edrî

Bir vakit biz dahi hem-meclis-i cânâne idik
Nâbî

Bir zerreyim ki lutf umarım âfitâbdan
Lâ-edrî

Bî-renc gelen devletin hîç kadri bilinmez
Lâ-edrî

Biri birisine muhtâcdır a‘lâ ile ednâ
Nâbî

Biri gidip bini gelir oldu belâların
Şeyhülislâm Yahyâ

Biz arz-ı müşkilât edelim sen cevâb ver
Riyâzî

Bize nasîhat eden yâdigârı gördün mü
Sırrî

Bî-zebân söyleşelim var ise bir hâl ehli
Belîğî

Bizi eşek yerine koydu Semerci-zâde
Lâ-edrî

Bizim cem‘iyyetin encâmı perîşânlıktır
Âtıf

Bizim imâm yine bir fesâd kaynatmış
Sâbit

Bizimle dost olamazsan adâvet eyleme bârî
Yahyâ

Böyle eyyâm-ı gamın böyle olur nev-rûzu
Hâletî

Böyle kalırsa tamâm oldu işi gerdûnun
Âlî

Böyle kalmaz koy gönül alsın savursun rûzigâr
Lâ-edrî

Bu bezmin bâde-nûşı mest olur ammâ harâb olmaz
Şeyhülislâm Bahâî

Bu bir özge reviştir âkıl ol dîvâne sansınlar
Şinâsî el-Mevlevî

Bu dünyâdır gehî mâtem gehî sûr
Bâkî

Bu hevânın ötesi yelli yelellâya çıkar
Sâbit

Bu kâr-hânede bilmem neyim benim nem var
Nâbî

Bu lu‘betinde taşlarla döğünme oynayıp satranc
İzzet Mollâ

Bu meclis meclis-i işrâkiyândır güft-gû olmaz
Lâ-edrî

Bu mecliste bizim de deste bir câm almamız vardır
Çelebî-zâde Âsım

Bu mesel meşhûrdur dağlar dayanmaz himmete
Lâ-edrî

Bu mesel meşhûrdur kim dest ber-bâlâ-yı dest
Belîğ

Bu mesel meşhûrdur varın veren âr etmemiş
Kânî

Bu meseldir herkesin gönlünde bir arslan yatur
Ulvî

Bu mudur şart-ı ahd-i yek-rengî
Lâ-edrî

Bu zahm-ı sîne tîr-i emel ber-güzârıdır
Lem‘î

Bugün şâdım ki yâr ağlar benim’çün
Şeyh Mustafâ

Buhârî’den gelir dinler hadîsi tâlib-i ma‘nâ
Lâ-edrî

Bulmaz yemezdir ekseri erbâb-ı iffetin
Âtıf

Bulunmaz bu çemende hârsız gül dâğsız lâle
Sâbir

Bulunmaz dünyede mahrem sakın fâş etme esrârı
Hazret-i Mevlânâ

Bûy-ı fenâ dimâğıma Attâr’dan gelir
Sultân Veled

Bülbül ağlar gül güler âlem temâşâdır gider
Lâ-edrî

Bülbül figâna başladı evvel bahârdır
Şemsî Paşa

Bütün halk-ı cihân câsûs-ı ayb-ı yek-dîgerdir hep
Râşid

Bütün Şîrâzlı Hâfız değildir
İzzet Mollâ

Câme-âlûdeliği ziynetidir bakkâlın
Sâbit

Câmi‘-i köhne-i bî-vakfa cemâat gelmez
Nâbî

Cân gitmeyicek vuslat-ı cânân ele girmez
Lâ-edrî

Cân ü dilden severim ben seni Allâh bilir
Lâ-edrî

Cân-ı alîle nâz-ı etıbbâ da bir maraz
Sâbit

Cayır cayır beni Otlukemîni-zâde yakar
Şeyh Sadrî

Cebr sarf i‘tizâlden yeğdir
İzzet Mollâ

Cedel-kârâna hâmûşî kadar rengîn cevâb olmaz
Râşid

Cefâ-yı âleme sabret safâ murâdın ise
Nâbî

Cennet altında ya üstünde demişler Şâm’ın
Lâ-edrî

Cennet dediğin bizlere mîrâs-ı pederdir
Lâ-edrî

Cihânda devlet eder aybın âdemin mestûr
Râşid

Cihânda görmedik ber-vefk-i dil bir kâm-yâb olmuş
Râgıb Paşa

Cihânda mûcib-i rif‘at efendi himmetidir
Lâ-edrî

Cihânda serv-i dâmen-çîdeliktir eyleyen âzâd
İzzet Mollâ

Cihânda şimdi geçer mûsîkî yerine sükût
Belîğ

Cihânın var mı cây-ı râhati mey-hâneden başka
İzzet Mollâ

Cümle esbâb-ı hüsn tâm vefâdan gayrı
Âtıf

Cümle mansıbda bizi eyledi masraf müflis
Yüsrî

Cümlenin maksûdu bir ammâ rivâyet muhtelif
Sultân Süleymân

Çâre yok böyle imiş hükm-i kazâ
Lâ-edrî

Çarh-ı gaddârın elinden dâd bir feryâd iki
Hayr

Çâr-sû-yı âlemin bir onmadık dellâlıyız
Tulûî

Çekemez biri birin hvâce hakîm
Şefîk

Çeker sonunda gam elbette neş’e-yâb-ı ferih
Râşid

Çekmez humâr-ı gussayı mest-i müdâm olan
Haşmet

Çerâğ etti beni ammâ velîkin yaktı yandırdı
Fethî

Çeşm-i a‘mâya göre leyl ü nehâr ikisi bir
Aynî

Çeşm-i insâf kadar kâmile mîzân olmaz
Tâlib-i Burûsevî

Çıkar ol cübbe vü destârı biraz hiffet bul
Bâkî

Çilesizdir o kaşı yay ile olmaz ülfet
Şeyh Abdî

Çok muzar var menâfii biledir
Tâliî

Çok müselmânı soğuklar eyledi âteş-perest
Lâ-edrî

Çoktan el çektik gülünden hâr-zâr-ı âlemin
Seyyid Vehbî

Çoktur burun ucunda nedâmet akıntısı
Sâbit

Çün kâdî dedin kaziyye ma‘lûm
Lâ-edrî

Da‘vi-i Mansûr ederdi her kişi dâr olmasa
Râgıb Paşa

Dahl eden dînimizi bari müselmân olsa
Lâ-edrî

Damlaya damlaya elbet göl olur
Lâ-edrî

Dâne ümmîdi ile dâma giriftâr olduk
Râşid

Defter-i dîvâna sığmaz söz çıkar dîvâneden
Lâ-edrî

Değil kürsîye vâiz arşa çıksan âdem olmazsın
Sâbit

Değil mi ayn-ı hatâ kıl nigâh hod-bînî
Şeyh-zâde Es‘ad

Dehr içinde hangi gün gördün ki akşam olmaya
Cinânî

Dehre bir piç çıka geldi babası nâ-ma‘lûm
Lâ-edrî

Deliden uslu haber nâle-i zencîr verir
Râgıb Paşa

Dem-i şubâttaki nev-bahâra aldanma
Sâmî

Demişler ibret alsın görmeyen şâhı otağından
Seyyid Vehbî

Derd ehli bilir hâlini ehl-i derdin
İzzet Mollâ

Derd-i derûna sabr ile etmekteyiz devâ
Seyyid Vehbî

Derd-i humâra ister isen çâre bâde iç
Lâ-edrî

Derd-i mahabbet ehl-i dilin yâr-ı gârıdır
Bâkî

Derdimiz ömrümüzden efzûndur
İzzet Mollâ

Derdini söylemeyen hastaya tımâr olmaz
Sâbit

Der-gâh-ı bî-niyâza takarrub baîddir
Sâbit

Devâ âdet olunca sûd-bahş olmaz mücerrebdir
Çelebî-zâde Âsım

Devlet istersen kanâat râhat istersen ölüm
Lâ-edrî

Dîbâçeden olur şerefi nüshanın ayân
Seyyid Vehbî

Dil harîm-i vuslata bir bâbdır ammâ harâb
Fehîm

Dil-bere verdiğimiz dil bedel-i vuslattır
Mücîb

Dil-beri sevmek dilersen akrabâsıyla görüş
Lâ-edrî

Dilersen öldür efendim dilersen et âzâd
Fedâyî

Dil-i vîrânımı yapsan da yıkılsam gitsem
Sâbit

Direng savışır bir dahi bâzâr ele girmez
Lâ-edrî

Dîvâne gönlüm eyleyecek bir yer isterim
Bâkî

Dîvân-ı hüsne çıktı verip arz-ı hâl hat
Sâbit

Dokunma arıya kovana gider
Vak‘a-nüvîs Es‘ad

Donakaldık yazı kış kış ederek geldi şitâ
Şefîk

Duht-ı rez Kâfiye’dir Câmî ile bezme bu şeb
Şefîk

Durur durur deve der hayretinde ehl-i sefer
Sâbit

Duyuldu âleme âhir fısıltı hammâmı
Sürûrî

Dün mektebe geldi bugün üstâd olayım der
Rûhi-i Bağdâdî

Dünyâ ana değmez ki cefâsın çeke âdem
Rûhi-i Bağdâdî

Dünyâ için olmaz dil-i dânâda keder
Râgıb Paşa

Dünyâda derdi gayret-i akrân çeken bilir
Fennî

Dürûğ-ı maslahat-âmîzdir şimdi sadâkatlar
Râşid

Düşen bilmez bu çâh-ı ser-nigûna
İzzet Mollâ

Düşmen-i âgâha tedbîr-i şebîhûn istemez
Sâmî

Düşmen-i nefs ile sulh olma sakın
İzzet Mollâ

Düşmenim de dûr-ı derd-i iftirâk-ı yâr ola
Şeyh-zâde Es‘ad

Düşmenindir görüştüğün ahbâb
Vehbî

Düştükçe safâ eyleyelim sizde ve bizde
Lâ-edrî

Eder ber-geşte sâmân âdemi lu‘b-ı kumâr âhir
Lâ-edrî

Eder insânı giriftâr-ı elem kayd-ı meâş
Râşid

Eder püf-kerde şem‘-i şu‘le-dârı rûzigâr âhir
Lâ-edrî

Eder savt-ı ceres râh-ı hatarda da‘vet-i reh-zen
Râşid

Efendiye olur râci‘ şikâyet ked-hudâsından
Çelebî-zâde Âsım

Eğer maksûd eserse mısra‘-ı ber-ceste kâfîdir
Râgıb Paşa

Ehl-i aşkın kadrini bilmez zemâne dil-beri
Şeyhülislâm Yahyâ

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Nef‘î

Ehl-i dünyâ bekâda nâdim olur
Sâmî

Ehl-i edeble görüş sen de olursun edîb
Vehbî

Ehl-i feyzin eseri kalmasa da nâmı kalır
Râgıb Paşa

Ehl-i günâh lâyık-ı renc ü azâb olur
Mîr Ârif

Ehl-i hünerin kadrini bilmek de hünerdir
Lâ-edrî

Ehl-i kerem mürüvvet eder yer garîbine
Hâletî

El açma kısmetin elbet gelir ayağına
İzzet Mollâ

El eder dâd ü sited biz pür-telâş-ı bî-nisâb
Nesîb

El îd-i ekber eyledi ben mâtem eyledim
Belîğ

Elbette eden bulur belâsın
Nâbî

Elbette öldürende değil suç, ölendedir
Kabûlî

Elde isti‘dâd olunca kâr kendin gösterir
Çelebî-zâde Âsım

Elimizden ne gelir hayr-duâdan gayrı
Fuzûlî

Elinde kimsenin bir pulu yok nerrâddan gayrı
Seyyid Vehbî

Elinle ettiğin hayrı dilinle eyledin zâyi‘
Kefevî Hüseyin Efendi

Enderûn-ı sîneden çıksın çerâğım olsun âh
Rızâ

Ensesinden biliriz hattı gelen mahbûbu
Kınalı-zâde Alî Efendi

Er isen eyleme nâ-mahreme esrârını fâş
Şefîk

Erbâb-ı ayşın ekseri hâne-harâb olur
Hâtifî

Erdiğine erer ermediğine taş atar
Hüseynî

Erenler hâzıra kıldı duâyı
Lâ-edrî

Eşek altun külâh ile gezerse adıdır merkeb
Lâ-edrî

Etme mâ-lâ-yelzemi hîç iltizâm
İzzet Mollâ

Etmez dıraht-ı huşk-nümâdan semer zuhûr
Sâmî

Etmez kerîm olanlar bâb-ı recâyı mesdûd
Lâ-edrî

Evinin hâline bak devlete ta‘rîz eyle
İzzet Mollâ

Evvel kişiye cân gerek andan cihân gerek
Lâ-edrî

Ey âşık-ı mihnet-zede buldukça bunarsın
Şâmî

Ey bana Mecnûn diyen âkıl olaydı kâşkî
Lâ-edrî

Ey gül nazîrin olmaz idi hârın olmasa
Riyâzî

Ey Necâtî sever imiş yıkılan yıkılanı
Necâtî

Ey oğul ümmü habâsettir mey
Vehbî

Ey Rabb-ı çâre-sâz inâyet zamânıdır
Şeyhülislâm Mekkî

Ey sehî-serv-i kerem bâğ-ı cihân durdukça dur
Râzî

Ey şâm-ı hicr hîç seherin yok mudur senin
Çelebî-zâde Âsım

Ezhârı taksîm ettiler gül düştü hârın pâyına
Sâbit

Fâiden yok zararın çok ne bu halka kederin
Lâ-edrî

Fasl-ı sermânın yaparsan sohbet-i helvâsı var
Lâ-edrî

Felek hemân beni mi buldun imtihân edecek
Lâ-edrî

Felekler nerdübânın olsa çıkma evc-i ikbâle
İzzet Mollâ

Felekten gâfil olma hasm-ı erbâb-ı hünerdir ha
İzzet Mollâ

Felekten taşra bir yer varsa vardır anda âsâyiş
İzzet Mollâ

Fenerin yaktı gece İstanbul
Zekî

Fermân-ı şâha cân iledir inkıyâdımız
Lâ-edrî

Feryâd-ı andelîbe sebeb nev-bahârdır
Şeyhülislâm Bahâî

Feyz-i Mevlâ’ya göre nâkıs u kâmil birdir
İzzet Alî Paşa

Fırsatı fevt eyleme el vermiş iken rûzigâr
Lâ-edrî

Fikr etse hâl-i âlemi âdem garîbser
Şeyh Gâlib

Fikr-i âşık olur muhâl-endîş
Sâbit

Fikr-i encâm ser-âgâz-ı umûr etmelidir
Râşid

Fülk-i devlette dahi mümkin ise olma reîs
Vehbî

Fülk-i murâd hep pupa gitmez biraz mola
Belîğ

Galat evlâdır olunca meşhûr
Lâ-edrî

Gam çekme sakın rızk için er-rızku alallâh
Nazmî

Gam zamânında görünmez hîç yârân-ı safâ
Edîbî

Gamdan ölmem korkarım gayret helâk eyler beni
Hvâce Neş’et

Garaz bir bâliş-i râhat bulunmaktır ser altında
Hasan Çelebi

Garaz bir neş’e tahsîl eylemektir bezm-i âlemde
Şeyhülislâm Yahyâ

Garazın cevr ü cefâ ise yeter sultânım
Küfri-i Bahâî

Geçmiş zamân olur ki hayâli cihân değer
Lâ-edrî

Geçti bahârımız bu sene nâfile dirîğ
Fennî

Gedâlar pâdişeh-meşreb gerek şehler gedâ-meşreb
Husrev

Geldi zamân-ı lutf u kerem kıl inâyetin
Bâkî

Gelmek irâdet gitmek icâzet
Lâ-edrî

Gelmez hayâl-i vuslat ile hvâb bir yere
Fasîh Dede

Gerek ağlat gerek güldür efendimsin efendimsin
Münîf

Geri kalanlara bir şey bırakmamış eslâf
Vehbî

Gevher âgûş-ı sadeften dûr olur kıymetlenir
Hâmi-i Âmidî

Giremez kimse efendiyle kulun arasına
Lâ-edrî

Gitti âteş gibi ol meh dona kaldı hamâm
Lâ-edrî

Gitti tûbâ bir yana serv-i dil-ârâ bir yana
Lâ-edrî

Gizli düşmen gibidir bil ki müdâhin ahbâb
Vehbî

Göbeğin kendi keser tıfl-ı yetîm
Fâzıl Bey

Gönül Allâh evidir ana münâfık giremez
Lâ-edrî

Gönül esbâba etmez ilticâ Allâh’tan bulsun
Münîf

Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur
Nev‘î

Gönüldür haste-hâtırlar şikeste bir zamandır bu
Lâ-edrî

Gördün zemâne uymadı sen uy zemâneye
İzzî

Gören cemâlini müştâk u görmeyen müştâk
Hâletî

Görmedim baştan ayağa fitne sultânım gibi
Nevres

Görmedim bir rakîbsiz dil-ber
Çelebî-zâde Âsım

Görsem tahammül eyleyemem bârî görmesem
Vâsıf-ı Enderûnî

Güft-gû hakkımıza meclis-i ahbâbdadır
Haşmet

Gül kime nâz ederdi eğer bülbül olmasa
Lâ-edrî

Gül-i tasvîr-i bahâr olsa da handân olmaz
Râşid

Gül-i ter sonra gelir gül-şene evvel has u hâr
Lâ-edrî

Gülsitândan murâd bir güldür
İzzet Mollâ

Gülü ta‘rîfe ne hâcet, ne çiçektir biliriz
Lâ-edrî

Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar
Tatar Zahmî

Gün yüzün görmeyeli gündüzümüz şâm oldu
İshâk

Hâin evden olunca müşkildir
Sâbit

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âlî
Rûhi-i Bağdâdî

Hak teâlâ gördüğünden kimseyi dûr etmesin
Lâ-edrî

Hakîkat ehlinin olmaz nişânı
Şeyh Mısrî

Hakk’a hak bâtıla bâtıl görünür ârifler
İzzet Mollâ

Hâl-i Mecnûn’u ko lâ yüs’elü ammâ yef‘al
Lâ-edrî

Hâl-i mecrûhu ne bilsin düşmeyenler dâmdan
Sâbit

Hâlime dost değil düşmen-i gaddâr ağlar
Seyyid Vehbî

Hâlini bilmez sığârın hîç kibâr
Şefîk

Halk esîr-i şöhret oldu eylemez im‘ân-ı zât
Râşid

Halka gönül bağlayan sonra peşîmân olur
Sultân Veled

Halkı hicvetme sakın kendini hicv eylersin
İzzet Mollâ

Halkı râhatsız eden kimsede râhat mı kalır
Nâbî

Halkın safâ-yı vakti geçen demlerindedir
Kâmi-yi Edirnevî

Hamyâzesin o kaşı kemânın çeken bilir
Lâ-edrî

Hâne ta‘mîri ile kendimi vîrân ettim
Seyyid Vehbî

Hânenin lâzım olan sâhibidir
Lâ-edrî

Hangi birin söyleyim bin türlü derdim var benim
Sâatî

Harâb oldu gönül yâ Rab evindir anı ta‘mîr et
İzzet Mollâ

Harâb oldu o âbâd gördüğün gönlüm
Hayâlî

Hased bir ma‘nevî ta‘rîzdir eltâf-ı Mevlâ’ya
İzzet Mollâ

Hasmı iskât ederim ben de er oğlu er isem
Lâ-edrî

Hâtır-ı dost için zahmet-i düşmen çekerim
Râgıb Paşa

Hayli müşkildir kişi terk eylemek mu‘tâdını
Lâ-edrî

Hayret-ender-hayrete Neş’et Süleymân koymuş ad
Neş’et

Hazân erişti bahârın yerinde yeller eser
Hasan Çelebi

Hazer et sûret-i haktan görünen bâtıldan
Lâ-edrî

Hazm etmedik safâmızı, bulduk belâmızı
Lâ-edrî

Hazz eylemez erbâb-ı kesel seyr ü seferden
Râşid

Hedefden tîrin istirdâdı temrensizliğindendir
Lâ-edrî

Helvâsı koktu haste-i renc-i mahabbetin
Sâbit

Hemân ayn-ı Muhammed’le Alî’dir Şems ü Mevlânâ
Râmiz Bey

Hemân kazâya rızâdır bu bâbda çâre
Nef‘î

Hem-cinsidir biri birinin kıymetin bilen
İzzet Bey

Hem-dem bulunur yâr-ı vefâ-dâr ele girmez
Lâ-edrî

Hep çekticeğim kendi cezâ-yı amelimdir
Lâ-edrî

Hep çektiğim cihânda tabîat belâsıdır
Fâzıl

Her Alî Haydar değil her seyfe denmez zülfikâr
İzzet Mollâ

Her derde bir devâ var anı bulmadır hüner
Şeyh-zâde Es‘ad

Her kande olsa kanlıyı elbette kan tutar
Fuzûlî

Her kişi çektiğin bilir şâhım
Sinnî

Her metâın bir revâcı var bu bender-gâhda
Râgıb Paşa

Her nesnenin çekirdeği çıktı zemânede
Muhîtî

Her neş’enin elbette humârın çeker insân
Ârif

Her renge boyan da renk verme
Şeyh Gâlib

Her vakte bir bahâne bulur bî-namâz olan
Lâ-edrî

Her zamân bir türlü hicrân gösterir devrân bana
Lâ-edrî

Her zamân dest-i dile dâmen-i fırsat girmez
Lâ-edrî

Herkesin alış verîşi başkadır
Recâî-zâde Şefîk

Herkesin bir derdi vardır âsiyâbînin de âb
Lâ-edrî

Herkesin hâlini Allâh bilir
Lâ-edrî

Herkesin rif‘ati bir yüzden olur sûret-yâb
Nâbî

Herkesin uygun olur zâtına elbette sıfât
Belîğ

Hesâb-ı ömr elbet cân-güdâz-ı ehl-i dünyâdır
Râşid

Hevâ-yı nefsine uyma bizim imâm gibi
Sâbit

Hevâ-yı saltanat düşmez gedâya
Lâ-edrî

Hırsız âhir kâle-i cismin asar dükkânına
İzzet Mollâ

Hîç bu dünyâda aceb biz de huzûr ettik mi
Seyyid Vehbî

Hîç yoktan hele darlık yeğdir
Lâ-edrî

Hikmet-i Hâlık’ı bilmez mahlûk
Vehbî

Hilâf-ı cins ile ülfet belâ değil de nedir
Râşid

Hilâf-ı meşrebimdir derd-i ser vermek ahibbâya
Lâ-edrî

Hîle ile iş gören mihnet ile cân verir
Neylî

Himmet-i merdân ile âsân olur her müşkil iş
Bâkî

Himye lâzımdır ne rütbe olsa da rüşvet lezîz
Seyyid Vehbî

Hudâ eksikliğin göstermesin ol mâh-ı tâbânın
Sâî

Hudâ Kâdir’dir eyler seng-i hârâdan güher peydâ
Atîk-ı Hüdâyî

Husûl-i kâma tevakkuf gerek zamânına dek
Lâ-edrî

Hüner oldur sana zehr olana sen tiryâk ol
Sâbit

Hüsni gazâ eylemeğe hatt-ı hümâyûn geldi
Seyyid Vehbî

Hüsn-i hatm oldu beyim mushaf-ı ruhsârında
Râgıb

Hüsn-i hulk âdeme ser-mâye-i âsâyiş olur
Lâ-edrî

Hüsn-i tedbîr ile mey bir dahi engûr olmaz
Fehîm-i Atîk

Hüsnün ne kadarsa o kadar nâz eyle
Lâ-edrî

Hvân-ı atiyyeden bana mâ-fiş nevâl-i îd
Sâbit

Hvân-ı visâle kalmadı evvelki iştihâ
Lâ-edrî

İcrâ-yı sünnet etmeyerek terk olundu farz
Belîğ

İhtiyâr elde değil neyleyeyim sultânım
Lâ-edrî

İhtiyât et dostunu düşmen bilip
İzzet Mollâ

İkrârımıza ser veririz ahde kavîyiz
Şeyh Gâlib

İlm ü irfân sâhibin eyler azîz
Vehbî

İlm-i ihfâ ketm-i esrâr etmedir
İzzet Mollâ

İltifât âyînedir sûret-i isti‘dâda
Nâbî

İmâm Kuds’e gidelden şaşırdı kıblesini
Şefîk

İnanırsan kitâbdır her berg
İzzet Mollâ

İnsâfı bırakmamaktır insâf
İzzet Mollâ

İnsân odur ki âyîne-veş kalbi sâf ola
Bâkî

İntikâm alma da kâm almaktır
Vehbî

İntizâr üzre olur sâim olan akşâma
Belîğ-i Burûsevî

İstemez doğru giden menzil-i maksûda delîl
İzzet Mollâ

İstikâmettir menâr-ı câmii hak-gû eden
İzzet Mollâ

İşârâtı bedeldir güft-ü-gûya merdüm-i lâlin
Sâmî

İşte meydân işte er merdim diyen gelsin beru
Celîlî

İşte meydân-ı suhan gitmeyelim Şîrâz’a
Lâ-edrî

İtin ayağını taştan mı esirger âdem
Sürûrî

İzzet-i mihmân için tezyîn eder beytin kerîm
Lâ-edrî

İzzetin kadrini idrâke sebeb zillettir
Nâbî

Ka‘r-ı çâhı meh-i Ken‘ân rasad-ı câh bilir
Nevres

Kâbil-i şâkird olan üstâd olur
Lâ-edrî

Kâbil-i şâkird olan üstâd olur üstâddan
Lâ-edrî

Kâbiliyyettir husûl-ı matlabın ser-mâyesi
Çelebî-zâde Âsım

Kaçmadan el mi değer kovmaya
Fâzıl Bey

Kâfirin hem zindesi hem mürdesi murdâr olur
Sâbit

Kâlâ-yı hüner şimdi harîdârını buldu
Lâ-edrî

Kâle hırsızlık ola vay başına dellâlin
Sâbit

Kalınsa aç Ramazânda oruç yenir bî-şek
Şefîk

Kalmadı görmediğim âlemde
Vehbî

Kalmadı kimse bana yâr Hudâ’dan gayrı
Fuzûlî

Kalmaz sabâya ettiği bu rûzigârdır
Ahmed Paşa

Kâmil hatâ eder ki anı câhil eylemez
Şeyh Gâlib

Kanâat eylemektir çâre aza
Lâ-edrî

Kanâat kenz-i lâ-yefnâ ile tefsîr olunmuştur
Râşid

Kande varsa âşık-ı bî-çâre cânânın arar
Nahîfî

Kânını terk etmese bulmaz cevâhir kıymetin
İzzet Mollâ

Kâr-ı evvelde kişi âkıbet-endîş gerek
Lâ-edrî

Kâr-ı takdîre nedir çâre rızâdan gayrı
Râşid

Karînin Hâtem-i Tayy olsa arz-ı ihtiyâc etme
Lâ-edrî

Karz mikrâz-ı mahabbet idügin kat‘î bil
Vehbî

Kâşâne-i vücûdda bir emcümen cihân
Bahrî

Kays âkıl idi dîvâneye Mecnûn dediler
Râşid

Kazâya kimseler râzî değildir râzıyız derler
İzzet Mollâ

Kec-tîr rahne-âver-i şast-ı kemân olur
Râşid

Kelâmından olur ma‘lûm kişinin kendi mikdârı
Hazret-i Mevlânâ

Kelle sağ olsun cihânda bir külâh eksik değil
Lâ-edrî

Kem söz ile kalp akçe yine sâhibinindir
Lâ-edrî

Kemâl-i cehl ile da‘vâ-yı irfân eylemek olmaz
Fuzûlî

Kem-mâyeden eyler ne kim eylerse zuhûr
Râgıb Paşa

Kenâr-ı cûy-ı firâvânda hafr-ı çâh abes
Sâmî

Kenârın dil-beri nâzik de olsa nâzenîn olmaz
Nâbî

Kendi aybın bilmedir ancak hüner
İzzet Mollâ

Kerem güvâh-ı nesebdir kibâr-zâdeliğe
Seyyid Vehbî

Kerem-kâr olmadıksa çok kerîm-i kâm-rân gördük
Seyyid Vehbî

Keremsizden kerem ummak hatâdır
Lâ-edrî

Kesb-i maârif eyleye gör kâr vaktidir
Vâsık

Keştîye bâr-ı girânı bâis-i temkîn olur
Râgıb Paşa

Kırıldı kendi Gevrek-zâde gülmekten hoş-âb yerken
Lutfî

Kıssadan hisse alır âkıllar
Lâ-edrî

Kim bakar rûy-ı Züleyhâ’ya dururken Yûsuf
Vehbî

Kim halâs olmuş cihânda olmadan cândan halâs
İzzet Mollâ

Kim i‘timâd eder müflisin tekeffülüne
Seyyid Vehbî

Kim ki hıdmet-kâr alır ma‘nîde hıdmet-kâr olur
İzzet Mollâ

Kimi der ki öldür öldür kimi der ki kıyma kıyma
Lâ-edrî

Kimi söyletsen olur bülbül-i gül-zâr-ı hulûs
Haşmet

Kimse aç kalmaz cihânda bilse ni‘met kadrini
İzzet Mollâ

Kimse hâil olamaz iki gönül bir olıcak
Kabûlî

Kimse ibâdet etmez idi cennet olmasa
Nâbî

Kimse kâm almış değil yâ kâm-ı âlem kimdedir
İzzet Mollâ

Kimseden havf eylemez Allâh’tan havf eyleyen
İzzet Mollâ

Kimsenin yok medhali ben kendim ettim kendime
Lâ-edrî

Kîmyâ destindeki sîm ü zeri hıfz etmedir
İzzet Mollâ

Kîmyâ fazl ü hünerdir var ise dünyâda
Vehbî

Kişi hem-cinsten âzürde olmak âdet olmuştur
Râşid

Kişi noksânını bilmek kadar irfân olmaz
Tâlib-i Burûsevî

Kişi yaktığı çerâğ üstüne pervâne gerek
Veysî

Kizbi izhârda çok medhali vardır kasemin
Râşid

Ko ne derlerse desinler tuta gör yâr eteğin
Lâ-edrî

Kul günâh eylemese afva mukârin olamaz
Haşmet

Kul olam kime senin gibi efendim var iken
Basîrî

Kul olma der-gehinde Mısr’a sultân olmadan yeğdir
Sânî

Kuldan hatâ efendiden elbet atâ gerek
Mîr Ârif

Kuş gibi âdemi pâ-beste eder dâm-ı tama‘
Râşid

Kutb anladığım merkez-i gaflette imiş vâh
Lâ-edrî

Kutb-ı âlemsin efendim lutf edip himmet buyur
Lâ-edrî

Kuvvet-i tâlie bak istemez isti‘dâdı
İzzet Alî Paşa

Küçüksu şimdi letâfette bir içim sudur
Lâ-edrî

Kürkü içten giyer eyyâm-ı şitâda ahbâb
Hazîne-dâr İzzet

Küstüm sana ben nâfile yalvarma barışmam
Vâsıf-ı Enderûnî

Küşâd-ı gonce-i dil kaldı bir bahâra dahi
Zamîrî

Küttâba kalem şâire güftâr verilmiş
Râkım

La‘net şarâba, sâkîye, pîr-i muğâna da
Sâbit

Lâlin hemîşe rağbeti merd-i hamûşadır
Râşid

Lenger-endâz-ı ikâmet minderinden bellidir
Lâ-edrî

Lutf-ı suhan nezâket-i tab‘a nümûnedir
Sâmî

Ma‘bed-i Leylî’de zincîr-i cünûn tesbîhtir
Vecdî

Mâ-beyn mahsûlü derler böyle vakte tâkye kap
Lâ-edrî

Mâ-cerâmız bizim ey dil dahi çok su götürür
Lâ-edrî

Mâ-cerâyı ana ben şimdi demem sonra duyar
Lâ-edrî

Mahabbet bir belâ şeydir giriftâr olmayan bilmez
Hilmî

Mahabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
İzzet Mollâ

Mâh-ı tâbânsın Hudâ eksikliğin göstermesin
Cemâlî

Mâil-i âl-i Resûl’üm severim sâdâtı
Lâ-edrî

Makâm-ı râsta vermez halel kec-bîni-i ney-zen
Nâbî

Maksûd hâk-i pâye hemân bir vesîledir
Lâ-edrî

Maksûd hâk-i pâyine bir intisâbdır
İsmetî

Maksûdunu sa‘y eyle tarîkinde bulunca
Emînâ

Mâlını ihrâk bi’n-nâr etmedir keyf-i duhân
İzzet Mollâ

Mânend-i âsiyâ dönerim kısmet ardına
Lâ-edrî

Mansıb elin kazâsı benim gayreti senin
Lâ-edrî

Maraz-ı aşka ilâc eyleyemez Eflâtûn
Lâ-edrî

Mâr-ı sermâ-dîdeye Tanrı güneş göstermesin
Şehrî

Maslahat olmasına bir âhûcük lâzım imiş
Şefîk

Matlûba nâil olmak istersen eyle ilhâh
Aynî

Meâl-i mihr ü mahabbet visâl-i yâre çıkar
Mîr Ârif

Meclis-i âleme dil-germ gelen serd gider
Lâ-edrî

Meclisinde söyletirsen söz de var söyler de var
Lâ-edrî

Mecnûn-ı melâmet-zede en a‘kalımızdır
Rûhi-yi Bağdâdî

Mecnûnluğum fart-ı zekânın eseridir
Zîver

Meded Allâh meded et bana imdâd meded
İzzet Bey

Mekr-i düşmenden sakın olma emîn
Lâ-edrî

Melhûzu kimin oldu zuhûrâta muvâfık
Haşmet

Merd isen sen de karış gavgâya
Lâ-edrî

Merd olan girmez Bedî‘ ü Kâsım’ın gavgâsına
İzzet Mollâ

Merd-i meydân-ı hüner ma‘lûm olur rûz-ı mesâf
Râgıb Paşa

Merdûd ise de şeytân Allâh kapısındandır
İzzet Mollâ

Meseldir dînsizin elbet gelir hakkından îmânsız
Lâ-edrî

Mesleki rind olana kûşe-i mey-hâne gerek
İshâk

Mestim ammâ şarâb-ı aşk ile mest
Çelebî-zâde Âsım

Meşhûr meseldir âşıkı çok nâz usandırır
Fennî

Meşrebimdir gelene git diyemem gidene gel
Lâ-edrî

Metâ‘-ı himmete endâze olmaz
Gazâlî

Metâ‘-ı ma‘rifet geldi revâcın bulduğu demler
Bâkî

Metâ‘-ı râzımı dellâle verdim ben lisânımla
Lâ-edrî

Mevcûda ne hâcet istihâre
Şeyh Gâlib

Mevkûftur müsâade-i rûzigâra kâr
Lâ-edrî

Mey içip mahbûb sevmekten ibârettir cihân
İzzet Mollâ

Mey içmek mûris-i gamdır safâ-yı hâtır olmazsa
Belîğ-i Burûsevî

Meydân-ı fazlı kapladı sâhib-imâmeler
Râşid

Mey-hâne bir kapanmayacak âsitânedir
Hâkim Vak‘a-nüvîs

Mihmân-ı Hudâ’dır gurebâ hvân-ı cihâna
İzzet Mollâ

Mîve-i bâğ-ı emel gâh olur gâh olmaz
Hâletî

Mîvesi tâze nihâlin olmaz
Lâ-edrî

Miyân-ı râst-gûyân-ı mahabbette yemîn olmaz
Tâlib-i Burûsevî

Mîzâna ur görüştüğün ahbâbı dâimâ
Nevres

Muhibb-i sâdıkı yeğdir kişinin akrabâsından
Lâ-edrî

Muhkem oldu şâirin beyti gibi kâşânemiz
Şefîk

Mukadderât-ı İlâhî gelir zuhûr eyler
Lâ-edrî

Mü’minlerin ya illeti olur ya kılleti
Seyyid Vehbî

Mübtelâsı çok olur dil-ber-i şehr-âşûbun
Lâ-edrî

Müdârâdır medâr-ı gerdiş-i çarh
İzzet Mollâ

Müddet-i devr-i felek bir demdir âdem bir nefes
Bâkî

Müflis olandan akça taleb eylemek abes
Aynî

Mükâfât iktizâsınca cezâ cins-i ameldendir
Râgıb Paşa

Mülk-i cezâda gâlib olur za‘f kuvvete
Nesîb

Müselmânsın nedir ağzında bu küfre yakın elfâz
Sâbit

Müşterî yok nice bir bekleyelim bâzârı
Fuzûlî

N’ola murâdına ermezse merdüm-i hod-râ
Vak‘a-nüvîs Es‘ad

Nâ-dân komaz ki merdüm-i dânâ huzûr ede
Bâkî

Nahl-ı emelde bâr-ı merâm olmadan çürür
Haşmet

Nâ-hudâ Nûh olursa binilir keştîye
İzzet Mollâ

Nâ-hudâdır kurtaran gird-âbdan keştîsini
Râşid

Nâil-i sûd olamaz fikr-i ziyân etse kişi
Lâ-edrî

Nâil-i sûd olamaz olmasa sâil küstâh
Râşid

Nakd-i ömrüm masraf-ı eyyâm-ı hicrân oldu hep
Âtıf

Nakş ü nigâr hâneyi ma‘mûr gösterir
Mîr Ârif

Nâ-merde değil merde Hudâ etmeye muhtâc
Lâ-edrî

Nâ-mübârek kademi Nîl ü Fırât’ı kurutur
Âgâh

Nasîhat ana kâr etmez hemân Allâh’tan bulsun
Fennî

Ne arar var ne sorar hâl-i dil-i nâlânı
Lâ-edrî

Ne arasan bulunur derde devâdan gayrı
Râgıb Paşa

Ne çekersem çekerim sahte vakârı çekemem
Lâ-edrî

Ne ederse kişiye gayret-i akrân eyler
Lâ-edrî

Ne kadar bilmez ise halk hüner-mendi tanır
Gâlib

Ne kârı başa çıkardım ne belli bî-kârım
Sultân Dîvânî

Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr
Lâ-edrî

Ne koz kırdık gidip Fındıklı’ya ol beste-lebsiz biz
Şâkir

Ne rütbe mün‘im olsa âdem eyler armağândan haz
Râşid

Ne sen kimseden incin ne senden kimse incinsin
Lâ-edrî

Ne yer içerdin aceb olmasa kebâb ü şarâb
Tâlib-i Burûsevî

Ne zahm-horde-i mâr ol ne ara tiryâkı
Sâbit

Ne’yleyim yaptığını ba‘de harâbi’l-Basra
Lâ-edrî

Nefs ü hevâ dedikleri kollukla beklenir
Lâ-edrî

Nevâl-i ârzû meydâna geldi iştihâ gitti
Lâ-edrî

Neyden biliriz sûz-ı mahabbet neye derler
Râgıb Paşa

Nîk ü bed çâre nedir böyle zuhûr eylemişiz
Râmî Paşa

Nîm sun peymâneyi sâkî tamâm ettin beni
Nedîm

Niyetim çok hele çıksın ramazân
Şâmî

Noksâna nazar eyleyen ahbâb değildir
Haşmet

Nûr-ı aynım seni gözden geçirir ehl-i nazar
Fâzıl Bey

Nûr-ı tevbe ile olur zulmet-i isyân rûşen
Lâ-edrî

Odaya gel behey âfet sana derdim dökeyim
Lâ-edrî

Okutur gidene rahmet gelen elbet derler
Şefîk

Ol Yûsufuz ki ismetimizdir günâhımız
Âtıf

Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
Râsıh

Olan şeb zinde-dâr eyler sabâh-ı haşrde ârâm
Çelebî-zâde Âsım

Olayım kayddan âzâde diyen kayda düşer
Râgıb Paşa

Olma bir nokta için ehl-i şikem cîm gibi
Lâ-edrî

Olma zen gibi mukîm-i hâne
Lâ-edrî

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Sultân Süleymân

Olmayınca hasta kadrin bilmez âdem sıhhatin
Fıtnat Hanım

Olmaz bir âsmân iki hurşîde cilve-gâh
Ünsî

Olmaz cihânda kimse azîz olmadan zelîl
Nâbî

Olmaz eltâf-ı İlâhiyyeye isyân mâni‘
Râşid

Olmaz şarâb-ı sâgar-ı şâdî humârsız
Lâ-edrî

Olur bir gün müsâid rûzigâr ammâ zamân ister
Rüşdî

Olur idbârı ba‘zın ba‘zının ikbâline bâis
Lâ-edrî

Olur ikbâli ba‘zın ba‘zının idbârına bâis
Belîğ

Olur zinâ yokuşunda çocuk mahalle piçi
Sürûrî

Öküz damı gibi yaktı Tosun Paşa donanmayı
Lâ-edrî

Ölümden gayriye hep çâre vardır
Lâ-edrî

Ölümü görmeyicek sıtmaya kâil olmaz
Sürûrî

Ömrüm içre kimseye bâr olmadım olmam yine
Pertev Vak‘a-nüvîs

Ömrüm tükendi firkat-i cânân tükenmedi
Sâkıb

Öyle Mecnûn olacak hüsnüne Leylâ yoktur
Râşid

Pâdişâhlar mülkünü elbette vîrân istemez
Lâ-edrî

Pâdişâhsın ettiğin kânûn olur
Bâkî

Pâdişeh kande ise bendeleri anda olur
Lâ-edrî

Pâkî-i dâmenin bâisi kûtehliğidir
Râgıb Paşa

Peder hakkın sayar âlemde bir evlâd mı kaldı
Kânî

Pek incelendi rişte-i ülfet zemânede
İzzet Mollâ

Per yakar pervâneyi toprakla sîmîn şem‘-dan
İzzet Mollâ

Perîşân olduğum halkı perîşân ettiğimdendir
Fuzûlî

Perîşân-hâtırın hâlin perîşân olmayan bilmez
Sehâbî

Perîşânlık nizâm-ı hâl kaydından zuhûr eyler
Çelebî-zâde Âsım

Pîrâne-hevâ asâsız olmaz
Lâ-edrî

Pîr-i muğânda ister idim himmet istesem
Tıflî

Pîrlikte âteş-i fakrın olur te’sîri saht
Çelebî-zâde Âsım

Râz-ı pinhânını ihvânına da eyleme fâş
Vehbî

Reh-zeni hâr olanın dâmeni ber-çîde gerek
Nedîm

Rızk tahsîline elbette hayâ mâni‘dir
Râşid

Ricânın da ucunda rüşvet ister olmağa nâfiz
Lâ-edrî

Rind-i mahmûrun olur çâresi encâmda câm
Çelebî-zâde Âsım

Rûşen görünür her kişiye kendi mahalli
Lâ-edrî

Rûz-ı rûşen rûy-ı yâri gördüğün gündür senin
Vak‘a-nüvîs Es‘ad

Rûzigârın önüne düşmeyen âdem yorulur
Lâ-edrî

Sa‘y-i temâmla kişi âlemde kâm alır
Lâ-edrî

Sabrı güç çâresi güç derde giriftâr oldum
Hvâce Neş’et

Sadâkat arz ederken merd-i ebleh töhmetin söyler
Lâ-edrî

Safâ geçerken ânı kâr sanmak oldu cünûn
Şeyh-zâde Es‘ad

Safâ-yı hâtır ancak bâdede sâgarda kalmıştır
Râmî Paşa

Safâ-yı hâtırı yâ Rab bana kefâf eyle
Şeyh-zâde Es‘ad

Safâ-yı neş’etini isteyen ehl-i dili bulsun
Vak‘a-nüvîs Es‘ad

Sâfî şarâb kendini sâgarda gösterir
Gavsî Dede

Sağ gözü eylemeye sol göze Allâh muhtaç
Vehbî

Sahbâ halâl-zâdedir ammâ harâmdır
İzzet Mollâ

Sâile akçe yerine verilir şimdi selâm
Recâî-zâde Müşfik

Sakal başı dağıtır gîsuvân-ı dil-bere tûğ
Sâbit

Sakın keyfiyyetin ser-mest-i devlet dinlemez açma
Lâ-edrî

Sakın zındîk ile ehl-i taassubdan karîb olma
Şeyh-zâde Es‘ad

Sâl-i nev geldi gamı sâl-i atîkın kaldı
Şefîk

Saltanat adl ile olur pây-dâr
Lâ-edrî

Saltanat dedikleri ancak cihân gavgâsıdır
Sultân Süleymân

Sana âkıl deyü vasf eylemedim Mecnûn’u
Lâ-edrî

Sana şeftali gerek bana cânım kaysı
Lâ-edrî

Sârîdir efendisine gavgâ-yı tevâbi‘
Lâ-edrî

Savâb böyle mahalde hatâ değil de nedir
Râşid

Savulun bîçâreler çün kaldı dîvân erteye
Lâ-edrî

Sayısız mâlı olanlar da kalır sıfrü’l-yed
Vehbî

Sebeb-i rif‘at olur ilm ü edeb
Vehbî

Sebû-yı hâtırım kırdın sen artık desti kırmazsın
Lâ-edrî

Sefer sen eyledin ammâ beni garîb ettin
Lâ-edrî

Sehâda sikkeyi mermerde kazdı bir Hâtem
Seyyid Vehbî

Senden ednâya bakıp da şükr et
Lâ-edrî

Sengde muzmer olan âteşe âb etmez eser
Râşid

Seng-i ta‘n-ı cühelâ hep ulemâya dokunur
Vahîd

Seni şimden geru ey gözleri âhû yâhû
Rüşdî

Seni zemm eyleyeni medh ile kıl şermende
Rûhi-yi Bağdâdî

Senin ey hvâce cezâ-yı amelindir çeke git
Belîğ

Ser vermek olur sırrı ayân eylemek olmaz
Lâ-edrî

Serd oldu havâlar koyuna gel kuzucağım
Nedîm

Serdi-i bezm-i edeb hande-i bî-câdandır
Sâmî

Ser-mâye-i hasâret imiş kâr sandığım
Çelebî-zâde Âsım

Seyyidü’l-ahkâmdır sulh u salâh
Lâ-edrî

Sezâ-yı bezm-i yâr olmaklığa âdemde baht ister
Nâbî

Sıhhatin kadrini bîmâr bilir
Lâ-edrî

Sınf-ı esnâfda yoktur insâf
Vehbî

Sıra saydıkça gelir şeyhe vukûf-ı adedî
İzzet Mollâ

Sîne-i şeytânda cevher-i îmân galat
Şeyh Gâlib

Sipihre çıkma kolaydır Mesîh olmak güç
İzzet Mollâ

Siyeh-rûz-ı mahabbet nemle kalkar câme-hvâbından
Hulkî

Soğuk geçerse araktır ilâc terleye gör
Sâbit

Sohbet-i ehl-i nifâka bakma gavgâdır garaz
Râşid

Söyleme ol sözü kim eyleyesin sonra hicâb
Lâ-edrî

Söyleyenler maddeyi bilmez bilenler söylemez
Şeyhülislâm Yahyâ

Söz bir Cenâb-ı Hâlık-ı kevn ü mekân bir
Nesîb

Su bulunmazsa zarûrette teyemmüm câiz
Gubârî

Sû-be-sû zevk-i kenâr âlem-i âba mahsûs
Haşmet

Sulh olmaz ise kabza-i şemşîr elimizde
Lâ-edrî

Suyu bardakta demişler gemiyi duvarda
Yetîm

Sûz olunca sözde eyler âb seng-i hâreyi
Tâlib-i Burûsevî

Sûz-ı dil-ber çâresiz âteş bıraktı cânıma
Hulûs Dede

Sükût-ı sûfi-i har mûsîkî yerine geçer
Necîb Suyolcu-zâde

Sükûtum sanma aczimden zebân-dânsızlığımdandır
Nâbî

Sükûtun merd-i dânâ hasmını ilzâm için saklar
Râşid

Süleymân yâd olundukça bile mezkûr olur mûru
Bâkî

Süleymân-câh olursan rûzgâra i‘timâd etme
İzzet Mollâ

Süpürür vakf-ı şerîfi kayyım
Sâbit

Sürûr-ı bî-meâl-i âlemin encâmı mâtemdir
Râşid

Şâhinim bâde-i nahvetle çakır keyf olmuş
Râşid

Şâm-ı firâkın âhiri subh-ı visâldir
Bâkî

Şarâb-ı köhne var ammâ ki eski âlem yok
Seyyid Vehbî

Şeb-tâba kıl nazar o da hâlince yanmada
Naîm Tezkireci-zâde

Şecâat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler
Râgıb Paşa

Şem‘in ziyâsı var velî hurşîd ammâ başkadır
İzzet

Şeref-i nesl ile fahr etme eğer âdem isen
Vâlihî

Şeyh uçmaz fukarâsı uçurur
Lâ-edrî

Şeyh-i kâmil mürîdden bilinir
İzzet Mollâ

Şifâsı olmayan bîmâra sıhhattir helâk olmak
Fâmî

Şikâyet çok felekten söylesem ta‘bîr müşkildir
Tâlib-i Burûsevî

Şikâyet-resmdir elbette herkes rûzigârından
Tâlib-i Burûsevî

Şikâyettir cevâbı, her kime dersen “Nedir hâlin?”
Râşid

Şimden geru hemân bize lâzım olan duâ
Sâmî

Şimdi medh ü gazele câize tahsîn oldu
Belîğ

Şimdi sanem misâli perestiş kuruşadır
Lâ-edrî

Şimdi zarâfet oldu sefâhet dedikleri
Âlî

Şu benim harâb gönlüm acabâ olur mu âbâd
Nihâd

Şûh-meşreb gezer elden ele peymâne gibi
İzzet Mollâ

Şükr-i ni‘met o da bir ni‘mettir
İzzet Mollâ

Tâ vakti gelmeyince umûr eylemez zuhûr
Nâbî

Tabîb-i hâzıkı bul da ilâcı sonra ara
İzzet Mollâ

Tahrîse sebebdir mey-i gül-fâma yasaklar
Nâbî

Tahsîl-i kemâlât kem âlâtla olmaz
Lâ-edrî

Takdîr-i Hudâ kuvvet-i bâzû ile dönmez
Lâ-edrî

Tâlii yâr olanın yâri bakar yâresine
İzzet Mollâ

Tama‘ erbâbı nakdin müflis-i nâ-kâm için sakla
Çelebî-zâde Âsım

Tasarruf-ı şeh-i kişver-güşâ sipâh iledir
Râşid

Tâvûs-ı nâle-kârı görüp terk-i zîver et
Sâmî

Tâze şâhın yine kendüye olur meyvesi bâr
Hâtemî

Te’sîri bende zıddına düştü devâların
Nevres

Tecellîsin tecellîsin bilen abdâla aşk olsun
Lâ-edrî

Tecellî-yi füyûzât-ı sabâha hvâb olur mâni‘
Aynî

Tedbîrde noksân eyleyip takdîre bühtân eyleme
Lâ-edrî

Tek şişte bulunsun da ko hınzır eti olsun
Sürûrî

Terk-i râhat et ki râhat andadır
İzzet Mollâ

Teslîmdir muârazanın seyf-i sârimi
İzzet Mollâ

Tıfl-ı endek-sâlenin dil-dâdesi rüsvây olur
Râgıb Paşa

Tîğ ol velîk çıkma mahalsiz niyâmdan
Zihnî

Tîz-reftâr olanın pâyına dâmen dolaşır
Hâtemî

Tûl-ı emelde kaldı gönül zülf-i yâr ile
Lâ-edrî

Tutalım cennet imiş âdem yok
Şehrî

Tüketti şeyh kerâmeti ucuz sanarak
İzzet Mollâ

Uğradık sultânıma dün hâk-i pâye kalmadık
Lâ-edrî

Umûr, vaktine merhûn kelâmına muhtâc
Lâ-edrî

Unutma âşinâlık resmini geh bizi yâd et
Lâ-edrî

Unuturlar seni bî-çâre hemân ölmeyegör
Yahyâ

Usûl-i nağme-i bezm-i zemâne oldu sakîl
Sırrî

Uyduran masrafın îrâdına çekmez zahmet
Hazîne-dâr İzzet

Uykudan sonra görülür rü’yâ
Lâ-edrî

Ümîdi kes ki emelden elem bozuntusudur
Lâ-edrî

Ümîd-i lutf olunan yerde imtinân çekilir
Râşid

Ümîdim zevrakın çektim kenâra her çi bâdâ bâd
Lâ-edrî

Vakt elverirse sohbet teşrîf-i yâre kaldı
Lâ-edrî

Vaktidir ahde vefâ eylemenin sultânım
Haşmet

Var bir gümüş âyînesi endâmına mahsûs
Râşid

Var duâ eyle kafadârın olan Şevvâle
Nâbî

Var kıyâs et vüs‘at-i deryâ-yı rahmet ne’ydügin
Bâkî

Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler
Lâ-edrî

Vaz‘-ı zemâne sûret-i bî-cânı güldürür
Lâ-edrî

Vefâsı olsa cihânın cihân-dâra olur
İzzet Mollâ

Veled-i pâk olur bâis-i i‘zâz-ı peder
Şeyh Gâlib

Verâ-yı perdede esrâr var zuhûr edecek
Nâilî

Vîrân olacak kasra bu ziynet çoktur
Lâ-edrî

Vücûdun mahv olunca meyden ayrılma habâb-âsâ
Şeyhülislâm Yahyâ

Ya gazeldir ya kasîde armağânı şâirin
Vehbî

Yâ seferdir yâ tahammül anla aşkın çâresi
Nedîm

Yağsa bârân-ı kerem bahr ile sâhil birdir
İzzet Alî Paşa

Yahyâ! Burada hâtır-ı yârâna bakılmaz
Yahyâ

Yangın da ibtidâda şererden zuhûr eder
Nâbî

Yanıp yakılmada herkes birer bahâne ile
Haşmet

Yanlış anlatmış adûlar ben kulın sultânıma
Bâkî

Yapamaz kimse Hudâ yıktığını
Lâ-edrî

Yapılma kaydına düşme harâb oluncaya dek
Şeyh Gâlib

Yâr adın ana, aklın eğer sana yâr ise
Bâkî

Yâre bul merheme Allâh kerîm
İzzet Mollâ

Yârin seven ağyâre müdârâ eyler
İzzet Mollâ

Yârsız kalır cihânda aybsız yâr isteyen
Sultân Süleymân

Yasâğ-ı mey füzûn eyler revâcın berş ü afyonun
Çelebî-zâde Âsım

Yatakta avlayalım ol gazâli taş yatur
Sâbit

Yavuz hırsız meseldir bastırır ev sâhibin derler
Tâlib

Yazık ey gonce-i bâğ-ı letâfet bî-vefâ koptun
Lâ-edrî

Yehûd îmâna gelmez merd-i mülhid tevbe-kâr olmaz
Lâ-edrî

Yeksândır irtikâb ile iffet zemânede
İzzet Mollâ

Yem sükûnuyla bulur mevcin hücûmundan halâs
Râşid

Yeniköy’de şarâb-ı köhne içmek eski âdettir
Lâ-edrî

Yeridir cenneti vasf etse ne rütbe âdem
Râşid

Yıkamaz kimse Hudâ yaptığını
Atâyî

Yıkar bir günde neccâr ettiğin bünyâdı bir yılda
Râşid

Yıldızı düşkün olur pâdişehim ma‘zûlün
Bâkî

Yine hem-cinsi çeker birbirinin gayreti
Nâbî

Yoktur tapacak Hudâ’dır ancak
Lâ-edrî

Yollarda kaldı gözlerimiz intizâr ile
Fezâyî

Yoluna harc ederim nakd-i hayât elde iken
Hvâce Çelebî

Yorulmaktır cihân-ı köhneyi ta‘mîre uğraşmak
İzzet Mollâ

Yudu sahbâdan elin sâkîmiz
Lâ-edrî

Yük değildir kendine sırtında hammâlın semer
Sürûrî

Yüz verip baştan çıkarma perçemin
Lâ-edrî

Zâd-ı râhın düşünen yolda meşakkat çekmez
İzzet Mollâ

Zarar vermez imâma ardını mihrâba döndürmek
İzzet Mollâ

Zarardır etse zahm-dâra merhamet cerrâh
Belîğ

Zehr içmek gibidir acı söz âdem olana
Vehbî

Zemâne aşkı şeyhin mürîd-i şûhu bilir
İzzet Mollâ

Zemâne hâcılarında ne ûd var ne edeb
Sâbit

Zemâne her kimi ki yaktı ben harâb oldum
Kavsî

Zemâne zâhidinin iffeti züğürtlüktür
Vak‘a-nüvîs Es‘ad

Zerreler âfitâba râci‘dir
Şeyh Gâlib

Zevk anındır ki perîşânlığı cem‘iyyettir
Şeyh Gâlib

Zihniyâ ben küllü mezheb yezheb oldum olmadı
Zihnî

Zuhûru dâimâ gencînenin vîrânedendir hep
Râşid

Züğürtleyince çıfıt eski defterin yoklar
Lâ-edrî

Züleyhâ-yı cihândan dâmenin tahlîs erliktir
İzzet Mollâ

Kaynak: http://farsedebiyati.blogspot.com.tr/

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.